Cumartesi, Ocak 24, 2009

Elma


Kapıdan çıktım elimde kırmızı bir elmayla. Saatlerce yürüdüm. Markete girdim. Gezdim raflar arasında. Tekrar sokağa çıktım. Bir kız yanıma gelip “Merhaba” dedi. Benimle yürümeye başladı. Yol boyunca bana eşinden, işinden söz etti. Ben de ona market rafları arasındaki seyahatlerimden bahsettim. Sıkılmıştım. Kıza iyi günler dileyip eve gittim. Kapıya geldiğimde bir şeyler yanlıştı ama... Çok yorgundum. Yol yormuştu beni. Kaç saat sürmüştü? Hatırlamıyordum. Anahtarlarımın yerini de hatırlamıyordum.

Kapıyı açamadım. Çilingir aradım. 3 sokak aşağıda bulduğum çilingir her kapıyı açarım demişti. O kapıyı açtı, ben kapadım. Televizyonu açtım, bir elma alıp ısırdım. Sonra uyumuşum. Uyandığımda 3 duvarı ve demir bir kapısı olan tanıdık bir yerdeydim. Buranın bir adı vardı ama neydi? Birbirinin aynısı beyaz giysiler giymiş birkaç kişi gelip bana sorular sordu. Niye o eve girmiştim? Niye uyuyup kalmıştım? Utanmasalar "Niye o elmayı ısırdı?" diye soracaklar sandım. Sormadılar. Bilmiyordum cevapları. Ben sordum, kimse bilmiyormuş. O kız kimdi diye sordum; onu da bilmiyorlarmış. Sonra yine uyumuşum.

Uyandığımda o kız yanımda oturuyordu. O da sorular sordu. Neden İstanbul'dan kalkıp bu şehre gelmiştim? O eve neden girmiştim? Neden haber vermemiştim haftalardır nerede olduğumu? İyi de daha dün görmemiş miydi bu kız beni? Bilmiyordum. Ben de ona sordum "O kız kimdi?" diye. "Bendim" dedi. İyi de sen kimsin? Ben kimim? Burası neresi ve ben o elmayı niye ısırdım?


***


Yine uykudan uyanmıştım ama bu kez yalnızdım. Ne o kız vardı ne de elma. Bir evin bahçesindeydim. Tüm meyve ağaçları vardı da bir elma yoktu nedense. Etrafa bakına bakına yürüdüm. Evler, bahçeler, ağaçlar, yollar… Her şey çok güzeldi. İyi de ne zaman gelmişti bahar ve yüzüm niye kavruluyordu? Saçlarım da uzamıştı. Ama ne zaman?


Canım deli gibi elma istiyordu ama yoktu işte. Sonunda yorulup önüme gelen ilk bahçeye daldım. Bir sedirde çok güzel bir kadın oturuyordu. Hoşgeldin dedi. Yanına oturdum. Konuşmadık bu kez. Canım elma istiyordu ve uykum gelmişti. O güzel kadın elime kıpkırmızı bir elma bıraktı ve gitti. Elmayı ısırdım, tadı çok güzeldi. Orda ne kadar oturdum bilmiyorum. Tam ayağa kalkmıştım ki birden eteğime küçük bir oğlan çocuğu tutundu. Işıl ışıl gözleri, kıvırcık saçları vardı. Bir yerden tanıyordum onu ama... Hadi eve gidelim, uykum geldi dedi birden. Kucağıma aldım. Kokusunu içime çektim. Aynı sevdiğim adam gibi kokuyordu. “Adın ne?” dedim. “Toprak” dedi. Toprak'tı adı ama nerden çıkmıştı birden karşıma? Kimdim ben? Kimdi o güzel kadın? Ve ne zaman bir elma yesem neden böylesine garipleşiyordu hayat?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İkigai

İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı. Kitabın alt başlığı "her güne mana ve neşe katmak".  Kısaca açıklamak için  Wikipedia 'y...