Salı, Nisan 30, 2019

Aşk

     "Hiç beklenmeyen anda gelip çaldı aşk kapıyı." diye başlamak isterdim ama doğru olmaz. Kapıyı aralamazsan eğer aşk gelip kapıyı falan çalmaz. Sen kafanı kaldırıp etrafa bakmadıkça, gözünü açıp birini seçmedikçe aşk meşk gelmez o kapıya. Hadi oldu da fark etmedin, bir anlık gardını düşürdüğünde sızdı aşk içeri; işte o zaman geçmiş olsun! İş işten geçmiş artık. Açtığın kapıyı kapatmak için var gücünle savaşmalısın. İşe yarar mı? Bilemem. Serra ile Kenan'a da böyle oldu işte.

     Yıllardır evliydi Kenan, kaç yıl olduğunu hatırlayamıyordu, belki de ezelden beri evliydi. Bir kez olsun kaldırmamıştı kafasını. Ta ki o güne dek. İş gezisi için Antalya'ya gitmişti. Daha önce de defalarca kez gitmişti. Hep aynı otelde kalır; aynı lokantada yemek yerdi. O akşam da aynı lokantaya gidecekti ama kader ağlarını örmeye çoktan karar vermişti. Otelden ayrıldığında karnı iyice acıkmıştı. Ne yiyeceğini düşünürken dalmıştı, kulağına çalınan hoş bir ezgi ile kendine geldiğinde lokantaya giden yoldan çok uzakta olduğunu fark etti. Duyduğu ezgi çok hoşuna gitmişti. Nereden geldiğini anlamaya çalışarak sese doğru yöneldi. Az ileride bir ara sokakta, bir grup genç müzik yapıyordu. Ufak bir kalabalık da onları izliyor ve şarkılara eşlik ediyordu. İlk kez o anda kafasını kaldırdı, gözlerini açtı, ve kapıyı araladı Kenan. Oradaydı, tam karşısında. Aşk bir duvara yaslanmış, boylu boyunca, sere serpe duruyordu işte orada. Kenan üstüne alınmadı önce. Başkasının aşkıdır bu, benimle ne ilgisi var canım dedi ama yine de kapatamadı kapıyı. Bir kez düşmüştü gardı, toplamak o kadar kolay olmayacaktı. Aşk bir cafenin duvarına yaslanmış tüm utanmazlığı ile orada duruyordu işte! Hava kararmak üzereydi, müzik çok güzeldi, Kenan çok açtı. O ana dek fark etmediği başka bir açlıktı bu. Ağır adımlarla cafeye yürüdü Kenan. -"...yürüdü" demek durumu hafife almak olacak. Düzeltelim.- ... sürüklendi adeta Kenan.

     Serra gençti, güzeldi. Hiç tanımıyordu aşkı. Gününü gün etmeyi seviyordu. Babasının cafesinde hesaplara bakıyor, kafasına estiği gibi yaşıyordu. Kenan'ı gördüğü ilk an ne kadar yorgun gözüküyor, yorgun ama çekici bir adam diye geçirdi içinden. Normalde masalara bakmazdı Serra ama o akşamlık bir istisna yapmaya karar verdi. Kenan'ın masasına yaklaştı, yüzünde engelleyemediği sıcacık bir gülümseme ile. Kenan ne istediğini hiç bilmeden sipariş verdi. Beklerken birkaç kez Serra'ya baktı istemsizce. Bakışları kesişti birkaç kez. Her seferinde biraz daha ısındı tüm evren. Siparişleri yine Serra  getirdi, bir duble rakıyı da Serra servis etti. Kenan bir kadeh yerine bir duble dediğini o an fark etti ama sesini çıkarmadı. Keyifle içti Serra'nın elinden rakısını. Yemeğini yavaş yavaş yedi, rakısını yudum yudum içti. Kenan yemek hiç bitmesin istedi, Serra Kenan hiç gitmesin. Neden öyleydi? Kenan biliyordu. Serra farkında bile değildi ama öğrenmek için her şeyi göze almaya hazırdı.

     Yemek bitince Kenan kalkmaya davrandı, tam o anda Serra belirdi tam karşısında. Çay içmez miydi acaba ya da kahve? Kenan sigarası kalmadığını söyledi. 2 sokak aşağıda büfe vardı, isterse garsonlardan biri alabilirdi. Geç oldu dedi Kenan. Sırtını dönüp cafeden çıkarken içinde  bir sızı başladı Kenan'ın. Hiç düşünmeden sızıyı dindirmek istedi. Kendini bir anda 2 sokak aşağıdaki büfeden sigara alıp cafeye geri dönerken buldu. Sanki bedenini terk etmiş, kendini uzaktan izliyordu. Serra'nın gözleri parladı Kenan'ı görünce. Hemen çay getirdi. Kendi de bir bardak çay almıştı. İlk bardak bitmeden ikincisi geldi. Gelen her bardağa ufak sohbetler eşlik etti. Sonunda Serra rahatsız olmazsanız ben de oturabilir miyim dedi Kenan'a. Tabi dedi Kenan. İçindeki sızı dinmek yerine derinleşiyordu. Konudan konuya sohbet ettiler, kitaplar, yıldızlar, gün batımı, çaylar, kahveler, sular seller... Sonra öyle bir an geldi ki kaçınılmaz olanı daha fazla tutamadı Kenan. Eşim dedi, kızlarım dedi. Serra bir an dondu. Ya öyle mi, tabi sizin yaşınızda öyle olması normal dedi acımasızca. Kendi canı yanmıştı, o da can yakmak istedi. Geç oldu dedi Kenan, yaşlıyım, artık uyusam iyi olur. Kalktı, arkasına bile bakmadan yürüyüp uzaklaştı. Ya da  öyle yaptığını sandı. Oysa orada öylece kaldı ruhu, kalbi, varlığı... Boş bir çuvaldı artık Kenan. Serra da kaldı geride öylece. Kızgındı, kırgındı. Nedenini bile bilmiyordu. Öğrenme fırsatı olsun istiyordu ama aşktan önce acısını öğrenecekti bu gidişle.

     Kenan evine, yuvasına, eşine, çocuklarına döndü. Hayat devam etti. Aşk geldiği gibi kolay gitmedi. Şiirlerde, şarkılarda kaldı inatla, gün batımında kaldı; hayallere sarıldı; umutsuzca savaştı. Sonunda kabul etti yenilgiyi. Kim istenmediği, sevilip şımartılmadığı, değer görmediği yerde kalır ki aşk kalsın. Aşk da solup gitti sonunda. Kenan eşini, kızlarını, yuvasını seviyordu, hep sevmişti. Serra gençti, güzeldi. Aşkın tadına bile varamadan acısıyla tanışınca bir daha aralamadı kapısını. Gününü gün etmeye döndü. Yeryüzünden bir aşk daha zamansız kayıp gitti.

                              


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İkigai

İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı. Kitabın alt başlığı "her güne mana ve neşe katmak".  Kısaca açıklamak için  Wikipedia 'y...