Pazar, Kasım 24, 2019

Bir Fırıncıdan Kahraman Olur mu Acaba?

Blog dünyasına sağlam adımlarla giriş yapan Zoraki Blogger'ın son son yazısı Kahraman Adam o kadar güzel, o kadar duru ve etkileyici ki bana ilham oldu ve çok sevdiğim Osman Dedemin hikayesini anlatmak istedim. Dedemin hayatını düşünürken ailemdeki diğer ilginç hayatlar da bir bir hücum etti zihnime. Bakalım, belki bir seriye dönüşür bu yazı.

Osman Dedem, Aydın'da küçük bir köyde doğmuş, annesini küçük yaşta kaybetmiş. Babası tekrar evlenip çoluk çocuğa karışmış ama dedem o ailenin içine karışamamış. Üvey annesi hep dışlamış, ezmiş, ötelemiş dedemi. Sonunda dedem evden ayrılmış ve uzaktan akrabası olan yaşlı bir nenenin yanına Manisa'ya gitmiş. Nene kocasını genç yaşta kaybetmiş, çoluğu çocuğu da yokmuş. Yıllarca yalnız yaşamış ama artık elden ayaktan düşmek üzereymiş. Dedemi yanına almış; "Benimle yer, benimle içersin, çalışır paranı kazanırsın. Bana bakarsan ben ölünce ha bu evim sana kalır" demiş. Huysuz bir kadınmış ama kol kanat germiş dedeme. Büyükannemle (aslında annemin teyzesi ki bu durumda başlı başına bir hikaye) evlendirmiş. Ne saygıda ne sevgide hiç kusur etmemişler neneye ikisi de. Nene evini de hakkını da helal ederek yummuş hayata gözlerini.

Dedem fırıncılık yapmış yıllarca. Evden işe, işten eve. Başını kaldırmazmış hiç yürürken. Ah bir kaldırsa... Göçmenlik var soyunda, ten pembe beyaz, saçlar kumral, gözler yemyeşil, çakmak çakmak! Ama gözü büyükannemden başkasını görmemiş. Büyükannemler 5 kardeş, büyükannem 2. çocuk; babaları anneannem (annemin öz annesi) bebekken ölmüş, anneleri büyütmüş hepsini tek başına. Dedemle büyükannem evlenince dedem onlara da sahip çıkmış. Hatta anneannem onların çocuğu gibi büyümüş neredeyse. Sonra kendi çocukları da olmuş; Mustafa koymuşlar adını. Çok hareketli, akıllı bir çocukmuş. Ama birden çok hastalanmış, çaresi bulunamamış. Küçük yaşta vefat etmiş. Dedemle büyükannem yıkılmışlar. Büyükannem yataklara düşmüş, hastalanmış. Dedem onu doktordan doktora taşımış ama nafile. En son bir dağın tepesinde şifacı bir kadına taşımış sırtında. Orda kalmışlar bir süre. Kadın büyükannemi iyileştirmiş ama ruhu yaralı kalmış büyükannemin. Tüm bunlar olurken gencecik yaştalarmış ikisi de. Bu hastalık sürecinde ayrılan yatakları bir daha hiç birleştirmemiş büyükannem; dedem bir gün olsun ağzını açıp tek kelime etmemiş. "Makbulem iyi olsun da..." demiş hep. Öyle çok severdi ki büyükannemi!

Bağırlarına taş değil anneannemi basmışlar önce. Onu büyütüp evlendirmişler. Sonra hayat bambaşka bir anne-babalık fırsatı koymuş önlerine. Anneannem çalışmak için Almanya'ya giderken annemi bırakmış onlara. Bu ayrılık annemde onarılamaz yaralar açmış ama büyükannem ve dedemin yaralarını sarmış az da olsa.

...

Devam edeceğim. Dedemin kendi evladına yapamadığı babalığı, anneme ve dayıma nasıl yaptığını; benim içinse nasıl tatlı, nasıl tonton bir dede olduğunu; her gece sofrada büyükannemi nasıl gıcık ettiğini ama bunun kendi aralarında tatlı bir oyun olduğunu nasıl fark ettiğimi anlatacağım daha :)

9 yorum:

  1. Anlatın anlatın. Acayip merak ediyorum aralarındaki muzipliği :D Dedemi kaybettikten sonra bu hikayeleri hep içim yanarak okuyorum ama merak da ediyorum, her şey var hayatta yaşam da ölüm de değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet her şey insan için! Her şeye alışıyor insan zamanla. Yazıyorum şu an, bitince yayınlayacağım :)

      Sil
  2. Ne hayatlar... Bir şekilde yazmak gerek. Çocuklarımız hiçbirini bilmeyecek bu yaşam öykülerinin. Anneannem 100 yaşında vefat etmişti. Şimdi ne kadar üzülüyorum bir bilseniz. Girit'ten 1800'lü yılların sonunda İzmir'e göçmüşler, mübadeleden önce yani. Girit'te Rumların gittikçe artan baskıları Osmanlının son dönemlerinde Balkan ülkelerinde yaşananlara benzer dramatik olaylara sahne olmuş. Üzüntüm, zamanında anneannemi konuşturup bunları kaydetmemiş olmamdan kaynaklanıyor. Çağan Irmak'ın Dedemin İnsanları filmini gözüm yaşlı izlerken onların yaşamış olduğu sıkıntıları yeniden yaşar gibiydim. Benim de dedemin adı Osman'dı ve çok severdim. O'nun yaşam öyküsü de hayli ilginç olmalı. Ne yazık ki ona ait bilgilerimiz oldukça az.
    Sevgili Mrs. Kedi, geçmişe ait bildiğimiz ne varsa yazmak gerektiğine inanıyorum. Serinin devamını bekliyorum. Almanya'ya giden anneannenin neler yaşadığını da merak ettim. Kolay değil bir annenin çocuğundan ayrılması zira.

    Bu blog sayfaları ne zamana kadar korunur bilmiyorum ama umarım uzun ömürlü olur. Bizler de bu anıların yaşatılmasına bir nebze olsun katkıda bulunmuş oluruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de dedemi yazarken anneannemin hikayesini düşündüm hep. O anlatana dek yıllarca hep annemden dinlemiş ve anneannemi soğuk bir kadın bellemiştim ama işin aslı o da çok acı çekmiş. Kızı onu özlemesin, teyzesine daha sıkı sarılsın diye dudaklarını ısırmış yıllarca. Annem teyzesini anne bilince canı daha da çok yanmış. Sıra ona da gelecek umarım. Dediğiniz gibi anlatmak lazım ki kaybolmasın yaşanan tüm o mücadeleler, zorluklar, emekler...

      Sil
  3. Emeğine sağlık, hem duygusal hem güzel bir yazı olmuş :)
    Devamını bekliyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devamını yazıyorum ama hakkını vererek anlatmak istiyorum dedemi. O yüzden uğraşıyorum biraz :)

      Sil
  4. Bende akraba sayısı az olunca kim kimin nesi çok anlayamadım, üç defa okumam gerekti :) Ama biraz daha açsana bu dedeyi.. Bu hikyelerde (zoraki blogger'ınkine de tıklayıp baktım, aynı eleştiriyi yapabilirim ona da) asıl kahramanı bırakıp diğer aile üyelerine dalıyorsunuz. Halbuki acele etmeden yavaş yavaş her hikayede sadece bir kahramanı alıp diğerlerine dokunmadan güçlü bir karakter betimlemesiyle ve sadece ona dair birkaç anıyla anlatsanız bence daha güzel olmaz mı? Sonra diğer akrabalara gelse sıra :) Yani evet hepsini merak ediyoruz ama sırayla yavaş ve daha derin anlatılsa daha keyifle okuyacağız..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya sorma benim en büyük eksiğim bu. Ben sanki herkes biliyor gibi anlatıyorum. Kendim sonuç insanı olduğum için süreci anlatamıyorum. Doğdu, yaşadı, öldü. Bitti hikaye. Dediğin gibi daha yavaş, sırayla, sindire sindire anlatmam lazım. Deniyorum bakalım, devamını daha detaylı yazmaya çalışıyorum :)

      Sil
  5. Böyle sevgi, böyle sadakat kaldı mı bu zamanda. Ne varsa eskilerde varmış.

    YanıtlaSil

İkigai

İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı. Kitabın alt başlığı "her güne mana ve neşe katmak".  Kısaca açıklamak için  Wikipedia 'y...