Perşembe, Haziran 24, 2010

i-touch, i-phone, i-pad, e-book, e-trade, e-learning...

sanırım artık her şey ya "i" ya da "e" ile başlıyor. her şey küçüklü büyüklü bir sürü ekranın içinde. internete kablosuz bağlanabilen herhangi bir cihazınız -telefonunuz, netbookunuz ya da i-pad'iniz- varsa her an her yerde internete girebilir twitter, facebook ya da friendfeed'ten arkadaşlarınıza nerde, ne yaptığınızı anlatabilirsiniz.
hiç öyle buluşmaya, karşılıklı oturup sohbet etmeye gerek yok(?!). zaten zaman da yok. herkesin işi gücü, dizisi, filmi, blogu ya da ilgilenmesi gereken bir sitesi var. neyse ki neredeyse hepsi dokunmatik olan son teknoloji cihazlar bize 7/24 hayata dokunma(?!), arkadaşlarımıza, iş dahil tüm sosyal çevremize "connect" olma fırsatı sağlıyor.
ama aslında dokunmatik ekranlar sayesinde dokunduğumuz hayatlar ve kurduğumuz "connection" ekranın soğuk yüzeyine kadar uzanıyor. yani aslında elimiz ne hayata değiyor ne de arkadaşlarımıza. gelişen teknoloji ve sosyal ağlar aracılığıyla gittikçe hayattan kopup bir ekrana bağ(ım)lı hale geliyoruz. kafamızı elimizdeki ekranlardan kaldırıp etrafa bakmıyoruz; plaja da gitsek yemeğe de gitsek yaptığımız şey aynı: bir siteye gittiğimiz mekanla ilgili yorum bırakmak, şu sitenin "ne düşünüyorsun?", sorusuna bu sitenin "neredesin?" sorusuna cevap yazmak.
tüm bu siteler, bloglar, son teknoloji cihazlar kötü, tu kaka demiyorum tabi ki. zaten desem şu anda masamın başında oturmuş bu bloga yazı yazıyor olmazdım. demek istediğim tüm bunların bir limiti olmalı.
bağlantılarımız kablosuz internet üzerinde havada uçuşan toz zerrecikleri gibi kalmamalı. arkadaşlarımıza dokunmatik ekranlar aracılığıyla "dürterek" değil yüzyüze bakıp konuşarak dokunmalıyız.
hayatı, twitter'a yazılacak bir"@Bosphorus" ya da "@Paris" iletisi ile herkesi çatlatmak uğruna yaşamak saçma değil mi?
ya da güzelim Boğaz manzarasının tadını çıkarmak varken dokunmatik ekranınıza gömülüp "@Boshorus..." yazmaya çalışmak ne kadar sağlıklı?
keşke insanlar bu üstün nitelikli cihazları ve sosyal ağları gerçekten kullanmayı bilse de keşfettiğimiz her şeyi büyümeyi becerememiş şımarık çocuklar gibi oyuncağa çevirmekten hep beraber kurtulsak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Konu dönüp dolaşır...

Aşk'a gelir. Selvi Boylum Al Yazmalım'ı izlemenin tadı her yaşta farklıdır. Aşkın tekilliğine ve sonsuzluğuna inanılan gençlik yılla...