Saçımı kestirdim tabi ki :) Çok bile dayanmıştım :)))
Manxcat / Kuyruksuz Kedi
Just a cat telling tales
Pazartesi, Ekim 07, 2024
Önce Deniz Sonra Yeni Bir Ben
Salı, Ekim 01, 2024
Uyudum
Dün gece sonunda uyuyabildim. Yine bir süre sağa sola döndüm ama sonunda tahmin ettiğim gibi yorgunluğa teslim oldu vücudum. Bir civarı uyuyup altı buçuk gibi uyandım.
Dün okul çıkışı Arya ile son doz Hpv aşımızı olduk ki o bile günlerdir aklımda dönüp duruyordu. Sonrasında biraz arkadaşlarımla vakit geçirdim. Canım eve girmek istemeyince Evrim'i dışarı çıkmaya ikna ettim. Birlikte yürüyüp sonbahar güneşinin tadını çıkardık, kahve içip sohbet ettik.
Eve döndükten sonra kafama takılan sorunların bir şekilde çözülebilecek olanlarını çözdüm. Elimden bir şey gelmeyenleri bir kenara ittim. Uzun vadede çözülecekler için ilk adımları attım. Yatağa elimde kitapla gittim. Saçma sapan düşüncelerin beynimi esir almasına fırsat vermedim. Sanırım yorgunluğun yanı sıra tüm bunların da etkisi oldu uyuyabilmemde.
Bu sabah daha dinç uyandım. Arya ile kahvaltı yaptık. Şimdi okula gitmek için çıkmam gerek.
Görüşmek üzere...
Pazar, Eylül 29, 2024
Beynime Kapatma Düğmesi İstiyorum!
Uyutmuyor beni beynim! Durmak bilmiyor arkadaş! Sürekli kendi kendine yeni sekmeler açan virüslü bilgisayar gibi..
Dün tüm gece sağdan sola, soldan sağa döndüm; bir sekmeyi kapattım, bir başkası açıldı yerine. O kadar yoruldum ki sabahın köründe kalkıp mutfağa attım kendimi. Önce mutfağı temizledim, sonra kek yaptım, sonra Arya'nın öğle aralarında yemesi için bir haftalık sandviç hazırladım. Yetmedi taze fasulye ayıkladım, semizotlarını suya bastım, kahvaltı için yumurta haşladım. Taze fasulyeyi ocağa koydum ama tüp bitmiş. Balkondan piknik tüpü alıp onda pişirdim. Semizotlarını sudan çıkarıp tek tek ayıklayıp kurutup beze sarıp dolaba kaldırdım. Tüm bunları yaparken kulaklık takıp bangır bangır müzik açtım ki salak beynim az da olsa uyuşsun.
Günün geri kalanında beynimi Kore dizisi izleyerek uyuşturmaya çalıştım. Şu anda da öyle yapmaya devam ediyorum. Ama işi sağlama almak için bir de elma-vodka ekledim denkleme. Umarım işe yarayacak ve bebekler gibi uyuyacağım.
Pazar, Eylül 22, 2024
Sonbahar, Eylül, Okul...
Son 5 senedir içimde usul usul bir aşk besliyorum sonbahara karşı. Sonbahar gelince kendimle hesaplaşıyorum ve kabulleniyorum. Hava serinledikçe ben de sakinleşiyorum, hüzünleniyorum... sonunda huzur buluyorum.
Bu sonbahara bedbaht halde başladığımı söylemek istemezdim ama kendimden saklayamıyorum artık. Öyle değilmiş gibi davranmaya çalışırken çok yoruluyorum. Eylül'ün başında, seminer haftasında yeni bir doktora gittim. Doktor tüm açık sözlülüğü ile pat diye geçtiğimiz Ocak ayında yapılan fıtık ameliyatımın tamamen başarısız olduğunu, üstüne de o bölgede çok yoğun ödem oluştuğunu söyledi. 3 gün üst üste vurulacak kortizon iğneleri verdi ve beni nokta atışı denilen bir tedavi için Kaçkar Devlet Hastanesi'ndeki bir doktora yönlendirdi. O tedavi de işe yaramazsa yeşil reçeteli ilaçlara başlamamız gerektiğini söyledi. Henüz gitmedim o doktora. Çünkü artık umut besleyemiyorum.
Fıtık sürecimde 4 farklı doktora gittim; her türlü ilaç ve iğneyi kullandım, algoloji bölümünde 2 seans epidural enjeksiyon yaptırdım, defalarca kez manuel terapi ve fizik tedaviye gittim. Yetmedi, daha önce ameliyat olup iyileşenlerden umutlanarak son çare diye ameliyat oldum. Hiçbiri işe yaramadı. Bu gidişe bakınca nokta atışı tedavisinin de işe yaramama ihtimali yüksek. İşe yarasa bile 2 ay sonra eski haline dönmeyeceğinin garantisi yok. Keza geçen yaz yaptıran arkadaşıma öyle olmuş. İşlem için telefonla bilgi istediğimde "min. 100bin ama durumunuza göre fiyat artabilir" dediler. Bilsem ki işe yarayacak 100 değil 500 de vereceğim ama işte umudum yok. Yine de 15 tatilde İstanbul'a gidip şansımı denemeyi düşünüyorum.
Her saniye acı içindeyim. Gece uykum uyku değil, acı içinde sağdan sola dönerken sabahı sabah ediyorum. Otursam da, yatsam da, yürüsem de değişmiyor. Sadece klinik pilates yaptığımda 1-2 saatlik bir rahatlama oluyor sonrası yine acı. Tek başıma ne temizlik, ne yemek yapabiliyorum, hatta yataktan bile kalkamıyorum çoğu gün tek başıma. Bazen koridorda çığlık atarak duvarlara yaslanıyorum Evrim koşup gelene dek düşmemek için. Evrim'e de ayrı üzülüyorum. 38 yaşında böyleyim, yaşarsak 48'de 58'de kim bilir nasıl olacağım. Boşanalım diyorum; kabul etmiyor. Neymiş; iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta diye söz vermişiz!.. Offfff ne yapacağımı bilemiyorum...
Bu yıl okulda çok zorlanıyorum. Okul aynı bahçede iki farklı binadan oluşuyor. Ana bina 3, ek bina 4 katlı. Öğretmenler odası ana binada 1. katta, benim derslerim hep ek binada. Her gün defalarca kez merdiven inip çıkmam gerekiyor. 3 günüm yarım, idare ediyorum ama Perşembe ve Cuma tam gün. Hafta bitmeden ben tükeniyorum. İlk hafta nöbet günümde çektiğim acıyı anlatamam. Bu hafta dilekçe yazarak nöbet görevinden muaf olmayı talep ettim. Kabul edildi. Klinik pilatesle az da olsa güçlenirsem bir nebze kolaylaşır okul diye diye kendimi avutmaya çalışıyorum.
Offff çok çaresiz hissediyorum kendimi her saniye hissettiğim bu acı karşısında...
Güya sonbahar güzellemesi yazacaktım. Neye niyet, neye kısmet...
Her şeye rağmen sonbahar güzel...
Salı, Eylül 17, 2024
*Bir Garip Sevda
Nasıl çarpıyordu kalbi delicesine... İşte oradaydı! Sokağın karşısındaki lambanın altında duran şu arabanın içinde, "Gel" demesini bekliyordu.
Gel demek zordu. Dese bile gelen kalmayacak, gidecekti. Bu oyunun kuralları en başında açık açık yazılıp çizilmişti. Gelme demek mi daha zordu yoksa gel deyip de sonra gidenin arkasından bakmak mı karar veremiyordu. Kalbini dinlese "Gel" derdi ama kalbini dinleyecek hâli kalmamıştı kulaklarıyla duyduklarından sonra.
Keşke bir kulağından girip diğerinden çıksaydı acı gerçek. Oysa kağıt kesiği gibi ince bir yara açmış, usul usul içine akmış, tam kalbine saplanmıştı gerçek: Aşk değildi bu; adı yoktu, sanı zaten hiç olmamalıydı.
Keşke o gece "Gel diyemem" dediği gibi sonraları da karşı koyabilseydi Sevda bu adsız sansız işgale. Gücü yetmedi Sevda'nın. Gelen, gitmeyi bilmedi. Sevda'nın kağıt kesiği hiç iyileşmedi. Kalbindeki hançeri yerinden söküp almayı göze alamadı Sevda. Yarasını sarıp kapatamayacaktı. Oluk oluk kanamaktansa varsın sızım sızım sızlasın kalbim diyordu. Öyle de oldu.
Yavaş yavaş öldü Sevda. Eridi, bitti, küle döndü. Aşk değildi; adı da sanı da bilinmedi.
*Tam bi hikaye değil ama bu satırları canım arkadaşım Derya'ya ithaf ediyorum. Epeydir bişeyler karalamıyordum, Derya yazsana deyince yukarıdaki satırlar çıktı elimden :)
Pazar, Eylül 08, 2024
Eylül... Yeni Yıl...
Daha önce de yazdım; benim için yeni yıl Eyül'de başlıyor. 2 Eylül'den itibaren öğretmenlerin yeni dönem mesaisi başladı; yarın da öğrenciler için yeni eğitim-öğretim yılı başlıyor.
Son 3-4 saatimi evrak işleri ile geçirdim. Hepsi o kadar boş ve o kadar kağıt israfı ki anlatamam. Sırf prosedür gereği yapılan ama sene boyunca bir kez bile dönüp bakmayacağım evraklar... Her şey tamam da bir bu evraklar olmazsa olmaz sanki! Düzeltilecek o kadar sorun, eğitim adına atılacak o kadar adım varken müfettişler gelecek, kontrol edecek diye bir sürü evrak işine boğulmak... Öğretmenin işi bu olmamalı ama işte ne diyeyim...
Bu yıl 6.sınıf rehber öğretmeniyim, Arya da 6.sınıfa geçti ama ikimiz farklı okullardayız. Bir okulun öğretmeni ve başka bir okulun velisi olarak deneyimlerim birbirinden çok farklı. Arya'nın okulu bazı okullarda uygulanan ağırlıklı yabancı dil sistemi ile eğitim veriyor; biz normal müfredatı uyguluyoruz. Aynı ilçedeki iki devlet okulunda birbirinden bu kadar farklı iki sistem uygulanması iyi mi kötü mü bilemiyorum. 8. sınıf olduklarında her iki okulun öğrencisi de liseye geçmek için aynı sınava girecek. Hoş o sınav da başlı başına ayrı bir tartışma konusu...
Neyse...
Okul öncesi son hafta sonumuzu mümkün olduğunca iyi değerlendirmeye çalıştık: Dün dereye gittik; bugün kahvaltı, okul alışverişi ve yemek hazırlığı ile geçti. Fiziki koşullar olarak hazırız ama ben psikolojik olarak tam hazır hissetmiyorum kendimi. Tabi ki yapacak bir şey yok; yarın sabah kalkıp hazırlanıp öğrencilerimin karşısına geçeceğim ve muhtemelen hazır olmama halim bitip gidecek :)
Bu yıl 6. ve 7. sınıfların dersine gireceğim ve haftalık 22 saat dersim var. 2 saat de destek eğitim alabilirim. Bu yıl sınıf dışında da öğrenme ortamları yaratmayı, öğrencilerin iyi ve duyarlı birer birey olarak yetişmelerine katkıda bulunmak için doğru destek noktaları oluşturmayı hedefliyorum. Somut planlarım olduğu gibi henüz somutlaştıramadığım hayallerim de var. İlerleyen günlerde paylaşırım umarım.
Tüm meslektaşlarıma, öğrencilere ve velilere güzel bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.
Bakalım bu yıl neler bekliyor bizi :)
Çarşamba, Ağustos 21, 2024
Rutinin İçinde Kalabilmek İçin Rutinin Dışına Çıkmak...
Hayat kocaman bir paradoks bence. Her şey zıttıyla bir arada ve zıttıyla anlamlı. Genel olarak çözmeye çalışmanın çok da faydası yok. Olduğu gibi içine dalıp yüzmek en iyisi.
Durup düşününce en çok şaşırdığım mevzulardan birisi rutin hayatlarımız. Keşfedilecek sayısız yer ve deneyim varken, biz her gün kendimizi bir rutinin içine hapsediyoruz, üstelik kendi özgür(?) irademiz ile.
Ben rutinin içinde mutsuz olmaya başlayınca rutinin dışına atıyorum kendimi. Bir ömür o rutinin içinde kalabilmek için ara ara firar ediyorum rutinden. Tabi sonunda yine dönüyorum kürkçü dükkanına ama o küçük firarlar öyle iyi geliyor ki!.. Küçük firarlarım subap görevi görüyor bir nevi.
Motorun üst kısmında bulunan ve piston hareketlerine bağlı olarak yakıtla hava karışımının uygun anlarda yanma odasına alınmasını sağlayan parçalara subap deniyor. Subaplar, aynı zamanda yanma sonucu oluşan egzoz gazının uygun bir biçimde yanma odasından uzaklaştırılmasına da aracılık ediyor. Yani her şeyin doğru anda, doğru oranda doğru yere gitmesini sağlıyor subap. İşte benim küçük firarlarım da doğru zamanda doğru yerde olmamı sağlıyor; sadece "Ben" olmam gereken anları ve "Biz"in parçası olmam gereken anları düzenliyor. İkisinden biri biraz eksik kalsa ya da biraz fazla kaçsa ya olması gerektiği çalışmıyor ya da patlıyor bünyem :))
İki yıldır çıktığımız arabalı, bol gezmeli yaz tatilleri en sevdiğim firarlarımız oldu. Ailecek yapınca firar sayılır mı diye düşünülebilir. Herkes istediğini yapmak da Özgür olu ca sayılıyor. Kaldığımız her noktada isteyen otel odasında / evde kaldı, isteyen çıkıp dolaştı. Otelde ben bir havuz başında kitap okudum, Evrim başka bir havuzda su topu oynadı, Arya, Evrim'in yakınındaki aqua parkta eğlendi. Hem ailecek bir aradaydık hem de herkes kendi sevdiği şeyleri yapabildi. Hem birlikteydik hem de birbirimizi rahatsız etmeyecek kadar dışarıda ve özgür. Evin sorumlulukları, işin sorumlulukları, bin türlü kimliğin sorumlulukları yoktu sırtımızda. Öyle olunca "Oh! Dünya varmış!" diyor insan :)
Bu yıl tatil dönüşü de firarlarımı devam ettim. Rutini kırmak için her fırsatı değerlendirdim. Dereden denize, konserden tiyatroya her etkinliğe atladım balıklama :)) Rutinin dışına en çok çıktığım konu da evde düzenli yemek pişirme işini baya azaltmış olmak.
Bu yaz canım gerçekten istemediği sürece asla yemek pişirmedim. Bazen haftanın 5-6 günü dışarıda yedik, bazen evde ne varsa ekmek arası ya da lavaş içine dürüm yaparak geçiştirdik. Sabah kahvaltılarında da herkes kendi kafasına göre takıldı. Ben şeftalili semizotlu salata yerken Arya Coco Pops kazanına düştü. Evrim de bol bol ekmekli, yağlı ballı kahvaltılar yaptı. Hiiiiç takılmadım :))
Henüz tik atamadığım birkaç firar hayalim daha var. Biri tabi ki peynir ve şarap eşliğinde gece pikniği ve gece yüzmesi. Geçen yaz yapmıştım, bu yaz da es geçmemek lazım :))
Sulu maceralarıma Kasım sonuna kadar devam ederim havalar geçen yıllardaki gibi olursa. Sonrası için başka çareler bulmak lazım. Bakalım :D
Önce Deniz Sonra Yeni Bir Ben
Saçımı kestirdim tabi ki :) Çok bile dayanmıştım :))) Aslında bu modeli ilk kez kullanmıyorum. 5 yıl önce de şöyleydim: Aradan geçen 5 yı...
-
Ay saçı burma Uzakta durma Gel ay sevgilim Boynunu burma Dağda duman yeri var Kaşta keman yeri var Yarim benden incinmiş ...
-
"Çok güçlüsün. Ben olsam onca şeye dayanamazdım." O kadar çok duydum ki bu cümleleri... Değilim! Dayanmamak gibi bi...
-
Çok zordur düşünmek. Acaba ne oldu, nasıl oldu, neden oldu? Zordur cevapları arayıp bulmak. Ama yargılamak öyle mi? Ne olmuşsa, neden olmuşs...