2 haftadır çektiğim ağrının, acının etkisi de var belki bu halimde. Bilemiyorum.
O an, tam bu an, canım ne isterse onu yapıyorum. Önünü ardını hiç düşünmüyorum. Yapmam gerekenler, yapmam beklenilenler, yapmam istenilenler... Hepsi öylece duruyor bir köşede. Ben ne istiyorsam onu yapıyorum hiç tereddüt etmeden ve hiç çekinmeden. Saldım aklımın iplerini!
Bende yorgundum
Kendi kendime sokuldum
Uyuyakaldım
Aklımın iplerini saldım
...
Gökhan Türkmen şarkılarını sevdiğimi söylemiş miydim?
Bazen öyle biri girer ki hayatına, her şey alt üst olur. Şanslıysan hayatının altının üstünden iyi olduğunu* anlaman fazla uzun sürmez.
Anlayamazsan şansına küs!
Bu Kız - Son Feci Bisiklet
Felaket - Zeynep Bastık
Evrim bu iki şarkıyı bana bakarak büyük bir keyifle söylüyor :)) "Seninle tanıştığımda saçımda bir tel ak yoktu, şimdi şu halime bak! Cadısın ama iyi ki benim cadımsın" diye de ekliyor her fırsatta :)) 17 yıl önce tanıştığımız için saçında hiç beyaz olmaması doğal tabi :D Cadı olduğumu ise hiç saklamadım, tanıştığımız ilk gece arkadaşlarımın bana "Rüya" yerine "Kâbus" dediklerini anlatmıştım Evrim'e :))
Kabul ediyorum benimle yaşamak kolay değil ama bensiz hayat da çok sıradan, tekdüze olurdu Evrim için. Evden çıkmadan, bilgisayar başında tüketirdi tüm ömrünü. Eminim :)) Ama şimdi öyle mi? Her gün yeni bir mücadele :))
Kolay değilim; en son söyleneceği en önce söylerim; bir kaşık suda fırtınalar koparabilirim hiç düşünmeden. Ama sevince de severim işte. İçim dışım bir olur, sevgimden şüphe etmene gerek kalmaz. Ama maalesef sadece sevmenin yetmediği anlar var hayatta. Öyle anlarda "Ben" olmak isterim, yeniden "Biz" olabilmek için "Ben"i bulmam ve onu doyurmam gerekir önce. O süreçte Evrim'in sabrı kurtarır ilişkimizi. Tüm deliliğime katlanır, fırtanın dinmesini, deliliğimin kabul edilebilir seviyeye inmesini - bitmesi mümkün değil çünkü - bekler.
Bir ilişkinin yürümesi için her daim özveri gerekiyor. Zaman zaman roller değişiyor. Bazen alttan alan bazen zeytinyağ gibi üste çıkan oluyor insan. Aynı anda üste çıkmak için kavga etmenin anlamı yok eğer ilişkinin yürümesini istiyorsak. İngilizce'de "compromise" diye bir kelime var, anlamı "taviz vermek, uzlaşmak, anlaşmaya varmak". Anlaşmak için zaman zaman taviz vermenin kaçınılmaz olduğunu hatırlatıyor bu kelime bana.
Sevdiğimiz, sevildiğimiz; uzlaştığımız ve elimizdekilerin değerini bildiğimiz güzel günler diliyorum hepimize :)
...
*"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?" demiş Şems-i Tebriz. Güzel demiş :)
Bir süredir her akşam o gün yaptıklarımı gözden geçiriyorum ve uykularım kaçıyor. Başkası yapsa gıcık olacağım şeyleri kendim yapmış oluyorum ve bu beni deli ediyor.
Etliye sütlüye, iyiye-kötüye karışmak o an konuştuğum kişilerin dışındakilerden bahsetmek, boş boş konuşmak, söz kesmek, araya girmek istemiyorum. Olmuş bitmiş olaylara takılıp kalmak hiç istemiyorum. Sakinleşmek, daha az konuşup daha çok dinlemek, daha az eleştirmek, daha çok anlamak istiyorum.
Kısacası değişmek istiyorum.
Bu işi tek başıma yapmam imkansız gibi. Bu yüzden yardıma ihtiyacım var. Ben fark ettikçe kendimi durdurmaya çalışıyorum ama çoğu zaman ne yaptığımı akşam kafamı yastığa koyunca fark ediyorum yani iş işten geçmiş oluyor. Bu noktada arkadaşlarımdan yardım istemeyi düşünüyorum. Fark ettiklerinde "Rüya yine uykun kaçacak böyle devam edersen" falan desinler ki ben de fark edip durayım, nefeslenip değişeyim.
O kadar çok çelme takıyoruz ki kendimize... Kafamızda bir "Ben yapamam" klişesi... Daha denemeden bir sürü şeyi yapamıyoruz yapmıyoruz. Oysa her zaman "yapmak" değil asıl olay, sadece "denemek" bile yeterli olur bazen.
Geçen hafta bahsettiğim, okulda açacağım İngilizce kursu için 2 farklı sınıf oluşturup gün belirlemeli ve uygun materyal seçmeliyim. Kafamda bir sürü fikir var ama arkada hep o uyuz ses: "İşe yaramayacak. Yapamayacaksın. Bilmeyen kursa gelmeyecek, gelen 3 gün sonra bırakacak." diyor mütemadiyen. O sesi susturup "Ben neler yapabilirim?" sorusuna odaklanmak istiyorum sadece. Sonuçtan değil, gidişattan puan alırım belki bu kez. Kafamdaki yapamazsın diyen sese inat yapmak istiyorum. İstediğimi elde etmek, edemesem bile elimden geleni yaptım diyebilmek istiyorum.
Kendi kendime takmaya çalıştığım ilk çelme değil bu kurs mevzusu. Daha önce de defalarca kez çelme taktım kendime. Üniversitede akademisyen olarak kalmak olan hayalimden daha ilk yıllarda vazgeçtim o aptal ses yüzünden. Sürekli yalakalık yapmadan, torpil olmadan, ya da derece yapmadan olmaz dedi o ses. 4 üzerinden 3,16 ortalama ile mezun olduğum halde şansımı bile denemedim. ALES sınavının zor olduğunu düşünüp girsem de çok yüksek puan alamam, hadi iyi puan aldım, yüksek lisansa başvursam da mülakatı var, ıvırı zıvırı var diye hep uzak durdum. Taa ki bu yıla kadar. Bu yıl ALES'e girdim ama kafamın içindeki o gerizekalı ses hâlâ "Başvursan da puanın düşük, üstelik bu işler torpilsiz olmuyor. Başkası varken seni mi alacaklar?" diyor tüm uyuzluğu ile. Kulağımı tıkıyorum diyeceğim ama ne mümkün! Beynimi kemiriyor alttan alttan vıdı vıdı vıdı... Ama boş veriyorum. Ben üstüme düşeni yapayım, şansımı deneyeyim de olmazsa "Denedim, olmadı." der yola devam ederim.
Bu kendi kendime çelme takma mevzusu o kadar derin ve geniş ki... Sayfalarca yazabilirim sanırım. Kökenine inersek özgüven sorunu olabilir gibi duruyor ilk bakışta ama tam öyle değil. Daha çok bir hayata güvenmeme sorunu. Çünkü ne zaman işler yolunda gitse hayat anında basıyor tekmeyi tokadı. Çelme taksa yine iyiydi dedirtiyor çoğu zaman. Tabi bu da hayattan ne beklediğimizle ilgili biraz. "Kötüyü düşünme, dillendirme, çağırma" diye boşuna denilmiyor tabi ki. "Hah şimdi kesin kötü bir şey olur." diye düşündükçe o kötüler de gelip bizi buluyor. Biz en baştan "İyisi beni bulmaz, kötüsü peşimi bırakmaz" diye yaklaşırsak her duruma olacağı belli tabi ki.
Bu yıl kendime koyduğum hedeflerden birisi kendime çelme atmamak, oltaya gelmemek, içimdeki o uyuz sese uyup yapacaklarımı denemeden bir köşeye atmamak. Şu satırları yazarken bile o gıcık ses: Çocukların ders programı o kadar karışık ki hepsi için uygun olan saati bulamayacaksın." diyerek taş koymaya çalışıyor yoluma. Bulacağım diyorum, bu kez de bel altı vuruyor: "Sanki daha önce denediklerin çok işe yaradı da bu kez yarayacak. Boşver işte kızım, öğrenmek isteyen her türlü öğrenir. Sen zorla öğretemezsin!" diyor. Hrrrrrrrr... Şu düşüncelerin zihnimden gelip geçmesi bile sinir ediyor beni. O sesi ve tüm saçmalıklarını geri püskürtmek, kendimi motive etmek; geriye değil, ileriye bir adım atmak istiyorum kendim için.
Umarım önümüzdeki hafta buraya olumlu şeyler yazabilirim.
Güne Mr. Kaplan'ın Dünya Jazz Günü yazıma yaptığı yorumla ve dolayısıyla "Hasta Siempre" ile başladım. Arkasından Concha Buika ve Yasmin Levy geldi ki değmeyin keyfime :) Hemen paylaşmak istedim.
İspanyolca üniversitede tanıştığım ve çok sevdiğim bir dil. Bugünlerde yine çalışıyorum. Udemy'den ücretsiz online eğitim aldım. Başlangıç seviyesi, basit bir kurs ama bilgilerimiz tazelemem için iyi oldu. Bitince üst seviye kurslarla devam etmeyi düşünüyorum. Başlangıç kursunun linkini buraya bırakayım. Diğer yazılarımda da bahsetmiştim ücretsiz olan bir sürü kurs var Udemy'de, mutlaka bakmalısınız :)
Gelelim başlık konumuz olan "Ben olmak" sorunsalımıza. "Sorunsal" dedim çünkü aslında bu bir sorun değil ama bunu yapamamak işleri sorunlu hale getiriyor :) Aklımdan geçenleri şöyle bir yazıya dökersem:
"Ben olmak" ❌ Her şey
İnsanın en büyük yanılgısı "ben" olmadan her şey olmaya çalışmak bence. Bugüne kadar sorun yaşadığınız herkesi düşünün; ya kim olduğunun, niteliklerinin farkında değildir, daha "ben" olamadan bir ünvana sahip olmuş egosuna yenilmiştir ya da bir türlü kendini gerçekleştirip "ben" olamadığından komplekslerinin altında ezildiğini saklamak için üste çıkmaya çalışıyordur. Ya da o sorunu yaşarken siz / biz / ben henüz kendimiz olamamışızdır da acısını sağdan soldan çıkarmaya çalışıyoruzdur. Demem o ki, hepimizin asıl derdi "ben olmak". Hayalimizdeki "ben" olduğumuzda, benliğimiz tamamlandığında "anne", "baba", "eş", "evlat", "arkadaş", "patron", "işçi" gibi tüm ünvanlarımızı taşımak çok daha kolaydır. Çünkü biliriz ki onlar sadece birer ünvandır ve tek başlarına bizi tanımlamazlar. Bir ceket gibi üzerimize giydiğimiz şeylerdir tüm o ünvanlar. İçinde ise "ben" vardır. Şimdi içinde "ben" olmayan boş ceketler düşünelim. İşe yarar mı? İşin özü "Ben olmak" önemli, çok önemli. Elzem!
Yazıyı The Gypsy Queens'ten neşeli bir şarkı ile bitirmek geldi içimden :D
Hayatın içinde farklı rollerimiz var: kadın, erkek, anne, eş, evlat, kardeş, öğretmen, doktor, avukat... Ben bu rollere mod (Evet, yine İngilizce'den bir kelime: "mode") demeyi seviyorum. En çok şu 4 modu kullanıyorum:
1) Sadece Ben
2) Anne (Arya, Kağan, hatta bazen Evrim için bile)
3) Eş
4) Öğretmen
Bir süre önce "Sadece Ben" modunda geçirdiğim süre yetmediği için arızalanmış, tüm modları askıya almıştım. Sadece "Ben olmak" istiyorum diye kendimi ordan oraya vuruyordum. Yanıma yanaşanı da gözüm görmüyordu, uzaklaşanı da. Tek derdim "Ben olmak"tı. Ama kim olduğumu da, nasıl "ben" olacağımı da bilmiyordum. Sadece şikayet edip esip gürlüyordum ama arkası boştu. Ne istiyorsun diye sorsalar verecek cevabım da yoktu sanki. İşte klasik şeyler: daha çok okumak, daha çok gezmek, dünyayı görmek, kendime vakit ayırmak, yazmak... Bla Bla blah... Sonra eşim bir gün "Ne istiyorsan yap! Yeter ki sızlanıp ağlanma artık!" diyerek isyan etti.
Peki ne istiyorum? Gerçekten elimde fırsat olsa neyi değiştireceğim? Kendi başıma vakit geçirmek, arabaya binip saatlerce sürmek, sağa çekip gün batımını izlemek, arkadaşlarımla vakit geçirmek, yazmak, hayal kurmak... "Anne" olmamak, "eş" olmamak, "öğretmen" olmamak... Sadece "BEN" olmak işte! Anlattım hepsini eşime.
Ben olmak için ne gerekiyorsa yapıyorum bir süredir. İyi geliyor. İstediğim kadar ben olunca diğer modları açıp kapatmak da kolaylaşıyor. Bu haftasonuna ben olarak başladım, eş olarak devam ettim, anne moduna geçip Arya'ya kakaolu kek, bize ıspanaklı yalancı börek derken rekorlara koşarak kapatıyorum :)) Hatta arada 2-3 saatliğine evden kaçıp tek başıma kahve, araba, sahil keyfi bile yaptım ki nasıl iyi geldi anlatamam :) Yarın sabah itibariyle de öğretmen modundan devam edeceğim.
Kısacası demem o ki her şey "Ben olmak"la başlıyor. İnsan kendi olup nefes aldıkça başkaları için de nefes olabiliyor. Ama "Ben olmak" o kadar kolay değil. Kim olduğunuz, kim olmak istediğiniz, olmak istediğiniz kişi ile olmak zorunda olduğunuz kişinin çıkar çatışmaları... Sorular çok, çözmek zor. Öyle hadi deyince olmuyor yani. Ama denemeye değer :)
Dipnot: Yazıyı yayınladıktan sonra Hayat'tan korktuğum için kaldırmıştım ama işe yaramadı. Hayat yaptı yine yapacağını o yüzden yayınlıyorum tekrar. Bitmez bir kavga bu Hayat'la aramda. Akışına nasıl bırakılır bilmiyorum. Kabul etmekse fıtratımda yok maalesef. İki ileri bir geri bitecek bu hayat. Kah ben kazanacağım, kah Hayat!' Dedim ya son nefese dek bitmeyecek bir kavga bu hayat!