Perşembe, Nisan 30, 2020

Dünya Caz Günü ve 16 Gün / 16 Yazı - Son 2 Gün

Bugün Dünya Jazz Günü! 

Jazz ve blues seviyorum. Öyle ya da böyle, bir yerlerde "What A Wonderful World" dinlemeyen yoktur sanırım. Louis Armstrong ve Ella Fitzgerald'ın düetlerini çok seviyorum. Aşağıdaki şarkıda adımın(?!)  geçmesi de ayrıca mutlu ediyor beni :P

"Dream A Little Dream of Me"

15. Günün Sorusu:

Distopik hikayeleri aratmayacak günlerdeyiz. Biraz bu ruh halinden sıyrılmak gerek. Senin ütopik hikayen ya da  dünyan nasıl olurdu bilmek isterim. 

Bu soruyla daha önce de karşılaştım ama cevap kafamda bir türlü netleşmiyor. Ben genel anlamıyla fazla realist - karamsar da diyebilirsiniz - olduğum için ütopya değil distopya konusunda daha başarılıyım. Ama ille de ütopya kuracaksak temel taşı adalet olan bir ütopya kurgulamak isterim. Herkes hayata eşit şartlarda başlamalı. Herkes yeteneği, isteği doğrultusunda devam edebilmeli. Herkesin seçme şansı olmalı. Herkes ihtiyacı olan sağlık desteğine ücretsiz ulaşmalı. Her işte kişinin rızası ilk ölçüt olmalı. Toplumun ortak kararıyla belirlenen olmazsa olmaz ve zorlu işler dönüşümlü olarak yapılmalı. Başkasının hakkına, bedenine, hayatına kasteden en ufak suç bile göz ardı edilmemeli. Bir de Corona sayesinde önemini bir kez daha anladığımız üzere tüm evlerde bahçe/balkon/teras olmalı. Mutlaka her yerde kocaman yemyeşil parklar olmalı. Sokaklarda kullanıma açık, bisikletler, patenler, scooterlar hatta denizde tekneler olmalı :D Aklıma gelenler bu kadar. Düşünsek neler neler çıkar da asla gerçekleşmeyecek ve düşündükçe mevcut dünyadan iyice  soğumama sebep olacak güzel hayallere dalmak istemiyorum şu anda.

16.  Günün Sorusu:

Son gün, yazı yazdığın, aynı sorulara birbirinden farklı cevaplar okuduğun günler nasıl geçti, sana iyi geldi mi? Meydan okuma nasıldı merak ettim. 

Harika bir meydan okumaydı :) Karantina sürecinin yazma açısından en verimli günleri oldu. Her gün yazmaya, yazamasam bile yazılanları okumaya çalıştım. Epey de iyi idare ettim :D Öncelikle Ezgi'ye ve bu meydan okumaya yazarak ya da okuyarak, yorum bırakarak katılan herkese çok teşekkürler :)

Meydan okumanın son yazısını da güne yakışır bir Elvis şarkısı ile bitirelim:

Can't Help Fallin' in Love with You


Salı, Nisan 28, 2020

Öğrenmek ve Hayalimdeki Robot - 16 Gün / 16 Yazı - 13. ve 14. Gün

Dün yetişemedim. Bugün ikisi bir arada oldu.


13. Günün konusu öğrenmek.

"Öğrenmek çok kıymetli, bilgiye giden yol ise herkes için farklı. Senin öğrenme yolların nedir, çok merak ediyorum."

Küçükken evlerimizde ansiklopediler vardı: Meydan Larousse ve Temel Britannica. Nasıl güzeldiler! Ne zaman canım sıkılsa rastgele açıp okur, türlü türlü şey öğrenirdim.  Ortaokula geldiğimde halk kütüphanesine üye olmuştum. Oradaki ansiklopediler aklımı almıştı. "O kadar çok ki hepsini nasıl okuyacağım?" diye düşünüp üzüldüğümü hatırlıyorum. Sonraları sadece ansiklopedilerden değil romanlardan da çok şey öğrendiğimi fark ettim tabi ki.

İlkadım Mahallesi içinde, ikinci el satılık 1985 Meydan Larousse ...

internet yokken bilgiyi ansiklopedide aramış nesil #247512 ...

Kitaplardan öğrenmeyi çok severim. İstediğim zaman açıp çoğu zaman hiç bilmediğim başka başka dünyalara dalmak sihir gibi gelir bana hep. Mevcuttan kopmak, hayata mola verip kaçmak, başka boyutlara saklanmak, başka hayatlara sığınmak mucize gibi bence.

Zamanla kütüphanelerin yerini Google aldı maalesef. Bu geçiş bence nesillerin merak duygusunu ve öğrenme potansiyelini yok etti. Eskiden ansiklopediden bir şey bakacağımız zaman onu ararken gözümüze çarpan, ilgimizi çeken başka bir sürü şey de görür ve öğrenirdik. Ama şimdi ne arıyorsak onu yazıyoruz ve karşımıza çıkan şeyi okuyup geçiyoruz ya da ödev vb. için lazımsa copy-paste yapıp çıktı alıyoruz. Oysa eskiden ansiklopediden bulduğumuz şeyi okur, anlar, defterimize ya da A4 kağıda yazardık anladığımız kadarıyla aklımızda kaldığı şekilde. Tabi ki internete ve bilgiye kolayca ulaşmaya karşı değilim, ben de artık öyle yapıyorum ama işte bazı şeyler eskiden daha iyiydi. Bilgiye ulaşmak için çaba harcamamız gerekirdi ki bu süreçte de o bilgi dışında başka şeyler de öğrenir ve gelişirdik. Düşünsenize araştırma yapmak için gittiğimiz kütüphanede dikkatimizi çeken onlarca kitap nasıl da zenginleştiriyordu bizi. Şimdi internet öyle derya deniz ki isteyen gezer öğrenir diyenler çıkacak tabi ki ama sanırım eski nesil, eski kafayım ben biraz :)

Güncel olarak öğrenme için kullandığım kaynaklara gelirsek, Coursera, Udemy, FutureLearn ve Youtube'u sayabilirim. Hepsinde ücretsiz yüzlerce içerik mevcut. Tek sorun kendinize uygun olanı keşfetmek. Bir yerden tutturursanız devamı geliyor. Ben en çok gitar, spor, beslenme, İngilizce eğitimi/öğretimi gibi online kursları takip ediyorum. Öğretmenlerin kişisel gelişimi için ÖRAV da çok güzel bir kaynak. Khan Academy'i de yine çok duyduğum, ara ara girip baktığım ama nedense kendime göre bir şey bulup devamını getiremediğim diğer bir platform. Edit: Derken bir bakayım dedim ve ilgimi çeken bir şey buldum hemen :) Bu platformlarda dil seçeneğini İngilizce yaparsanız çok daha fazla ücretsiz kurs bulma imkanınız var. İngilizcem iyi değil diyorsanız da alın size fırsat, bir sürü ücretsiz online İngilizce dersi var bu sitelerde.

Kaynakları paylaştım. Bir de nasıl öğrendiğimi paylaşayım. Ben mutlaka yazarak öğrenirim. Elimin altında kağıt kalem olmalı mutlaka. Online kurslar tüm dökümanları kaydedilebilir ve çıktı alınabilir şekilde sunduğu halde kendim not almazsam eksik kalmış gibi geliyor bana öğrenim sürecim. Aldığım notlar kısaltmalar ve altı çizili anahtar kelimelerden oluşur genelde. Başkası için çok anlam ifade etmez belki ama benim gözümde o notlar birebr canlanır ne zaman o bilgilere ihtiyacım olsa.

Benim öğrenme serüvenim böyle :) Öğrenmek başlı başına bir zevk benim için :)



Gelelim 14. Günün sorusu:
Amazon.com: LEGO Minifigures Series 11, Lady Robot: Toys & Games

Bugün bir robot tasarlıyor olsan, tasarım robotunun hangi özellikleri olsun isterdin?

Corona'dan önce çok başka bir robot hayal ederdim belki ama şu anda birebir bana benzeyen ve yerimi alabilecek bir robot tasarlamak istiyorum ki çaktırmadan kaçayım, kayıplara karışayım. Robotun ben olmadığı asla anlaşılmamalı. "Öyle bir teknoloji keşfedip bunu tüm dünyadan saklamayı mı tercih edeceksin?" diye sorabilirsiniz. Özgürlüğün bedelinin bundan az olmasını beklemiyorsunuz değil mi? Az buz bir şey mi? Siz ortadan kaybolacaksınız ve yerinize bıraktığınız robot herkesi mutlu etmeye, alışılagelmiş düzeni sürdürmeye devam edecek. Okula gidecek, ders anlatacak, eve dönüp ev ve aile ile ilgilenecek, eş-dost-akrabalar, tüm sorumluluklar... İçine benimkinden bir parça daha fazla özveri ve pozitiflik koysam her şeye daha iyi olur ama o zaman dikkat çekebilir. Eminim 3. gün bu Rüya olmaz, içine uzaylı falan mı girdi acaba diye merak eder beni tanıyanlar. O yüzden aslıma sadık kalıp biraz densiz, fevri ve karamsar -bence sadece realistim ama- yapmalıyım robotumu :))))
Bir gün başarıp başaramadığımı anlatırım diyeceğim ama... Cıks!  Bu tüm fikrin özüne aykırı olacağı için anlatmam :))))))))

Pazartesi, Nisan 27, 2020

Aslı

Merhaba ben Aslı :)

Yemek yapmayı, çamaşır yıkamayı, ev temizlemeyi, ütüyü hiç sevmem. Değil başkası için, kendim için bile yapmak istemem.

Evimin bir odası kütüphane, bir odası spor salonu. Misafir odası mı? Salon mu? :)))))) O ne ya anneanne evi mi burası? Sizin evde koltukların örtüsü de vardır kesin :D

...

Günaydın :)

Hadi koşuya çıkalım. Dönüşte duş alır, avokadolu sandviçlerimizle işe gideriz. İş çıkışı mı? Kahve içeriz belki. Sonra herkes kendi evine :)

...

Selam :)

Bugün ne mi yapsak? Akşam yemek yiyelim beraber. Hadi giyinip süslenelim biraz. Öyle lüks mekanlara gerek yok. Şurda ayak üstü İzmir usulü kokoreç yesek olur ya da Beşiktaş'a inip tükürük köftesi :) Mühim olan sonrası. Hımmm. 45lik'e gidelim bu gece, yarın yeni mekanlara bakarız.

...

Oooo Cuma olmuş bile!

Haftasonu şehirde durulmaz. Hadi kampa gidelim. Bisikletle mi gidelim? Süper fikir!

...

Oh iyi ki gelmişiz! Temiz hava, manzara, çadır... Doğada olmak muhteşem! Daha Mayıs'a bile girmedik ama var mısın gölde yüzmeye?

...

Pazartesi.

Hadi bakalım başlayalım. İşler bitsin ki haftasonu için plan yapalım ;)

...

Yaz tatili mi? Hımmm Avrupa turu mu yoksa adı sanı bilinmeyen küçücük adalar mı? Ya da ormanlar mı bulsak kendimize, içinde kaybolup yeni biri olarak çıkacağımız?

...

Evet canım, hayat bize güzel :) Sen de yap, sana da güzel olsun!

...

Aaaa! 40 mı olmuşuz yoksa 50 mi? Nasıl da akıp gitmiş hayat... demeyeceğim tabi ki! Çünkü dolu dolu geçti hayat! Yaşadık biz! Dönüp bakınca şunu da yapsaymışız demedik. Şimdi dursa saatler, eksik gitmeyiz.


Ağaç Ev Sohbetleri #36 - Hayali mi, Gerçeği mi?

Bu hafta Ağaç Ev Sohbetini ben açıyorum :) Aklımda 4 farklı konu ve soru var. Seçmek zor ama bakalım.

Hımmm bu haftanın konusu şu olsun:

"Hayal etmek mi, elde etmek mi? Elde edince hayal ettiğimiz, o hayale ulaşmak için çabaladığımız günleri unutuyor muyuz? Elde edilen şeyin değeri zamanla azalıyor mu?"

"Dost acı söyler." derler ama o sözün satır arası var bence "Dost acıyı, tatlı söyler." olmalı doğrusu. Evet birbirimize gerçekleri söylemeliyiz ama acı değil, acıyı tatlı eyleyerek söylemeliyiz. Şimdi ben de acıyı tatlı söylemeye çalışacağım. Evet, elde edince değeri zamanla azalıyor her şeyin - sert mi oldu biraz acaba?-. Ama bu kötü bir şey değil. Hayatın gerçeği bu sadece.

Peki o değer neden zamanla azalıyor?

Çünkü biz kafamızda o kadar uzun süre hayal ediyor, o kadar çok şey atfediyoruz ki hayalini kurduğumuz şeye... O kadar büyük bir değer biçiyoruz ki gerçek olması pek mümkün değil. İşte o hayalini kurduğumuz -hayalimizde besleyip büyüttüğümüz- şeyi elde edince verdiğimiz değer ile mevcut değer çarpışıyor, bölünüyor, eksiliyor. Yani aslında mevcut olan şeyin değeri azalmıyor, bizim kafamızda kurguladığımız kısım yavaş yavaş terk ediyor bizi. Gerçekleri görüyoruz.


Ah şu okulu bir kazansam... Kazanıyoruz. Eee? Ah bir mezun olup işe girsem, kendi ayaklarım üzerinde dursam... Duruyoruz. Ama işler bundan sonra kızışıyor zaten :)))) Ah aşk... Aşık olsam, o da beni sevse... Seviyor. Evlensek. Evleniyoruz. Eee? İşler bir kez daha civcivleniyor :))))


"Kaçan kovalanır.",  "Kaçan balık büyük olur." ve "Kör ölür, badem gözlü olur." gibi atasözleri boşuna söylenmemiş :)))) Elde edemediklerimizin peşinden koşarız, elimizden kaçanın ardından ağlanır, elimizdeyken kıymetini bilmediklerimizi kaybedince de ağıt yakarız. İnsanoğlu böyle de garip bir tür işte :D Elde ettiklerimiz artık "çantada keklik" olur bizim için.

Tarihe bakalım hep kavuşamayan aşıkların aşkı anlatılır. Kavuşsa çok bir olay yok zaten. Masalları saymıyorum, onlar masal adı üstünde. Tarihi bırakıp şiirlere bakalım. Şair hep özlemini anlatır şiirlerinde. Ya kavuşmayı umut eder ya da gitme diye yalvarır sevdiğine.




Hayalini kurmak daha güzel sanırım bazı şeylerin. Özdemir Asaf'ın dediği gibi "Bazı şeyler yokken güzel." :) Hayalini kuralım, acısını sevelim, bizim olsa hayalimizdeki gibi olmayacağını bilelim.

It's nearly time to say farewell. — Baharda kışı, kışın da baharı ...

Şarkılar da Melek Mosso ve Evrencan'dan gelsin. Daha önce de paylaşmıştım. Bazı şarkıları dönüp dönüp dinlemeyi seviyorum ben :)




Pazar, Nisan 26, 2020

Pazar Kahvaltısı - 16 Gün / 16 Yazı - 12. Gün

12. Günün sorusu:

"İşte cevapları ile ağız sulandıracak bir soru; eğer günleri bir yemeğe benzetseydin, haftanın günleri hangi yemekler olurdu?" 

(Başlamadan söyleyeyim bence iftardan sonra okuyun. Sonra uyarmadın demeyin :)

Madem bugün Pazar, biz de bugünden başlayalım listelemeye :) 

Pazar adı üstünde tabi ki Pazar kahvaltısı olurdu. Şöyle mis gibi menemen, pişi, çeşit çeşit şekersiz ama lezzetli ev reçeli, tulum peynirinden hellime, tazecik çıtır salatalıktan kiraz domatese her şeyiyle dört başı mamur bir kahvaltı sofrası hayal edelim. Kızarmış patates de olsun ya da patatesli omlet. Bal-kaymak, tahin-pekmez, simit, boyoz ya da en olmadı kızarmış ekmek. Canımız ne isterse işte :)

Yukarıdaki bu fotoyu görünce çok beğenip Ece Zaim'in Instagram hesabından repost yapmıştım yıllar önce :) 

Bu da İstanbul'daki günlerimizden bir balkon keyfi hatırası :) 

Pazartesi, haftabaşı. Günü kazasız belasız atlattıysak sonunda bir ödül olmalı. Pazartesi günü "Comfort food" denilen en sevdiğimiz yemeklerden biri olmalı ki çekilir olsun. Ama yapması da kolay olmalı. Mesela makarna gibi. İster salçalı, soslu ister yoğurtlu :) Ya da şipşak lavaş pizza :)



Salı, çarşamba, perşembe tencere yemekleri olur. Sebze yemeği, kuru baklagiller, çorba, köfte ya da etli alternatifler.





Cuma. Oh, hafta bitti! Kutlamalı bunu :) Bence Cuma günü bir yemek olsa şöyle güzel bir özel yapım hamburger & kızarmış patates olurdu - asla fabrikasyon fast food değil, custom burger-. Hamburger olmasın da bizden bir şeyler olsun derseniz İskender olur, kebap olur, ciğer şiş olur :))

Görseli içim giderek Neshburger
sitesinden aldım

Cumartesi piknik günü. Çeşit çeşit sandviçler, kuru köfteler, sarmalar dolmalar, börekler :)


Başladığımız yere döndüysek yutkuna yutkuna dağılabiliriz bence :))))))) 



Cumartesi, Nisan 25, 2020

İyi değilim... 16 Gün / 16 Yazı - 11. Gün

11. Günün konusu "Sosyal medyanın 3 kötü, 3 de iyi yönü nedir?" ama kendimi bunla ilgili yazacak halde hissetmiyorum. Handan abla ne yazmışsa ona katılıyorum. Ne ediyorsak kendi kendimize ediyoruz.

İyi değilim...

Yatağa, yorgana gömüldüm. İyi olana dek böylece kalacağım.


Cuma, Nisan 24, 2020

Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun - 16 Gün / 16 Yazı - 10. Gün


10. Günün konusu:

"Bugün bir şarkı listesi yapalım. En sevdiğin film müziklerinden oluşan bir liste şahane olur. "

Daha önce Mutfakta Tango yazımda en sevdiğim film müziklerinden bazılarını paylaşmıştım. Aklıma gelen diğerlerini paylaşayım.

I will always love you...



It must have been love...



Tell something girl, Are you happy in this modern world?



Never enough...



You're gonna miss me when I'm gone...



The Devil cheated me...



If I die young, burry me in satin, lay me down on a bed of roses...
( Film değil dizi ama es geçsem olmazdı :(




Biraz da bizden bir şeyler olsun istiyorum bugün. O zaman gelsin Yeşilçam film müzikleri :)


Aşk eski bir yalan, Adem'le Havva'dan kalan...



Dışarda yaz yağmuru... Boş sokaklar sensiz bensiz...



Param yok... Pulum yok... Olmasın hiç ziyanı yok...



Sevgilim söyler misin ateş böceğim misin?



Sensiz diyor, yaşanmıyor. Aşk bu olsa gerek...



Son verdim kalbimin işine. Olmaz olsun onun aşkı sevgisi de :)))))
( Bunu ne olur izleyin ve gülün benim için :)


...

Yazmaya başlarken bu kadar çok şarkı çıkacağını hiç düşünmemiştim. Daha da var ama onları da başka yazıya saklayayım artık :))


Perşembe, Nisan 23, 2020

16 Gün / 16 Yazı - 9. Gün - 23 Nisan ve Avokado :)

Öncelikle hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Tüm gün gerçekten 100. yıla yakışır kutlamalar yapıldı evlerde. Belki de evde olmanın, aile olmanın, birlik olmanın coşkusu ile uzun zamandır ilk kez bu kadar büyük bir coşkuyla kutladık 23 Nisan'ı. Çok da güzel oldu. Biz de camları süsledik, kendimiz de giyinip süsledik :) 






Gerçekten güzel bir gündü. Arya da oyun dolu gayet eğlenceli bir gün geçirdi :) 


Gelelim 9. Günün sorusuna:

Sandviç sevenlerden misin? Kendi uydurmuş olduğun efsane sandviç tarifini vermek ister misin? Ne de olsa sandviç candır! Ama senin efsane yemeğin başkaysa, onun tarifini ver. Nasıl olsa tarif deneyecek bol bol vaktimiz var.

Kesinlikle sandviç severim. En çok da avokadolu ton balıklı lavaş sandviç ya da kızarmış ekmek üstüne avokadolu yumurtalı açık sandviç severim. 





Sandviç dışında bizim evde çok sevilen bir tarifi de paylaşayım :) Tarifi yemek blogumda var


Çok alakasız ama bağıra bağıra söylemeyi çok sevdiğim bir şarkı bırakıyorum :) 





Çarşamba, Nisan 22, 2020

16 Gün / 16 Yazı - Batgirl or Catwoman

8. Günün sorusu:

24 saatini bir çizgi film kahramanı ile geçirecek olsan bu hangi kahraman olurdu? Onunla neler yapmak isterdin ? Maceralarını çok merak ediyorum. 

Düşündüm ama net bir cevap belirmedi kafamda maalesef. Çocukluktan beri sevdiğim bir çok çizgi film var ama hiç birinin içinde olmak istemiyorum sanırım şu an. Dışarda kalıp izlemek daha eğlenceli. Zaten fazlasıyla realist olduğum için girsem çizgi filmleri kesin bozarım ben. Tadı tuzu kalmaz oraların. 

Şöyle bir düşününce bana en uygun çizgi film Batman sanırım. Batgirl olabilirim ya da adıma yaraşır şekilde Catwoman :)))) Tüm gün Bruce Wayne ile zenginlik içinde yaşayıp gece de kötü adamların peşine takılırdım. Super kahramanlar içinde en sevdiğim Batman çünkü cezalandırıyor yakaladıklarını ve diğerleri gibi saf iyi modda takılmıyor. Daha karanlık, gotik. Yani daha gerçekçi :D


Dipnot: Aşağıdaki videonun müziği çok rahatsız edici ama çizgi filmler tam nostalji rüzgarı :) Sesi kapatıp şöyle bir izleyin. Ses için de aşağı Adele şarkısı bırakıyorum :)


Sometimes it lasts in Love
But it hurts instead....


Salı, Nisan 21, 2020

Geçip Gitsin Bugün Lütfen - 16 Gün / 16 Yazı - 7.Gün

Şu an oldukça endişeli ve gerginim. Sadece kafa dağıtmak için yazıyorum. Yazıya sığınıyorum ama ne yazacağımı da bilmiyorum aslında. Bildiğim bir yerden başlamalı ya da sadece devam etmeliyim bir yerden.

7.Günün sorusu:

Hangisini tercih edersin? Gün doğumu ya da gün batımı ? 

Beni tanıyanlar ya da sadece birkaç blog yazıma göz atanlar bile hemen bilecektir cevabımı. Tabi ki günbatımlarını tercih ediyorum. En kötü günde bile içimi ısıtıp huzur veriyor, yarın yeni bir gün olacağını bilmek umudumu tazeliyor. Şu anda da ihtiyacım olan şey tam da bu!








Bugün geçip gitsin ve yarın sağlıkla yepyeni ve çok güzel bir güne uyanalım tüm sevdiklerimizle birlikte.



Ağaç Ev Sohbetleri #35 - Batıl İnançlar

Bu haftanın konusu İrem Can'dan.

Batıl inançlar hakkında neler düşünüyorsun? İlginç ya da saçma bulduğun inançlar var mı? Eğer varsa nedeni nedir?

Birçok batıl inancı saçma bulmakla birlikte çocukluktan kalma bazı batıl inançlarım olduğunu inkâr edemem. Mesela elden ele bıçak ve makas asla vermem. Vermem gerekirse de "tu tu tu" diyerek veririm ki kavga çıkmasın makas/bıçak verdiğim kişiyle aramda. Bir de ne zaman burnum kaşınsa biriyle kavga edeceğimi düşünürüm. Kulağım çınlayınca biri beni anıyordur, ayıptır söylemesi popom kaşınırsa biri arkamdan sayıp sövüyordur :P

Aklımda kalan başka birkaç batıl inanç da şunlar: sağ avuç kaşınırsa para gelir, sol kaşınırsa para gider; ayağınızın altı kaşınırsa yola çıkacaksınızdır :)))

Biliyorum hepsi çok saçma ve çok komik :)))) Ama böyle işte. Artık çocukluktaki gibi inanmasam da aklımdan bunlar geçer yine de hâlâ :)


Dipnot: Batıl inançlar aslında insanları kazalardan korumak için ortaya çıkmıştır. Misal eskiden elektrik olmadığı için gece tırnak kesen birisi yanlışlıkla etini kesebilirdi, merdiven altından geçmek uğursuzluk getirmese de bir kaza olur da merdiven yıkılırsa altında kalınabilir. Elden ele açık makas ya da bıçak vermek ani bir hareket sonucu yaralanmaya yol açabilir. Tabi ki manasını, nereden, hangi akla hizmet çıktığını çözemediğim batıl inançlar da var ama işte onların da vardır bir hikayesi :)

Pazartesi, Nisan 20, 2020

16 Gün / 16 Yazı - 6. Gün - İlham Perilerim

6. Günün sorusu:

Son günlerde sana ilham veren ne okudun, izledin, gördün ya da dinledin? 
İster listele, ister tek tek anlat. Senin yaratıcılığına kalmış.

Gülümseyen fotoğrafının yanı sıra "The girl with the Curls" başlığıyla bile kalbimi ısıtan Ezgi'nin başlattığı meydan okumanın 6. gününde gelen bu soru tam yerini buldu bence. "6" benim en sevdiğim sayı. Şimdi son zamanlarda en sevdiğim ve en çok ilham aldığı 6 kişiyi / şeyi paylaşacağım.

1) Ezgi

Son günlerde yazmaya devam etmemi sağlayan en büyük şey Ezgi'nin başlattığı bu 16 gün / 16 yazı meydan okuması. Önce onun bloguna bakıp günün konusunu okuyorum sonra o ne yazmış diye bakıyorum merakla. Hep pozitif, blogu iç açıcı, gülümseyen fotoğrafı kalp ısıtıcı... Özellikle bugünkü yazısı... Fotoğraflar, renkler... Mutlaka bakın, kendinizi daha iyi hissedeceğinize garanti veriyorum. 



Ne yazsam, ne anlatsam az. Hem benziyoruz, hem çoooook başkayız. Birbirini hiç görememiş iki kardeş gibiyiz. Mesafelerin anlamı yok, kalplerimiz bir. O yazıyor, benim beynimde kalbimde fırtınalar kopuyor. Adım adım izliyorum öykülerini, vuruluyorum anlattığı  karakterlere. 

O yazıyor, ben de ilham perileri uçuşuyor. Ne zaman konuşsak ya bir öykü adı çıkıyor ortaya ya bir özlü söz düşüyor kucağıma :) 



Öyle sade, öyle güzel, öyle olduğu gibi anlatıyor ki her şeyi... Her gün ilk baktığım bloglardan birisi onunki :) Peki ben ondan nasıl ilham alıyorum? Foto-şarkı fallarına bayılıyorum ve tam isabet her seferinde o günkü ruh halime uygun sevdiğim bir şarkı geliyor şansıma. İşte o fotoğraf, o şarkı bana ilham oluyor. Ben de ara ara saklıyorum fotoğrafların arkasına o şarkılardan :)



Yazılarını ayrı, yorumlarını ayrı seviyorum. Medenice tartışmayı başaran çok az sayıdaki medeni insandan birisi o! Aynı fikirde olmak mutluluk, farklı fikirde olup tartışabilmek ayrı bir mutluluk :) Yazılarını, hayat hikayesini, Çöl çiçeğini, Korona istatistiklerini, Ağaç Ev Sohbetlerini merakla bekleyip severek okuyorum. Tüm yazıları beni düşünmeye sevk ediyor. Düşündükçe de bir sürü ilham geliyor tabi ki :)

5) Instagram - Coursera - Udemy

Corona sebebiyle evde kalmaya başladığımızdan beri günümün büyük kısmını Instagram'da geçiriyorum. Herkes canlı yayın yapıp elinden geldiğince vakit geçirmeyi eğlenceli ve faydalı hale getirmeye çalışıyor. Ben de bundan yola çıkarak ne yapabilirim diye düşünüyorum. Bir yandan da Coursera ve Udemy üzerinden online derslere katılıyorum. İkisini birleştirince ben de İngilizce anlatayım dedim ve hemen internetten bir akıllı tahta folyosu sipariş ettim. Yarın uygun bir yer seçip tahtayı hazırlayınca ilk videoyu çekmeyi planlıyorum. Bakalım umarım işe yarar bir şeyler yapabilirim.


6) Mizah 

Absürd komediden nefret ederim ama zekice yapılmış espri severim. Youtube'ta 3Y1T ve Post 42 kanalını takip ettiğimden daha önce bahsetmiştim. Ne zaman Post 42 ile soğuk savaş videosu  izlesem benim de aklıma dünyanın en soğuk, en pis şakaları hücum ediyor. Zihnim istemsizce formatlanıyor. "Ufff, pufff, çok kötü ya!" diye diye gülüyorum ve kendime geliyorum. 

Karikatür sevgim üniversiteden kalma. Hâlâ her hafta Uykusuz alıyoruz eve.  Aşağıdaki karikatürün verdiği ilhamla yeni bir öyküye başladım: "Tarihi Geçmiş Aşklar Zehirler Adamı".

Ve tabi ki müziksiz olmaz. Madem konumuz ilham, şarkı da Muse'dan gelsin o zaman.






Pazar, Nisan 19, 2020

16 Gün / 16 Yazı - 5. Gün: Kaybolmak

5. En son ne zaman kayboldun? Hikayesini anlatsana.

En son sömestr tatilinde İstanbul'da kayboldum. Cevahir AVM'den çıkıp yemek yemek için Kurtuluş tarafına gittim. O tarafları pek bilmiyorum. Daha önce bir kez Adana Ocakbaşı ve bir kez de Madam Despina'nın Meyhanesi'ne olmak üzere 2 kez gittim sadece. Bu kez yine Adana Ocakbaşı'na gittim Google maps.ten bakarak. 

Adana Ocakbaşı, Vedat Milör sayesinde haberdar olduğum küçücük bir mekan. Etleri güzel, fiyatları çok uçuk değil. Ben bu kez ciğer şiş yedim. Gayet güzeldi :) Epeyce bekleyerek 1 bardak çayımı da içip -mekanda çay yapılmıyor, yakındaki bir çay ocağından geliyor- çıktım mekandan. Buraya kadar işler yolunda gitti. Burdan sonrası biraz maceralı. 

Geldiğim yolu bir yere kadar hatırlıyordum ama birkaç kez sağa sola döndüğüm için işin ucunu kaçırdım. Hava da kararınca tam oldu. Google maps.e bakıyorum ama sürekli ters yöne gidiyormuş gibi hissediyorum kendimi. Ama çok da umursamadım çünkü öyle amaçsızca bilmediğim sokaklarda bir süre gezinmek hoşuma gitti. 



Sonunda birine sorayım dedim. Bir kadına sordum, o da yabancı çıktı :)))) Neyse biliyorum ki Cevahir'e yakın bir yerlerdeyim. O sokak senin bu sokak benim derken tanıdık bir caddeye çıktım sonunda. Oradan devam edince de otobüs duraklarına ulaştım. 

Neredeyse 4 yıldır, her yanını ezberlediğim, her gün aynı insanları gördüğüm, küçücük bir ilçe olan Hopa'da yaşadığım için yıllarca yaşadığım ama yine de çoğunu bilmediğim kocaman bir şehirde kaybolmak, hiç tanımadığım bir sürü insanla sokaklarda olmak epeydir özlediğim o müthiş özgürlük hissini kısa bir süreliğine yeniden tattırdı bana. 

En son ne zaman kaybolduğumu düşünürken aklıma daha eskilerde kalan bir anım geldi. Üniversitedeyken İstanbul'da Manisa'ya gelmiş, yakın arkadaşlarımla araba kiralayıp Çeşme'ye gitmiştik. Denize girip yüzdükten sonra Alaçatı'ya gidelim dedik. Arabaya bindik, yolu bulamıyoruz. Ama umurumuzda mı? Tabi ki değil :) Sora sora gidiyoruz güya ama dolanıp duruyoruz etrafta. Espriler, kahkahalar havada uçuyor arabada. En son bir amcaya yaklaştık sormak için. Camı açtık ama gülmekten soramıyoruz. Neyse zar zor gittik Alaçatı merkeze. Sokaklarına hayran kalarak gezdik. Oralı teyzelerle sohbet ettik. İyi ki bulduk diye sevinerek ayrıldık. 


Geri dönüp bakınca ne zaman kaybolsam sonunda çok eğlendiğimi fark ettim. Demek ki kaybolmak çok eğlenceli bir şey, özellikle de arkadaşlarla birlikte kaybolunca :))))) 

Yaz gelsin, her şey geride kalsın, yine kaybolalım hiç bilmediğimiz ama sonu güzelliklere açılan sokaklarda!




Cumartesi, Nisan 18, 2020

16 Gün / 16 Yazı - 3. ve 4. Gün

3. Günün sorusu:

Bugün kendini hangi renk hissediyorsun?

İngilizce'de "feel blue" diye bir deyim var ve üzgün/hüzünlü hissetmek manasında kullanılıyor. Benim sık sık kullandığım bir deyim bu. Corona günlerindeki genel ruh halimi anlatıyor tam olarak. Ama bugün kendimi mavi değil de daha çok yeşil ve sarı hissediyorum. Çünkü bugün doğaya sığındım. Bahara güvendim. Kendimi dağ yoluna attım. Sapsarı güneş,  yemyeşil doğa, renk renk çiçekler... Ben de güneşle sarı, ağaçla yeşil, çiçeklerle pembe, mor, mavi, kırmızı oldum. Yani sanırım ben bugün kendimi gökkuşağı gibi rengarenk hissediyorum :)


*Şarkı, Handan ablanın foto-şarkı falından şansım :)


4. Günün sorusu:

Evindeki nostaljik ya da antika bir objenin fotoğrafını ve hikayesini bizimle paylaşmak ister misin?

İlk başta aklımdan  maalesef evde öyle bi'şey yok ki diye geçti ama biraz düşününce aklıma anneannemin kahve fincanları geldi. Bu fincanlar yıllarca anneannemin büfesinde, vitrinde durdu. Anneannem için çok değerliydi her biri. O ölünce fincanları ben aldım ve benim için de çok değerli her biri. Üzerlerindeki motiflere oldum olası aşığım. Nostaljik ya da antika sayılır mı bilmiyorum ama benim için çok özel ve paha biçilemezler.



Fotoğraflar pek estetik değil maalesef. Gece 00.44'te tabletle çekince böyle oldu ama fincanları görseniz kesinlikle anında vurulursunuz siz de :)

Kahve demişken Bob Dylan'ı anmadan gecmeyelim. Kahveler ve fincanlar farklı ama olsun, önemli olan hisler :)





Perşembe, Nisan 16, 2020

Bir Meydan Okuma 16 Gün / 16 Yazı - 1. ve 2. gün

Handan abla yeni bir "Meydan Okuma"ya dahil olmuş. Meydan okumayı Ezgi başlatmış. Gün gün yazılacakları şu yazısında paylaşmış. Ben her gün yazabilir miyim bilmiyorum ama en kötü 2-3 günü toplayıp toplayıp yazarım. Dün başlayamadım bugün 2 günü birlikte yazıyorum.

İlk günün konusu:

1 . Belki aramıza yeni katılanlar vardır ya da olacaktır. Önce birbirimizi tanıyalım. 
Karantina döneminden önce neredeydin nasıl bir yaşam şeklin vardı, şimdi neredesin ne yapıyorsun, günlerini nasıl geçiriyorsun, neler değişti hayatında bu süreçte?

Karantina öncesi haftanın 5 günü okula gidip İngilizce öğretmeye çalışan 5 yıllık bir öğretmen, 14 yıllık sevgili, 8 yıllık eş, neredeyse 7 yıllık anne, 22 yıllık ablayım. Daha derinlere inip nasıl biri olduğumu öğrenmek isteyen olursa şuraya eski bir Ağaç Ev Sohbeti olan "Kimsin sen?" yazımı ve beni o yazıyı yazan kişi yapan geçmişimi şuraya bırakayım.

Karantinadan sonra neler değişti? İlk günler durumu kabullenmek istemedim. Normal yaşantıma devam ettim. Sonraları duruma isyan etmeye başladım. Hâlâ  ara ara modum çok düşüyor. Ama son 1 haftadır epeyce yavaşladı hayat benim için ve ilk günlere nazaran biraz daha uyum sağlamaya başladım. Biraz dinginleştim sanırım.

Karantinanın başına dönecek olursak, 13 Mart itibari ile öğretmenlik askıya alındı, full-time ev kadını ve annelik başladı. Okullar kapandı ama 1. sınıf kızım için ev okulu başlayınca ben de yarı zamanlı sınıf öğretmenliğine geçiş yapmış oldum. Bu süreçte anladım ki sınıf öğretmenlerini baş tacı yapmalı, milletvekili maaşı bağlamalıyız. Bir çocuğa anlatmak, öğretmek, sabırla, sevgiyle, boğuşmadan ders çalıştırmak bu kadar zorken sınıftaki onca çocukla aynı anda ve o kadar saat üst üste uğraşmak hiç kolay değil.

Sınıf öğretmenliğinden arta kalan zamanlarımda yemek, çamaşır, dolap-çekmece düzeni gibi ev işleri ile vakit geçiriyorum. Ama bunlardan çok online kurslar ve bloglar ile haşır neşir oluyorum sanırım. Gitar çalmaya çalışıyorum. Henüz sadece 4 parça çalabiliyorum. Spor yapıyorum. Instagram'da inanılmaz güzel canlı antrenmanlar var. Mesela ben Muay Thai öğrenmeye başladım :)

Sadece spor değil akademik gelişim için de inanılmaz fırsatlar var bugünlerde. Misal bugün 5 günlük bir "IELTS Writing Challenge"a katıldım. 5 gün boyunca ders videolarını izleyip verilen günlük görevleri yaparak 5 günün sonunda IELTS sınavında yazma bölümünden 7 ve üzeri puan almayı hedefleyen bir çalışma. İlgili site şurda :)

Gevezelik edesim gelmiş, anlatttıkça anlattım :)) İkinci günün konusuna geçeyim.


2. Şu sıralar evde en sevdiğin köşen neresi? Orayı özel kılan nedir? 

Evde en sevdiğim köşe mutfak masası. Çünkü manzarası büyüleyici :) Özellikle günbatımlarını hiç kaçırmadan o köşeden izliyorum. O masada gitar çalışıyorum. Ödevleri o masada yapıyoruz. Yemekleri de deniz manzarası eşliğinde o masada yiyoruz tabi ki :)












Mutfak dışında ikinci favorim kütüphane/bilgisayar odamızdaki L koltuğun uzun köşesi :) Oraya uzanıp nette takılmaya ya da dergi okumaya bayılıyorum. Bir zamanlar bağımlısı olduğum kitap okumaya henüz dönemedim ama o köşede kitap okumak da zevkli.




Yeni gelenler için belirteyim ki bir süredir yazıları müzikle bitirmeyi seviyorum. O an nasıl eserse rüzgar, müzikler de öyle :) Eskiden "Yazarken fonda ... çalıyordu." diye bitirilirdi dergilere yollanan mektuplar, bu şarkılar da o günlere olan özlemin yansımaları sanırım :)

Aşağıdaki şarkının başında Haluk Bilginer'in söylediklerinin aksine ben ölmekten pek korkmuyorum çünkü aynen Epikuros gibi düşünüyorum: "Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum. O halde üzülecek ne var?". Tabi ki ardımda kalanlar var üzülecek ama ölüm karşısında yapacak da bir şey yok sonuçta :) Peki neden bu şarkı? Bilmiyorum. Aklıma bu şarkı geldi birden :)


Çarşamba, Nisan 15, 2020

Mutfakta Tango - Corona Günlükleri

Evet, biz mutfakta Tango, balkonda clubber takılıyoruz. Ama bu yeni değil, biz eşimle evi oldum olası hep bir club, bir dans pisti, bir eller havaya mekanı olarak kullanıyoruz :))))) Yani deliliğimiz Corono'dan değil, doğuştan :D

Dün gece saat yarım sularında mutfağı toplarken telefondan çok sevdiğimiz ve Ghost filminden de herkesin aşina olduğu Unchainted Melody'i parçasını açarak dans etmeye başladık. Ardından Scent of A Woman filminden Por Una Cabeza ile Tango'ya geçtik ve finali de Dirty Dancing'ten Time of My Life ile yaptık.

Bizim böyle favori filmlerden favori sahnelerimiz ve şarkılarımız var. Sık sık açıp izleriz ya da dans ederiz. Epeydir yapmıyorduk. Dün gece iyi geldi.






Sanmayın ki hep böyle tarz takılıyoruz :P Bazen de Erik Dalı ile coşup Ankara'nın Bağları'na bağlıyoruz :))) Bak onu da epeydir yapmadık. İlk fırsatta onu da yapalım :)))

Peki dans dışında ne yapıyoruz? Daha önceki yazılarda anlattıklarımdan çok farklı değil günlerimiz. Ben sporla başlıyorum güne, tam bitirirken Arya uyanıyor çizgi filmler için. Kahvaltıyı hazırlarken Evrim kalkıyor. sonrası ödevler, oyun, çizgi film, etkinlik... Belki 1-2 bölüm dizi ya da bir film izliyoruz Evrim'le. Bazen gitar çalıyorum. Gün aşırı internetten çeşitli kaynakları tarayıp Whatsapp gruplarından ödevlendirme yapıyorum öğrencilerime. Daha önce verdiğim ödevlerin cevaplarını gönderiyorum. Yemekti, bulaşıktı, çamaşırdı derken günler geçiyor. Geçmiyor desem yalan olur.


            













Günler geçiyor da dışarı çıkmadan, okula gitmeden, arkadaşlarımı görmeden, okul çıkışı ya da akşam bir yerlerde oturup bir şeyler yemeden, içmeden, sohbet etmeden, hayatı paylaşmadan geçip gidiyor işte. Az önce okul grubumuzda okullar 1 Haziran'da açılacakmış gibi bir duyumdan szö edildi. Bir yanım çok sevindi ama diğer yanım bunu çok mantıksız buldu çünkü yaz sıcağında ders yapmak neredeyse imkansız. Günün çok erken saatlerinde ya da akşam saatlerinde 1-2 ders belki verimli olur. Ondan fazlası sadece işgüzarlık olarak tarihe geçer bence.

Bakalım gelecek günler bize neler getirecek...

Hayat'ın yeni çelmeleri...

Dün sabah okulda rahatsızlandım, 2 kez kustum ve midem delinircesine ağrımaya başladı. Evrim beni okuldan alıp acile götürdü. Bağırsak filmi...