Eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eleştiri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Ocak 24, 2024

Karanlık Orman

Karanlık Orman, Üç Cisim Problemi kitabı ile başlayan Dünyanın Geçmişi serisinin ikinci kitabı. İlk kez bir serinin ikinci kitabını bu kadar çok beğendim ve ilk kitap için yaptığım eleştiri fazla mıydı acaba diye düşünürken buldum kendimi. İkinci kitabı yazan adamla ilk kitabı yazan adam farklı kişiler gibi sanki. Neden ilk kitabı o kadar sıkıcı yazmış anlayamadım doğrusu. Sanırım ilk kitap gerçekten uzun ve sıkıcı bir "giriş" bölümü ve asıl aksiyon ikinci kitapta yani "gelişme" bölümünde başlıyor. 

Kitap ağır bilim kurgu ve çok katmanlı. Uzaylı istilası öncesi dünyada yaşanan krizi anlatıyor. Uzaylıların dünyaya varması 450 yıl alacak ama bu süreçte dünya kendi içinde çatırdamaya başlıyor. Kitaptaki bilim kurgu öğelerini bir kenara bırakırsak alt metinde ciddi bir toplum ve ahlâk eleştirisi de var. 

İlk kitap aşırı teknik bilgi içeriyor. Fiziğe merakınız varsa seversiniz ama yoksa baya sıkıcı. Okurken ya ben tam anlamadım hissiyatı oluşuyor yer yer. İkinci kitap daha kurgu odaklı, bilimsel mevzular daha anlaşılır bir dille anlatılmış, daha rahat okunuyor. Şu an %70'ini okudum ikinci kitabın; üçüncü kitaba geçmek için harıl harıl okuyorum. Bitirdiğimde seri ile ilgili son fikrim ne olacak çok merak ediyorum. 

İkinci kitapla ilgili yapacağım tek eleştiri, ilk kitapta olan bir karakterin ikinci kitapta tekrar karşımıza çıkması ama konuşmasının, kullandığı kelimelerin ilk kitaptan farklı olması. İlk kitaptaki diyaloglarında asla kullanmadığı bir kelimeyi ikinci kitapta sürekli kullanıyor. Çeviriden kaynaklı olabilir bu problem diye düşündüm ama ilk iki kitabı aynı çevirmen çevirmiş. Karakter devamlılığı açısından beni rahatsız etti ama başkası için sorun olmayabilir. 

Bilim kurgu seviyorsanız seriye bir şans vermelisiniz. Kitap fiyatları insanın gözümü korkutacak boyutlara geldi maalesef. Serinin tamamını almak isterseniz kargoyla beraber 1000 TL civarında bir meblağ tutuyor. Anna's Archive'da kitabın ücretsiz pdf hali mevcut. İnternetten indirip okuyabilirsiniz yazarken biraz utanıyor ve çekiniyorum ama insanların kitap okuma hakkı ekonomik koşullarla sınırlandırılmamalı. İdeal bir dünyada yaşıyor olsaydık, korsan yayınların önüne geçmek için her bireye kitap okuma bütçesi verilmesi lazım derdim ama o kadar naif kalamıyor insan mevcut düzenin içinde maalesef. 



Salı, Ağustos 03, 2010

Justin Timberlake Yapar da Beren Saat Durur mu?


Patos Rolls reklamını ilk gördüğüm andan itibaren birşeyler yazmak istiyordum; bigumigu.com'un haberi tam üstüne geldi. Beren Saat'li Patos reklamının ilham kaynağı (?) olan reklama bigumigu.com'dan ulaşabilirsiniz.

Pepsi'nin 2 yıl önceki Super Bowl reklam filmini alıp içine Justin yerine Beren'i, Pepsi yerine de Patos Rolls koyunca süper bir reklama imza attığını düşünen reklamcılar sanırım "yaratıcılık" konusunda epey bir sıkıntıya düşmüş.

Aslında iki reklam filmini arka arkaya izleyince söylenecek söze gerek kalmıyor ama... Daha önce de reklamlarla ilgili bir yazımda Beren Saat'in oynadığı başka bir reklamı eleştirmiştim ama bu kez durum daha da vahim.

Pepsi içen kızın pipetten her çektiği yudumda Justin Timberlake'in uçarak ona yaklaşması neyse de cips yiyen birinin aynı şeyi yapması nasıl bir beyin fırtınasının sonucunda akla yatkın görünmüş anlayamadım doğrusu.

Bence bugüne kadar çekilen cips reklamlarının içinde en iyileri Patos Critos reklamlarıydı. Tek boyutlu cipslerden 3 boyutlu cipse geçişle bir anda 3 boyutlu olup seksileşen hatunlar güzel bir espriydi. Ama şu son reklamdan sonra o fikrin de benzer bir ilham kaynağı(?!) olup olmadığını merak ediyorum.

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

PR ve Reklam Çalışmaları


son günlerde fırsat buldukça ilgimi çeken tüm sektörlere şöyle bir göz atıyorum. hatta bazen durumu abartıp rapor hazırlayacakmışım gibi ciddi ciddi araştırma bile yapıyorum. bugünlerde taktığım konu PR çalışmaları ve tanıtım/reklam çalışmaları.

PR (Public Relations) adı üstünde Halkla İlişkiler", yani karşılıklı bir etkileşimin söz konusu olduğu, interaktif aktiviteler içermesi gereken bir çalışma alanı ama nedense çoğu markanın PR çalışmaları tek taraflı tanıtım çalışmaları gibi geliyor bana. günümüzde sosyal medya kullanılarak yapılan PR çalışmalarını reklam çalışmalarından keskin hatlarla ayırmak çok da mümkün değil. ama PR çalışmalarının amacı halkın gözünde marka imajını korumak ve marka bilincini oluşturmaksa öncelikle markanın imajını doğru şekilde yansıtacak çalışmalara imza atılmalı bence.

PR uzmanı ya da reklamcı değilim; doğal olarak bu konuda ahkâm kesecek de değilim. benimki naçizane amatör bir gözlem sonuçta. yine de eğer PR çalışmaları ve reklamlar mevcut ve potansiyel müşteriler için yapılıyorsa konunun uzmanlarının yanısıra benim gibi potansiyel müşterilerin de fikri önemli sanırım.


kötü örneklerden bahsedip sadece sorunuişaret etmekle kalmak istemiyorum. onun yerine iyi örneklerden bahsetmek daha faydalı olabilir.


sağa sola bakarken gördüğüm birkaç aktivite etkili PR ve reklam çalışmaları arasında gösterilebilir. örneğin Mavi'nin Uçuk Mavi adlı blogu güzel bir çalışma olmuş. Uçuk Mavi, blog yazarlarından Fashion Kido ile bir iş birliği yapmış, blogda Fashion Kido'nun kıyafet postları yayınlanıyor. bu postlarda sadece Mavi'nin ürünleri değil, başka markaların da adı geçiyor. postlara yorum da yapılabiliyor. bu durum Mavi'nin kendine olan güvenini ve dinamik imajını yeterince ortaya koyuyor sanırım.

fotoğraflar Mavi ürünlerinin, istediğiniz markayla ve istediğiniz ürünle kombinlenebileceğini, hergüne bir parça Mavi'yle renk katılabileceğini vurguluyor. ayrıca blogda sadece giyim kuşam ve Mavi ürünleri yok; aynı zamanda site ve mekan önerileri de yer alıyor. değişik konu ve içerikler blogu ilginç ve takip edilir hale getiriyor.

başka bir örnekler vermem gerekirse yine birçok marka hem ürünlerini tanıtıp hem de müşterileriyle yakın ilişkiler kurmak adına düzenlediği blogger aktivitelerinden bahsedebilirim. bu aktiviteler sayesinde potansiyel müşteriler yeni ürünlerle ilgili bilgileri takip ettikleri bloggerlar aracılığıyla öğrenmiş oluyor. bu aktiviteler doğru planlandığında doğrudan bir reklam kampanyası kadar yararlı olabilecek bir tanıtıma dönüşebilir.

aklıma şimdi gelen çok güzel bir PR çalışması daha var.
yeni rakı'nın "Gerçek sofralar, gerçek muhabbet..." konulu bir hikaye yazan 100 bloggerı güzel bir çilingir sofrasıyla ağırladığı aktivite bence süperdi. bir de o yazılar kitap olarak basılınca yeni rakı* benim gözümde tadından içilmez oldu:)

değişik sektörler için düzenlenen blogger aktivitelerinden de bahsedebiliriz. mesela "Eyvah Eyvah" ve birkaç film vizyona girmeden hemen önce bloggerlar için bir ön gösterim düzenlenmişti. bunlar dışında cocostar, gilette, uno, nokia ve hp'nin blogger aktiviteleri de bu alanda yapılan ilginç çalışmalardan.
*resim catalogs.com sitesinden alınmıştır.

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Şevval Sam ve Hafiflik - Eti Form Reklamı


"benim formda olmaktan anladığım hafiflemiş yaşamak."
...
"hafif yiyorum, hafif hissediyorum, hayatı hafife alıyorum."

hayat deniz kıyısında, pofuduk koltukların üzerinde yaşanırsa hafiflemek, kendinle barışık yaşamak, "hayatı hafife almak" kolay olur tabi.

reklamı her izlediğimde ben de Şevval Sam gibi hayatı hafife almak, bembeyaz uçuşan elbisemle iskelede hoplayıp zıplamak istiyorum ama maalesef gerçek hayat reklamlardakine hiç benzemiyor.

tabi ki biliyorum reklamların amacı izleyiciye bir rüya sunmak, ürünü cazip kılmak ve o ürünü alanları o reklamdaki gibi hissedeceklerine inandırmak. ama bu reklamı izlediğimde hafiflemek şöyle dursun, olduğum yerde giderek ağırlaştığımı hissediyorum. sanki bir anda hareket etmemi engelleyen görünmez prangalar sarıyor ayaklarımı.

sıradan insanların günlük hayatları geliyor gözümün önüne. hergün aynı saatte kalkmak zorunda olan, şehirden uzaklaşmanın hayalden ibaret olduğu bir düzene mahkum, izni olmayan, izni olsa bile tatile gidecek ekonomik gücü olmayan sırdan insanlar için Eti Form ancak anlık bir hafiflik hissi sunabiliyorken Şevval Sam'ın böylesine hafif hisetmesi beni biraz çileden çıkarıyor sanırım.

tarafsız bir gözle bakıldığında reklam çok huzur verici bulunabilir. gerçekten o hafiflik hissini de yansıtıyor olabilir. bisikletle gezen, çocuklarla dokuz taş oynayan, fazlalıklarını takmayan, "hayatı hafife alan" bir Şevval Sam, mutluluk hissi bile veriyordur sanırım bir çok izleyiciye.

peki ben neden bu kadar tepki veriyorum sıradan bir reklama? sanırım tamamen kişisel farkındalıkla ilgili. içinde bulunduğum(uz) koşulların hiç de adil olmadığını bile bile dünyaya umursamaz gözlerle bakıp hayatı "hafife" alamıyorum maalesef.

ama alabilenlere lafım yok. hatta zaman zaman onları kıskanıyorum bile. Matrix'in en çok hoşuma giden repiliği durumu anlatıyor sanırım:

"Ignorance is bliss."

Cuma, Nisan 23, 2010

Son Zamanların En Berbat Türk Filmi ve Sinemada Fragman Keyfi

Öncelikle herkesin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlarım. Neredeyse yarım günü kızgın güneş altında geçirdim. Sebebi ise rekor denemesi için kurulan -kardeşimin de yer aldığı- 2320 kişilik koro gösterisini izlemeye çalışmam:( Stadyumda güneş altında geçen 4 saat sonucunda günün daha iyi geçmesi için ailecek sinemaya gitmek de sanırım kötü bir fikirdi. Kardeşimin seçimi üzerine "Çok Film(?!) Hareketler Bunlar" filmine gitme hatasına düştük maalesef. İlk yarısına bile zor katlandığımız film aslında skeçlerden oluşan bir görüntü karmaşasından ibaretti sadece. Bir filmde olması beklenen bir konu bütünlüğünün olmayışı bir yana, sürekli bağırış çağırış içinde geçen sahneler komik olmaktan çok iticiydi. Filmin ikinci yarısını izlemeden sinemadan hızla uzaklaştık. Kısacası henüz izlemediyseniz, izlemenizi hiç tavsiye etmiyoruz. Sinemaya gitmemizin tek iyi yanıysa İstanbul'daki sinemalarda film öncesi fragman gösterimi yerine bir sürü reklam gösterimi olayının aksine Manisa'daki sıradan bir sinemada film öncesi doya doya fragman izleyebilmemizdi. Fragmanlardan biri de Shrek'in fragmanıydı. Shrek'in son filmi "Shrek Forever After" 3D olarak izlenebilecek. Aslında ben bu 3D işini pek sevemedim. Özellikle de astigmat ve migreni olan benim gibi birisi için oldukça rahatsız edici olabiliyor:( ama yine de Shrek'i bir kez daha sinemada izlemek için katlanılabilir bir durum tabi ki:) Diğer fragman da Prince of Persia'ydı ve o da oldukça etkileyici bir fragmandı. Uzun ve zorlu geçen bugünün tek kârı da izledimiz iki güzel fragmandı sanırım. Umarım İstanbul'daki sinemalarda da arada sırada da olsa reklam yerine eskiden olduğu gibi fragman izleyebiliriz.

Hayatın Amacı

Herkes kendine en az bir kez sormuştur sanırım: "Ben burda ne yapıyorum? Ne için yaşıyorum? Amacım ne? Benim cevabım basit: Mutlu olmak...