Okuldan gelip Evrim'le kahvaltı yaptım. Kahvaltı sonrası koltukta televizyon izleyecekken daha televizyonu açmadan gözlerim ağrımaya başlayınca Evrim'in dizlerine başımı koyup gözlerimi kapattım. Uyuyakalmışım.
Bir rüya gördüm, inanılmazdı. Uyanır uyanmaz her detayı yazdım. İnanılmaz bir anime izlemiş gibiydim. Tüm karakterler, olay örgüsü, sahneler... Yazmakla anlatabileceğim bir şey değil. Şimdilik elimden geldiğince her şeyi yazıya dökmeye çalıştım. Keşke çizim yeteneğim olsaydı :( Hemen oturup tüm hikayeyi çizerdim.
Bu işin kolayı kesin vardır. Araştıracağım. Teknolojinin geldiği noktaya bakınca komut girildiğinde çizimlere dönüştüren, istenilen tarzda çizgi roman / manga yapan bir AI vardır mutlaka. Aklımdakini görselleştirmeyi başarırsam Netflix'e göndermeyi düşünüyorum.
...
Tam burada bir es verdim ve manga / anime için destek alabileceğim AI araştırması yaptım. Bulduklarımı deneyeceğim ama çok yabancı oldupu bir alan. Keşke rüyamı Evrim'e ya da Arya'ya izletebilseydim. Onlar şıp diye çizerlerdi bir bölümlük hikayeyi. Gerisi kolay zaten. Önümdeki tek engel ilk bölümü görselleştirip ordan ilerlemek.
Belki hemen olacak bir şey değil ama bir kenara atılacak bir şey de değil. Üzerinde durup bir sonuca erdirmeye çalışacağım.
Elinde kocaman bir kılıç taşıyan havuç kafa benim en sevdiğim anime olan Bleach'in baş karakteri: Ichigo Kurosaki. Onun yanındaki yeşilli kimonolu da Arya'nın favorisi Demon Slayer'dan Tanjiro Kamado.
Rüyamda gördüğüm karakterler daha çok Okarun'a benziyordu ama daha nostaljik bir tarzdaydı.
Dandadan - "Okarun"
Konu animeye gelmişken. En sevdiklerimi yazmadan geçmeyeyim: Bleach, Death Note, Devil May Cry, Black Butler, Fairy Tale, Black Clover aklıma ilk gelenler.
Bu heyecanla anlatmak istediğim ilk kısımdı. Bir sonraki yazımda beni buralara sürükleyen perde arkasındaki asıl arka fonu anlatacağım.
Son yazımda içime göç ediyorum yazmıştım. Öyle yaptım ve içime göçüp uykuya sığındım. Sonra garip bir rüya gördüm ve garip bir şekilde iyi geldi. Yani sebep uyumuş olmak mı bilmiyorum ama uyandığımda daha iyi hissediyordum.
Rüyamda çok sevdiğim arkadaşım Funda'yı görmeye gidiyorum. Bu arada biz babamın evindeymişiz Arya ile ve Fundalar da onun üst komşusuymuş ne hikmetse.
Funda evde değil ama ikizi Fulya evde. Onunla oturup sohbet ediyoruz ama Funda gelmiyor. Sonra Funda'nın annesi "Kızlar ben yatıyorum, size iyi geceler!" diyor; ben de "Saat geç olmuş, ben de gideyim artık. Yarın görürüm Funda'yı" diyorum. Klasik "Yok canım, otur sen daha.." minvalinde konuşmalar yapılıyor, sonunda kalkıyorum.
Kapıda ayakkabılarımı giyecekken Fundalar'ın onlarda kalan kuzeni geliyor ve lap diye "Rüya bir dahaki sefere yemek saatinde gelme lütfen. Yemek saatinde başkalarının evine gidilmez.Yemek saatinden sonra gelirsin çok istersen." diyor. Kuzen küçük afacan bir çocuk falan değil ama sanırım Asperger sendromu var ve kendisi bir doğrucu Davut. Tavrından belli ki sadece ona öyle öğretildiği için değil, gerçekten yemek saatinde oraya gittiğim için bana gıcık olmuş. Durup gülüyorum ve hiç alınmıyorum.
"Böyle söylemen de pek doğru değil. Misafirlere böyle pat diye yemeğe gelme denilmez. İnsanlar alınıp üzülebilir. Ben alınmıyorum çünkü Funda ve Fulya benim arkadaşım, bu evde sofraya davet edilecek kadar sevildiğimi düşünüyorum. Yani canım isterse yine saate pek de bakmadan geleceğim." diyorum gülerek. Bana bakıp gözlerini deviriyor, istediğini elde edemediği için hoşnutsuz. Fulya ile bakışıp gülüşüyoruz.
Eve dönünce babamın odasına gidip etrafa bakınıyorum. Amacım babamın eski fotoğraf makinasını bulup almak ama babam "Ne arıyorsun?" diye sorunca "Bilmiyorum. Bakınıyorum." diyorum. "Bulamazsan Eylül'de tekrar gelip bak. Belki o zaman bulursun ne aradığını." diyor. "Ya tabi biletler bedava çünkü!" diyorum. "Doğru ya! E ne yapacaksın yarın dönünce? Paran var mı?" diyor babam. "O kadar da değil, maaşım var ya baba! Hani öğretmenim ben di mi?" diyorum. Babam şaşkın şaşkın bakıyor bana; sanki öğretmen olduğumu, maaş aldığımı ilk kez duymuş gibi. O an içimden sanırım babam Alzheimer oluyor diye geçiyor. Sonrası yok. Uyandım işte.
Fotolar içime göçmeden önceki günden :)
Yeni yaşıma bir gözüm astigmat bir gözüm miyop olarak yeni gözlüklerim ile merhaba diyeceğim :)) Saçımı da epeydir boşlamıştım, onu da mavileyip biraz renklendim :)
Bugün çooook uzun zaman sonra ilk kez güneş açtı Hopa'da. Arya'nın kurstan gelince denize gideceğiz. Günlerdir süren yağmurlar yüzünden yüzülecek kadar iyi olmayacak deniz muhtemelen ama olsun en azından deniz havası alırız.
Dün gece acayip bir rüya gördüm ve unutmamak için içimden defalarca kez tekrarladım detayları. Tabi yine de yazana dek unuttuğum şeyler var.
Rüyamda piknikteyiz ve bir anda gökyüzünden bir helikopter düşüyor az ötede bir yerlere. Daha ne oluyor demeye kalmadan arka arkaya bir sürü helikopter düşmeye başlıyor gökyüzünden tepemize. Etraf kıyamet yerine dönüyor. Kaçmaya çalışırken yere düşüyorum ve bir helikopter tam üstüme düşüyor. Helikopterle birlikte yerin dibine gömüleceğimi sanırken birden yer açılıyor ve aşağıda başka bir dünya beliriyor. Gökyüzünde buluyorum kendimi, bir süre aşağı doğru düşmeye devam ediyorum helikopter parçaları ile birlikte ama sonra gözlerim kararıyor ve bayılıyorum.
Gözümü tekrar açtığımda yer altında mağara gibi bir yerdeyim. Yanımda başkaları da var. Neredeyim, ne oluyor diye anlamaya çalışırken mağaranın içinde ilerlemeye başlıyorum. Birden karşıma son derce lüks dizayn edilmiş yapılar çıkıyor. Her türlü ihtiyaç düşületek hazırlanmış yer altı evlerinden birine giriyorum. Derken rüyam sona erdi.
Her şey o kadar gerçekçiydi ki... Sağa sola düşen helikopterlerden kaçmaya çalışmam, düşüşüm ve tam üstüme doğru düşen helikoptere baktığım o birkaç saniye... Altımdaki yer kabuğunun açılması ve helikopter parçaları ile gökyüzüne düşmem... Böyle bir rüyadan nasıl bir anlam çıkarılır bilmiyorum ama bilinçaltımı tebrik etmek istiyorum şu an :))) Çok çılgın bir maceraydı :D
Gece 3 farklı Rüya gördüm. İlk rüyam ve son rüyam çok güzeldi, ortadakiyse biraz gıcıktı :))
İlk rüyamda Evrim'leyiz ama bir şeyler olmuş galiba aramız biraz limoni. Böyle olunca genelde Evrim türlü şirinlik yapıp güldürür, aramız düzelir ama bu kez Evrim çok cool takılıyor. Ben nasıl bozuluyorum, istiyorum ki benle ilgilensin ama o baya anlamaz ayağına yatıyor. Arya yanımıza geliyor, ben ona oyalanacağı bir şeyler arıyorum ki Evrim'le yalnız kalalım ama bir dönüyorum Evrim gitmiş. Peşinden gidiyorum, mutfakta kahvaltı hazırlıyor. Babası da bizdeymiş o sırada. Mecburen oturup kahvaltı yapıyoruz ama ben zor dayanıyorum kahvaltı bitsin de bir fırsat bulup Evrim'e sitem edeyim, o da dayanamayıp şirinlik yapsın, aramız düzelsin diye :))
İkinci rüyamda Arya'yı doktora götürmüşüm. Yanakları nasıl al al, böyle domates gibi kıpkırmızı yüzü, belli ki ateşi var. Doktor ateşini ölçüyor ve diyor ki "Hiç mi ölçmediniz evde ateşini? Ölçmemişsiniz belli, çocuk yanıyor!" Arya'ya bakıyorum, yüzündeki kırmızılık hariç çok iyi görünüyor, gayet bıcır bıcır yine. Doktora dönüp "Ölçmez olur muyuz hiç? Ölçtük tabi ki ama belki de ateş ölçerimiz bozuktur. Bilemiyorum." diyorum. Doktor tüm gıcıklığı ile "Yok, yok, ölçmemişsiniz işte!" diyor. O an böyle panter gibi üstüne atlayıp boğasım geliyor adamı.
Üçüncü rüyamda yine Evrim var ❤️ Birlikte 2 günlük bir İstanbul kaçamağı yapıyoruz. Taksim'de ya da Maçka civarında bir otelde kalıyoruz. Sabah erken saatte kalkıp yürüyüşe çıkmışız ama şehir sessiz, sakin hava ılık... O kadar güzeldi ki...
Sabah mutlu mutlu uyandım :) Dışarda mis gibi güneşli bir var. Arya ile Evrim bugünü baba-kız günü ilan etmişlerdi önceden, ben de okuldan arkadaşlarımla Fındıklı sahiline pikniğe gideceğim.
Az önce uyandım ve aynı Mr. Kaplan gibi rüyamı yazmak için koşarak bilgisayar başına geçtim :)
Rüyamda genç kızım ve ailemle bir apartmanda yaşıyorum. Apartmandaki daire kapılarının ikisi bitişik, bir katta 3 ya da 4 daire var. Yan dairede Evrim bir arkadaşıyla yaşıyor. O da delikanlı çağlarında :D Arya da var rüyamda ama kızımız değil tabi ki, benim kardeşim ve işe bakın ki Evrim'i çoooook seviyor.
Evrim'le sevgiliymişiz ama bir şey olmuş ayrılmak üzereyiz sanırım. Hafta sonundayız. Odamda kitap okuyorum, Arya geliyor. "Evrim abiyi görmek istiyorum ben. Hava ne kadar güzel, hadi dışarı çıkalım beraber." diyor. "Aryacım şimdi hafta sonu ya, Evrim abin ailesinin yanına gitmiştir." diyorum ama Arya mızmızlanmaya başlayınca dışarı çıkıyoruz. Telefonla Evrim'i arıyorum, telefonu çalıyor ama Evrim açmıyor. Sonra bir bakıyorum karşıda otobüsten iniyor. Bugünkü haliyle görüyorum bir an Evrim'i, bir an sonraysa Evrim bambaşka biri. İşte rüyanın en güzel kısmı burası!
Evrim 18-20'li yaşlarında, acayip tatlı 😍 Açık gri penye bir şort, sarı tshirt, beyaz spor çorap ve spor ayakkabı giymiş. Üzerinde sanırım grili siyahlı bir kapüşonlu (ne acayip bir kelime bu) fermuarlı bir sweat var. Saçları omuzlarına kadar uzun sanırım, düzleştirmiş ve arkada tek, gevşek bir örgü yapmış. Yüzüne düşen bir perçem var. Allahııııııımmm, nasıl tatlı anlatamam görmeniz lazım :)))))
Evrim yolda beni ilk gördüğünde hızla caddenin karşısına geçiyor, koşarak sahildeki kayaların oraya iniyor. Ben arkasından sesleniyorum: "Arıyorum açmıyorsun. Arya seni görmek istediği için aramıştım. Biz konuşmuyoruz diye Arya ile de mi konuşmayacaksın yani?" diyorum ve Evrim'in cevabını beklemeden hızla eve doğru yürüyoruz Arya ile. Sanırım Arya eve gidiyor, ben ellerim cebimde yürümeye devam ediyorum. Evrim arkamdan geliyor, elini uzatıyor omzuma dokunmak için ama son anda vazgeçiyor. Yürümeye devam ediyorum. Bir arkadaşımı arıyorum ama bulamıyorum. Tam görüyorum ama o da benden kaçıyor. Bir binaya giriyor, peşinden ben de giriyorum, içerisi inanılmaz kalabalık. Galiba mevlüt gibi bir şey var. Bina iki katlı, inanılmaz aydınlık, içeri güneş ışığı doluyor. Arkadaşımı bulmak için üst kata çıkıyorum. Arkadaşım orda ama epeyce arkalarda. Orda durmak istemediğim için çıkıyorum. Bu kez de kendimi karmakarışık bir sokakta bir sürü dönerci, pideci, börekçi dükkanı arasında buluyorum. Nereye gideceğimi tam bilemediğim anda uyandım.
Rüyam gerçekten çok ilginçti. Evrim'i ilk önce şimdiki haliyle görüyorum, demek ki mevcut haliyle aramızda bir şeyler olmuş ve ayrı düşmüşüz. Sonrasında Evrim değişmiş, zayıflamış gençleşmiş. Arya benimle ama onun yanına gidelim istiyor. Evrim, Arya'yla tabi ki görüşecek ama beni görmeye hazır değil. Elini uzatıyor ama vazgeçiyor. Ben olan biteni anlatmak için bir arkadaşımı arıyorum ama bulamıyorum. Bulunca o da benden kaçtığına göre o da bana kızgın demek ki. Sonuçta yanımda Evrim yok, arkadaşım yok, Arya yok. Rüya burada karamsarlaşıyor gibi ama öyle de değildi o anki hislerim :)
Durduğum nokta karmaşık, hareketli, kalabalık bir sokağın ortası. Kavşak gibi bir yerdi diyeceğim ama sokaklar daracık ve düzgün bir 4 yol ağzındansa karmaşık bir labirent gibi farklı yönlere uzanıyor. İçimde şimdi nereye gitsem hissiyle orda durup merakla etrafıma bakarken yani önümdeki yeni olasılıkları değerlendirmeye çalışırken bitti rüyam. Geldiğim yoldan geri dönüp eve gidebilir ya da yeni yerler keşfetmek için önümdeki o karmaşık yollardan birini deneyebilirdim.
Rüyamın en çok hoşuma giden anı Evrim'in 20'li yaşlarında, uzun saçlı halini gördüğüm andı. O kadar tatlıydı ki o halini fotoğraflaştırabilmeyi ve Evrim'e gösterebilmeyi çok isterdim. Yüzündeki o tatlı, masum ve hafif mahzun ifade o kadar tatlıydı ki gözümün önünden gitmiyor. Bilinçaltım kendini bu rüya ile feci açık ediyor. Yeniden genç olalım, üzerimizdeki fazla sorumluluk azalsın, birileri alsın o yükleri; gençleşelim, yeniden aşık olalım, atışalım, barışalım :) Keşke bu rüyanın devamını görmem mümkün olsa :D
rüyam cidden acayip ilginçti ve çok fazla gerçekti. rüyamda ölmüştüm ama "ghost whisperer" dizisindeki gibi hayalet gibi dolaşıyorum ortalıkta. işin kötüsü öldüğümü de kabul etmiyorum. bir apartmana giriyorum zillere basıyorum karşılıklı kapılar açılıyor; kapıyı açan kadınlar birbirleriyle konuşuyorlar ama beni görmüyorlar bile.
sonra bir daireye giriyorum, birden bahçeli bir villada buluyorum kendimi. benim gibi bir sürü ölü insan var, beni görüyorlar ama benimle dalga geçiyorlar. "sen şimdi kendini giyinik sanıyorsun değil mi? ama değilsin çünkü aslında sen şu an çıplak bir kadavradan başka birşey değilsin!" diyor sinir bozucu bir tip.
koşarak kaçıyorum. rüyamın başındaki apartmana dönüyorum; bir daireye giriyorum -sanırım daire kendi dairem- boş boş dolanıyorum ve sonunda dayanamayıp yine kapıları çalmaya başlıyorum. kapılar açılıyor. konuşmaya çalışıyorum, hiç sesim çıkmıyor. kapıyı açan kadın o kadar boş bakıyor ki... beni görmüyor.
sonra son bir çabayla bağırıyorum tüm gücümle ama çıkan sesi kendim bile zar zor duyuyorum. yine de o anda kadının bakışları değişiyor. beni görmeye, benimle konuşmaya başlıyor. yaşadığım ferahlamayı anlatacak kelime yok.
kendi daireme dönüp dans etmeye başlıyorum ve balkona çıkıp tüm gücümle "yaşıyorum" diye bağırıyorum.
tüm gece yatakta dönüp durdum, rüya o kadar gerçekti ki kurtulmaya çalıştığım halde uyanamadım. uyandığımdaysa biraz da olsa rahatladım. ölmek mi daha kötüydü yoksa kimsenin beni görüp duymaması mı?
sanırım en kötü kısmı sesimi duyaramayışımdı. o boş bakan kadının beni görüp konuşmasına o kadar sevineceğim aklıma gelmezdi:)