Çarşamba, Aralık 23, 2009

Rüya'nın Rüyası

iki gece önce öyle bir rüya gördüm ki...

rüyam cidden acayip ilginçti ve çok fazla gerçekti. rüyamda ölmüştüm ama "ghost whisperer" dizisindeki gibi hayalet gibi dolaşıyorum ortalıkta. işin kötüsü öldüğümü de kabul etmiyorum. bir apartmana giriyorum zillere basıyorum karşılıklı kapılar açılıyor; kapıyı açan kadınlar birbirleriyle konuşuyorlar ama beni görmüyorlar bile.

sonra bir daireye giriyorum, birden bahçeli bir villada buluyorum kendimi. benim gibi bir sürü ölü insan var, beni görüyorlar ama benimle dalga geçiyorlar. "sen şimdi kendini giyinik sanıyorsun değil mi? ama değilsin çünkü aslında sen şu an çıplak bir kadavradan başka birşey değilsin!" diyor sinir bozucu bir tip.

koşarak kaçıyorum. rüyamın başındaki apartmana dönüyorum; bir daireye giriyorum -sanırım daire kendi dairem- boş boş dolanıyorum ve sonunda dayanamayıp yine kapıları çalmaya başlıyorum. kapılar açılıyor. konuşmaya çalışıyorum, hiç sesim çıkmıyor. kapıyı açan kadın o kadar boş bakıyor ki... beni görmüyor.

sonra son bir çabayla bağırıyorum tüm gücümle ama çıkan sesi kendim bile zar zor duyuyorum. yine de o anda kadının bakışları değişiyor. beni görmeye, benimle konuşmaya başlıyor. yaşadığım ferahlamayı anlatacak kelime yok.

kendi daireme dönüp dans etmeye başlıyorum ve balkona çıkıp tüm gücümle "yaşıyorum" diye bağırıyorum.

tüm gece yatakta dönüp durdum, rüya o kadar gerçekti ki kurtulmaya çalıştığım halde uyanamadım. uyandığımdaysa biraz da olsa rahatladım. ölmek mi daha kötüydü yoksa kimsenin beni görüp duymaması mı?

sanırım en kötü kısmı sesimi duyaramayışımdı. o boş bakan kadının beni görüp konuşmasına o kadar sevineceğim aklıma gelmezdi:)

neyse öyle acayip bir rüyaydı işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...