Araya giren mesafeler, dargınlıklar, hastalıklar derken koşudan uzaklaştı yavaş yavaş Ayşe. Ama tamamen de atamadı içinden. Çok uzun süre sonra tekrar koşmayı denediğinde hiç umudu yoktu ama önceleri 8-10 tur atıp 45 dk koşabildiği parkurda 20 dk aralıksız 4 tur koşmayı başarınca çok mutlu oldu. Demek ki tükenmemişti henüz içindeki koşu sevdası. Koşuyu bitirdiğinde nefes nefese ama çok mutluydu. Bir süre haftada 2-3 gün 4 tur koşmaya devam etti. Ahmet de onunla birlikte koşsun istiyordu ama Ahmet buna pek de hevesli değildi. Bir iki denemeden sonra vazgeçti Ayşe ısrar etmekten. Bir süre sonra kendinden de vazgeçti hatta. Yine bıraktı koşmayı.
En başında neden koşmaya başladığını düşünüyordu Ayşe son günlerde. İlk önceleri zayıflamak, fit olmak, güçlenmek için başladığı koşu yavaş yavaş hayatının vazgeçilmezlerinden biri olmuştu. Koşmak onu özgürleştirmişti. Hiç durmayan beyniyle verdiği mücadelede kazandığı nadir zaferleri hep koşarken elde etmişti. Koşarken kendini rüzgara bırakıyor, alabildiğine vahşileşiyor, sonra yavaşlayıp soluklanıyor, bedeninin kendi ritminde hızlanıp durulmasına odaklanıyor, düşünmüyor, sadece bedenini dinliyordu. Özgür olduğunu hissediyordu Ayşe koşarken. Öylesine güzel bir histi ki bu... Peki neden vazgeçmişti Ayşe? Neden bırakmıştı koşmayı? Düşündü, düşündü... Bulamadı.
...
Hayır!
Buldu!
Özgürlük hissi bir kez damarlarında dolaşmaya başlayınca o hissi bırakıp eve dönmek, o kadarcık özgürlükle yetinmek çok zor oluyordu Ayşe için. Giderek daha çok koşmak, daha da vahşileşmek, en ilkel haline dönmek, dünyanın olmayan sonuna dek koşup olmayan köşelerinden aşağı düşmek istiyordu Ayşe. İşte tam da bu yüzden bıraktı koşmayı. Söylenecek çok söz, koşulacak çok yol vardı ama hepsi nafileydi.
*Ayşe ile Ahmet'in hikayesinin "Sil Baştan" yazılması için önce Ayşe ve Ahmet'in kendilerini tekrar tekrar sil baştan yazmaları gerek belki de.