Cuma, Şubat 21, 2020

Ayşe*

Maraton koşularının tam 42 km olduğunu sanıyordu Ayşe. 41,195 m olduğunu öğrenince hem şaşırdı hem de bu küsuratlı rakama anlam veremedi. Maraton mesafesini 42 km sanmasının sebebi, yarı maraton mesafesinin 21,1 km olmasıydı. Düz mantık yürütüp maraton da olsa olsa 42 km olur canım diyordu. Yıllardır hayaliydi yarı maraton koşmak. 5 km ile başladığı koşuya 10 km ile devam etmiş, 21 km'lik hedefi için daha çok koşmanın daha sık antrenman yapmanın yollarını aramıştı uzunca bir süre. Sonra araya hayat girdi. Birlikte yarı maraton koşmak için plan yaptığı arkadaşının koşamayacağını öğrendi önce sonra da kendi koşamaz hâle geldi.

Araya giren mesafeler, dargınlıklar, hastalıklar derken koşudan uzaklaştı yavaş yavaş Ayşe. Ama tamamen de atamadı içinden. Çok uzun süre sonra tekrar koşmayı denediğinde hiç umudu yoktu ama önceleri 8-10 tur atıp 45 dk koşabildiği parkurda 20 dk aralıksız 4 tur koşmayı başarınca çok mutlu oldu. Demek ki tükenmemişti henüz içindeki koşu sevdası. Koşuyu bitirdiğinde nefes nefese ama çok mutluydu. Bir süre haftada 2-3 gün 4 tur koşmaya devam etti. Ahmet de onunla birlikte koşsun istiyordu ama Ahmet buna pek de hevesli değildi. Bir iki denemeden sonra vazgeçti Ayşe ısrar etmekten. Bir süre sonra kendinden de vazgeçti hatta. Yine bıraktı koşmayı.

En başında neden koşmaya başladığını düşünüyordu Ayşe son günlerde. İlk önceleri zayıflamak, fit olmak, güçlenmek için başladığı koşu yavaş yavaş hayatının vazgeçilmezlerinden biri olmuştu. Koşmak onu özgürleştirmişti. Hiç durmayan beyniyle verdiği mücadelede kazandığı nadir zaferleri hep koşarken elde etmişti. Koşarken kendini rüzgara bırakıyor, alabildiğine vahşileşiyor, sonra yavaşlayıp soluklanıyor, bedeninin kendi ritminde hızlanıp durulmasına odaklanıyor, düşünmüyor, sadece bedenini dinliyordu. Özgür olduğunu hissediyordu Ayşe koşarken. Öylesine güzel bir histi ki bu... Peki neden vazgeçmişti Ayşe? Neden bırakmıştı koşmayı? Düşündü, düşündü... Bulamadı.

...

Hayır!

Buldu!

Özgürlük hissi bir kez damarlarında dolaşmaya başlayınca o hissi bırakıp eve dönmek, o kadarcık özgürlükle yetinmek çok zor oluyordu Ayşe için. Giderek daha çok koşmak, daha da vahşileşmek, en ilkel haline dönmek, dünyanın olmayan sonuna dek koşup olmayan köşelerinden aşağı düşmek istiyordu Ayşe. İşte tam da bu yüzden bıraktı koşmayı. Söylenecek çok söz, koşulacak çok yol vardı ama hepsi nafileydi.


*Ayşe ile Ahmet'in hikayesinin "Sil Baştan" yazılması için önce Ayşe ve Ahmet'in kendilerini tekrar tekrar sil baştan yazmaları gerek belki de.

9 yorum:

  1. En güzel koşular tek başına yapılanlar bence :)
    Maraton aslında Yunanistan'da bir şehir ve Atina'ya mesafesi yaklaşık 42,195km ;) Hikayenin de Persliler ile Yunanlılar arasındaki savaşta Atina'ya "güzel haber"i vermek için bu mesafeyi koşan Pheidippides'e gittiğine dair kanıtlar var. Bitirdiğinde düşüp ölüyor..
    İkinci hikaye ise, ilk maratonun 1896'da Pheidippies'in anısına düzenlendiği ve bu koşuyu yapan ilk kişinin aslında 42,195km'yi 2 saat 58dk'da koştuğu. Ve bunun gelenekselleştiği.
    Run Lola Run, Forest Gump, Amok koşucusu.. vs vs.. Ayşe'nin yükü ağır bence. Öpüyorum çok, runners high'a sevgiler...
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmiyordum Maraton'un hikayesini, ilginçmiş cidden :) Run Lola Run filmini Almanca öğretmenimiz izletmişti lisede ve hayran kalmıştım arkasındaki fikre. Forest Gump'ı 1-2 yıl önce izledim ve ona da bayıldım. Sırada Amok koşucusu var sanırım. Belki de bu kitap Stefan Zweig'a karşı olan ön yargımı da yıkar. Ben de öpüyorum çooooooook, sevgi ve hasretle :)

      Sil
  2. geçenlerde bartleby sendromuyla ilgili bir yazı okumuştum. onu anımsadım.
    koşmayı işte tam da bu yüzden bırakmak. hepsi nafileydi. belki. uzay boşluğuna bıraktığımız, anlamlı çığlıkların bir anlamı olmalı. ama ya yoksa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bartleby sendromu tanıdık geldi ama hatırlayamadım. Araştırdım :) Yazmayı bırakmakmış ki o gün geldiğinde nefes almayı da bırakmış olurum sanırım. Kimse kendinden o kadar vazgeçmez umarım hayatta :) Koşmak özgürlükse, yazmak nefes almak :)

      Sil
  3. yazın koşmayla ilgili bir kitap okumuştum o geldi aklıma, ama senin şu dilin bin kat iyi.. Koşmak istiyorum ama o kadar yalnız olmadığımı biliyorum, yalnız koşsam da korkarım. Ben anca otobüsü yakalamaya çalışırken koşarım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Otobüse yakalamaya çalışırken düşüp ayağımı kırmışlığım var :( yalnız koşmak en güzeli sevgili DBE'nin dediği gibi :) kafa dinliyor insan, ya da kafası dinleniyor insanın :)

      Sil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. DBE'nin sözünü ettiği runner's high'ı ben de yaşadığımı hatırlıyorum üniversite yıllarında. Stadyum'un etrafında elli tur attıktan sonra hiçbir yorgunluk hissi kalmıyor, zamanı durduruyorsun adeta. Öyle ki, elli turdan sonra yüz elli tur daha atabilirsin hissine kapılıyorsun. Sonunda saate bakıp bırakman gerektiğine karar verdiğinde aklın hala koşuda kalıyor. Değişik bir duygu:)
      Öyküde benim Çöl Çiçeği ile Ayşe arasında oldukça fazla ortak özellik görüyorum. Bu bakımdan bundan sonraki gelişmeleri merak ediyorum:)

      Sil
    2. Runner's High gerçekten çok baka bir coşku :) Koştukça koşası geliyor insanın ama benim kondisyon düştü son zamanlarda durasım geliyor maalesef. Umarım tekrar çıkarım 10km.lere :) Çöl çiçeği, Ayşe'den hem şanslı hem şanssız. İkisinin benzer yanları var ama avantajları ve dezavantajları farklı :)

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...