Neler öğreniyor insan şu hayatta!
Mesela ben geçen hafta ilk kez taze bakla pişirdim ve öğrendim ki baklaları yıkarken içine limon suyu ve bir kaşık un atmak gerekiyormuş kararmaması için. Limon tahmin edilebilir ama un şaşırttı beni.
Bir süredir "göze batma"mayı, "görmezden gelinebilir" olmayı öğrenmeye çalışıyorum. Benim için biraz zor çünkü normalin bi' tık üstünde uzunum (1.78) ve her zaman yüksek sesle konuşuyorum. Sadece yüksek sesle konuşsam iyi bir de tanıdığım herkesle paldır küldür konuşuyorum maalesef. Her daim ordan oraya koşuşturan ve konuşan bir kadınım. Hâl böyle olunca görünmez olmak için epeyce çaba gerekiyor.
Önce konuşmayı, daha doğrusu etrafımdaki her mevzuya atlamayı bırakmakla başladım değişmeye. Artık düşünüp çok gerekliyse konuşuyorum. Kimin için gerekliyse o konuşup halletsin. Sonra ordan oraya koşuşturmayı, işim olmadığı halde sağa sola bakıp bir şeyleri organize etmeyi bıraktım. Kimin işiyse o düşünsün.
Birebir bana hitaben konuşan olmadıkça, birebir benim sorumluluğumda bir iş olmadıkça ya da şahsen fikrim sorulmadıkça, benden yardım istenilmedikçe hiçbir konuşmaya ya da işe müdahil olmuyorum bir süredir.
Gün içinde yüksek sesle konuştuğumu fark ettiğimde durup sesimi kontrol etmeye çalışıyorum. İstemsizce göze batmama sebep olacak kıyafetler yerine daha pastel tonlarda ve mümkünse ton sür ton giyinmeye çalışıyorum. Midi ve maxi etekler giderek daha çok hoşuma gidiyor. Kıvırcık kabarık saçlarımı eskiye nazaran daha çok topluyorum.
Görmezden gelinebilir olmaya çalışırken sadeleşmeyi öğreniyorum aslında. Zırt pırt çıkan pop up reklamlar gibi herkesin gözüne batmaya hiç gerek yok. "Herkes beni görsün/duysun/sevsin" der gibi tam ortada gökkuşağı gibi gezinmenin anlamı yok.
Ben sadeleştikçe hayat kolaylaşıyor. Üstüme vazife olmayan işlere/mevzulara müdahil olup gereksiz yere stres olmuyorum. Misal her yıl okul yemeği düzenleme işi bana kalıyordu çünkü ben illa ki soruyordum iftar yapmıyor muyuz bu yıl diye. Ondan sonra uğraş dur günü herkese uysun, mekanı için hemfikir olunsun, yer ayrılsın, son dakika gelen gelmeyen, mekana verdiğim sayının tutup tutmaması... Yemekler geldi mi, herkes memnun mu?... Gece bitene dek stres küpü oluyordum. Bu yıl hiç açmadım mevzuyu. Ramazan'ın son haftası başka bir öğretmen sorup kimseden olumlu cevap alamayınca iftar planı yapılmadı. Ne kaybettim? Hiçbir şey. Ne kazandım? Stressiz bol huzurlu günler :)
Organizasyon mevzusu sadece iftar yemeği ile sınırlı değil tabi. Normal zamanda da öğretmenler hadi buluşalım bir şeyler yapalım deyince ortak gün ve mekan belirlenene kadar uğraşmak bana kalıyordu. Belirlenen gün 5 kişiye uysa 3 kişiye uymaz, değiştirsen uyan bozulur, değiştirmesen uymayan... Biri piknik der, biri hazır olsun biz uğraşmayalım... Bu yıl hiiiiiiç girmiyorum o topa :))) Siz ayarlayın ben gelirim deyip çekiliyorum :))
Önceden mantıksız bulduğum her şeye ucu bana dokunmasa bile muhalefet olurdum. Ama tam tersi olduğunda kimse benim için aynısını yapmıyor. Artık ben de kulağımı tıkayıp geçiyorum. Herkesin ağzı dili var, bi zahmet kendileri için konuşuversinler.
Geri dönüp okuyunca sanki sitemkâr bir yazıymış gibi olduğunu fark ettim ama aslında öyle değil. "Beni küstürdüler de böyle oldum" yazısı değil bu :) Tam tersine "Büyüdüm, doğrusunu öğrendim." yazısı :) Daha önce yazdığım şu yazımın devamı diyebiliriz.
Bayram bitmeden tebriğimi de yazayım:
Herkese mutlu bayramlar!