Pazartesi, Şubat 03, 2020

Kazanırken Kaybetmek

Kazandığını sandı Ahmet tam o anda. Zafer onundu. İstediğini almıştı. Oysa büyük kaybetmişti Ahmet. Tam da kazandığını sandığı o anda yılların sevgisini bir kez daha zedelemiş, saygısından bir parça daha kaybetmişti karşısındakinin. Bu ne ilkti, ne de son olacaktı. Defalarca kez anlatmıştı derdini Ayşe, Ahmet'e ama işte Ahmet anlamamakta ısrar ediyordu.

Ahmet ne zaman şüpheye düşse, kendini altta kalmış hissetse aynı şeyi yapıyordu. Ayşe'ye hükmetmeye, kendi isteklerine boyun eğdirmeye çalışıyordu. Sorunların üstünü örtmek için çok daha büyük bir sorun yarattığının farkına varamıyor muydu yoksa aklına başka bir çözüm gelmediği için denize düşen misali aklına gelen tek yola mı sarılıyordu bilinmez ama işe yaramıyordu bu yöntem. Attığı her adım onu daha da geri götürüyor, Ayşe'ye yaklaştıkça uzak düşürüyordu. 

18 yıldır birlikteydiler. İlk yıllarda Ayşe sırılsıklam aşıktı, son yıllarda Ahmet. Hayat hep böyleydi. Hep bir taraf daha çok sever, daha çok acı çekerdi. İlk yıllarda Ayşe az beklemedi Ahmet'i sözleştikleri yerde, sözleştikleri saatten saatlerce sonrasında bile... Yıllarca herkese, her şeye inat direndi Ayşe Ahmet için. Başlarda kimse yakıştırmadı ne Ayşe'yi Ahmet'e, ne de Ahmet'i Ayşe'ye. Evet ortak zevkleri, ortak ilgi alanları vardı ama aslında çok başkaydı mizaçları. Biri yerinde duramaz, diğeri yerinden kalkmaz; biri "tez canlı" kelimesinin vuku bulmuş hali, diğeri miskinler prensi; biri koşar diğeri uyur. Ama işte aşkın gözü kördü ya olmuştu, birbirine denk düşmüştü gönülleri bir noktada. Birkaç yıl aynı dalda attı kuş gibi kalpleri pır pır. Sonra Ayşe yokuş aşağı inerken Ahmet yokuşu tırmanmaya niyetlendi. Ahmet tepeye vardığında Ayşe yokuşu yarılıyordu.

Ayşe yıllarca tek başına tırmanırken yokuşu çok yara almıştı ama en çok kendinden vazgeçtiğini anladığında yaralandı. Ahmet bu yarayı anlayamıyordu bir türlü çünkü o kendini Ayşe'de bulmuştu. Oysa Ayşe kendini bırakıp Ahmet olmuştu yıllardır. Ahmet kendini bulurken Ayşe yok olmuştu sanki. Yıllar geçmiş Ahmet büyümemiş, Ayşe yaşlanmıştı. Kendini büyütemeden yaşlandığını anlamak ölüm gibi ağır geldi Ayşe'ye. Yolda kaçırdıklarını dönüşte bulamayacağını anlayınca ayağa kalkamaz, adım atamaz oldu Ayşe. Ne ileri, ne geri... Öylece kaldı yokuşun ortasında. Ne geri tırmanacak hevesi ne de en başa dönecek hali kalmadı. 

Ahmet tepede durmuş Ayşe'yi izliyor, anlamaya çalışıyordu önceleri. "Canı sıkıldı herhalde, şöyle bir dolaşıp gelecek" diyordu kedi kendine. Süre uzadıkça kulaklarını tıkayıp gözlerini kapattı Ahmet. İnkar ediyordu gözünün gördüğü, kalbinin duyduğu gerçeği. Ayşe yorgundu. Kendini kaybetmiş, arayıp bulamamıştı. Ahmet tepede onu beklerken sil baştan da var edemiyordu kendini. Ahmet o tepeden inse, bıraksa kendini yokuşa... Ayşe'yi tepeye çıkmaya zorlamak yerine ne olduğunu anlasa... Ama olmuyordu. Ahmet başka, Ayşe başkaydı. İlk yıllarda Ayşe sırılsıklam aşıktı, son yıllarda Ahmet. Hayat hep böyleydi. Hep bir taraf daha çok sever, daha çok acı çekerdi.

Önlerinde çok fazla seçenek yoktu artık. Ya ikisi de yokuş aşağı salacaklardı kendilerini ya da tam oldukları yere kamp kurup tepeye tırmananlarla tepeden inenler arasında, tüm bu gürültü patırtının tam ortasında birbirlerine ulaşmanın ve hayatta kalmanın bir yolunu bulacaklardı. Ayşe yorgun, Ahmet kırgındı. 

...



12 yorum:

  1. kırgın atlar ölümüne koşar kerhen "por uno cabeza" bir finiş çeker bazen. kabaca su içinde bulur yolunu Amok Koşucu ise gerçekten. "Atları da vururlar" dersen, Ahmet belli ki şevkati arıyor zaten o da Ayşe'de eksik olan, penceresinde fazla takıldığında! tango tango tango! erkek liderdir bu dansta unutma!... Kuyruksuz kedi hikayeyi sevdim! eline sağlık : )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki dört nala koşar kırgın atlar,yarı yolda yetişir yorgunlara.. Teşekkürler :)

      Sil
    2. Ayşe kendine şefkat vermeden Ahmet'e nasıl versin?
      Ayşe'nin belki de bir Aboriginal Walkaout'a ihtiyacı vardır. Aborjin delikanlıları 10-16 yaş arasında 6 ay süreyle kendi başlarına otlakta yaşamaya bırakılırlar. Çocukluktan erkekliğe geçiş törenidir bu ve kavimden ayrılan çocuğun sadece tek başına hayatta kalmak için gerekli yetileri edinmesi değil, aynı zamanda da kavime bağlılığının nedenleri üzerinde düşünmesi, kendi yerini ve önemini anlaması, döndüğünde kavmine bir erkek gibi dönmesi yani yerini yurdunu biliyor, kendine uygun gördüğü yaşam yolunu anlamış olarak dönmesi beklenir. Bunu modern yaşamda uygulayan çiftler var. Yani kadın ya da erkek 6 aylık bir walkabout yapıyor. Hayattan, kendinden ve bu ilişkiden ne beklediğini anlamaya çalışıyor. İlginç olan şu: giden tahmin edildiği gibi her çiçekten bal alma modunda olmuyor, aksine tamamen kendi içine dönmek (çoğu "giden" bu süre içinde tamamen aseksüel olduklarını belirtmiş) ve gerçekten düşünmek için kullanılıyor bu süreç ve kimseyi tanımadığın bir ortamda kendini tanıma yolculuğu olarak belirtiliyor. Kalan için de aslında ciddi bir süreç yaşanıyor, kalan da gidene dair güven ilişkisini sorguluyor, birlikteliğe yüklediği anlamı sorguluyor, onsuz kaldığında yüklendiği ekstra ağırlığı ve özgüvenini, özbaşarısını sorguluyor. Bir çok çift bu "walkabout"un ilişkilerine ciddi katkısı olduğunu belirtmiş ama asıl kişisel gelişimlerine ve kendilerini tanımalarına etkisi olduğunu, kendi isteklerini öğrenmelerine ve bu sayede karşılarındaki kişiden de tam ne istediklerini anlamalarına yaradığını söylemiş. Bu teknik baya riskli çünkü sonucu tam bir belirsizlik ama deneyenler sonuç ne olursa olsun çok şey kattığını belirtmişler. İlginç değil mi?

      Sil
    3. Gerçekten çok ilginç bir yöntemmiş. Ama dediğin gibi riskli. Giden için de kalan için de. Aradaki güven ilişkisine de bağlı bu kararı alabilmek. Kısır bir döngüyü kırmak için faydalı olacağı kesin ama sonucun olumlu mu olumsuz mu olacağı çok muğlak. Bunu sorunsuz başarabilecek olan çiftlerin bence zaten çok ciddi problemi olamaz.

      Sil
  2. Ahmet'i sevmedim. Üste çıkmak, hükmetmek, boyun eğdirmek ve kazandığını sanmak... Aslında kazanmak değil kaybetmek. İnsan birlikte olduğu birini nasıl olur da kendine rakip görür? Mizaçları ne kadar farklı olursa olsun birbirini gerçekten seven iki insan birlikte tırmanır yokuşu. Nedir bu Ahmet'in zoru? Ayşe'yi anlıyorum fakat Ahmet tam bir sır küpü. Kırgınlığının sebebi ne? Sorun anlayamamakta mı gizli yoksa anlaşılamamak mı? İçlerindekini dökseler birbirlerine, anlatsalar beklediklerini, kazanmak, kaybetmek mücadelesine girmeseler bir de, yokuşları dümdüz ederler.
    Eline sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mr. Kaplan yıllar içinde gördüm ki yokuşu birlikte tırmanan çiftler bile aynı yokuşu tırmanmıyor. Bir taraf çoğu zaman bıçaksırtında yürüyor, diğer taraf manzaranın tadını çıkarıyor. Bir taraf kan ter içinde varını yoğunu döküyor ortaya, ziyafet olsun diyor, diğer taraf sucuk-ekmek, piknik peşinde. Birine göre hayatın içinde doğal olarak olması gerekenler, diğerine göre doğal afet sayılabiliyor. Taraflar yer yer rolleri değişiyor ama senaryo pek değişmiyor. Anlatılsa da anlaşılmıyor, sadece bir orta yol bulunuyor belki de. Hatta bazen hiç bu sorgulamalara girilmeden, suya sabuna dokunulmadan yıllar akıp gidiyor. Eski aşklar, eski birliktelikler bu kategoriye giriyor benim gözümde. Büyük kavgaları olmayan, geçim sıkıntısını da bir şekilde halleden çiftler, sevgi ve saygı da varsa daha ne olsun işte diyerek mutlu mesut yaşayıp gidiyor. Sorun çok sorgulayan, kendini arayan, hayatla yetinemeyen, huzursuz insanlarda. Sanki herkes uzun bir kış uykusuna yatmış da bir tek Ayşe uyanmış ama kimseyi uyandıramıyor gibi biraz. Ahmet'in uykusu ağır ve daha da ötesi Ahmet uyurken çok güzel rüyalar görüyor. Gözünü her açtığında tekrar kapatıp inkara dalması bu yüzden muhtemelen.

      Sil
    2. Bu arada sizin sorunuzu da sordum hikayeyi kulağıma fısıldayan sese. Ahmet kırgın çünkü Ayşe onu tepede yalnız bıraktı. Ahmet'in niyeti kötü değil, kendi hiç kötü değil. Bu hikayede suçlu ya da kötü yok aslında. Varsa bile Ahmet değil. Bu hikaye bir zaman uyuşmazlığı. Diyor ya hikaye, biri hep daha çok sever. İlk yıllarda Ayşe, son yıllarda Ahmet. Çok seven kırılıyor zamanla. Ayşe kırılmaktan yorulmuş, sırasını savınca tüm yük Ahmet'e biniyor haliyle. Yani o da ne yapıyorsa acısından yapıyor muhtemelen.

      Yazdığım son öyküler hep yarım kaldı. Bunun devamı gelecek mi merakla bekliyorum ben de :)

      Sil
    3. Sohbeti özlemişim:) Birkaç gündür balkona çıkıp temiz hava alınca aklıma güzel fikirler geliyor yazmak için, bilgisayarın başına geçince buharlaşıyor.
      Haklısınız, belki hayata bakış açılarımız farklı. İnsan sevdiği ile her zaman mutlu olmak ister. Mutluluk denilen şey ilk anda iki kişiyi çağrıştırsa da kafamızda, aslında bireyseldir. Beklentiler genel olarak farklıdır. İşte bu yüzden ilişkilerde arıza çıkıyor. Ya eşlerden biri pasifize oluyor, hayatını diğerine adıyor, ya da birbirlerine fedakârlık yapmak zorunda kalıyorlar. Orta yol bulmak demişsiniz buna. Doğru bir tanım. Her ne kadar bana gri rengi hatırlatıyor olsa da, eşler arasında asgari mutluluğu yakalamak için gri olmak zorundayız. Ayşe bunu biliyor, Ahmet treni kaçırmış görünüyor maalesef:)

      Sil
    4. Yorum yazarken gelmiş sizin açıklamanız:) Anlıyorum da, Ahmet'in şu kazanmak, hükmetmek, boyun eğdirmek düşüncesi ters geldi. Ayşe'yi yolda bırakıp niye çıktı tepeye Ahmet? Ahmet'i tanıyan sizsiniz ama Ayşe'nin tepede onu yalnız bıraktığı için kırılmaya hakkı yok. Aklı bir karış havada şu Ahmet'in. Tutsa elinden Ayşe de kalkacak belki yerinden. Eğer mecali kalmamışsa yürümeye, ne işi var Ahmet'in tepelerde. Ben Ayşe'ciyim. Belki devaminda Ahmet'i sevdirebilirsiniz bana. Ama bu yaptığını unutmayacağım:))

      Sil
    5. Gülümsettiniz beni Mr. Kaplan, çok yaşayın :)
      Ahmet'i yakalayıp soralım, anlatalım beraber dicem ama eminim Ayşe denemiştir çoktan. Bir de Ahmet'ten dinlemek lazım hikayeyi aslında. Bakalım belki bir kez daha yazılır bu hikaye :) O zaman tekrar bakarız kimi tutup kimi bırakacağımıza :)

      Sil
  3. heey tesadüfee baak. güneşi söndürmem gerek adlı bir ergen romanına başladım haftasonu, bugün az önce öğle yemeğinde kitabı okurken, bu şarkıyı söyledi roman kahramanıııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Handan ablanın şarkı falı için şarkı ismi istediği yazıdan öğrendim bu şarkıyı :) Hayat tesasüfleri seviyor :)

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...