Çarşamba, Temmuz 28, 2010

Belirsizlik

Bunca yıldan sonra hâlâ yolun başında olmak ve yolun beni nereye götüreceğini bilmemek beni mahvediyor.

Yine herşey muallak... Önümde bir sürü seçenek var ama hiçbiri tam bir seçenek değil aslında.

Ya tüm köprüleri yıkıp büyüdüğüm şehre geri döneceğim ya da kalan son gücümle asılıp hayata, beni büyüten, her anını yaşamayı sevdiğim şehre, İstanbul'a bir şans daha vereceğim.

Neyi nasıl yapacağımı bilmiyorum. Geri dönsem halletmem gereken o kadar çok sorun var ki... İstanbul'da kalsam yeniden iş aramam, hem çalışıp hem de formasyon almam gerekecek. Karar vermek o kadar zor ki... Karar vermekle de bitmiyor; işler karar verdikten sonra iyice karmaşık hale gelecek.

Hem aklımın hem de kalbimin kabul edeceği bir çıkış yolu istiyorum. Mümkün mü? Hiç bilmiyorum.

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

PR ve Reklam Çalışmaları


son günlerde fırsat buldukça ilgimi çeken tüm sektörlere şöyle bir göz atıyorum. hatta bazen durumu abartıp rapor hazırlayacakmışım gibi ciddi ciddi araştırma bile yapıyorum. bugünlerde taktığım konu PR çalışmaları ve tanıtım/reklam çalışmaları.

PR (Public Relations) adı üstünde Halkla İlişkiler", yani karşılıklı bir etkileşimin söz konusu olduğu, interaktif aktiviteler içermesi gereken bir çalışma alanı ama nedense çoğu markanın PR çalışmaları tek taraflı tanıtım çalışmaları gibi geliyor bana. günümüzde sosyal medya kullanılarak yapılan PR çalışmalarını reklam çalışmalarından keskin hatlarla ayırmak çok da mümkün değil. ama PR çalışmalarının amacı halkın gözünde marka imajını korumak ve marka bilincini oluşturmaksa öncelikle markanın imajını doğru şekilde yansıtacak çalışmalara imza atılmalı bence.

PR uzmanı ya da reklamcı değilim; doğal olarak bu konuda ahkâm kesecek de değilim. benimki naçizane amatör bir gözlem sonuçta. yine de eğer PR çalışmaları ve reklamlar mevcut ve potansiyel müşteriler için yapılıyorsa konunun uzmanlarının yanısıra benim gibi potansiyel müşterilerin de fikri önemli sanırım.


kötü örneklerden bahsedip sadece sorunuişaret etmekle kalmak istemiyorum. onun yerine iyi örneklerden bahsetmek daha faydalı olabilir.


sağa sola bakarken gördüğüm birkaç aktivite etkili PR ve reklam çalışmaları arasında gösterilebilir. örneğin Mavi'nin Uçuk Mavi adlı blogu güzel bir çalışma olmuş. Uçuk Mavi, blog yazarlarından Fashion Kido ile bir iş birliği yapmış, blogda Fashion Kido'nun kıyafet postları yayınlanıyor. bu postlarda sadece Mavi'nin ürünleri değil, başka markaların da adı geçiyor. postlara yorum da yapılabiliyor. bu durum Mavi'nin kendine olan güvenini ve dinamik imajını yeterince ortaya koyuyor sanırım.

fotoğraflar Mavi ürünlerinin, istediğiniz markayla ve istediğiniz ürünle kombinlenebileceğini, hergüne bir parça Mavi'yle renk katılabileceğini vurguluyor. ayrıca blogda sadece giyim kuşam ve Mavi ürünleri yok; aynı zamanda site ve mekan önerileri de yer alıyor. değişik konu ve içerikler blogu ilginç ve takip edilir hale getiriyor.

başka bir örnekler vermem gerekirse yine birçok marka hem ürünlerini tanıtıp hem de müşterileriyle yakın ilişkiler kurmak adına düzenlediği blogger aktivitelerinden bahsedebilirim. bu aktiviteler sayesinde potansiyel müşteriler yeni ürünlerle ilgili bilgileri takip ettikleri bloggerlar aracılığıyla öğrenmiş oluyor. bu aktiviteler doğru planlandığında doğrudan bir reklam kampanyası kadar yararlı olabilecek bir tanıtıma dönüşebilir.

aklıma şimdi gelen çok güzel bir PR çalışması daha var.
yeni rakı'nın "Gerçek sofralar, gerçek muhabbet..." konulu bir hikaye yazan 100 bloggerı güzel bir çilingir sofrasıyla ağırladığı aktivite bence süperdi. bir de o yazılar kitap olarak basılınca yeni rakı* benim gözümde tadından içilmez oldu:)

değişik sektörler için düzenlenen blogger aktivitelerinden de bahsedebiliriz. mesela "Eyvah Eyvah" ve birkaç film vizyona girmeden hemen önce bloggerlar için bir ön gösterim düzenlenmişti. bunlar dışında cocostar, gilette, uno, nokia ve hp'nin blogger aktiviteleri de bu alanda yapılan ilginç çalışmalardan.
*resim catalogs.com sitesinden alınmıştır.

Salı, Temmuz 06, 2010

Güne Güzel Başlayalım:)

Bugün güne güzel başlamak istiyorsanız mutlaka Tarik'ın linkine tıklayın ve fotoğraf portfolyosunu inceleyin. ben içlerinden bazılarına dakikalarca gözümü kırpmadan bakabilirim.

iyi fotoğraf çeken biri olmayı çok isterdim ama ben pek sabırlı biri olmadığım için iyi fotoğraf çeken biri de olamıyorum:( fotoğrafçılık gerçekten sabır isteyen bir iş.

ışığı ayarlamak, doğru açıyı yakalamak, fotoğrafı rötuşlamak... hepsini öğrenmek ve uygulamak zaman alıyor. Tarık, bu konuda oldukça başarılı. inanmazsanız kendiniz bakın:)

Pazartesi, Temmuz 05, 2010

Şevval Sam ve Hafiflik - Eti Form Reklamı


"benim formda olmaktan anladığım hafiflemiş yaşamak."
...
"hafif yiyorum, hafif hissediyorum, hayatı hafife alıyorum."

hayat deniz kıyısında, pofuduk koltukların üzerinde yaşanırsa hafiflemek, kendinle barışık yaşamak, "hayatı hafife almak" kolay olur tabi.

reklamı her izlediğimde ben de Şevval Sam gibi hayatı hafife almak, bembeyaz uçuşan elbisemle iskelede hoplayıp zıplamak istiyorum ama maalesef gerçek hayat reklamlardakine hiç benzemiyor.

tabi ki biliyorum reklamların amacı izleyiciye bir rüya sunmak, ürünü cazip kılmak ve o ürünü alanları o reklamdaki gibi hissedeceklerine inandırmak. ama bu reklamı izlediğimde hafiflemek şöyle dursun, olduğum yerde giderek ağırlaştığımı hissediyorum. sanki bir anda hareket etmemi engelleyen görünmez prangalar sarıyor ayaklarımı.

sıradan insanların günlük hayatları geliyor gözümün önüne. hergün aynı saatte kalkmak zorunda olan, şehirden uzaklaşmanın hayalden ibaret olduğu bir düzene mahkum, izni olmayan, izni olsa bile tatile gidecek ekonomik gücü olmayan sırdan insanlar için Eti Form ancak anlık bir hafiflik hissi sunabiliyorken Şevval Sam'ın böylesine hafif hisetmesi beni biraz çileden çıkarıyor sanırım.

tarafsız bir gözle bakıldığında reklam çok huzur verici bulunabilir. gerçekten o hafiflik hissini de yansıtıyor olabilir. bisikletle gezen, çocuklarla dokuz taş oynayan, fazlalıklarını takmayan, "hayatı hafife alan" bir Şevval Sam, mutluluk hissi bile veriyordur sanırım bir çok izleyiciye.

peki ben neden bu kadar tepki veriyorum sıradan bir reklama? sanırım tamamen kişisel farkındalıkla ilgili. içinde bulunduğum(uz) koşulların hiç de adil olmadığını bile bile dünyaya umursamaz gözlerle bakıp hayatı "hafife" alamıyorum maalesef.

ama alabilenlere lafım yok. hatta zaman zaman onları kıskanıyorum bile. Matrix'in en çok hoşuma giden repiliği durumu anlatıyor sanırım:

"Ignorance is bliss."

Perşembe, Temmuz 01, 2010

Ah Bir Zengin Olsam...

neler yapardım?
  • kardeşime bir fon oluşturup küçükken isteyip de yapamadığım herşeyi yapması için fırsat tanırdım. ister basket kursuna gitsin, ister gitar... isterse her yaz yurt dışında bir kampa gitsin; hatta isterse yurt dışında okusun.
  • benim gibi imkanı olsa ölene dek öğrenci kalmak isteyen birine sponsor olurdum.
  • tezsiz yüksek lisans yapardım.
  • hemen MSA'ya kayıt olup hayallerimdeki şef ünvanına kavuşurdum.
  • şöyle küçük ama şirin bir ev alırdım, müstakil:) anneannemi de evin baş köşesine yerleştirirdim.
  • ispanya'yı baştan başa gezerdim.
  • gezmekten hevesimi alınca kendime küçük bir cafe açardım, içini de kitap, film ve kutu oyunlarla doldururdum. sadece öğrencileri işe alır, herkesin sadece kendi belirlediği saatlerde çalışmasını sağlayan bir çalışma düzeni ayarlardım.
  • evimin bir odasını eğlence odası olarak düzenlerdim. tilt, wii, dev ekran tv, karaoke...
  • başka bir odayı da kütüphane yapardım ve sanırım ordan hiç çıkmazdım.
  • çizim kursuna giderdim, creative writing atölyelerine katılırdım.
  • eminim daha güler yüzlü ve pozitif olurdum:p
  • gerçekten fırsat verildiğinde potansiyellerini sonuna kadar kullanmaktan kaçınmayacak insanları bulur, istedikleri fırsatı tanımaya çalışırdım.

daha neler neler yapardım da...


Konu dönüp dolaşır...

Aşk'a gelir. Selvi Boylum Al Yazmalım'ı izlemenin tadı her yaşta farklıdır. Aşkın tekilliğine ve sonsuzluğuna inanılan gençlik yılla...