Hiçbir şey göründüğü gibi değildir aslında.
Esas kötülük şimdi başlıyordu. Periler görevlerini tamamlamayı başaramamışlardı. Engel olamamışlardı iyi kalpli Prens’in Sindrella ile evlenmesine. Artık herşey için çok geçti.
Herkesin kötü kalpli bir üvey anne sandığı peri anne ve iki kız kardeş artık eski hallerine dönmek zorundaydılar ama o kadar üzgündüler ki kanatlarına ve sihirli değneklerine yeniden kavuşacak olmak rahatlatmıyordu ruhlarını. Yıllarca yeryüzünde kalmış, Sindrella'ya gözcülük yapmışlardı. Kötü olmak zorundaydılar; tüm dünyanın iyiliği için onlar kötü olmak zorundaydı. Çünkü Sindrella doğarken bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük kötülüğü de beraberinde getirmişti Dünya’ya. Bu yüzden de onu durdurmak, ruhundaki kötülüğü yok edip Sindrella'yı kurtarmak için 3 peri görevlendirilmişti ama kimse bu sırrı bilmiyordu.
Bizim 3 güzel perimiz iyilik için kötü olmalıydı. Sindrella'ya kötülüğü öğretmek, içinde saklı olan bir parça iyiliği koruyup büyütmek için kötü olmalıydılar. Sindrella'yı kötülükten uzak tutmanın tek yolu onu kontrol altına almak; düşünmesini, fırsat bulup içindeki kötülükle arkadaş olmasını engellemekti. Uzun yıllar herşey yolunda gitmişti. Ama sonunda Sindrella’nın içindeki kötülüğün sebebi olan lanetli peri onu yeniden buldu. Herşey o kadar tersti ki... Kimse anlayamamıştı iyi ile kötünün farkını. Ne kral ne prens ne de diğerleri.
Sindrella külkediliğinden kurtulunca değişmiş eskisinden daha neşeli ve hareketli olmuştu. Üvey anne ve kardeşlerini affettiğini söylemiş onların da sarayda yaşamalarını istemişti. Periler bunun sebebini sezebiliyorlardı. Kötülük artık çok yakındaydı. Sindrella benliğini, karşı konulamaz kötülüğünü keşfetmenin sınırındaydı. Sonunda düğün günü gelip çattı. Aslında çok daha önce planlanan düğün Sindrella'nın bitmek bilmeyen istekleri yüzünden sürekli ertelenmişti. Ama artık herşey mükemmeldi. Periler üzüntülerini gizlemeye çalışıyorlardı. Görevleri düğünden sonra sona erecek ve artık Sindrella ile başa çıkmak insanoğlunun sorunu olacaktı. Çözümü olmayan bir sorun.
Genç peri Işıltı geceleri uyuyamaz olmuştu. Çünkü onun görevi diğer iki periden biraz daha farklıydı. O, genç Prens’i Sindrella'dan uzak tutmakla da yükümlüydü. Ama başaramamıştı. Sindrella kötülüğe kesin geçiş yaptığında ilk yara alacak olan Prens’ti. Prens’in Sindrella'dan uzak durması için elinden geleni yapmış; yoluna onlarca güzel kız çıkarmış; onun başka birine aşık olmasını beklemişti. Sonunda bizzat kendisi çıkmıştı Prens’in karşısına. Aslında tam da amacına ulaşmak üzereydi. Kötü kalpli perinin Sindrella'ya çekim büyüsü yapıp baloya gönderdiği o gece, Prens Işıltı’ya aşık olmak üzereydi ama kötü perinin büyüsüyle Sindrella’yı görür görmez herşeyi unuttu.
Işıltı bir çözüm bulamıyordu. Uyuyamadığı gecelerden birinde sarayın bahçesinde Prens’le karşılaştığında ona gerçeği anlatmak istemişti ama geçeği anlatması yasaktı. Görevini başaramamıştı ve artık kadere müdahale etme izni yoktu. Işıltı, eğer gerçeği anlatırsa sonsuza dek kanatlarını ve sihirli değneğini kaybedeceğini biliyordu.
Düğün günü geldiğinde Işıltı ortalarda yoktu. Sindrella buna pek de üzülmemişti. Işıltı'nın ayakaltından kaldırılması gerektiğini söylüyordu içinden bir ses. Sanırım düğünden sonra bu işle ilgilenmesi iyi olacaktı. Şimdilik Prens’in gözü Sindrella'dan başkasını görmüyordu ama bunun sonsuza dek devam edeceğinin garantisi de yoktu. Işıltı aslında adı gibi ışıldayan bir elmas kadar güzeldi bakmasını bilene. Güzelliğini gözler önüne sermiyor, içinde saklıyordu. Gözlerinin parlaklığı, bakışlarının hüznü ve minicik ellerinin sıcaklığı görmek isteyene gösteriyordu sadece kendini. Sindrella biliyordu. Ama henüz tehlike yoktu. Bu onun düğün günüydü ve hiçbir şey keyfini kaçıramazdı. Artık herşey hazırdı.
Tüm davetliler yerlerini aldığında Kral, Sindrella'yı Prens'e teslim etti ve düğün töreni başladı. Herkes Sindrella'ya hayranlıkla bakıyordu. Herşey kusursuz görünüyordu ama genç çift tam evlilik yeminlerini etmek üzereyken Işıltı birden havada beliriverdi. Kanatları vardı ve uçuyordu. Elinde de parıldayan bir değnek vardı. Davetlilerin ve Prens’in dili tutulmuştu. Bir tek Sindrella şaşırmamıştı. Herşeyi o anda anlamıştı Sindrella. İçindeki sesi daha kolay duyuyor ve ne yapması gerektiğini biliyordu artık. Yakınında duran meşalelerden birisini aldı ve herkesin şaşkın bakışları arasında Işıltı’ya fırlattı. Işıltı yanmamıştı ama korunmaya çalışırken dengesini kaybetmiş ve yere düşmüştü. Sindrella Işıltı'nın kalkmasına izin vermeden üstüne atıldı. Herkes kilitlenmiş gibi olanları izliyordu. Diğer iki peri de ne yapacaklarını bilmiyordu; peri oldukları anlaşılırsa sonsuza dek ceza alırlardı.
Işıltı, Sindrella’yı durdurmak için kanatlarından, sihirli değneğinden vazgeçmiş, kendini neler olacağını hiç bilmeden kaderin ellerine bırakmıştı. Artık herkes yere düşen Işıltı’ya ve kanatlarına bakıyordu. Sindrella, Işıltı’yı oradan oraya savururken etrafa peri tozları dağılıyor ve izleyen herkesin nefesi kesiliyordu ama Işıltı kendini savunmak için hiçbir şey yapmıyordu. Sonunda Kral kükreyerek durmalarını ve tüm bu kargaşaya son verip neler olduğunu açıklamalarını emretti. Sindrella’nın elinden kurtulan Işıltı, zorlukla ayağa kalktı ve ürkekçe Prens’in gözlerinin içine baktı.
Kendini toparlayan Sindrella, hemen diz çöküp ağlayarak Kral’dan ve halkından özür diledi sonra da şaşırtıcı bir hızla kendi hikâyesini anlatmaya başladı. Masum ve mağdur prensesimiz, üvey annesini ve 2 üvey kız kardeşini cadılıkla ve büyücülükle suçlayıp hıçkırıklar ve gözyaşları eşliğinde onları Kral’a ve Prens’e zarar vermelerini engellemek için affetmiş gibi göründüğünü anlattı. Herşeyi düğünden sonra açıklayıp üvey anne ve kardeşlerinin zindana atılmasını sağlayacağını ama Işıltı’nın herşeyi göze alıp onları öldürmeye çalıştığını söyledi. Işıltı’nın ağzından tek bir söz çıkmıyordu. Etrafına bakınıp annesini ve kardeşini görmeye çalıştı kalabalığın içinde ama çabası boşunaydı.
Işıltı kanatlarıyla ortaya çıkıp Sindrella ona saldırdığı esnada, Peri Kraliçe saniyenin binde biri kadar kısa bir anda Işıltı’nın annesini ve kardeşini FairyLand’e almış ve Işıltı’yı tüm kalbiyle kutsayarak kendi seçtiği yolda kaderiyle baş başa bırakmıştı.
Işıltı’nın ve Sindrella’nın kaderi Prens’in ellerindeydi artık. Kral herşeyi dinlemiş ve Prens’e ne düşündüğünü sormuştu. Prens hala kötü kalpli büyücünün Sindrella’ya yaptığı çekim büyüsünün etkisindeydi ve Işıltı onun kalbine ulaşamıyordu. Prens, Sindrella’ya inanıp muhafızlara Işıltı’nın yakalanmasını emretti. O anda tüm ümitleri sönen Işıltı, bedeninde kalan en küçük sihir taneciklerini bile kullanarak Prens’in tüm gerçeği ruhunun derinliklerinde hissedip anlaması için bir sihir yaptı. Prens bir an sendeleyip yere düştü. Prens’in yere düştüğünü gören Sindrella’nın “Pis büyücü Prens’imizi zehirli büyüleriyle öldürüyor. Çabuk ona engel olun! Öldürün! “ diye bağırmasıyla saray muhafızları kılıçlarıyla acımasızca Işıltı’ya saldırdılar. Prens herşeyi görüyor, duyuyor ama engel olamıyordu. Sonunda toparlanıp ayağa kalkan Prens, koşarak kanlar içinde kalan Işıltı’yı kollarına alıp sarıldı. Ne olduğunu anlayamayan muhafızlar, Kral ve halk Prens ve Işıltı’ya şaşkınlıkla bakıyordu.
Işıltı kalan son gücüyle Prens’e onu çok sevdiğini söyleyebildi sadece. Prens, Işıltı’nın gerçeklik sihri sayesinde tüm gerçeği öğrenmiş ve aslında Sindrella’ya değil Işıltı’ya aşık olduğunu anlamıştı. Ama artık herşey için çok geçti. Işıltı son sihrini Prens’e gerçekleri göstermek için kullanmış ve ölümlü olmuştu. Muhafızların açtıkları yaralar ölümcüldü; Işıltı Prens’in kollarında son nefesini verdi. Tam o anda Sindrella başına gelecekleri tahmin ettiği için kaçmaya çalıştı ama çabası boşunaydı. Kral’ın emriyle Sindrella yakalanıp kimsenin yerini dahi bilmediği bir zindana atıldı. Prens ise ömrünün sonuna kadar Işıltı’nın aşkıyla ızdırap çekti. Ama her zaman olduğu gibi bu hikâyede dilden dile dolaşırken sürekli değişti ve mutlu sonla biten yalancı bir masala dönüştü.
…
Gökten 3 elma düşmüş; biri mutsuz Prens’e, biri ölümsüz aşka, biri de masalların hep mutlu sonla bittiğine hâlâ inanabilenlere...