Geçtiğimiz hafta sonu Tiflis turundaydım.
Tiflis'te ilk kare :)
Aslında Tiflis değil, orjinal haliyle Tbilisi desem daha doğru olacak galiba. Tbilisi, ılık su anlamına geliyor. Wikipedia şöyle anlatmış:
"Kentin Gürcüce adı Tbilisi'nin bir efsaneden geldiği kabul edilir. Bu efsaneye göre Tiflis, MÖ 5. yüzyılda ormanlarla kaplı bir yerdir. Bir gün Kral Vahtang Gorgasali ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onları aramaya başlarlar ve kısa zaman sonra ikisini de sıcak suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve bir kent kurmalarını buyurur. Kente, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir."
O meşhur Atmaca ve Sülün
Bahsi geçen hikayeden ve başka mitlerden esinlenerek yapılmış birçok heykel var şehirde. Şehrin tarihi oldukça uzun. Bazı kaynaklar MÖ 4. yüzyıla kadar uzandığını belirtirken bazı kaynaklar MS 4. yüzyıldan başlıyor. Şehrin her köşesinde tarihi bir kilise ya da heykel var. Biz gezinin ilk gününde teleferik ile Narikala'nın (Narin Qala = Küçük Kale) olduğu tepeye çıktık ve oradaki Kartlis Deda (Kartli'nin Annesi) heykelini gördük. Aslında heykel yakından değil uzak mesafeden görülecek bir eser. Kartli, eskiden İberya olarak bilinin bölgenin adı. Heykel, Gürcü ulusal karakterini sembolize etmesi için yapılmış; bir elinde, dost olarak gelenlere şarap sunmak için büyük bir kâse, diğer elinde, düşman olarak gelenlere karşı kullanmak için bir kılıç var.
Metheki Kilisesi ve Kral Vahtang Gorgasali Heykeli
Narikala ve Kartlis Deda'nın olduğu tepeye çıkan teleferik
Narinkala'nın kapısı :)
Kartlis Deda arkamda duran şu dev abla :))
Yakınından çekmek mümkün değil çünkü ön tarafı uçurum gibi :(
Kartlis Deda'yı şehrin diğer ucundan da çekmeye çalıştım ama pek de başarılı olamamışım galiba :(
Daha net görmek isteyenleri
şöyle alabilirim.
Kartlis Deda heykeli, Ulusal Botanik Bahçesi ve Narinkala aynı tepedeler. Kalenin önünden merdivenlerle Eski Tbilisi denilen bölgeye iniliyor. Eski Tbilisi'de geçirdiğimiz yarım günde ne yaptığımızı anlatabileceğimi pek sanmıyorum. Plansız programsız bir şekilde sokaklarda sürüklendik desem yeridir. Sürüklenirken yanından geçtiğimiz iki cami, bir şelale, hamamlar ve Aliyev parkını da gezmiş görmüş sayıldık.
Pek benzemese de bu bina bir cami.
Şehir içi mini şelale :)
Kilitli Köprü
Bir diğer cami
Hamamlar
Aşk kilitleri <3 <3 <3
Heydar Aliyev Parkı
Aliyev parkından sonra yanyana bir sürü cafenin olduğu bir sokakta mola verdik. Patates - pizza - bira üçlüsü ile keyif yaptıktan sonra hediyelik eşyalar satılan kapalı çarşının içinden hızlıca geçip otobüse bindik ve bit pazarına gittik. Lari - Lira paritesi yüzünden çoğu şeyin gereksiz pahalı olduğu pazarı pek çekici bulmadım. Neyse ki küçük bir grup oradan ayrılıp güzel şarap evine gittik. Gezinin keyifli anlarından biriydi benim için.
Cafelerin olduğu çok güzel bir sokağın başlangıcı
Çok hızlı geçtiğimiz için pek bir şey anlamadığım yerlerden biri daha işte!
Gürcü kültüründe çok önemli bir yeri olan masa başı kadeh kaldırma görevini üstlenen kişi yani "Tamada" heykeli
Kura Nehri üzerindeki "Mshvidobis Khidi" yani Barış Köprüsü
Bu heykel / anıtın adı "Drevo Zhizni" ama hikayesini bilmiyorum maalesef.
Üst kat şık satış mağazası, alt kat daha rustik bir şarap mahzeni
Şarap evinden çıkınca tur grubunun yanına dönüp otobüsle Gürcistan'ın en büyük kilisesi olan Kutsal Teslis Katedrali'ne gittik. Gerçekten devasa bir kilise ve şehrin dört bir yanından görülüyor. Sameba Kilisesi de denilen bu kilisenin toplam alanına bakınca dünyadaki en büyük dini yapılardan biri olduğunu tahmin etmek çok da zor değil. Kilise 1995 - 2004 yılları arasında inşa edilmiş yeni bir kilise ama şimdiden şehrin simgelerinden biri hâline gelmiş.
Şehrin her yanından görüldüğünü söylemiş miydim :D
Sameba - Kutsal Teslis Katedrali
Kiliseden sonra otele giderken Tbilisi'n en ünlü caddelerinden biri olan Rustaveli Bulvarı'ndan geçtik. Normalde gezi programına göre bu caddeyi yaya olarak gezecektik ve bize serbest zaman verilecekti ama program sarktı, restorana geç kalırız diyerek zaman verilmedi. Bir de yine Eski Tbilisi'nin simgelerinden biri sayılan Kukla Tiyatrosu Saat Kulesi'ni görmeye de götürülmedik. Gezinin en gıcık olduğum kısmı bu oldu. Taksim'e gidip İstiklal Caddesi'ni, Ankara'ya gidip Kızılay Caddesi'ni gezmemek, Paris'e gidip Eiffel Kulesi'ni görmemek gibi bir şeydi :(
Akşam yemeği için Gürcü geceleri düzenleyen bir restoran ile anlaşılmış; ücret kişi başı 35 Dolar ya da 90 Lari ve alkol dahil değil. Giden arkadaşlardan bir kadeh Gürcü şarabı için 50 Lari istenmiş ki şarap evinde en kaliteli şarapların şişesi 43 Lari'ydi. Biz 3 arkadaş Gürcü gecesini es geçip Tbilis gecelerini keşfe çıktık. Fabrika Tbilisi denilen bir yere gittik. Yanyana cafe-pubların olduğu bir alan. Yağmur yağmasa tüm gece kalabilirdik ama açık alanda olduğumuz için ayrılmak zorunda kaldık. Şehir merkezinde gezip ufak tefek hediyelik alışverişi yaptık sonra da oturup tatlı yedik. Tatlı da öncesinde Fabrika'da yediklerimiz de çok lezzetliydi :)
Tur rehberimiz otele dönmek için taksicilerle mutlaka pazarlık yapmamızı, genç şöforü olan Toyata Priusları tercih etmemizi ve en fazla 15 Lari ödememizi söylemişti ama tez canlı arkadaşımız çevirdiğimiz ikinci taksiye binmekte ısrar etti. Taksiye değil rollercoastera binmiş gibiydik; adam oteli bulamayıp bizi en az 45dk aynı yollarda döndürüp durdu. Tek kelime Türkçe ve İngilizce bilmediği için iletişim kuramadık. En sonunda otelin kartını gösterip oteli arattık ve ordan yolu tarif ettiler. Toplamda kaç kez kazanın kıyısından döndük bilemiyorum. İndiğimizde yeri öpesim geldi. Odaya çıkıp kendimi yatağa zor attım. Kütük gibi hiç kımıldamadan uyumuşum. Sabah oda arkadaşım hafif bir korkuyla "Abla, iyi misin?" diyerek uyandırdı.
Gezinin ikinci ve son gününde Mtsheta'ya gittik. Orda Svetitshoveli Katedrali'ni ziyaret ettik. Bu katedral, Sameba Katedrali'nden sonra gelen 2. büyük kiliseymiş ve UNESCO Dünya mirası listesine alınmış. Katedralin bahçesindeki haç bir Nino Haçı. Azize Nino'nun; Kapadokya'da doğmuş, bir dönem Kudüs'te yaşamış ve gördüğü bir rüya üzerine Gürcistan'a gelerek Gürcistan'ın Paganlıktan Hristiyanlığa geçişine öncülük yapmış bir azize olduğu söyleniyor. Nino Haçı, aslında asma ağacından yapılmış bir asa; Nino asayı saçından bir tutamla bağlayarak haça dönüştürmüş. Mtsheta ve katedral görülmeye değer.
Mtsheta'dan sonra Gori'deki Stalin Müzesi'ne gittik. Müzenin bahçesindeki yeşil tren Stalin'in kişisel treniymiş. Gori küçük bir kasaba gibi ve her ne kadar Stalin'in doğduğu yer olsa da müze binası böyle bir yer için aşırı görkemli geldi bana.
Müze ziyareti ile turumuzun Tbilisi ayağı sona erdi ve Batum'a gitmek üzere yola çıktık. Yolda küçük bir yemek molası verip akşam 6 gibi Batum'a vardık. 1 saatlik serbest zamanımızı meydanda biraz gezip bir şeyler içerek harcadık. Sarp sınır kapısından geçerken tabi ki Duty Free Shop'a uğrayıp alışveriş yaptık. Türk tarafındaki duty freede 12,5 Euro olan Martini Bianco, Gürcü tarafında sadece 9 Euro olunca 2 şişeden toplamda 7 Euro kâr etmiş olarak mutlu mesut eve döndüm :))
Tüm gezi boyunca 110 Lari, 30 Euro ve 230 TL harcadım. Tur ücreti (yol, konaklama ve iki kahvaltı dahil) 1750 TL'ydi. Kısacası Tiflis gezisi toplamda 3500 TL'ye mal oldu ki yediğim-içtiğim ve aldığım şeyleri düşününce bence oldukça iyi bir fiyat :D
Bir dahaki macerada görüşmek dileğiyle,
*Beni özleyin anacım :)))
*Kaçıranlar için bkz. Olacak O Kadar
Dipnot: Buraya kadar okuyanları sabırlarından dolayı tebrik edip teşekkür ediyorum :) Yazıdaki bilgilerin bir kısmını Wikipedia'dan faydalanarak yazdım çünkü tur rehberimiz biraz üstünkörü anlatıp geçti. Fotoğraflar kapalı hava ve acele edişim yüzümden pek iyi değil ama hatırası kalsın diye ekledim yine de.