Perşembe, Eylül 29, 2022
Pazartesi, Eylül 26, 2022
Üç Dilek
Dün gece Evrim'le "Üç Bin Yıllık Özlem" diye bir film izledik. Değişik bir filmdi. Filmde bir "Djin" (Cin) var ve tahmin edeceğiniz üzere film 3 dilek hakkı etrafında şekilleniyor. Biz sevdik Evrim'le :)
Filmin bir noktasında Evrim, "Sen olsan ne dilerdin?" diye sorunca aslında ne kadar çok şeye sahip olduğumu ve ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğumu anladım. Dileklerim:
- Ailecek Dünya turuna çıkalım.
- Deniz manzaralı, bahçeli gönlümüze göre bir evimiz olsun.
- Evrim severek gidip geleceği, onu mutlu edecek bir işe geçsin.
- Elimi cebime her attığımda 5000$ çıksın.
- Yaralarım, hastalıklarım kendi kendine hemen iyileşsin - Rejenerasyon
- İstediğim zaman gençleşebileyim.
Biterken "To the Mountains" çalıyordu.
Cuma, Eylül 16, 2022
Bardağı taşıran son damla...
Bardağı taşıran son damla olmak istemezsin. Olmamalısın! O kadar çok damla sığar ki bir bardağa... Ama o son damla her şeyi bitiriverir bir anda. Son damla olan, boğulur bardaktan taşan binlerce damlanın ağırlığı altında.
...
Birçok şeyi görmezden geliyorum; olan olmuş, biten bitmiş diyorum. Anda kalıp olup bitene takılmıyorum elimden geldikçe. Ama olup bitenler birikiyor demek ki içeride bir yerde. Sonra ufacık bir an yetiyor her şeyin yüzeye çıkmasına. Evrim'in vurdumduymazlığı yüzünden Arya'nın öğle arasında okuldan eve gelip de benim önceki gece uykusuz ve yorgun halimle onun için yaptığım çorbayı içmeyip masadaki simitleri yediğini öğrenince olanlar oluyor bana mesela. O an beynimde bir volkan varmışçasına yükselen lavları hissediyorum. Tüm haftanın -belki de yılların - yorgunluğu çöküveriyor omuzlarıma; o yorgunluk bezginliğe, bezginlik isyana dönüşüveriyor. Tüm hafta hem Arya'ya hem eve; hem okula hem de kendime yetmeye çalışmışken emeklerimin boşa gitmesi çileden çıkarıyor beni. Ben gecenin bir vakti yorgun argın uykusuz halimle çorba yaparken Evrim'in o çorbayı Arya'ya içirmemiş olmasına "Olan olmuş" deyip devam edemiyorum maalesef. Öyle yapmam gerektiğini biliyorum ama işte bazen bilmek yetmiyor.
Durup düşününce kızsam ne fayda diyorum ama... Çok kızdım ve neden kızdığımı anlattım. Evrim anlamıyor ve çok abarttığımı düşünüyor ama diyelim ki anladı. Bir dahaki sefere aynısı olmayacak mı? Hayır. Yine aynısı olacak çünkü bir dahaki sefere dek Evrim her şeyi unutmuş, zihnini sıfırlamış olacak. "Geçen sefer anlaşmamış mıydık bu konuda?" dediğimde en iyi ihtimalle "Unutmuşum / Fark etmemişim / İstemeden oldu / Dalgınlığıma gelmiş... falan diyecek. Yine sinirlendiğimle kalacağım. Anlaşıldığı üzere bu ne ilk hadisemiz ne de son olacak.
Çözüm için iki yol var gibi: Ya her şeyi her daim kendin yapmak ya da istediğin gibi halledilmeyen şeyleri kabullenmeyi öğrenmek. Tek sorun hangi yolu seçeceğim değil, seçtiğim yolda kalmayı isyan etmeden nasıl başaracağım.
Cuma, Eylül 09, 2022
Çok Gezen mi, Çok Okuyan mı?
Sizce çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Eskiden olsa ben "Çok okuyan bilir" derdim ama son yıllardaki tecrübelerime dayanarak çok gezenin daha çok bildiğine eminim. Okuldayken deniz sularının tuzluluk oranının kuzeye gittikçe azaldığını öğrettiler hepimize ama kaçımızın aklında kaldı acaba? Sınavda sorulunca kaçımız doğru cevap verdik? Oysa şimdi hem Akdeniz'de hem Karadeniz'de yüzmüş biri olarak çok iyi biliyorum ki kuzeyde deniz neredeyse tuzsuz. Tatlı suyun kaldırma gücünün daha az olduğunu da yine okulda öğrenmiştik ama ne zaman ki gölde yüzdüm ve çılgınca yoruldum anladım ki tuzlu suyun kaldırma gücü daha fazla. Sebebi de tuzlu suyun yoğunluğunun daha fazla olması. Ama işte zamanında bunlar ezberlememiz gereken soyut bilgilerken kendim deneyimledikçe somut anılara dönüştü. Soyut bir bilgiyi hatırlamak mı daha kolay yoksa kendi anılarımızı, deneyimlerimizi hatırlamak mı? Benzer karşılaştırmaları ezbere öğrendiğimiz ve kendi deneyimlediğimiz her bilgi her durum için kullanabiliriz bence.
Çocukluğumdan beri çok kitap okudum - okuyorum - ama durup sorsanız çoğunun ne anlattığını hatırlamam hatta bazen okuyup okumadığımdan bile emin olamam. Ama gidip gördüğüm bir yeri, yediğim bir yemeği, gezdiğim bir müzede edindiğim bilgileri unutmuyorum. Şöyle bir düşününce şıp diye hatırlıyorum. Mesela okulda hangi bölgemizde ne yetişir, hangi ilimizin nesi meşhurdur öğrendik değil mi? Hiç gitmediğiniz bir ili sorsam şimdi size: Mesela Bartın, Bartın'da ne yetişir? Ben cevabı bilmiyorum. Hopa'ya gelmeden önce burada kendiliğinden her yerde çılgınca portakal, mandalina, greyfurt yetiştiğini de bilmiyordum. Hopa'da atmaca kültürünün, atmaca avının çok önemli -adeta bir tutku - olduğunu da bilmiyordum. Sonra Erzurum'da olduğu gibi Artvin genelinde de Cağ Kebap'ın çok sevildiğine ve yapıldığına bir yerde denk gelip de okuyarak öğrenebileceğimi sanmıyorum.
Egeli olduğum, denizle haşır neşir büyüdüğüm için denizi olmayan bir yeri sevebileceğimi de kitaplardan okuyarak bilemezdim ama Ankara'yı sevdim gezip görünce. Sevdiğim yerler olduğu gibi çok seveceğimi sanıp hayal kırıklığına uğradığım yerler de oldu. Yunan Adaları ile ilgili o kadar çok şey duyup okumuştum ki... Evrim'le gittiğimizde aşık olacağımızı sanıyordum ama hiç öyle olmadı. Bizim kıyılarımız, koylarımız, kasabalarımız bin basar o adalara. Yunan Adalarının tüm cazibesi, mavi-beyaz makyajda ve büyük bir reklam ve pazarlamacılık çalışmasında yatıyor. Bizim kıyılarımızı temizleyip boyayalım mavi-beyaza, sokakları temizleyelim, esnafı biraz eğitelim; "Yunan Adaları da neymiş? Peh!" dedirtmezsek dünya aleme ben de bir şey bilmiyorum derim.
Bu yaz Harbiye Askeri Müzesi'ni gezerken tüylerimizin diken diken olduğu anlar yaşadık. Herhangi bir ders kitabı bize o hissi o kadar canlı yaşatabilir miydi bilemiyorum. O müzeyi gezip de duygulanmamak, tarihimizi öğrenmemek mümkün değilmiş gibi geldi bize. Al bu kitabı oku öğren denilen öğrenci mi öğrenir, gel beraber şu müzeyi gezelim denilen öğrenci mi? Askeri müzede yaşadığımıza benzer bir tecrübeyi daha önce gezdiğim tüm müzelerde yaşadım. Yıllarca sınıfta anlatılan beni müzeleri gezdiğim kısıtlı sürede gördüklerim kadar etkileyememişti demek ki. Tabi bunda ders kitaplarının fazlasıyla ezbere dayalı bilgilerden oluşmasının da etkisi var.
Sonuç olarak "Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?" sorusuna kendi açımdan baktığımda gezerek öğrendiklerimin okuyarak öğrendiklerimden daha çok ve daha kalıcı olduğunu söyleyebilirim. Okumak tabi ki önemli ama yaparak-yaşayarak öğrenmenin değerinin yadsınamayacak kadar büyük olduğunu da göz ardı etmeyelim.
Keşke Dünya'yı hatta tüm evreni daha çok keşfetme ve birebir deneyimleme imkanımız olsa.
Çarşamba, Eylül 07, 2022
Dereyi Görmeden Paçayı Sıvamak
Atasözlerimizi ve deyimlerimizi oldum olası çok severim; herbiri mutlaka yaşanılmış olaylara, edinilmiş tecrübelere dayanır ve öyle ya da böyle doğru çıkar. Başlıktaki deyimi ve öyle yapmamak lazım diyen atalarımızı bir an unutup "Bu yıl 7.sınıflara gireceğim" diye mutlu mesut geziyordum etrafta günlerdir. Ama tabi ki öyle olmadı.
Okulda 3 İngilizce öğretmeniyiz ve normalde sınıfları kolayca paylaşıyoruz paylaşıyorduk. Bu yıl aramızdan biri müdür yardımcısı oldu ve işler değişti. Bu değişiklik sebebiyle 7lerin öğretmeni olmak yerine 5. ve 8.sınıf derslerine girmem gerekiyor. Tüm planlarım alt üst oldu.
5ler ilkokuldan çıkmanın şaşkınlığı, 8ler lise olacak olmanın stresiyle idaresi en zor sınıflar oluyor genelde. Ünite konuları da bir o kadar sıkıcı maalesef :(
Tabi ki sonuçta onlar öğrenci ben de öğretmenim; illa ki bir ritim tutturup beraberce ilerleyeceğiz ama işte dedim ya dereyi görmeden paçaları sıvamış olmanın verdiği bir parça hayal kırıklığı var şu an üzerimde. Neyse ki öğrendiğim andan itibaren bu yeni durumu hazmetmek için önümde 1 hafta vardı. 3ü gitti ama kalan 4 günde alışırım herhâlde :))
Şimdi yıllardır anlatmadığım 5.sınıf konularına göz atmam, kafamda o yaşa uygun bir ders planı oluşturmam ve materyal hazırlamam gerekli. 8ler içinse durum daha ciddi. Sene sonunda girecekleri LGS, gelecekleri için çok önemli. Yapmam gereken her şeyi eksiksiz yapmalıyım ki sene sonunda vicdanım rahat olsun. Çünkü telafisi için başka şans yok.
Şimdilik durumlar böyle :)
Dersler başlayınca daha pozitif bir yazı yazacağıma eminim :) Akışa güveniyorum ve kendimi akışın şefkatli kollarına bırakıyorum :)
Cuma, Eylül 02, 2022
Yeni Sezon :)
Daha önce de yazdım: benim için sene başı Ocak değil, Eylül ayıdır :D Sene sonu da Haziran'dır. Gerisi tatil, gerisi teferruat :)
Eylül geldi; yeni eğitim-öğretim yılı kapıda. Pazartesi bizim yani öğretmenlerin mesaisi başlıyor, 12 Eylül'de de öğrenciler için okul açılıyor. Hâl böyle olunca bizim evde bir hareketlenme, bir alışveriş ve hazırlık telaşı başladı tabi ki :)
Bol bol dinlendiğim ve eğlendiğim bir tatil oldu bu yaz :) Gereksiz eşyalardan, yersiz bağımlılıklardan, her çeşit fazlalıktan kurtularak hafifledim. Ara ara yine şeytan dürtmüyor değil tabi :)) E ama o kadar da olsun, ben de insanım sonuçta :))
Bu yıl son dakika bir değişiklik olmazsa 4 tane 7.sınıfım olacak. Konular eğlenceli :) Özellikle ilk 4 üniteyi çok seviyorum:
- Appereance and Personality (Görünüş ve Kişilik)
- Sports
- Biographies (Biyografiler)
- Wild Animals (Yabani Hayvanlar)
Sakin Kalabilmek
Bir süre önce olana bitene sinirlenmenin çok manasız olduğunu kabullenmiş ve olan biten şeyler karşısında sakinliğimi korumanın daha mantıkl...
-
Ay saçı burma Uzakta durma Gel ay sevgilim Boynunu burma Dağda duman yeri var Kaşta keman yeri var Yarim benden incinmiş ...
-
"Çok güçlüsün. Ben olsam onca şeye dayanamazdım." O kadar çok duydum ki bu cümleleri... Değilim! Dayanmamak gibi bi...
-
Bir önceki yazımda bahsetmiştim mutfak aşkıma geri döndüğümden. Epeydir uzak kalınca hamburger yapmak için düştüm netteki tariflerin peşine ...