Perşembe, Kasım 21, 2024

Sakin Kalabilmek

Bir süre önce olana bitene sinirlenmenin çok manasız olduğunu kabullenmiş ve olan biten şeyler karşısında sakinliğimi korumanın daha mantıklı ve pratikte de daha faydalı olduğunu anlamıştım ama uygulamada sorun yaşadığım anlar oluyordu. Dün gece kendimi kontrol etmek zorunda kalmadan çok sakin kaldığımı ve gereksiz yere sinirlenmediğimi fark ettim.

Akşam yemeğinden sonra arkadaşlarımla buluşup ortak bir arkadaşımızın evine gittik. Daha oturalı 5 - 10 dk olmamıştı ki telefonum çaldı; arayan Arya'ydı: "Anne, mutfakta su borusu patlamış, babam kayıp düşmüş, ev göl olmuş..." diye anlatmaya başladı, arkadan Evrim'in canhıraş sesi geliyordu. O an hiç telaşlanmadım, giyindim ve gayet sakin bir şekilde eve geldim. Ev gerçekten göle dönmüştü.

Ben gittikten bir süre sonra Evrim bir su sesi duymuş, Arya'ya seslenmiş ama cevap gelmemiş; Evrim de Arya'nın tuvalete ya da banyoya girdiğini düşünüp su sesini boş vermiş ama su sesi 5-6dk sonra hâlâ devam edince kalkıp ses nerden geliyor diye bakmış. Koridorda su görünce telaşla koşarak mutfağa yönelmiş ama suda kayıp mutfağa düşmüş, mutfak girişindeki dolap Evrim'in üstüne doğru devrilmiş, dolabın ortasında duran mikrodalga fırın üstüne düşmüş. Eski ben olsa bu durumda çıldırıp krize girerdi ama ben dün akşam hiç delirmedim. İlk olarak Evrim'in iyi olup olmadığını kontrol ettim ve düştüğünde bir yerini incitip kırmadığına şükrettim. 

Mutfak ve koridor parke zemin olsaydı bir felakete dönüşecek olan durum, yerlerin komple seramik kaplı olması sayesinde daha kontrol edilebilir bir haldeydi. Şansımıza evin eğimi de o kadar güzelmiş ki yaklaşık 45-50dk içinde tüm suyu çekpas ile koridordan çekerek küçük tuvalettin zeminindeki giderden akıttık. Mutfak ve koridor göl olmasına rağmen odalara bir damla bile su girmedi. Arya alerjik olduğu için mutfakta ve koridorda halı olmayışı da büyük avantaj oldu. Suyu çektikten sonra tanıdık aracılığıyla bir tesisatçı bulduk ve gece olmasına rağmen hemen gelip boruyu değiştirdi. Tüm  bu süreçte o kadar sakindim ki beni tanıyan biri kendi gözüyle görse inanamazdı :)) O kadar sakin kalabilmiş olmak bana çok iyi geldi. Hem yapacağım işi kolayca yaptım hem de kendimi boş yere heba etmediğim için kendimle gurur duydum :) 

Aslında sadece olması gereken oldu ve ben zaten sakin kalmam gereken bir durumda sakin kaldım. Yani abartılacak bir durum yok ama söz konusu bensem sakin kalmış olmam mucize gibi :)) 


Sertab Erener - Sakin Ol


Bugün arkadaşım "Peki nasıl o kadar sakin ve soğukkanlı olabildin? Ben o haline şaşırdım" deyince düşündüm. O kadar sakin kalabilmemin sebebi son zamanlardaki dingin ruh halimdi sanırım. Son birkaç günü an'a odaklanarak geçirdiğim ve kendimi mutlu hissettiğim için evi su basması çok da büyük bir problem gibi görünmedi gözüme. Hatta problem değil sadece mevcut bir durum olarak değerlendirdim. Başka zaman olsa "Lanet olsun! Her şey de beni buluyor! Evrenin benle ne derdi var? Niye bizim başımıza böyle şeyler geliyor?..." diye isyan ederdim. Ama şimdi yazarken bile öyle yapmanın çok saçma olduğunu fark ediyorum :))) Bu bakış açımda, bu yıl okuduğum bazı kitapların etkisi çok büyük. 




Yukarıdaki görselde bu yıl okuduğum kitaplar var. Ikigai, an'a odaklanmayı; Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı, neyi takıp neyi takmayacağımıza mantıklı şekilde karar vermeyi; Kadın Beyni - Erkek Beyni, davranış farklılıklarımızın sebeplerini; şu anda okuduğum Flip Thinking ise problem diye nitelendirdiğimiz bir çok şeyin aslında sadece mevcut durumu anlatan basit birer gerçeklik olduğunu anlatıyor. Hepsi bir araya gelince insanın hayata bakışı tamamen değişiyor desem yeridir. 

Halihazırda okumakta olduğum Flip Thinking kitabında, problem diye nitelediğimiz bir çok şeyin aslında problem değil sadece bir gerçeklik - mevcut bir durum - olduğu anlatılıyor. O gerçekliklerin bazılarını  "problem" olarak nitelendiren biziz. Oysa mevcudu olduğu gibi kabullenip - problem değil sadece istenmedik bir durum - eğer mümkünse durumu değiştirmek için ne gerektiğine odaklanırsak sonuç çok daha hızlı ve kolay oluyor. Denediğim kadarıyla gayet işe yarayan bir bakış açısı. 

Kitabı okumaya başladığımdan beri karşıma çıkan durumları eskisinden çok farklı değerlendiriyorum. Karşılaştığım durumları kişiselleştirmeden ve bir problem olarak görmeden nötr yaklaştığımda durumu değiştirmek için yapacaklarım daha basit geliyor gözüme. Sadece bir kitapla olan bir şey değil tabi ki bu değişiklik. Yukarıda bahsettiğim kitapların her birinden bir parça alarak yavaş yavaş değiştim sanırım bu yıl içinde. 

Yıl bitmeden daha ne kadar değişecek bakış açım bakalım :) 



Çarşamba, Kasım 20, 2024

Mutluluk Veren Küçük Şeylere Devam

Her Güne Üç Güzel Şey blogunu severek takip ediyorum. Bu serinin ilham kaynaklarından biri o blog olabilir :)

Bugünkü küçük mutluluk kaynaklarım:

  • Okul çıkışı sevdiceğimle buluşup uzun zamandır açılmasını beklediğim eklerciye gitmek, 
  • Çeşit çeşit eklerlerin muhteşem tatları, 
  • Ekler ziyafeti üstüne sahilde yürüyüş yapmak, 
  • Evimizin tam karşısındaki bankta oturup denizin ve sonbahar güneşinin tadını çıkarmak,
  • Bankta kitap okumak, ara verip bu satırları yazmak ve sonra kitap okumaya geri dönmek :) 
  • Akşam yemeğinin dünden hazır olmasının verdiği mutluluğu da unutmadan yazayım 😄




Salı, Kasım 19, 2024

Mutluluk Veren Küçük Şeyler

Bugünün minik mutluluk kaynakları:

  • Okulda evrak işlerimi bitirmek
  • Yarım gün çalışıp günün geri kalanında özgür olmak
  • Boş evde koltukta miskinlik edip dinlenmek
  • Müzik dinleyerek keyifle yemek yapmak
  • Fırında sebze üstüne sarımsaklı yoğurt, yanında bol domates-biberli-soğanlı bulgur pilavı :)
  • İspanyolca çalışmak
  • Evrim'le bir şeyler içip dizi izlemek :)

Pazar, Kasım 17, 2024

Tatil biterken...

Ara tatilin son dakikaları... Sabah yine öğretmen olarak uyanacağım ve daha ne olduğunu anlamadan 2.sınavlar derken ardından da sömestr tatili gelecek.

Tatili verimli kullandım. Yarım kalmış okul işlerimi hallettim; sonbaharın renklerini ucundan yakaladım; arkadaşımın düğününe gittim; ev işlerini kolayladım; Arya'ya 3 günlük çorba, bize de  2 akşamlık yemek hazırladım. Son olarak www.busuu.com üzerinden İspanyolca çalışmaya başladım ve ilk gün için baya iyi ilerleme kaydettim :) Bir sonraki adım Almanca'da ilerlemek :)


Coco'yu hâlâ izlemediyseniz mutlaka izleyin!



Cumartesi, Kasım 16, 2024

An'ın tadını çıkarmak...

Dün akşam bir arkadaşımız evlendi. Düğün Trabzon'daydı.




Hepimiz pek neşeliydik tabi ki :) 

... 

Bugünün güzelliğine gelince;



🤗🌺🌌 Beklenen an 🌺🌌🤗

... 

Dün gerçekten çok güzel bir gündü, bugün de Frida ve Van Gogh'a kavuştum :)

Yarın ara tatilin son günü. Bugün halledilmesi gereken okul işlerim ve yapılması gereken ev işleri var. Oysa tek istediğim sevdiğimle sıcacık chai tea latte içip yağmuru izlemek... Bakalım gün henüz bitmedi :)

Perşembe, Kasım 14, 2024

Kısacık da olsa gitmek...

Gittim. Döndüm.

Bugün kısacık bir doğa gezisi yaptık sonunda. Sonbaharın renklerini ucundan yakaladık.


Gittiğimiz mekanın adı "Odun Ateşinde Çay"
Odun sopasında patates, kestane, çay yapıyorlar.







Uçmaya hazır binlerce kelebek misali
🍁🦋🧡🍁🧡🦋🍁🦋🧡



Sonbaharın renkleri sarıp sarmaladı içimizi dışımızı 🧡

...


Dün ailecek Cem Karaca'nın filmini izledik; bugün de yolda Cem Karaca şarkıları dinledik. Meraklısına şuraya bir link ve bir de şarkı bırakayım. 



Pazartesi, Kasım 11, 2024

Başka Dünyalar

Bu yıl kendime doğum günü hediyesi olarak bir gömlek aldım ama gömlek bir türlü elime ulaşmadı. Firma, çok yoğun olduklarını, kargoların sırada beklediğini, en kısa sürede ulaştırmaya çalışacaklarını söyleyip durdu. Gömleği çok beğendiğim için Temmuz'dan beri bekliyordum ama artık vazgeçtim ve az önce ücret iadesi talep ettim. Gömleği neden bu kadar sevdiğimi anlatmak yerine göstereyim.



Gömleği görür görmez bayıldım ama Hayat...
Frida Cahlo ve Van Gogh'un bir bankta oturup konuşması fikri beni benden aldı. O kadar güzel ki! 
Bambaşka iki dünyanın çarpışması!


Gömleğin asla gelmeyeceğini kabullenince başka çareler aramaya başladım. Bir şekilde kumaşa bastırsam ve  gömleği diktirsem diye düşünürken karşıma fotoğraf hali çıktı görselin. Ben de kısa yoldan baskılı bir sweatshirt yaptırdım. Gömlek gibi olmaz biliyorum ama yine de bu fikri bir şekilde üstümde taşımak istiyorum :)



Hayat'ın verdiği ekşi limonu sıkıp tatlı yapacağım bu kez :)

Perşembe, Kasım 07, 2024

Akıp giden günler...

Ne yazacağımı bilmiyorum.

Günler akıp gidiyor, ben de günlerle birlikte akıp gidiyorum. 

Çırpınmıyorum bile. Arada yorulup ağlıyorum ama o da pek uzun sürmüyor artık eskisi gibi. 

Hayat nereye, ben oraya...

Şimdi Pazartesi... Şimdi Cuma... Arası yok asla.

Yılın bitmesine sadece 8 hafta kalmış.

Haftaya ara tatil. Yollara düşme hayallerim ama Evrim'i ikna edecek gücüm var mı emin değilim.

...

Hayat akıp giderken farkındalığımı kaybetmemeye çalıştığım zamanlardan biri kitap okuduğum anlar. Okuduğum kitaplar iyi geliyor. Şu an Berthold Gunster'ın Flip Thinking kitabını okuyorum. Bazı kitapları İngilizce okumak ayrı bir keyif veriyor. 

Yazımı dün geceden bir fotoğraf ile bitirmek istiyorum. Arya ile kim daha çok okuyacak yarışı yaptık ve tabi ki Arya beni engellemek için elinden geleni hatta bacağından geleni ardına koymadı :))



Üsttekiyle alttaki aynı çocuk (?!) 

Pazar, Kasım 03, 2024

Her şeye yetişmek...

3 haftadır sınavlarla haşır neşirim. İlk hafta sınav hazırladım; sonraki hafta konuşma ve dinleme sınavlarını yaptım, okudum; bu hafta yazılıları yaptım, iki gündür de onları okuyorum. Tüm bunları yaparken bir yandan da evin rutin işlerini halletmeye, kutlamalara ve eylemlere katılmaya devam ediyorum tabi ki. 


Bitmeyen sınav silsilesi... 


Cengiz İnşaat'a Kaz Dağları yetmemiş, sıra Arhavi'de maalesef... Durdurmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. 


Cumhuriyet coşkusu!!! 


Her yıl kutlamalara fiilen ve tabi ki kalben katılıyoruz ❤️🇹🇷❤️🇹🇷

... 


Hayat akıp giderken ben de onunla akmaya çalışıyorum. Yarın akşam için misafir davet ettik; az önce banyoları temizledim, çamaşırları makineye attım, mutfağı ve buzdolabını topladım; irmikli brownie pişirdim. Bu satırları da sosunu dökmek için kekin bir tık ılınmasını beklerken yazıyorum.

Tarifi şuraya bırakayım. Nette bulduğum bir tarifin şekerini ikiye katlayıp 1 çay bardağı da un ekleyerek aşağıdaki ölçülerle yaptım. 

Malzemeler:

  • 3 yumurta 
  • 1 su brd. toz şeker (tarifte yarım brd diyordu, bence az gelir :) 
  • 1 pkt. Vanilin
  • 1 çay brd. yoğurt
  • 1 çay brd. sıvıyağ
  • 1 su brd. irmik 
  • 1 çay brd. un (tarifte yoktu ama bence kesinlikle gerekli :) 
  • 1 pkt. kabartma tozu
  • 3 yemek kaşığı kakao
Hazırlanışı:

Yumurtaları, şekeri ve vanilini iyice çırptım. Sırasıyla yoğurt ve yağı ekleyerek karıştırmaya devam ettim İrmik, un, kabartma tozu ve kakaoyu eleyerek - Arya eledi :) - ekledim ve çırptım. 185 derecede önceden ısınmış fırında tam 25 dakikada pişti. 

Kokusu evi sardı, herkes ne yaptın böyle diye mutfağa geldi :) Görüntüsü ve kokusu süper ama tadını ancak yarın akşam öğreneceğiz :D Gelip güncelleme yazarım buraya :) 

Şimdilik hoşçakalın... 


Günlerdir fonda çalan şarkı: Gözlerine Göz Değmiş - Sezen Aksu

Çarşamba, Ekim 23, 2024

Son günler...


Her akşam önce oyun sonra kitap okuma saati yapıyoruz Arya ile :)


Sanırım evvelsi gün çıkmıştı bu muhteşem gökkuşağı :) 



Günlerdir Uno oynuyorduk, bugün değişiklik olsun diyerek kızma birader oynadık. Dün gece Uno'da 5-2 yemiştim; bu gece kızma biraderde 2-0 yendim :D Arya, yenilen pehlivan güreşe doymaz hesabı bir tur daha oynamak istedi ama kitap okuma saatimiz geldiği için kurtardım paçamı :))

Yandan hadi sen de okusana deyip duruyor Arya Hanım :))

Görüşmek üzere... 

Pazar, Ekim 20, 2024

Aynadaki Kadın...

Havalar birden soğudu. Çok üşüdüğüm için yataktan çıkamıyorum. Yatağın tam karşısında ayna var. Bakıyorum ve şaşırıyorum aynada ufacık kalmış suratıyla, çökmüş gözleriyle bana bakan kadını görünce... O kadar ufak tefek geliyor ki gözüme... oysa bildim bileli "büyük" bir kadındı. Ben mi yanlış biliyordum yoksa aynadaki kadın mı küçüldü? Kararsızım.

Tekrar tekrar bakıyorum aynaya. Yetmiyor; ışığı açıp aynaya yaklaşıp bakıyorum. Evrim hep kaşık kadar yüzün var diyordu ama... Ne zaman kaşık kadar kaldı acaba bu yüz? Tanıştığımızda hiç öyle değildi eminim. Hatta daha düne kadar da öyle değildi. Peki ne oldu, ne zaman oldu? 

Ne olduysa bu fıtıkla başladı. Savaşmaktan yoruldum. Yoruldukça içime doğru çekilip küçüldüm sanırım. Tanımakta zorlanıyorum aynada gördüğüm kadını ama gözüm bir yerden de ısırıyor sanki ufaktan. Tam çıkaramıyorum. Sonra eski fotoğraflar geliyor gözümün önüne. Annem... Bir ağacın altında oturmuş hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyor kameraya. Saçları kısacık...

Kız çocuklarının en büyük mücadelesidir annesine benzememek ama ne kadar uzağa gitmek istesek o kadar dibine düşeriz annemizin. Gölgesinde kalmak istemediğimiz onca yıldan sonra dönüp bakınca birbirine karışır gölgelerimiz. Ne kadar farklı olsak da bir yerden mutlaka bir şekilde benzeriz annelerimize... Aynaya bakınca tanıyamadığım bu kadın garip bir şeklide annemi anımsatıyor şimdi bana. 


Şikayet etmiyorum halimden. Başka bir yerde olmak da istemediğime göre mutluyum demek ki! 
Gülümsüyorum aynadaki bu yeni kadına. Kaşık kadar kalmış yüzüm, kısacık saçlarım ve yorgun gözlerimle inadına gülümsüyorum Hayat'a. 

Pazar, Ekim 13, 2024

Muhteşem Bir Cumartesi

Sabah sarmaş dolaş uyanıp yatakta miskinlik yapmak... Tavada yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, bal reçel, semizotu, salatalık ve olmazsa olmaz Bergama tulumu ile mis gibi bir sabah kahvaltısı...

Kahvaltı sonrası birlikte haftalık alışverişi halletmek, dönüşte yine sarmaş dolaş olup koltukta film izlemek... Film sonrası tazecik baget ekmeğe yapılan beyaz peynir, domates ve pesto soslu sandviçler ve bir termos çay ile sahilde mini piknik :) Piknikte biraz müzik, biraz dergi... Tam o esnada telefona düşen "Rüya iki tane tiyatro biletim var. Biz gidemiyoruz, biletler yanmasın, siz gidin." mesajı! Kaçar mı bu fırsat :D

5dk sonra biletlerle birlikte evdeyim. Evrim'i yolda telefonla ikna ettim :)). Hızlıca üstümüzü değiştirip tiyatroya yetişiyoruz. Oyunun adı "Irwin Motor". Vurucu bir oyun. Yer yer fazla geliyor bazı replikler bize ama oyuncular başarılı.

Oyun çıkışı sahilde el ele yürüyüş ve kapanış :)


Bir piknik severin aynaya yansıyan mutlu görüntüsü


Mükemmel üçlü: Kafa Dergi, Pestolu Sandviçler ve Çay :)


Nasil asil, nasıl tatlı bir arkadaştın sen :)




Cumartesi, Ekim 12, 2024

Sevmek

Gerçek sevgi çok basit, çok kolay, çok net, çok derin. Soru işaretleri yok, şüpheler yok, korkular, kaygılar yok, utanç yok.

Oturmuş kahvaltı yaparken bitmek üzere olan reçelin sonuna bakıp "O sever incir reçelini, bunu o yesin." demek. Sonra O'nu sevdiğini bir kez daha anlayıp gülümsemek :) Bu kadar basit işte sevmek!


Rastgele gezinirken bu şarkıya denk geldim. Ne çok sevilirdi Gökhan Kırdar şarkıları... 


Pazartesi, Ekim 07, 2024

Önce Deniz Sonra Yeni Bir Ben

Saçımı kestirdim tabi ki :) Çok bile dayanmıştım :))) 


Aslında bu modeli ilk kez kullanmıyorum. 
5 yıl önce de şöyleydim: 


Aradan geçen 5 yılda yaşlanmışım ama n'apalım Hayat'tan kaçış yok :) 

... 

Bugün hava 30 dereceydi. Okul çıkışı Evrim'i ikna ettim, birlikte denize gittik :)



        Saçlarımı da deniz dönüşü kestirdim


Salı, Ekim 01, 2024

Uyudum

Dün gece sonunda uyuyabildim. Yine bir süre sağa sola döndüm ama sonunda tahmin ettiğim gibi yorgunluğa teslim oldu vücudum. Bir civarı uyuyup altı buçuk gibi uyandım.

Dün okul çıkışı Arya ile son doz Hpv aşımızı olduk ki o bile günlerdir aklımda dönüp duruyordu. Sonrasında biraz arkadaşlarımla vakit geçirdim. Canım eve girmek istemeyince Evrim'i dışarı çıkmaya ikna ettim. Birlikte yürüyüp sonbahar güneşinin tadını çıkardık, kahve içip sohbet ettik. 

Eve döndükten sonra kafama takılan sorunların bir şekilde çözülebilecek olanlarını çözdüm. Elimden bir şey gelmeyenleri bir kenara ittim. Uzun vadede çözülecekler için ilk adımları attım. Yatağa elimde kitapla gittim. Saçma sapan düşüncelerin beynimi esir almasına fırsat vermedim. Sanırım yorgunluğun yanı sıra tüm bunların da etkisi oldu uyuyabilmemde.

Bu sabah daha dinç uyandım. Arya ile kahvaltı yaptık. Şimdi okula gitmek için çıkmam gerek.

Görüşmek üzere... 

Pazar, Eylül 29, 2024

Beynime Kapatma Düğmesi İstiyorum!

Uyutmuyor beni beynim! Durmak bilmiyor arkadaş! Sürekli kendi kendine yeni sekmeler açan virüslü bilgisayar gibi..

Dün tüm gece sağdan sola, soldan sağa döndüm; bir sekmeyi kapattım, bir başkası açıldı yerine. O kadar yoruldum ki sabahın köründe kalkıp mutfağa attım kendimi. Önce mutfağı temizledim, sonra kek yaptım, sonra Arya'nın öğle aralarında yemesi için bir haftalık sandviç hazırladım. Yetmedi taze fasulye ayıkladım, semizotlarını suya bastım, kahvaltı için yumurta haşladım. Taze fasulyeyi ocağa koydum ama tüp bitmiş. Balkondan piknik tüpü alıp onda pişirdim. Semizotlarını sudan çıkarıp tek tek ayıklayıp kurutup beze sarıp dolaba kaldırdım. Tüm bunları yaparken kulaklık takıp bangır bangır müzik açtım ki salak beynim az da olsa uyuşsun.

Günün geri kalanında beynimi Kore dizisi izleyerek uyuşturmaya çalıştım. Şu anda da öyle yapmaya devam ediyorum. Ama işi sağlama almak için bir de elma-vodka ekledim denkleme. Umarım işe yarayacak ve bebekler gibi uyuyacağım.

Pazar, Eylül 22, 2024

Sonbahar, Eylül, Okul...

Son 5 senedir içimde usul usul bir aşk besliyorum sonbahara karşı. Sonbahar gelince kendimle hesaplaşıyorum ve kabulleniyorum. Hava serinledikçe ben de sakinleşiyorum, hüzünleniyorum... sonunda huzur buluyorum.

Bu sonbahara bedbaht halde başladığımı söylemek istemezdim ama kendimden saklayamıyorum artık. Öyle değilmiş gibi davranmaya çalışırken çok yoruluyorum. Eylül'ün başında, seminer haftasında yeni bir doktora gittim. Doktor tüm açık sözlülüğü ile pat diye geçtiğimiz Ocak ayında yapılan fıtık ameliyatımın tamamen başarısız olduğunu, üstüne de o bölgede çok yoğun ödem oluştuğunu söyledi. 3 gün üst üste vurulacak kortizon iğneleri verdi ve beni nokta atışı denilen bir tedavi için Kaçkar Devlet Hastanesi'ndeki bir doktora yönlendirdi. O tedavi de işe yaramazsa yeşil reçeteli ilaçlara başlamamız gerektiğini söyledi. Henüz gitmedim o doktora. Çünkü artık umut besleyemiyorum.

Fıtık sürecimde 4 farklı doktora gittim; her türlü ilaç ve iğneyi kullandım, algoloji bölümünde 2 seans epidural enjeksiyon yaptırdım, defalarca kez manuel terapi ve fizik tedaviye gittim. Yetmedi, daha önce ameliyat olup iyileşenlerden umutlanarak son çare diye ameliyat oldum. Hiçbiri işe yaramadı. Bu gidişe bakınca nokta atışı tedavisinin de işe yaramama ihtimali yüksek. İşe yarasa bile 2 ay sonra eski haline dönmeyeceğinin garantisi yok. Keza geçen yaz yaptıran arkadaşıma öyle olmuş. İşlem için telefonla bilgi istediğimde "min. 100bin ama durumunuza göre fiyat artabilir" dediler. Bilsem ki işe yarayacak 100 değil 500 de vereceğim ama işte umudum yok. Yine de 15 tatilde İstanbul'a gidip şansımı denemeyi düşünüyorum.

Her saniye acı içindeyim. Gece uykum uyku değil, acı içinde sağdan sola dönerken sabahı sabah ediyorum. Otursam da, yatsam da, yürüsem de değişmiyor. Sadece klinik pilates yaptığımda 1-2 saatlik bir rahatlama oluyor sonrası yine acı. Tek başıma ne temizlik, ne yemek yapabiliyorum, hatta yataktan bile kalkamıyorum çoğu gün tek başıma. Bazen koridorda çığlık atarak duvarlara yaslanıyorum Evrim koşup gelene dek düşmemek için. Evrim'e de ayrı üzülüyorum. 38 yaşında böyleyim, yaşarsak 48'de 58'de kim bilir nasıl olacağım. Boşanalım diyorum; kabul etmiyor. Neymiş; iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta diye söz vermişiz!.. Offfff ne yapacağımı bilemiyorum...

Bu yıl okulda çok zorlanıyorum. Okul aynı bahçede iki farklı binadan oluşuyor. Ana bina 3, ek bina 4 katlı. Öğretmenler odası ana binada 1. katta, benim derslerim hep ek binada. Her gün defalarca kez merdiven inip çıkmam gerekiyor. 3 günüm yarım, idare ediyorum ama Perşembe ve Cuma tam gün. Hafta bitmeden ben tükeniyorum. İlk hafta nöbet günümde çektiğim acıyı anlatamam. Bu hafta dilekçe yazarak nöbet görevinden muaf olmayı talep ettim. Kabul edildi. Klinik pilatesle az da olsa güçlenirsem bir nebze kolaylaşır okul diye diye kendimi avutmaya çalışıyorum.

Offff çok çaresiz hissediyorum kendimi her saniye hissettiğim bu acı karşısında... 

Güya sonbahar güzellemesi yazacaktım. Neye niyet, neye kısmet...

Her şeye rağmen sonbahar güzel...

Salı, Eylül 17, 2024

*Bir Garip Sevda

Nasıl çarpıyordu kalbi delicesine... İşte oradaydı! Sokağın karşısındaki lambanın altında duran şu arabanın içinde, "Gel" demesini bekliyordu.

Gel demek zordu. Dese bile gelen kalmayacak, gidecekti. Bu oyunun kuralları en başında açık açık yazılıp çizilmişti. Gelme demek mi daha zordu yoksa gel deyip de sonra gidenin arkasından bakmak mı karar veremiyordu. Kalbini dinlese "Gel" derdi ama kalbini dinleyecek hâli kalmamıştı kulaklarıyla duyduklarından sonra. 

Keşke bir kulağından girip diğerinden çıksaydı acı gerçek. Oysa kağıt kesiği gibi ince bir yara açmış, usul usul içine akmış, tam kalbine saplanmıştı gerçek: Aşk değildi bu; adı yoktu, sanı zaten hiç olmamalıydı.

Keşke o gece "Gel diyemem" dediği gibi sonraları da karşı koyabilseydi Sevda bu adsız sansız işgale. Gücü yetmedi Sevda'nın. Gelen, gitmeyi bilmedi. Sevda'nın kağıt kesiği hiç iyileşmedi. Kalbindeki hançeri yerinden söküp almayı göze alamadı Sevda. Yarasını sarıp kapatamayacaktı. Oluk oluk kanamaktansa varsın sızım sızım sızlasın kalbim diyordu. Öyle de oldu. 

Yavaş yavaş öldü Sevda. Eridi, bitti, küle döndü. Aşk değildi; adı da sanı da bilinmedi. 


*Tam bi hikaye değil ama bu satırları canım arkadaşım Derya'ya ithaf ediyorum. Epeydir bişeyler karalamıyordum, Derya yazsana deyince yukarıdaki satırlar çıktı elimden :) 

Pazar, Eylül 08, 2024

Eylül... Yeni Yıl...

Daha önce de yazdım; benim için yeni yıl Eyül'de başlıyor. 2 Eylül'den itibaren öğretmenlerin yeni dönem mesaisi başladı; yarın da öğrenciler için yeni eğitim-öğretim yılı başlıyor. 

Son 3-4 saatimi evrak işleri ile geçirdim. Hepsi o kadar boş ve o kadar kağıt israfı ki anlatamam. Sırf prosedür gereği yapılan ama sene boyunca bir kez bile dönüp bakmayacağım evraklar... Her şey tamam da bir bu evraklar olmazsa olmaz sanki! Düzeltilecek o kadar sorun, eğitim adına atılacak o kadar adım varken müfettişler gelecek, kontrol edecek diye bir sürü evrak işine boğulmak... Öğretmenin işi bu olmamalı ama işte ne diyeyim...

Bu yıl 6.sınıf rehber öğretmeniyim, Arya da 6.sınıfa geçti ama ikimiz farklı okullardayız. Bir okulun öğretmeni ve başka bir okulun velisi olarak deneyimlerim birbirinden çok farklı. Arya'nın okulu bazı okullarda uygulanan ağırlıklı yabancı dil sistemi ile eğitim veriyor; biz normal müfredatı uyguluyoruz. Aynı ilçedeki iki devlet okulunda birbirinden bu kadar farklı iki sistem uygulanması iyi mi kötü mü bilemiyorum. 8. sınıf olduklarında her iki okulun öğrencisi de liseye geçmek için aynı sınava girecek. Hoş o sınav da başlı başına ayrı bir tartışma konusu... 

Neyse...

Okul öncesi son hafta sonumuzu mümkün olduğunca iyi değerlendirmeye çalıştık: Dün dereye gittik; bugün kahvaltı, okul alışverişi ve yemek hazırlığı ile geçti. Fiziki koşullar olarak hazırız ama ben psikolojik olarak tam hazır hissetmiyorum kendimi. Tabi ki yapacak bir şey yok; yarın sabah kalkıp hazırlanıp öğrencilerimin karşısına geçeceğim ve muhtemelen hazır olmama halim bitip gidecek :) 

Bu yıl 6. ve 7. sınıfların dersine gireceğim ve haftalık 22 saat dersim var. 2 saat de destek eğitim alabilirim. Bu yıl sınıf dışında da öğrenme ortamları yaratmayı, öğrencilerin iyi ve duyarlı birer birey olarak yetişmelerine katkıda bulunmak için doğru destek noktaları oluşturmayı hedefliyorum. Somut planlarım olduğu gibi henüz somutlaştıramadığım hayallerim de var. İlerleyen günlerde paylaşırım umarım.



"Okul her yerdedir!"


Tüm meslektaşlarıma, öğrencilere ve velilere güzel bir eğitim-öğretim yılı diliyorum.

Bakalım bu yıl neler bekliyor bizi :)

Çarşamba, Ağustos 21, 2024

Rutinin İçinde Kalabilmek İçin Rutinin Dışına Çıkmak...

Hayat kocaman bir paradoks bence. Her şey zıttıyla bir arada ve zıttıyla anlamlı. Genel olarak çözmeye çalışmanın çok da faydası yok. Olduğu gibi içine dalıp yüzmek en iyisi. 

Durup düşününce en çok şaşırdığım mevzulardan birisi rutin hayatlarımız. Keşfedilecek sayısız yer ve deneyim varken, biz her gün kendimizi bir rutinin içine hapsediyoruz, üstelik kendi özgür(?) irademiz ile.

Ben rutinin içinde mutsuz olmaya başlayınca rutinin dışına atıyorum kendimi. Bir ömür o rutinin içinde kalabilmek için ara ara firar ediyorum rutinden. Tabi sonunda yine dönüyorum kürkçü dükkanına ama o küçük firarlar öyle iyi geliyor ki!.. Küçük firarlarım subap görevi görüyor bir nevi. 

Motorun üst kısmında bulunan ve piston hareketlerine bağlı olarak yakıtla hava karışımının uygun anlarda yanma odasına alınmasını sağlayan parçalara subap deniyor. Subaplar, aynı zamanda yanma sonucu oluşan egzoz gazının uygun bir biçimde yanma odasından uzaklaştırılmasına da aracılık ediyor. Yani her şeyin doğru anda, doğru oranda doğru yere gitmesini sağlıyor subap. İşte benim küçük firarlarım da doğru zamanda doğru yerde olmamı sağlıyor; sadece "Ben" olmam gereken anları ve "Biz"in parçası olmam gereken anları düzenliyor. İkisinden biri biraz eksik kalsa ya da biraz fazla kaçsa ya olması gerektiği çalışmıyor ya da patlıyor bünyem :))

İki yıldır çıktığımız arabalı, bol gezmeli yaz tatilleri en sevdiğim firarlarımız oldu. Ailecek yapınca firar sayılır mı diye düşünülebilir. Herkes istediğini yapmak da Özgür olu ca sayılıyor. Kaldığımız her noktada isteyen otel odasında / evde kaldı, isteyen çıkıp dolaştı. Otelde ben bir havuz başında kitap okudum, Evrim başka bir havuzda su topu oynadı, Arya, Evrim'in yakınındaki aqua parkta eğlendi. Hem ailecek bir aradaydık hem de herkes kendi sevdiği şeyleri yapabildi. Hem birlikteydik hem de birbirimizi rahatsız etmeyecek kadar dışarıda ve özgür. Evin sorumlulukları, işin sorumlulukları, bin türlü kimliğin sorumlulukları yoktu sırtımızda. Öyle olunca "Oh! Dünya varmış!" diyor insan :) 

Bu yıl tatil dönüşü de firarlarımı devam ettim. Rutini kırmak için her fırsatı değerlendirdim. Dereden denize, konserden tiyatroya her etkinliğe atladım balıklama :)) Rutinin dışına en çok çıktığım konu da evde düzenli yemek pişirme işini baya azaltmış olmak. 

Bu yaz canım gerçekten istemediği sürece asla yemek pişirmedim. Bazen haftanın 5-6 günü dışarıda yedik, bazen evde ne varsa ekmek arası ya da lavaş içine dürüm yaparak geçiştirdik. Sabah kahvaltılarında da herkes kendi kafasına göre takıldı. Ben şeftalili semizotlu salata yerken Arya Coco Pops kazanına düştü. Evrim de bol bol ekmekli, yağlı ballı kahvaltılar yaptı. Hiiiiç takılmadım :)) 

Henüz tik atamadığım birkaç firar hayalim daha var. Biri tabi ki peynir ve şarap eşliğinde gece pikniği ve gece yüzmesi. Geçen yaz yapmıştım, bu yaz da es geçmemek lazım  :)) 

Sulu maceralarıma Kasım sonuna kadar devam ederim havalar geçen yıllardaki gibi olursa. Sonrası için başka çareler bulmak lazım. Bakalım :D


Bu ara dilimden düşmeyen şarkı: 
Yaz - Sezen Aksu 

Cumartesi, Ağustos 17, 2024

Kadın vs. Erkek

Daha önce "Erkekler Mars'tan, Kadınlar Venüs'ten" kitabından bahsetmiştim. Tamamen olmasa da bazı mantıklı kısımlar vardı içinde. Bu kez "Kadın Beyni, Erkek Beyni" kitabından bahsedeceğim.

Kitabın edebi değeri bence sıfıra yakın, içindeki bilgiler eh işte... Ama kesinlikle katıldığım bazı bölümler var. Bunlardan biri kadınların aylık döngüleri, bu döngüde artan östrojen seviyesinin ruh halimize ve hayatımıza etkileri ile ilgili. 

Bu ay Evrim'in İstanbul'dan döndüğü günler, tam enerjimin full olduğu, gayet keyifli olduğum günlere denk geldi ve ikimiz için de müthiş bir hafta geçirdik. Hemen ardından benim östrojen seviyem dibe doğru çöküşe geçti ve etkisini hissetmemek mümkün değildi. Bu konuda Evrim'le uzun uzun konuştuk ve bu döngüye göre sosyal yaşam ve günlük rutin planlaması yapmaya karar verdik. Tüm bunların üstüne kitapta bu bilgilerden bahsedilince tesadüfün bu kadarı dedim ve buraya da yazmak istedim.

Kitapta salgılanan östrojen seviyesi artınca yapılan işten ve hayattan alınan zevkin de arttığı anlatılıyor. Tabi ki östrojen azalınca o keyif ve motivasyon da azalıyor.



Kitabın yazarının kadın beyni - erkek beyni konusunda yaptığı TedX konuşması. Östrojen ile ilgili kısım 10.dk civarı başlıyor.

Bu arada kitabın adı "Kadın Beyni Erkek Beyni" ama kitabın başında bu duruma yapılan bir açıklama var. Dişi beyinli erkekler ve erkek beyinli kadınlar da var. Bu beyin cinsiyeti normal cinsiyetinizden daha farklı. Videoda 17.dk civarında açıklıyor kitabın yazarı.

Sonuç olarak tam sahilde okumalık, çerez bir kitap :) 

Perşembe, Ağustos 15, 2024

Geldiği gibi biten şey...

Maaşım!..

Bu sabah yatan maaşım, bu sabah bitti. Öğlen yatan ev kiramızdan da sadece 3,156 TL kaldı. Bütün bir ay bu 3,156 TL ile geçinilir mi? Tabi ki hayır! Peki nasıl olacak? Kredi kartı ile geçinip veresiye yaşayacağız 1-2 ay. Hesaplarıma göre sonra toparlanıyoruz :) 

Peki sebep?

Sebep çok basit ve gayet insani: Tatil! Geçen ay yaptığımız 19 günlük tatilin toplam faturası 100bin civarı ki bu, 3 kişi, arabayla 5 şehir ve 6 günlük her şey dahil tatil için çok çok iyi bir tutar. 

Tatilin otel kısmını 6 taksitte ödüyoruz; ilk taksidi gitti, kaldı beş. Otel harici harcama ve otel dönüşü bugüne dek yaptığım mecburi kredi kartı harcamalarımı ödedim. Önümüzdeki 1-2 ayı atlatınca düze çıkarız :) AMA - kocaman bir ama - böyle olmamalı bence.

Tüm yıl deli gibi çalışıp çabalayıp yazın 3 hafta tatil yapınca elde avuçta bir şey kalmaması normal değil. İnsani de değil. Bence devletlerin tatil ödeneği olmalı, tüm çalışanlara senelik verilen bir ödenek. "Al bunu canım vatandaşım ve gönlünce tatilini yap; iyice dinlen ki sonrasında tam motivasyon ile çalışmaya, üretmeye devam et."

Yukarıdaki satırları okurken eminim çoğu kişinin aklından "Hıı tabi, deli misin sen? Nerde yaşadığını sanıyorsun?" gibi düşünceler geçecek. Oysa deliren ben değilim, sistemin bugünkü haline gelmiş olması delilik bence.

"Yaşamak(?!) için çalışmaktan", gerçekten yaşayacak zaman ve enerjimizin kalmaması, kalsa bile ekonomik durumun buna izin vermemesi çok trajik ve ironik bence. 

Her şeye rağmen biz şanslı kesimden sayılırız. Ömrü boyunca tatile gitmemiş, yaşadığı ili bırak, mahallesinden bile öteye gitmemiş ne kadar çok insan var kimbilir...

Neyse... 

Bu çözümsüz ve can sıkıcı mevzuyu kapatıp günün geri kalanında stres atmak için denize attım kendimi. Tek başımayım ve inanılmaz keyifliyim :) Arya resim kursunda, Evrim evde bilgisayar başında. Deniz inanılmaz güzel! Tek derdim sırtımı yeşile dayayıp yüzümü denize mi dönsem yoksa tam tersini mi yapsam :))) Aman canım azcık böyle, azcık öyle yapayım di mi :D




Deniz + Güneş + Kitap + Müzik 
Huzur & Mutluluk

Dereye ya da denize geldiğim günler en az 5 yaş gençleşiyorum bence :D En iyisi ben yarın da geleyim, sonraki gün de... :)))) 

Salı, Ağustos 13, 2024

İyi ki!

İyi ki Karadeniz, iyi ki dereler! 

Karadeniz deyince aklıma ilk gelenler yemyeşil doğası ve dereleri :) Yazı iple çekmemizin en büyük sebeplerinden biri dereye girmek! Bugün de o keyifli günlerden biriydi, tüm gün deredeydik :)


Sırf şu derenin kıyısına gitmek bile içimi inanılmaz bir coşkuyla dolduruyor :) 


Ya benim boyumca kızım var 😱 Bazen inanamıyorum 😄


Suda babasını gıcık etmek için koala gibi sarılıp yapışan Arya, kayanın üzerinde süt dökmüş kedi gibi :)) 


Pazar, Ağustos 11, 2024

İçimizdeki Canavar

Bu canavar kötü değil :) 

Haftasonu aile aktivitesi olsun diye puzzle yapalım dedik, içimizden puzzle canavarı çıktı; 1000 parçalı puzzle.ı bir günde bitirdik nerdeyse :)





3 parça çok zordu: Sol üst Love kelimesinin o ve e harflerinin ortası, sağ kenar orta bölüm tekerleğin bir parçası. Onları bulunca ara verdik :)

Yıllar önce Evrim'le Magna Carta haritasının puzzle.nı yapmayı denemiştik. Ben 10 parça bile bulamadan sıkılmış ve bırakmıştım. Kocaman ve sadece 2 renk olan puzzle.ı Evrim tek başına bitirmişti. Bu kez hepimiz birlikte yaptık ve çok eğlendik :) 



Bugün bitti puzzlemız :) En zor kısmı tam ortasıydı; Evrim tamamladı. Arya son parçayı saklamış, en son getirip taktı :D

Puzzle.ı Arya'nın odasına asacağız :) Aynı kutuda bir puzzle daha var. Yukarıdakini yapıştırıp çerçeveletince ikinci puzzle.a başlarız :) 

Sakin Kalabilmek

Bir süre önce olana bitene sinirlenmenin çok manasız olduğunu kabullenmiş ve olan biten şeyler karşısında sakinliğimi korumanın daha mantıkl...