Elif ve Yusuf bir süre sessizce etrafı izlediler ve 5 yıl önce bu kafeye nasıl geldiklerini ve ne kadar heyecanlı olduklarını hatırlayıp gülüştüler. Havadan sudan konuşurlarken Elif'in aklına birşey geldi ve çantasını karıştırmaya başladı. Bir yandan da gülerek o gün iş yerinde olanları anlatıyordu.
-Biliyorsun aşkım, geçen hafta çekiliş yapmıştık yeni yıl hediyeleri için. Bana Selma çıkmıştı, benim ismim de Deniz'e çıkmış. Deniz'in ne kadar matrak olduğunu biliyorsun. Bana tek taş yüzük almış. Ah, işte burda bak. Çok şık bir mücevherciden almış, tabi gerçek pırlanta değil ama yine de oldukça pahalı birşey sanırım.
Yusuf, Elif'in son sözlerini duyup elindeki yüzük kutusunu gördüğü an kendini yumruk yemiş gibi hissetti. Kulakları uğulduyor, ağzından tek kelime çıkmıyordu. Elif anlatmaya devam ediyordu. Deniz, hediyeyi o bilindik "Tek taşımı kendim aldım" sözleri eşliğinde vermişti Elif'e; "Erkekleri beklersek ooo..." diye eklemeyi de unutmamıştı tabi ki. Kulaklarının uğuldaması geçen Yusuf, cebindeki tek taş yüzüğü sımısıkı kavradı ve güçlükle konuşmaya çalıştı.
-Şu Deniz, cidden alem bir kız. Çok güzel bir hediye bulmuş.
-Gerçekten de hem esprili hem de şık bir hediye.
Yusuf işi şakaya vurarak devam etti. Tüm sürprizi mahvolmuştu. Şimdi yeniden plan yapmak zorundaydı ve bu kez çuvallamamak için daha dikkatli olmalıydı. Öncelikle Elif'in nasıl bir evlilik teklifi hayal ettiğini öğrenmeliydi. Nasıl yapabilirdi bunu? Aklına Elif'in en yakın arkadaşı geldi, biraz yardım alma zamanı gelmişti.