Cuma, Mart 27, 2009

Öldün, Duydun Mu?

Yine Acıbadem'deyim, yine Acıbadem'in 3 atlısındayım:) Az önce o çılgın 3 atlı delicesine bir savaşa girişti. Onlara göre bu sadece bir şakalaşma, fazla enerjilerini dışa atmanın ve rahatlamanın bir yolu; bana göreyse bildiğimiz ilkel ve vahşi güreş türlerinden biri. Şu an 3'ü de ayrı bir köşede nefes almaya çalışıyor ve hepsinin değişik yerlerinde kızarıklıklar var.

Günlerdir hiçbir şey yazmadım. Yeniden yazmak, bir yerlerden başlamak zor geliyor. Uzun bir süredir depresyondayım ama sanırım artık iyileşme sürecindeyim. 1 haftadır kendimi daha iyi ve enerjik hissediyorum. Acıbadem'e dün geldim, ev oldukça kalabalıktı ama ben muhabbete pek katılamadım çünkü muhabbet masasındaki içkiden uzak durmak zorundaydım reflü ve depresyon yüzünden. Bugün de yemeğe misafirlerimiz vardı; hayat yeniden hareketleniyor ve ben yeniden yaşamaktan zevk aldığımı hissediyorum. Yemekten sonra Volkan ve Oktay'la tiyatroya gittik. Oyunun adı "Öldün, Duydun mu?". Gerçekten çok güzel bir oyundu. Oyunun bir bölümü beni ağlattı biraz; bir bölümü de Volkan'ı biraz etkiledi sanırım. Ama yine de eğlenceli bir oyundu.

Evrim'in gelmesine 50 gün kaldı. 100 gündür hergünü hesaplıyorum, her saniyeyi sayıyorum. 100 gün bitince iyice sabırsızlanmaya başladım. 2/3'si geçti ama son 50 günü beklemek benim için oldukça zor. Yine de bu bahardan umutluyum; bu kez bahar benim için de güzel günler getirecek.

Bugünlük bu kadar yazabiliyorum sanırım. Az sonra Volkanlarla "The Reader"ı izleyeceğiz. Umarım güzel bir filmdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sakin Kalabilmek

Bir süre önce olana bitene sinirlenmenin çok manasız olduğunu kabullenmiş ve olan biten şeyler karşısında sakinliğimi korumanın daha mantıkl...