Salı, Nisan 22, 2025

El Becerisi (ya da Beceriksizliği)

5 gündür deri sandalye boyuyorum. Boyadığım da hepi topu 2 adet sandalye :))) 

Mutfak sandalyelerimizin ikisi siyah, ikisi beyazdı. Beyazlar zamanla sarardığı için kılıf takmıştım tüm sandalyelere. Yeni evde mutfak dolapları gri olacağı için ben de beyaz olan sandalyeleri açık griye boyayıp kılıflardan kurtulmaya karar verdim. İnternetten deri boyası aldım ve başladım boyamaya. Bir kat, iki kat, üç kat... beş kat... Az önce kaçıncı katı attım bilmiyorum ama bence son kattı.

Her kat boyadan sonra en az 12 saat beklemek gerekiyormuş ki boya iyice kurusun, otursun. Yaklaşık bir haftadır boyuyorum sabah akşam. Bugün sandalyelerin ayaklarını da sprey boya ile rötuşladım ama sprey iyi bir fikir değilmiş. Eşit dağılmıyor, çok sıkınca aşağıya doğru akıyor, dalga dalga oluyor... Keşke sprey boya yerine fırça ile boyasaydım diyorum şu an. Az önce fark ettim ki beyaz sipariş ettiğim boya yerine vernik gelmiş şimdi bir de onu iade etmekle uğraşacağım. Neyse...

Mutfak sandalyeleri ile işim bitince balkon sandalyelerini de boyamaya niyetliyim. Arka balkondaki sandalyelerin metal kısımları rutubetten aşındı, boyaları yer yer dökülmüş. Sprey boyaları fazla almışım, kenara atacağıma sandalyeler için kullanayım.

El becerim fazla olmasa da böyle ufak tefek yenileme, değerlendirme işlerini seviyorum aslında. Sonuç da güzel olursa keyif katlanıyor :) 

Sandalyeler güzel oldu gibi :)



Pazartesi, Nisan 21, 2025

Ahval

Hâlim hâl değil. 

Üzgünüm, kırgınım, yorgunum. İşin kötüsü bu kez Evrim de öyle. 19 yılı devirdik birlikte, Evrim'i bu kadar bunalmış ve yorulmuş gördüğümü hatırlamıyorum.

Evin işleri ağır aksak ilerliyor, Evrim halletmek istediği işleri istediği şekilde halledemiyor. Küçük tuvaleti kapatıp depoya çevirme işini bitiremedi; mutfağın tesisatı taşınmadığı için oranın sıvası boyası da bitmedi; en son dün salondaki duvarın çıtaları da yamuk olunca Evrim'in tüm direnci kırılıverdi. Yüzü düştü, canı sıkıldı.



Çıtaların birbirine paralel olması gerekiyordu ama maalesef asimetrik olmuşlar. 
Duvarın her iki yanında birbirine eşit toplam 4 bölme ile ortada daha geniş olan 1 bölme olması gerekiyor.
... 

Evrim'in ciddi bir simetri takıntısı var. Bu yüzden çıtalar çok riskli bir karardı. Ustanın yapabileceğine güvendim ama maalesef sonuç pek umduğum gibi olmadı. Çıtaları düzeltmek için Evrim boş gününde ustayla birlikte çalışacak. Bakalım, umarım hallederler. 

Evrim'in yüzünün düştüğü görülmüş şey değildir. Hastayken bile güler, güldürür. O yüzden o surat asıyorsa durum ciddi demektir bizim evde. Bugün mesaj yazıp takıldım Evrim'e: "Lütfen, benden rol çalma. Bu ilişkinin surat asan, dırdır yapan, stres olan kişisi benim. Sen hep gülen, güldürensin. Sıkma canını, her şey hallolur bir şekilde." "Oldu" yazmış cevap olarak.

Şu an tam karşımda üçlü koltukta uyuyor. Okuldan yorgun ve keyifsiz geldi. Onu, böyle canı sıkkın görmek çok garip. Düzelmesi için her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyorum ki bu da hiç benlik bir hâl değil :p İlişkinin bencili de benim maalesef. 

Mayıs başı taşınma umudumu hâlâ taze tutuyorum. Olacak, olacak. 


Pazar, Nisan 20, 2025

Bir kedi kadar sevilmemek...

Öksüzdü Necla. Ne ana bilmişti, ne baba. Babası hayattaydı gerçi ama işte Necla'ya baba değildi. Bu yüzden pek sevmişti Necla eşinin ailesini. Anne değil, "annem"; baba değil "babam" derdi. Herkes kendi anası babası sanırdı da öyle olmadığını öğrenince inanamazdı.

Necla'nın eksiği gediği çoktu. Zordu Hayat ve Necla'yı da çok zorlamış, katılaştırmış, kabalaştırmıştı. Öyle hanım hanımcık, annecim annecim, babacım babacım diye konuşmaz, aklından geçeni olduğu gibi bırakıverirdi ortaya. Söyleyecek lafı varsa hiç tutmazdı içinde. 

- Bütün gün TV karşısında, ordan kalkıp yatağa, yataktan kalkıp tekrar koltuğa... Böyle olmaz ki valla eriyiverir tüm kaslar. Çuval gibi kalıverir insan koltukta... 

- Bir tane aklı başında yok etrafınızda. Hep en son söylenecek şeyleri söylüyorlar. Dost değil, post bunlar!

- Bak bunlar çok açıkgöz. Punduna getirip kandırıverirler valla insanı. Güvenmeyin böyle canımlı cicilimli insanlara. Ben söyleyeyim de sonra kimse demedi olmasın.

Necla kimseye güvenmezdi. Herkes sıfırdan başlar, becerebilirse yüze çıkardı Necla'nın terazisinde. Necla birini sevdi mi tam severdi ama yine her şeyi beklerdi:

- Kardeş kardeşe düşman olmuş, baba çocuğunu yarı yolda bırakmış da el mi yapmayacak? 

- İnsanoğlu çiğ süt emmiş, her şey beklenir!

Kızmazdı atılan kazıklara, sokulan laflara... Hiç şaşırmazdı. Kırılırdı bazen ama yine de kızmazdı. "Neden? Ne geçti eline?" diye sormak isterdi bazen. Sormazdı. Annesine de sormuyordu. 20 yıldır kaç kez bitti artık, her şey mazide kaldı, temiz bir sayfa açtık diye düşünmüştü. Kimbilir daha kaç kez öyle düşünecekti.

Hep bir şeyleri yanlıştı Necla'nın. Yer sofrasında yemek yiyerek büyümesi, kıyafetleri, çantası, ayakkabısı, saçının doğal rengi... Ne yapsa olmuyor, - ailem dediği - eşinin ailesinin nazarında bir sonraki tura geçemiyordu Necla. Ama Necla umut etmekten hiç vazgeçmiyordu. Elbet olacaktı. 

Bunca yıl geçmiş; köprünün sırf altından değil, üstünden bile sular seller akmıştı. Eskisi gibi değildi; artık onlar da seviyordu Necla'yı. İyisiyle kötüsüyle kabul etmişlerdi. En azından Necla öyle sanıyordu taa ki o kedi gelene dek.

Necla hayvanları çok severdi. Severdi sevmesine ama kediler dokunuyordu ona. Nefes alamıyor, pancar gibi kızarıyor, uyuz olmuş it gibi kaşınıyordu. Bunu herkes biliyordu ama işte yaşlılık, yalnızlık, can sıkıntısı... İnsan oyalanacak bir şey arıyordu. Köpek alınsa bakması, yürüyüşe çıkarması, yıkaması, kurutması zordu. Kedi öyle miydi? Değildi. Evin içinde kendi kendine yaşardı, tuvaletini kumuna yapardı.

Velhasıl kelam alındı mı gül gibi bir kedi Necla'nın gelin gittiği o eve! Alındı. Necla ne dese geçiştirildi. "Amaaan canım, ilacı varmış. Bilmemkimin de varmış alerjisi, onun iki tane kedisi varmış evde. Hap içiveriyormuş, bişicik olmuyormuş." Oysa Necla yıllar önce kapının önünde bulup besledikleri yavru kediyi eve almaya karar verdiklerinde gitmişti doktora var mı bu işin bir çaresi diye. Doktor, "Kızım senin canının kedi kadar kıymeti yok mu? Astım olursun eve alırsanız o kediyi!" demişti. "Bir gün iki gün değil ki bu, ilaç içiveresin de dayanasın!"

Eee anlatmadı mı Necla bunu ailesine? Anlatmaz olur mu? Anlattı, anlattı da "Doktor çok mu biliyormuş, astım olmak o kadar kolaymıymış canım?" N'apsın sustu Necla. Hoş konuşsa da ne fayda... 

Necla, durup düşününce ağlayacak gibi oldu bir süre. Acaba Necla'nın değil de oğullarının alerjisi olsaydı ya da torunlarının? Yine de alınır mıydı o kedi eve? Necla kendi kızının alerjisi olan şeyi töbe billah sokmazdı eşikten. Neyse dedi Necla, "bizim evde kalmayacak ya kedi, ben oraya gidince bakarız bir çare. Atıveririm iki ilaç, idare ederim bir süreliğine." Bu kadarla bitseydi iyiydi. 

Yatıya gelirken kediyi de getirmek istediler. Necla bu kez Nuh dedi peygamber demedi. "Sizin evinize karışmadım ama kendi evime kedi alamam annem" dedi yine tüm sevgisiyle. "Biz de gelmeyelim o zaman!" dedi annesi. Restini gördü Necla:

- Siz bilirsiniz annem. Beni zaten geçtik de kediniz, oğlunuzdan ve torununuzdan daha kıymetli ise ben bir şey diyemem. Bizim kapımız size her daim açık, başımızın üstünde yeriniz var. Ama kedisiz. 

Soğuk rüzgarlar esti. Fırtına çıkıp dindi ama bitmedi. Daimi bir fırtına öncesi sessizlik gelip yerleşti tam ortaya. Necla anladı ki ne yapsa bir kedi kadar sevilmeyecek. Kimseye kızmadı Necla kendinden başka. Herkesten her şeyi bekliyordu da en sevdiklerinin onu bir kedi kadar sevemeyebileceğini neden beklememişti acaba? 




Pazartesi, Nisan 14, 2025

Kalbimden geçen...

Evin boya işi bitmek üzere. 

Salonun tek duvarı ve mutfağın sıvası-boyası kaldı. Salonun duvarı boyandı ama çıtaları henüz takılmadı çünkü Hopa'da istediğim çıtalardan yok. internetten sipariş verdim. Gelince usta duvarı tamamlayacak. Mutfakta da taşınması gereken elektrik tesisatı var; o iş hallolunca dolaplar gelmeden önce mutfak duvarları sıva yapılıp boyanacak.

Boya işi umduğumdan çok daha iyi gitti. Seçtiğim renk, duvara sürülünce çiğ beyaz gibi ya da rengi dönmüş, morarmış beyaz giysiler gibi bir renk çıkacak diye çok endişlenmiştim ama şükür öyle olmadı ve tam seçtiğim renk oldu. TV duvarı için seçtiğim kalker renginden vazgeçip kalbimin sesini dinledim ve Jotun boyanın Deep Cosmo rengini aldım. Koyu mavi, saçlarım gibi, çok sevdiğim montumun rengi gibi, yemek masamızın pufunun rengi gibi... Odanın kocamanlık hissi biraz gitti, duvar odayı sınırladı gibi ama pişman değilim. 


Evin geneli bu renk oldu. 
Arya'nın odası ve mutfak gri, salon tek duvar koyu mavi. 



Işık parladığı için gerçek renkler tam gözükmüyor. Solda krem gibi gözüken duvar aslında yukarıdaki fotoğraftaki ile aynı renk. Sağdaki ise daha koyu bir mavi. Duvarın çıta işi bitip gündüz ışığında çekince fotoları güncellerim. 
... 

Salona alacağımız yeni üçlü koltuğu bugün seçip aldım. Annemlerin çift kişilik yatağını da aldık. Banyo lavabosu için batarya almıştım; beklediğimden çok daha kaliteli çıkınca aynı markanın mutfak bataryasından sipariş verdim. Böylece geriye alınacak perde ve halı gibi bir iki şey kaldı. Onlar da taşındıktan sonra halledilir. 


Mevcut koltuklarımıza en yakın model bu olduğu için mecburi tercihim oldu. 
... 

Evrim'in evle ilgili listesinin ilk ve ona göre en önemli maddesi alaturka küçük tuvaletin kapatılıp depo alanına dönüştürülmesiydi. Dün o işin büyük bölümünü halletti. Şimdi geriye misafir banyosunun dolap ve lavabosunun kurulum ve montajı kaldı. Mutfak ve banyo montajı sonrasında taşınmaya hazır hale geleceğiz.

Koli ayarlarsak bu hafta sonu en azından yukarı depoya kaldırılacak eşyaları taşımayı planlıyoruz. Bakalım, gelişmeleri yine yazarım 🙋🏻‍♀️


Salı, Nisan 08, 2025

Neden bu kadar zor?

Seçmek, karar vermek benim için aşırı zor. Neden böyle?! 

Yeni ev için önce mutfağın şekline sonra dolap rengine, materyaline, kapak modeline karar vermem gerekti. Bitmedi daha tezgah, tezgah arası, evye, batarya, dolap kulpları... Seç seç bitmiyor. Seçemiyorum! Seçtiklerimden emin olamıyorum. Karar vermek çok zor!

Mutfakla bitse iyi! Banyo dolabı, bataryası, çeri çöpü... Üstüne bir de tüm ev için boya seçmesi var ki o da ayrı bir işkence benim için. Zorla seçtim bi' şeyler ama asla emin olamıyorum. Seçtiklerim bir araya gelince ortaya ne çıkacak bilemiyorum. Gözümde canlandırma yeteneğim sıfır. 

Çoğu insanın zevkle, heyecanla yaptığı işler benim için kabus gibi maalesef. Keşke birisi gelse "Sen şöyle otur, ben her şeyi halledeceğim ve bitince çok beğeneceksin" dese... Evrim'e soruyorum, "Sen nasıl istersen öyle olsun hayatım" diyor. Tam seçiyorum, "Emin misin?" diyor. Çıldırmama ramak kaldı.

Biliyorum tüm bunlar aslında işin zevkli/eğlenceli/heyecanlı kısmı, ufak tefek şeyler, halledilirler. Biliyorum ama işte bilmek daha iyi hissettirmiyor.

Dün zar zor ve en sonunda bıkkınlıkla bunlar olsun işte diyerek çoğu şeyi seçtim. Geriye mutfak evyesi ve bataryası kaldı. Onları da seçip karar verme yükünden kurtulmak istiyorum bir an önce. Boya renklerini seçip aldığım halde içimden hâlâ "TV duvarı lacivert olsa keşke" diye geçiyor :( Elimi tutan, engelleyen yok ama basiret bağlanması gibi bir şey, yapamıyorum!

Yeni evin salonuna girince tam karşı duvar, TV duvarı olacak. O duvar için kafamda bir sürü fikir dönüp duruyor. Duvara çıtalarla şekil yapıp diğer duvarlardan daha koyu, farklı bir renge boyamak istiyorum. Ama işte uzun vadede göz yorar mı, sıkılır mıyız, odayı küçültür, karartır mı gibi zibilyon tane saçma soru yüzünden cesaret edemiyorum. En çok da bu cesaret edemeyişime kızıyorum :( 



1. Bu çıta dizilimi diğerlerine göre daha basit uygulanabilir gibi duruyor.


2. Bu İskandinav desenlerini hatırlattığı için hoşuma gitti.



3. Sadece ortaya doğru gelen üçgenler güzel, 
arada kalan merdiven gibi diğer çıtalar fazlalık olmuş bence.



4. İstediğim renge en yakın olan bu ama bu kadar karışık bir şekil istemiyorum tabi ki.


Boyaları çoktan aldım. Filli boyanın "Maya" ve "Kalker" renklerini aldım. Mutfak ve Arya'nın odası andezit grinin iki tonu olacak. Ama işte aklım hala şu yukarıdaki çıtalı ve koyu renk duvarda


Salon 3 duvarı ve evin geri kalanı bu renk. 
Ben bu rengi bej alt tonlu sanıp seçmiştim halbuki az önce öğrendim ki alt tonu mormuş!???



Salon TV duvarı bu renk olacak eğer ben son dakika değiştirmezsem...
Katalogda bundan çok daha koyu görünüyordu. Bakalım evin duvarında nasıl olacak.

...


Off baktıkça daha da darlanıyorum ve iyice beceriksiz hissediyorum kendimi. Yeter. Akışa bırakıyorum şu an itibari ile. Artık nasıl olacaksa olsun. Beğenmezsek biraz kullanır, seneye tekrar boyatırız. 

...

Bu arada Evrim daha iyi, ağrısı var ama doktor taş düşmek üzere demiş. Diğer böbrekte de 2,7mm taş varmış. Yani onun ağrısı da yakında başlar maalesef. Arya'nın satranç turnuvası iyi gidiyor. Umduğumdan iyi idare ediyor Arya :) Maşallah diyeyim, dilimi ısırıp, tahtalara vurayım.
Lütfen siz de bana uyun :))

Pazar, Nisan 06, 2025

Yine...

Evrim yine taş döküyor. 4 gündür sabah akşam hastanedeyiz. Dün gece 10'da geldik hastaneye, eve gittiğimizde sabah 4 olmuştu. Az önce - 11.00 - geri geldik. Evrim'e ağrı kesici yaptılar, etki etmesini bekliyoruz. Ağrı kesiciler en fazla 6 saat kesiyormuş ağrıyı. 

Taş 4mm ve kanala inmiş ama bir türlü düşmüyor. Bu Evrim'in 3. taş döküşü. Geçen yaz dökmemişti. Önceki iki yaz Temmuz - Ağustos gibi dökmüştü. Bu kez taş erken davrandı, öncekiler kadar büyümeden düşüşe geçti.

Evrim bu haldeyken onu bırakıp gidemeyeceğim için Arya ile Muş'a gitmiyorum. Arya'yı yarı yolda bırakmış gibi hissediyorum ama elimde olan bir şey değil. Arya takımıyla gidecek. İçimde binbir türlü endişe... Gitme desem emeklerine, hevesine yazık ve takımın geri kalanına da haksızlık çünkü Arya gitmezse tüm maçlarda hükmen yenik sayılacak. 

Evrim en başından istemiyordu gitmemi ve tabi ki sonuç onun istediği gibi oldu. Adamdaki Karma kimsede yok. Ne istese oluyor maşallah!

Yıllar önce Derya ile Pınar'ı görmeye, Zonguldak'a gitmeye karar vermiştik. Evrim o zaman da gitmemizi istememiş ama fiilen engel de olmamıştı. Biz Arya ile Bahçeşehir'den Esenler otogara gidene dek tam 3 tane belediye otobüsü bozulmuştu. Üçüncü otobüste Evrim'i arayıp "Yav Allah aşkına bi' sal bizi de, gidelim artık!" demiştim. Bunun gibi çoook örnek var beraber geçirdiğimiz 20 yıl içinde. Evrim'in bir şeye gönlü yoksa o iş olmaz, net. "Kendi kendini gerçekleştiren kehanet" diyorlar böyle durumlara ama ben Evrim'in temiz kalbine ve karmasına bağlıyorum.

Üçlü ağrı kesici iğneye rağmen ağrısı geçmedi Evrim'in. Şimdi başka bir ilaç verdiler serum içinde. Evrim acı içindeyken bu şekilde beklemek gerçekten çok zor. Umarım bir an önce düşer şu taş. 


Salı, Nisan 01, 2025

Attıkça ferahlamak ve Muş Yolculuğu

Taşınmanın güzel yanlarından biri atmak ve attıkça hafiflemek :) Biz de şu an tam o aşamadayız. Evrim'in bilgisayar odasındaki kitaplıklara daldık; gereksiz ne varsa toplayıp attık. Oda nasıl ferahladı anlatamam. Sıra evin diğer odalarında. Aslında ben ara ara her yeri yavaş yavaş elden geçirip ayıklıyordum ama yine de her seferinde atılacak, satılacak bir şeyler çıkıyor. 

Yeni eve giderken hiçbir fazlalık, kullanılmayan işlevsiz hiçbir eşya götürmek istemiyorum. Ev daha büyük ve bir de çatıda bize ait kilitli depo alanımız olacak ama yıllarca el sürmeyeceğimiz, bir süre sonra varlığını bile hatırlamayacağımız ıvır zıvırı buradan oraya sürüklemenin manası yok. Ne kadar eşyadan kurtulursam o kadar iyi.

Geçen gün Volkan'la konuşurken "yeni ev, yeni eşya" mantığı yerine "yeni ev, daha az eşya"dan yana olduğumu söyledim. Mevcut evimizde kullandığımız, sağlam eşyalarımızı götürüp kullanmaya devam edeceğiz. Şu an için alınacak eşya listemiz kısacık:

  1. Salon penceresi şimdikinden daha uzun olduğu için mevcut tül perdenin aynısından bir tane daha alıp ikisini birlikte kullanacağım.
  2. Salon için bir tane üçlü koltuk daha alınacak. 
  3. Klozet kapakları kırık olduğu için onlar yenilenecek. 
  4. Bir de annemler bize geldiklerinde kalacakları misafir odası için çift kişilik yatak alacaklar.

Bunlar dışında mevcut olan yemek ve koltuk takımımızı, ankastre eşyalarımızı, yatak odası, gardırop, kitaplık gibi tüm eşyamızı kullanmaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz sene ailecek yaptığımız 1000 parçalı puzzleları çerçeveletip duvarlara asacağız. Henüz yapmadığımız son bir puzzle daha var. Onu da taşınınca yapıp mutfağa asarız :) 

... 

İki gün önce yukarıdakileri yazıp bırakmışım. Bugün ayakkabılığa daldım. Tüm kutuları elden geçirdim, bantladım, etiketledim. Kutusuz ayakkabılar için şeffaf ayakkabı kutuları almıştım, onları da doldurup etiketledim. Eskiyen küçülen ayakkabıları dışarı çıkardım. Kalanları boyadım, yerleştirdim. Ayakkabılık düzene girdi. 

Evrim tüm bu ayıklama, atma, toparlama işini yeni evde mi yapsak acaba diyor ama ben işi oraya bırakmak istemiyorum. Hazır tatilde boşken parça parça halletmek ve gidecekleri azaltmak daha mantıklı geliyor. Taşınınca kolileri açıp hiç uğraşmadan her şeyi yerine yerleştirmek daha kolay olacak bu şekilde. 

Şu ana dek kütüphane, gardırop ve  ayakkabılıklar bitti. Sırada baza içleri ve balkondaki dolabın içi var. Mutfaktan da birkaç parça çıkacak eşya var. Onları da yavaş yavaş hallederim bu tatilde. 

Her şey plana uygun giderse Nisan sonu - Mayıs başı taşınacağız. Taşınmamız için mutfağım bitmesi ve kurulması gerekiyor. O belli olunca taşıma firması ile görüşüp taşınma tarihini netleştiriceğiz. Öncesinde boya ve temizlik işleri var ama tarih belli olduktan sonra hallolur hepsi. 

Bu ara bizde gündem pek değişmiyor yatıp kalkıp evle ilgili bir şey halletmeye çalışıyoruz ama pazar gecesi itibari ile durum değişecek. Pazar gecesi Arya ile Muş'a gidiyoruz. 

Arya'nın da içinde olduğu okul satranç takımı il birincisi olduğu için bölge turnuvasına katılmaya hak kazandılar. Turnuva önce Tokat'ta yapılacaktı ama sonradan değişmiş, önümüzdeki hafta Muş'ta olacakmış. Biz de tüm hafta Muş'ta olacağız. 

Anne-kız heyecanlıyız ama Evrim'in bu heyecanı paylaştığını söyleyemeyeceğim maalesef :)) Pek istemiyor gitmemizi ama engel de ol(a)mıyor. Umarım Arya için güzel bir deneyim olur da gittiğimize değer :) 

Muş'tan güzel haberlerle görüşmek üzere 🙋🏻‍♀️

El Becerisi (ya da Beceriksizliği)

5 gündür deri sandalye boyuyorum. Boyadığım da hepi topu 2 adet sandalye :)))  Mutfak sandalyelerimizin ikisi siyah, ikisi beyazdı. Beyazlar...