Pazar, Ekim 13, 2024

Muhteşem Bir Cumartesi

Sabah sarmaş dolaş uyanıp yatakta miskinlik yapmak... Tavada yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, bal reçel, semizotu, salatalık ve olmazsa olmaz Bergama tulumu ile mis gibi bir sabah kahvaltısı...

Kahvaltı sonrası birlikte haftalık alışverişi halletmek, dönüşte yine sarmaş dolaş olup koltukta film izlemek... Film sonrası tazecik baget ekmeğe yapılan beyaz peynir, domates ve pesto soslu sandviçler ve bir termos çay ile sahilde mini piknik :) Piknikte biraz müzik, biraz dergi... Tam o esnada telefona düşen "Rüya iki tane tiyatro biletim var. Biz gidemiyoruz, biletler yanmasın, siz gidin." mesajı! Kaçar mı bu fırsat :D

5dk sonra biletlerle birlikte evdeyim. Evrim'i yolda telefonla ikna ettim :)). Hızlıca üstümüzü değiştirip tiyatroya yetişiyoruz. Oyunun adı "Irwin Motor". Vurucu bir oyun. Yer yer fazla geliyor bazı replikler bize ama oyuncular başarılı.

Oyun çıkışı sahilde el ele yürüyüş ve kapanış :)


Bir piknik severin aynaya yansıyan mutlu görüntüsü


Mükemmel üçlü: Kafa Dergi, Pestolu Sandviçler ve Çay :)


Nasil asil, nasıl tatlı bir arkadaştın sen :)




Cumartesi, Ekim 12, 2024

Sevmek

Gerçek sevgi çok basit, çok kolay, çok net, çok derin. Soru işaretleri yok, şüpheler yok, korkular, kaygılar yok, utanç yok.

Oturmuş kahvaltı yaparken bitmek üzere olan reçelin sonuna bakıp "O sever incir reçelini, bunu o yesin." demek. Sonra O'nu sevdiğini bir kez daha anlayıp gülümsemek :) Bu kadar basit işte sevmek!


Rastgele gezinirken bu şarkıya denk geldim. Ne çok sevilirdi Gökhan Kırdar şarkıları... 


Pazartesi, Ekim 07, 2024

Önce Deniz Sonra Yeni Bir Ben

Saçımı kestirdim tabi ki :) Çok bile dayanmıştım :))) 


Aslında bu modeli ilk kez kullanmıyorum. 
5 yıl önce de şöyleydim: 


Aradan geçen 5 yılda yaşlanmışım ama n'apalım Hayat'tan kaçış yok :) 

... 

Bugün hava 30 dereceydi. Okul çıkışı Evrim'i ikna ettim, birlikte denize gittik :)



        Saçlarımı da deniz dönüşü kestirdim


Salı, Ekim 01, 2024

Uyudum

Dün gece sonunda uyuyabildim. Yine bir süre sağa sola döndüm ama sonunda tahmin ettiğim gibi yorgunluğa teslim oldu vücudum. Bir civarı uyuyup altı buçuk gibi uyandım.

Dün okul çıkışı Arya ile son doz Hpv aşımızı olduk ki o bile günlerdir aklımda dönüp duruyordu. Sonrasında biraz arkadaşlarımla vakit geçirdim. Canım eve girmek istemeyince Evrim'i dışarı çıkmaya ikna ettim. Birlikte yürüyüp sonbahar güneşinin tadını çıkardık, kahve içip sohbet ettik. 

Eve döndükten sonra kafama takılan sorunların bir şekilde çözülebilecek olanlarını çözdüm. Elimden bir şey gelmeyenleri bir kenara ittim. Uzun vadede çözülecekler için ilk adımları attım. Yatağa elimde kitapla gittim. Saçma sapan düşüncelerin beynimi esir almasına fırsat vermedim. Sanırım yorgunluğun yanı sıra tüm bunların da etkisi oldu uyuyabilmemde.

Bu sabah daha dinç uyandım. Arya ile kahvaltı yaptık. Şimdi okula gitmek için çıkmam gerek.

Görüşmek üzere... 

Pazar, Eylül 29, 2024

Beynime Kapatma Düğmesi İstiyorum!

Uyutmuyor beni beynim! Durmak bilmiyor arkadaş! Sürekli kendi kendine yeni sekmeler açan virüslü bilgisayar gibi..

Dün tüm gece sağdan sola, soldan sağa döndüm; bir sekmeyi kapattım, bir başkası açıldı yerine. O kadar yoruldum ki sabahın köründe kalkıp mutfağa attım kendimi. Önce mutfağı temizledim, sonra kek yaptım, sonra Arya'nın öğle aralarında yemesi için bir haftalık sandviç hazırladım. Yetmedi taze fasulye ayıkladım, semizotlarını suya bastım, kahvaltı için yumurta haşladım. Taze fasulyeyi ocağa koydum ama tüp bitmiş. Balkondan piknik tüpü alıp onda pişirdim. Semizotlarını sudan çıkarıp tek tek ayıklayıp kurutup beze sarıp dolaba kaldırdım. Tüm bunları yaparken kulaklık takıp bangır bangır müzik açtım ki salak beynim az da olsa uyuşsun.

Günün geri kalanında beynimi Kore dizisi izleyerek uyuşturmaya çalıştım. Şu anda da öyle yapmaya devam ediyorum. Ama işi sağlama almak için bir de elma-vodka ekledim denkleme. Umarım işe yarayacak ve bebekler gibi uyuyacağım.

Pazar, Eylül 22, 2024

Sonbahar, Eylül, Okul...

Son 5 senedir içimde usul usul bir aşk besliyorum sonbahara karşı. Sonbahar gelince kendimle hesaplaşıyorum ve kabulleniyorum. Hava serinledikçe ben de sakinleşiyorum, hüzünleniyorum... sonunda huzur buluyorum.

Bu sonbahara bedbaht halde başladığımı söylemek istemezdim ama kendimden saklayamıyorum artık. Öyle değilmiş gibi davranmaya çalışırken çok yoruluyorum. Eylül'ün başında, seminer haftasında yeni bir doktora gittim. Doktor tüm açık sözlülüğü ile pat diye geçtiğimiz Ocak ayında yapılan fıtık ameliyatımın tamamen başarısız olduğunu, üstüne de o bölgede çok yoğun ödem oluştuğunu söyledi. 3 gün üst üste vurulacak kortizon iğneleri verdi ve beni nokta atışı denilen bir tedavi için Kaçkar Devlet Hastanesi'ndeki bir doktora yönlendirdi. O tedavi de işe yaramazsa yeşil reçeteli ilaçlara başlamamız gerektiğini söyledi. Henüz gitmedim o doktora. Çünkü artık umut besleyemiyorum.

Fıtık sürecimde 4 farklı doktora gittim; her türlü ilaç ve iğneyi kullandım, algoloji bölümünde 2 seans epidural enjeksiyon yaptırdım, defalarca kez manuel terapi ve fizik tedaviye gittim. Yetmedi, daha önce ameliyat olup iyileşenlerden umutlanarak son çare diye ameliyat oldum. Hiçbiri işe yaramadı. Bu gidişe bakınca nokta atışı tedavisinin de işe yaramama ihtimali yüksek. İşe yarasa bile 2 ay sonra eski haline dönmeyeceğinin garantisi yok. Keza geçen yaz yaptıran arkadaşıma öyle olmuş. İşlem için telefonla bilgi istediğimde "min. 100bin ama durumunuza göre fiyat artabilir" dediler. Bilsem ki işe yarayacak 100 değil 500 de vereceğim ama işte umudum yok. Yine de 15 tatilde İstanbul'a gidip şansımı denemeyi düşünüyorum.

Her saniye acı içindeyim. Gece uykum uyku değil, acı içinde sağdan sola dönerken sabahı sabah ediyorum. Otursam da, yatsam da, yürüsem de değişmiyor. Sadece klinik pilates yaptığımda 1-2 saatlik bir rahatlama oluyor sonrası yine acı. Tek başıma ne temizlik, ne yemek yapabiliyorum, hatta yataktan bile kalkamıyorum çoğu gün tek başıma. Bazen koridorda çığlık atarak duvarlara yaslanıyorum Evrim koşup gelene dek düşmemek için. Evrim'e de ayrı üzülüyorum. 38 yaşında böyleyim, yaşarsak 48'de 58'de kim bilir nasıl olacağım. Boşanalım diyorum; kabul etmiyor. Neymiş; iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta diye söz vermişiz!.. Offfff ne yapacağımı bilemiyorum...

Bu yıl okulda çok zorlanıyorum. Okul aynı bahçede iki farklı binadan oluşuyor. Ana bina 3, ek bina 4 katlı. Öğretmenler odası ana binada 1. katta, benim derslerim hep ek binada. Her gün defalarca kez merdiven inip çıkmam gerekiyor. 3 günüm yarım, idare ediyorum ama Perşembe ve Cuma tam gün. Hafta bitmeden ben tükeniyorum. İlk hafta nöbet günümde çektiğim acıyı anlatamam. Bu hafta dilekçe yazarak nöbet görevinden muaf olmayı talep ettim. Kabul edildi. Klinik pilatesle az da olsa güçlenirsem bir nebze kolaylaşır okul diye diye kendimi avutmaya çalışıyorum.

Offff çok çaresiz hissediyorum kendimi her saniye hissettiğim bu acı karşısında... 

Güya sonbahar güzellemesi yazacaktım. Neye niyet, neye kısmet...

Her şeye rağmen sonbahar güzel...

Salı, Eylül 17, 2024

*Bir Garip Sevda

Nasıl çarpıyordu kalbi delicesine... İşte oradaydı! Sokağın karşısındaki lambanın altında duran şu arabanın içinde, "Gel" demesini bekliyordu.

Gel demek zordu. Dese bile gelen kalmayacak, gidecekti. Bu oyunun kuralları en başında açık açık yazılıp çizilmişti. Gelme demek mi daha zordu yoksa gel deyip de sonra gidenin arkasından bakmak mı karar veremiyordu. Kalbini dinlese "Gel" derdi ama kalbini dinleyecek hâli kalmamıştı kulaklarıyla duyduklarından sonra. 

Keşke bir kulağından girip diğerinden çıksaydı acı gerçek. Oysa kağıt kesiği gibi ince bir yara açmış, usul usul içine akmış, tam kalbine saplanmıştı gerçek: Aşk değildi bu; adı yoktu, sanı zaten hiç olmamalıydı.

Keşke o gece "Gel diyemem" dediği gibi sonraları da karşı koyabilseydi Sevda bu adsız sansız işgale. Gücü yetmedi Sevda'nın. Gelen, gitmeyi bilmedi. Sevda'nın kağıt kesiği hiç iyileşmedi. Kalbindeki hançeri yerinden söküp almayı göze alamadı Sevda. Yarasını sarıp kapatamayacaktı. Oluk oluk kanamaktansa varsın sızım sızım sızlasın kalbim diyordu. Öyle de oldu. 

Yavaş yavaş öldü Sevda. Eridi, bitti, küle döndü. Aşk değildi; adı da sanı da bilinmedi. 


*Tam bi hikaye değil ama bu satırları canım arkadaşım Derya'ya ithaf ediyorum. Epeydir bişeyler karalamıyordum, Derya yazsana deyince yukarıdaki satırlar çıktı elimden :) 

Muhteşem Bir Cumartesi

Sabah sarmaş dolaş uyanıp yatakta miskinlik yapmak... Tavada yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, bal reçel, semizotu, salatalık ve olmazsa ol...