Güneş varsa umut var :)
Perşembe, Nisan 27, 2023
Pazar, Nisan 23, 2023
Öğrenmenin yaşı yok...
Neler öğreniyor insan şu hayatta!
Mesela ben geçen hafta ilk kez taze bakla pişirdim ve öğrendim ki baklaları yıkarken içine limon suyu ve bir kaşık un atmak gerekiyormuş kararmaması için. Limon tahmin edilebilir ama un şaşırttı beni.
Bir süredir "göze batma"mayı, "görmezden gelinebilir" olmayı öğrenmeye çalışıyorum. Benim için biraz zor çünkü normalin bi' tık üstünde uzunum (1.78) ve her zaman yüksek sesle konuşuyorum. Sadece yüksek sesle konuşsam iyi bir de tanıdığım herkesle paldır küldür konuşuyorum maalesef. Her daim ordan oraya koşuşturan ve konuşan bir kadınım. Hâl böyle olunca görünmez olmak için epeyce çaba gerekiyor.
Önce konuşmayı, daha doğrusu etrafımdaki her mevzuya atlamayı bırakmakla başladım değişmeye. Artık düşünüp çok gerekliyse konuşuyorum. Kimin için gerekliyse o konuşup halletsin. Sonra ordan oraya koşuşturmayı, işim olmadığı halde sağa sola bakıp bir şeyleri organize etmeyi bıraktım. Kimin işiyse o düşünsün.
Birebir bana hitaben konuşan olmadıkça, birebir benim sorumluluğumda bir iş olmadıkça ya da şahsen fikrim sorulmadıkça, benden yardım istenilmedikçe hiçbir konuşmaya ya da işe müdahil olmuyorum bir süredir.
Gün içinde yüksek sesle konuştuğumu fark ettiğimde durup sesimi kontrol etmeye çalışıyorum. İstemsizce göze batmama sebep olacak kıyafetler yerine daha pastel tonlarda ve mümkünse ton sür ton giyinmeye çalışıyorum. Midi ve maxi etekler giderek daha çok hoşuma gidiyor. Kıvırcık kabarık saçlarımı eskiye nazaran daha çok topluyorum.
Görmezden gelinebilir olmaya çalışırken sadeleşmeyi öğreniyorum aslında. Zırt pırt çıkan pop up reklamlar gibi herkesin gözüne batmaya hiç gerek yok. "Herkes beni görsün/duysun/sevsin" der gibi tam ortada gökkuşağı gibi gezinmenin anlamı yok.
Ben sadeleştikçe hayat kolaylaşıyor. Üstüme vazife olmayan işlere/mevzulara müdahil olup gereksiz yere stres olmuyorum. Misal her yıl okul yemeği düzenleme işi bana kalıyordu çünkü ben illa ki soruyordum iftar yapmıyor muyuz bu yıl diye. Ondan sonra uğraş dur günü herkese uysun, mekanı için hemfikir olunsun, yer ayrılsın, son dakika gelen gelmeyen, mekana verdiğim sayının tutup tutmaması... Yemekler geldi mi, herkes memnun mu?... Gece bitene dek stres küpü oluyordum. Bu yıl hiç açmadım mevzuyu. Ramazan'ın son haftası başka bir öğretmen sorup kimseden olumlu cevap alamayınca iftar planı yapılmadı. Ne kaybettim? Hiçbir şey. Ne kazandım? Stressiz bol huzurlu günler :)
Organizasyon mevzusu sadece iftar yemeği ile sınırlı değil tabi. Normal zamanda da öğretmenler hadi buluşalım bir şeyler yapalım deyince ortak gün ve mekan belirlenene kadar uğraşmak bana kalıyordu. Belirlenen gün 5 kişiye uysa 3 kişiye uymaz, değiştirsen uyan bozulur, değiştirmesen uymayan... Biri piknik der, biri hazır olsun biz uğraşmayalım... Bu yıl hiiiiiiç girmiyorum o topa :))) Siz ayarlayın ben gelirim deyip çekiliyorum :))
Önceden mantıksız bulduğum her şeye ucu bana dokunmasa bile muhalefet olurdum. Ama tam tersi olduğunda kimse benim için aynısını yapmıyor. Artık ben de kulağımı tıkayıp geçiyorum. Herkesin ağzı dili var, bi zahmet kendileri için konuşuversinler.
Geri dönüp okuyunca sanki sitemkâr bir yazıymış gibi olduğunu fark ettim ama aslında öyle değil. "Beni küstürdüler de böyle oldum" yazısı değil bu :) Tam tersine "Büyüdüm, doğrusunu öğrendim." yazısı :) Daha önce yazdığım şu yazımın devamı diyebiliriz.
Bayram bitmeden tebriğimi de yazayım:
Herkese mutlu bayramlar!
Perşembe, Nisan 20, 2023
Yeniden...
Hayattaki önceliklerimiz karışıyor, kayboluyoruz bazen. Neyin iyi geldiğini, neyin öncelikli olduğunu hatırlayıp kendimizi bulalım yeniden.
Düzenli egzersiz her zaman iyi gelir bana ama bunu bile bile bırakmıştım hareket etmeyi. Arya'nın bebekliğinden itibaren düzenli spor yapıyordum. Pandemide reformer pilates derslerimi bıraktım ama evde spor yapmaya devam ettim uzun süre. Sonra pandemi bitti, Hayat yeniden hareketlendi ve nasıl olduysa ben sporu komple bıraktım. Bir ara koşuyordum, bisiklete biniyordum ama sonra ipin ucu kaçtı hatırlamadığım bir noktada. O andan sonra vücut ağrılarım giderek artmaya başladı ve son 3-4 ay ağrılar yüzünden hayatım kâbusa dönüştü. Sürekli egzersiz videosu izleyip, kaydedip sonra da oturduğum yerden kalkmadan devam ettim ağrılarla yaşamaya.
1 ay önce fizik tedavi doktoruna muayne oldum; belim için 2 haftalık fizik tedavi gördüm ama zerre iyileşmedim. Tekrar doktora gidip MR için randevu aldım, dün gece hem boyun hem de bel MR'ı çekildim. MR raporları 27 Nisan'da çıkacakmış. O tarihe kadar bile boş boş oturup ağrı içinde yaşamaya devam etmek istemiyorum. Bu yüzden üç gün önce başlangıç seviye yoga ve fıtık egzersizleri yapmaya başladım. Baktım daha iyi hissediyorum, bugün bir de kardio - dans çalışması ekledim günlük rutinime :)
Ağrılar tamamen geçmedi tabi ki ama kendimi biraz da olsa hafiflemiş hissediyorum. Bu hisse tutunup spora devam etmem gerekiyor. Videoları şuraya bırakayım.
Pazartesi, Nisan 17, 2023
Güzelsin Hayat!
Bahar gelmişse...
Bu hafta okul yok, ara tatil ve bayram tatili bir arada :) Dönüşte okulda geleneksel bahar şenliğimiz var; Nisan bitiyor, Mayıs geliyor. Yani yaz tatiline son 1,5 ay desek yeridir :)
E daha ne olsun di mi ama :)))
Pazar, Nisan 09, 2023
Pembe, Eflatun, Mavi, Yeşil
Cumartesi, Nisan 08, 2023
Erkek vs. Kadın
Bugüne kadar konuştuğum, gördüğüm, gözlemlediğim erkekler için konuşacak olursam; erkeklerin aşk, sevgi, tutku kavramları kadınlardan oldukça farklı.
5-10-20 hatta 40 yıldır evli olan erkeklerle konuşuyorum "Ben karıma hâlâ aşığım" diyorlar; eşleriyle konuşuyorum "Seviyoruz birbirimizi tabi ki" diyorlar. Eşimle konuşuyorum, durum bizde de aynı. O, hâlâ aşık olduğunu söylüyor; ben aşk değil de sonsuz bir sevgi var diyorum.
Yaşıtım olan evli kadın arkadaşlarımla konuşuyorum, aşkın bittiği ama sevginin kaldığı konusunda hemfikiriz hepimiz. Sevginin de bittiği ilişkiler / evlilikler komple bitiyor zaten. Bekar kadın arkadaşlarım evlilerden farklı; onlar hâlâ aşıklar sevgililerine :)) Demek "aşk"ı öldüren evlilik :p
"Aman canım, aşkmış sevgiymiş ne fark eder?" diyecek olursanız, buradan varacağım başka bir nokta var. Ben insanların birbirlerini aldatmalarına bu kavramsal - aslında duygusal - farklılığın sebep olduğunu düşünmeye başladım son zamanlarda. Şöyle ki; kadınlar eşlerini seviyor ama onlar gibi hâlâ "aşık" değiller yani her görüşte ilk kez gibi bir heyecan ve coşkulu bir tepki vermek gelmiyor içlerinden. Erkeklerse hâlâ aynı tutkuyu hissedip aynı karşılığı bekliyorlar eşlerinden.
Kadın içinden gelmeyen coşkulu bir aşk sunamıyor. Evde aradığı "aşk"ı hissedemeyen - kendi sevgi diline aynı dilde karşılık alamayan - erkek dışarda bir yerde beklediği ilgiyi, tutkuyu görünce aklı karışıyor. Benzer bir durum kadın için de geçerli; evde eşine karşı kaybettiği coşkuyu dışarda başkasına karşı hissedebiliyor çünkü yeni bir şeyler var, bilinmezlik var, bir meydan okuma var: O yeni kişi acaba beni seviyor mu, sevmiyor mu? Böyle yaparsam, o ne yapar? Şöyle desem, o ne der? O da bu şiiri sever mi? Şu şarkıyı dinler mi? Acaba beni düşünüyor mu şu anda?...
Birlikte geçen yılların ardından kadınların merak duygusunu dürtüp tatmin edecek pek bir şey kalmıyor ilişkilerde. Erkeklerin coşkusu, arzuları, "aşk"ı çok değişmezken kadınların coşkusu azalıyor, aşk yerini sakin derin bir sevgiye bırakıyor. Erkek beklediği coşkulu karşılığı göremeyip arzularına karşılık bulamayınca giderek yeni olasılıklara açık hâle geliyor. Kadın için de durum farklı değil, her şeyiyle bildiği güvenli bir limanda yeni dalgalar oluşmayınca açık denizlere, bilinmeyene, yeni meydan okumalara bir özlem duymaya başlıyor bence. Erkek ekstra bir şey yapmasına gerek olmadan sadece varlığından mutlu olunsun, varlığı coşkuyla kutlansın, arzuları her daim karşılık bulsun istiyor; kadınsa merak etmek, merak edilmek, baştan çıkarmak, baştan çıkarılmak...
Instagram'da viral olan bir video var. Linkini şuraya bırakayım. Videoda kadınları mutlu etmek için yapılacaklar ve erkekleri mutlu etmek için yapılacaklar anlatılmış. Kadınların listesi epeyce uzunken erkeklerin 2 tane basit beklentisi var sadece :)) Buna benzer birçok içerik var Instagram'da. Morali bozukken kadınlara nasıl davranılmalı, erkeklere nasıl davranılmalı vs. Hepsinin ortak noktası erkeklerin çok basit bir-iki şeyle mutlu olması üzerine kurulu :))
Kadın-erkek farklılığına bizim evden örnek verecek olursam: Evrim durup durup "Çok güzelsin!" der bana; olur olmadık yerde yakalar, sarılır, öper, dans etmek ister. Yeniyetme aşıklar gibi olan bu hallerine gülerim, gülünce gıcık olur bana ama elimde değil ne yapayım :D Ben de onu seviyorum, tabi ki hoşuma da gidiyor beni beğenmesi falan ama ilk kez görmüş gibi bir heyecana kapılmasını anlayamıyorum genel olarak :D Hani şöyle bir süsleneyim, Evrim'in aklını başından alayım, bunu giysem ne der, şunu yapsam ne olur diye düşünmeye fırsat vermiyor pek. Bir şey yapıp da elde edeceğim etkiyi hiçbir şey yapmadan alıyorum zaten :)))) Bilmiyorum sorun bendedir belki de :P
Bazen Evrim benden onunki gibi coşkulu tepkiler alamayınca üzülüyor ve onu sevmediğimi düşünüyor çünkü onun sevgi dili öyle. Seviyorsam onu her daim coşkuyla karşılamalı, her daim yakışıklı, çekici bulmalı, beni güzel bulmasından çok mutlu olmalıyım diye düşünüyor. Öyle olmayınca onu sevmediğimi sanıyor kendi sevgi diliyle düşündüğü için. Halbuki ben onu o kadar derin bir sevgiyle seviyorum ki her gün bana güzel olduğumu ya da beni çok sevdiğini söylemesine gerek yok. Zaten öyle hissettiğini biliyorum. Ben de bunca yıldır onunlaysam, onu sevdiğim için. O da bunu biliyor olmalı. İkimiz de kendi mantığımızla hareket edip kendi sevgi dilimizle karşılık bekleyince işler karışabiliyor bazen.
Peki ne yapmak lazım? Bu konuda öneriler çeşit çeşit ama genelde en çok önerilen şey kendimize ve birbirimize planlanmış zaman ayırmak. Yani kendimiz için ayrı plan yapmak, rahatlamak, dinlenmek, arkadaşlarımızla vakit geçirmek ve sevdiğimizle birlikte vakit geçirmek için de düzenli olarak vakit ayırıp plan yapmak.
Başkalarıyla zaman geçirmeliyiz ki birbirimize anlatacak şeyler biriksin; birbirimizle planlı zaman geçirmeliyiz ki özenelim, dikkat edelim, sevgimizi gösterelim, özen gösterildiğimizi sevildiğimizi hissedelim, hayatın hayhuyu içinde yitip gitmesin sevgimiz :)
Biz Evrim'le her akşam Arya yattıktan sonra birlikte bir şey izlemeye çalışıyoruz. Ayrı ayrı ve birlikte takip ettiğimiz dizilerimiz var :D Haftasonu kahvaltıda birlikte podcast ya da radyo tiyatrosu dinliyoruz. Üstüne konuşup tartışıyoruz, ben olsam şöyle yapardım diye yeni senaryolar üretiyoruz. Hafta içi mutlaka bir gün birlikte yürüyüşe çıkıyoruz. Neredeyse her akşam sarmaş dolaş durup mutfak camından günbatımınu izliyoruz 3-5 dk kıpırdamadan. Ayda en az bir kez Arya olmadan başbaşa yemeğe çıkıyoruz. Birbirimize anlatacak şeyler biriktiriyoruz, ayrı ayrı ve birlikte yeni şeyler öğrenmeyi ve üzerine konuşmayı çok seviyoruz. Mesela Evrim bu aralar balık tutmayı öğreniyor, arkadaşlarıyla balığa çıkıyor; ben de online olarak zeka oyunları kursu alıyorum. Çözemediğim soruları Evrim'e sorup o da çözemeyince yalnız değilim diye seviniyorum :D
Bizde durum böyle :) Sizde nasıl?
Kavram karmaşasını bir nebze önlemek için şuraya bir sözlük ekleyeyim :))
Tamamen Kişisel Kavram Sözlüğü:
Aşk: Heyecanlı, coşkulu, kelebekli, meraktan çatlatan, ele avuca sığmayan ama eninde sonunda biten hisler bütünü :D
Sevgi: Canını istese vereceğin ama öyle 7/24 kelebeklerin uçuşmadığı sessiz, sakin, huzurlu, sarıp sarmalayan, bir ömre belki de ötesine yayılan, hayatı anlamlı kılan his.
Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...
Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...
-
Ay saçı burma Uzakta durma Gel ay sevgilim Boynunu burma Dağda duman yeri var Kaşta keman yeri var Yarim benden incinmiş ...
-
"Çok güçlüsün. Ben olsam onca şeye dayanamazdım." O kadar çok duydum ki bu cümleleri... Değilim! Dayanmamak gibi bi...
-
Bir önceki yazımda bahsetmiştim mutfak aşkıma geri döndüğümden. Epeydir uzak kalınca hamburger yapmak için düştüm netteki tariflerin peşine ...