Öksüzdü Necla. Ne ana bilmişti, ne baba. Babası hayattaydı gerçi ama işte Necla'ya baba değildi. Bu yüzden pek sevmişti Necla eşinin ailesini. Anne değil, "annem"; baba değil "babam" derdi. Herkes kendi anası babası sanırdı da öyle olmadığını öğrenince inanamazdı.
Necla'nın eksiği gediği çoktu. Zordu Hayat ve Necla'yı da çok zorlamış, katılaştırmış, kabalaştırmıştı. Öyle hanım hanımcık, annecim annecim, babacım babacım diye konuşmaz, aklından geçeni olduğu gibi bırakıverirdi ortaya. Söyleyecek lafı varsa hiç tutmazdı içinde.
- Bütün gün TV karşısında, ordan kalkıp yatağa, yataktan kalkıp tekrar koltuğa... Böyle olmaz ki valla eriyiverir tüm kaslar. Çuval gibi kalıverir insan koltukta...
- Bir tane aklı başında yok etrafınızda. Hep en son söylenecek şeyleri söylüyorlar. Dost değil, post bunlar!
- Bak bunlar çok açıkgöz. Punduna getirip kandırıverirler valla insanı. Güvenmeyin böyle canımlı cicilimli insanlara. Ben söyleyeyim de sonra kimse demedi olmasın.
Necla kimseye güvenmezdi. Herkes sıfırdan başlar, becerebilirse yüze çıkardı Necla'nın terazisinde. Necla birini sevdi mi tam severdi ama yine her şeyi beklerdi:
- Kardeş kardeşe düşman olmuş, baba çocuğunu yarı yolda bırakmış da el mi yapmayacak?
- İnsanoğlu çiğ süt emmiş, her şey beklenir!
Kızmazdı atılan kazıklara, sokulan laflara... Hiç şaşırmazdı. Kırılırdı bazen ama yine de kızmazdı. "Neden? Ne geçti eline?" diye sormak isterdi bazen. Sormazdı. Annesine de sormuyordu. 20 yıldır kaç kez bitti artık, her şey mazide kaldı, temiz bir sayfa açtık diye düşünmüştü. Kimbilir daha kaç kez öyle düşünecekti.
Hep bir şeyleri yanlıştı Necla'nın. Yer sofrasında yemek yiyerek büyümesi, kıyafetleri, çantası, ayakkabısı, saçının doğal rengi... Ne yapsa olmuyor, - ailem dediği - eşinin ailesinin nazarında bir sonraki tura geçemiyordu Necla. Ama Necla umut etmekten hiç vazgeçmiyordu. Elbet olacaktı.
Bunca yıl geçmiş; köprünün sırf altından değil, üstünden bile sular seller akmıştı. Eskisi gibi değildi; artık onlar da seviyordu Necla'yı. İyisiyle kötüsüyle kabul etmişlerdi. En azından Necla öyle sanıyordu taa ki o kedi gelene dek.
Necla hayvanları çok severdi. Severdi sevmesine ama kediler dokunuyordu ona. Nefes alamıyor, pancar gibi kızarıyor, uyuz olmuş it gibi kaşınıyordu. Bunu herkes biliyordu ama işte yaşlılık, yalnızlık, can sıkıntısı... İnsan oyalanacak bir şey arıyordu. Köpek alınsa bakması, yürüyüşe çıkarması, yıkaması, kurutması zordu. Kedi öyle miydi? Değildi. Evin içinde kendi kendine yaşardı, tuvaletini kumuna yapardı.
Velhasıl kelam alındı mı gül gibi bir kedi Necla'nın gelin gittiği o eve! Alındı. Necla ne dese geçiştirildi. "Amaaan canım, ilacı varmış. Bilmemkimin de varmış alerjisi, onun iki tane kedisi varmış evde. Hap içiveriyormuş, bişicik olmuyormuş." Oysa Necla yıllar önce kapının önünde bulup besledikleri yavru kediyi eve almaya karar verdiklerinde gitmişti doktora var mı bu işin bir çaresi diye. Doktor, "Kızım senin canının kedi kadar kıymeti yok mu? Astım olursun eve alırsanız o kediyi!" demişti. "Bir gün iki gün değil ki bu, ilaç içiveresin de dayanasın!"
Eee anlatmadı mı Necla bunu ailesine? Anlatmaz olur mu? Anlattı, anlattı da "Doktor çok mu biliyormuş, astım olmak o kadar kolaymıymış canım?" N'apsın sustu Necla. Hoş konuşsa da ne fayda...
Necla, durup düşününce ağlayacak gibi oldu bir süre. Acaba Necla'nın değil de oğullarının alerjisi olsaydı ya da torunlarının? Yine de alınır mıydı o kedi eve? Necla kendi kızının alerjisi olan şeyi töbe billah sokmazdı eşikten. Neyse dedi Necla, "bizim evde kalmayacak ya kedi, ben oraya gidince bakarız bir çare. Atıveririm iki ilaç, idare ederim bir süreliğine." Bu kadarla bitseydi iyiydi.
Yatıya gelirken kediyi de getirmek istediler. Necla bu kez Nuh dedi peygamber demedi. "Sizin evinize karışmadım ama kendi evime kedi alamam annem" dedi yine tüm sevgisiyle. "Biz de gelmeyelim o zaman!" dedi annesi. Restini gördü Necla:
- Siz bilirsiniz annem. Beni zaten geçtik de kediniz, oğlunuzdan ve torununuzdan daha kıymetli ise ben bir şey diyemem. Bizim kapımız size her daim açık, başımızın üstünde yeriniz var. Ama kedisiz.
Soğuk rüzgarlar esti. Fırtına çıkıp dindi ama bitmedi. Daimi bir fırtına öncesi sessizlik gelip yerleşti tam ortaya. Necla anladı ki ne yapsa bir kedi kadar sevilmeyecek. Kimseye kızmadı Necla kendinden başka. Herkesten her şeyi bekliyordu da en sevdiklerinin onu bir kedi kadar sevemeyebileceğini neden beklememişti acaba?