Cuma, Temmuz 29, 2022

"Lütfen Bitmesin!"ler vs. "Bitsin"ler ve Birazcık Özeleştiri

Bence dünyada 2 tip kitap var: "Bitsin" diye okunanlar ve "Lütfen bitmesin!" diye okunan kitaplar.


Son okuduğum üç kitaptan ikisi - Hayat Hanım ve Nietzsche Ağladığında - "Lütfen bitmesin!" diyerek okunanlar kategorisindeyken, bugün okuyup bitirdiğim Zweig'ın Satranç kitabı ise kesinlikle "Bitsin" kategorisinde.

Daha önce de Zweig okuyup pek sevmemiştim. Ama "Amok Koşucusu" ve "Satranç"ı okumadan Zweig hakkındaki son kararı vermemem gerektiğini söyleyen arkadaşlarım oldu. 

"Satranç" uzun zamandır rafta okunmayı bekliyordu, hadi bir şans vereyim diyerek çantama atıp Arya ile denize geldim. Kitap bitti, Zweig hakkındaki fikirlerim değişmedi. Benim tarzım değil. Tam bu noktada bir öz eleştiri yapmam gerekiyor. Zweig'ın kurgusu tek bir kişi üzerine yoğunlaşıyor; yan karakterler, yan hikayeler yok denecek kadar zayıf. Benim hikayelerimde de durum böyle maalesef. Yani Zweig'ı beğenmeme sebeplerimden biri onun hikayelerinin de benimkiler gibi tek katmanlı oluşu. 

Biraz daha açıklamam gerekirse; benim için bir romanda daha fazla karakter, daha fazla hikaye olmalı. Baş karakterlerin dışında hikaye yan karakterlerle ve onların hikayeleriyle zenginleştirilmeli. Okurken keşke ben de böyle yazabilsem demeliyim; yazara, hayal gücüne, yaratım becerisine hayran kalmalıyım.

Kendimde gördüğüm en büyük eksiklik çok karakterli ve çok katmanlı kurgular yazamamak ve aynı eksikliği Zweig'da da görünce istemsizce gıcık oluyorum. Kendimi Zweig ile kıyaslamıyorum. Sadece ister istemez Zweig'ın bundan çok daha iyi olması gerektiğini düşünüyorum. Tek bir kişiye, tek bir olaya odaklanmak onun kişisel tercihi olabilir. Ama bence bu tarz kurgular biraz yavan, biraz kısır kalıyor. Ben kendi öykülerimi yan hikayelerle zenginleştirmeyi, yeni katmanlar eklemeyi çok istiyorum ama henüz yapamıyorum ve öykü yazmaya ara verme sebebim de bu. Tek karakterli, tek boyutlu öyküler yazmaktan sıkıldım. Zweig konusundaki acımasızlığım da buradan geliyor sanırım. 

Zwieg için düşündüklerime rağmen Amok Koşucusu'nu da okuyacağım çünkü o kadar sevilesi/beğenilesi ne var acaba diye merak ediyorum. Belki okusam da göremeyeceğim ama en azından denemiş olurum.

Bu aralar okuyacak bir şeyler arıyorsanız Hayat Hanım'dan sonra Nietzsche Ağladığında'yı önerebilirim. Çok sevdiğim bazı kısımları aşağıya bırakıyorum. (Evet, altını çize çize, üstünde düşüne düşüne okudum :)





















"Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır!"

Ne kadar da vurucu bir cümle değil mi?

27 yorum:

  1. zweig iyilerden ama çok iyilerden değil, kitapları kısa, hafif diye ve telif ücreti olmadığı için çok okunuyor, seviliyor, amok ve satranç da en tanınan kitapları, diğerleri zaten kısa hikayeler :) yani zweig bir kafka, hermann hesse, john fowles, marcel proust değil :) ondan seviliyor zaten :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya ne bileyim işte sevemedim. Hani utanmasam "Pabucumun yazarı, ben de yazarım böyle ne var ki bunda?" diyeceğim ama tutuyorum kendimi :))))

      Sil
  2. İki tip kitap konusuna katılıyorum. Mesela şu an okuduğum Beni Asla Bırakma beni baydı, bitse de rahatlasam diyorum. :)
    Nedense Zweig okumadım bir türlü. Kitaplarının konusu mu desem bir şey itiyor beni sanki.
    Çok karakter konusuna romanlarda ben de önem veririm. İki üç karakter etrafında gelişen olaylar biraz yavan gelebiliyor. Bol karakter yazmak daha keyifli hem, hepsinin hayatına ayrı ayrı dokunabiliyorsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okudum o kitabı ve cidden zor ilerliyor. Sürekli "E biri de kaçsın kurtulsun bari!" diye diyr okudum. Bazı kitaplar bir şey vermiyor bana, öyle olunca da anlamsız geliyor. Yukarıdaki alıntılardan birinde dediği gibi: "Bir kitap bizi alıp diğerlerinin üzerine çıkarmıyorsa o kitabın neresi iyidir?" Bu üstüne çıkarma illa ki bilgi olarak değil ama en azından hissiyat olarak geçkleşmeli. Yani olduğumuz yerden başka bir yere, daha iyi bir noktaya götürmeli kitap bizi okurken :)

      Sil
    2. Ben de aynı şeyi dedim, kimse de gerçeği öğrenmeye, kaçmaya çalışmıyor. Bir de bazı detaylar beni gıcık etti, koymasalar olmuyor. Bence de bir kitap hissiyat olarak bize bit şey katmalı, etkilemeli bir şekilde.
      Dünyaca tanınmış ve çok övülen yazarlar konu olunca beklentimiz de fazla oluyor doğal olarak. :)

      Sil
    3. Evet, belki de beklentinin yüksek olmasıyla da ilgili biraz bu eleştirel tutum. Olsun okunacak çok yazar, çok kitap var. Arada sevmediklerimizin çıkması çok normal :)

      Sil
  3. Zweig'i ben seviyorum. Ama senin sevmeme nedenini de anlıyorum ve çok da iyi açıklamışsın bana kalırsa... Diğer iki kitabı da merak ettim ama Nietczshe Ağladığında'yı okur muyum hiç emin değilim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Az önce Zweig'ın "Korku"sunu da okuyup 5'li setini tamamlamış oldum. Geriye bir tek sete dahil olmayan Amok Koşucusu kaldı ki ondan da çok umutlu değilim. Ama herkes aynı yazarı, aynı eseri, aynı filmi, aynı müziği sevse dünya tek düze ve sıkıcı bir yer olurdu zaten :)

      Sil
    2. Kesinlikle öyle ve farklılıklarımız, farklı yanlarımız ve farklı şeylere olan tutkumuzun yarattığı çeşitlilik bir nebze de olsa dünyayı yaşanılır kılıyor bana kalırsa.

      Sil
  4. Amok Koşucusunu pek beğenmediydim ben. Aslında Zweig' in en sevdiğim kitabı Montaigne ' i anlattığı kitap olabilir :D Ha pardon, bir de Rahel Tanrı ile Hesaplaşıyor kitabındaki bir aynı isimli bir de Ölümsüz Kardeşin Gözleri en sevdiğim hikâyeleri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rahel Tanrı ile Hesaplaşıyor'u, Mr. Kaplan da okuyup beğenmişti yanlış hatırlamıyorsam. Onu da ekleyeyim listeye :)

      Sil
  5. Ben de iki sene önce okumuştum çoğu kitabını ama ben beğenmiştim sanırım. Ben çok yan karakter, yan olay aramam hatta bazen çok fazla olunca bayıyor beni. Kim kimdi unutuyorum ya da unutmasam da hoşuma gitmeyebiliyor. Bende bir de üçüncü seçenek var, çok nadir yaparım ama bazen dayanamam: Hemen burada bırakıyorum diyip yarım bıraktıklarım, bitmesini bile bekleyemediklerim :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bitiremeyecek kadar bunalırsam direk sonunu okuyup bitirmiş sayıyorum ben :))

      Sil
  6. Sayfanın telefon görünümü etkin olmayabilir mi.direk web formatında açılıyor.bir sürü şey yazmıştım uçurdum.beni de sıkmıştı satranç,okunmayı bekleyen bir kitabı daha var bakalım o nasıl olacak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olabilir. Mobil görünüm için bir bakayım ayarlara :) Adam yazdıkça yazmış, kitaplar kısa kısa ama bir sürü :(

      Sil
  7. Öykü eğer üstkurmaca tarzında yazılmamışsa tek duruma, tek olaya ve sınırlı karaktere odaklanır. Roman ise çok kişi üzerinden çok şey anlatır. Romanın en kısa türü olan novella ve novelletteler de öyle. Zweig'ın kitapları ise öykü türünde. Türünün beklentisini karşılayan kitaplar. Uzunluğuna bakıp novella ya da novelette sanılsalar da her bir birer uzun öykü... Günümüz öykücülüğü öykü türünü tek odaktan çıkarıp çerçeve öykülerle (üstkurmaca tarzında) birden fazla duruma / olaya / karaktere odaklayabiliyor. Zweig döneminin öykücülüğünü baz alarak yazmış öykülerini. Bugün yaşasa idi daha farklı yazardı. Siz öykü yazmayı seviyorsanız eski öykücüleri okuyun ama onların yazım tarzlarını örnek almayın. Günümüz öykücülüğüne ait öyküleri kendinize örnek alın. Öykü içinde öykü/ler yazan, metinlerarasılığı, büyülü gerçekçiliği, bilinç akışını önceleyen yazarların öykülerine yoğunlaşın. Postmodern edebiyatla birlikte öykücülük buraya doğru evrildi. Artık tek bakış açısı da kullanılmıyor, kısacık bir öyküde bile çoklu anlatıcı ile yazılıyor öyküler. Zweig gibi yazarlar dönemlerinin en iyileri idiler. Ancak şimdi öykü daha başka sularda yüzüyor. Günümüz yazarlarının (edebiyat dünyasında ses getirmiş olan) öyküleri yolunuza daha fazla ışık tutacaktır. İyi okumalar ve sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel bilgiler için çok teşekkürler :) Böyle detaylı ve bilgilendirici yorumları çok seviyorum. Kendi çağının ve türünün kuralları ile değerlendirmek gerek bahsettiğiniz gibi. Ben genel olarak değil de daha çok kendi adıma, öznel olarak değerlendirdim. Zweig çok sevilen ve beğenilen bir yazar ama yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı bana hitap etmiyor. Uzun öyküleri tek bir kitapta birleştirip hikaye kitabı gibi sunulmuş olsa belki daha farklı değerlendirirdim okurken. Ama her bir öyküsü - uzun da olsa - ayrı bir kitap olarak sunulduğu için beni tatmin etmedi okuduğum kitaplar belki de.

      Sil
  8. 20 yıl sonunda gözlüklerimi sonunda değiştirdim (numarası 4.5 olmuş doktora gitmeye gitmeye İst. kız kardeşime gittik de onlar ısrarıyla sonunda gittim ve iyi etmişim) ve rahat rahat kitap okumaya başladım, Satranç, bana o kadar kötü gelmedi zaten incecikti elime aldım bitti. Abartılmış bir kitap gibi geldi. Nietzsche hiç okumadım henüz ama okumana değdiğine sevindim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısa oldukları için 1 günde okunuyor Zweig kitapları. İyi yanı diyebiliriz tabi. Ben de gözlüklendim 1 hafta kadar önce, dünya daha net görünüyor artık.

      Sil
  9. Zweig'in sadece bir kitabını okudum, ilerleyen zamanda bir kaç kitabını daha okuyup net bir karara varabilirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben sanırım toplamda 5 kitabını okudum ama değişen bir şey olmadı benim için :) Yine de saygı duyuyorum döneminin önde gelen yazarlarından biri ve yazdığı türde başarılı. Sadece bana cazip gelmiyor.

      Sil
  10. Ben Zweig'i çok severim. Eleştirinde haklısın. Kitaplarında yan karakterler pek aktif değil. Ben yazarın insan ruhunu anlatışını seviyorum. Karakterleri, duygularını, ruh hallerini çok iyi anlatıyor. Kitapları tarz olarak birbirine benzediği için eğer beş kitabında sevmediysen altıncıda da sevmezsin emin ol. Yine de okumadıysan Korku ve Yakıcı Sır'ı öneririm. Benim favorilerim arasındadır bu iki kitap.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan ruhunu anlatma konusunda Sabahattin Ali ile kıyaslıyorum Zweig'ı ister istemez ve maalesef biraz eksik kalıyor Zweig, Sabahattin Ali'nin yanında. Bilemiyorum belki de benim için yanlış zaman Zweig okumak için. Belki ilerde tekrar denemeliyim :)

      Sil
  11. Bu yazınızı kaçırmışım Mrs. Kedi:( Nietzsche Ağladığında benim de çok seveceğim bir kitap ama henüz okumadım. Alıntılardan bir kısmını okuyamadım. Altını çizdiğiniz yerler (okuyabildiklerim) etkileyici. Düşünen, sorgulayan insanın yeri her zaman başkadır bende. Lisede teşekkürle geçenlere hediye edilen kitaplarımdan biriydi Nietzsche. Kapağını bile kaldırmamıştım. Şimdi okumadan geçen o gençlik yıllarıma yanıyorum.
    Zweig'i ben seviyorum. Satranç'ı iki kez okudum ve sevdiğim kitaplardan biri oldu. Rahel Tanrı'yla hesaplaşıyor öyküsüne bayıldım. Amok Koşucusu'nun yeri onlardan sonra geliyor. Siz pek beğenmediğinizi söylüyorsunuz ama ben Santranç'ı diğerlerinden daha çok sevmiştim. Bu yüzden Amok Koşucusu'nu size önermeyi kendi adıma riskli buluyorum. Rusyena, yorumlarda çok güzel değinmiş. Dediği gibi Zweig bir roman yazarı değil, öyküleriyle meşhur olmuş. Sizin arzu ettiğiniz çok katlı yapıyı Dostoyevski'de bulabilirsiniz meselâ. Ecinniler'in bitirdiğime sevinirken bir de baktım ikinci cildi varmış. O kadar çok karakter, o kadar çok olay var ki, aklım karışıyor. Üstüne üstlük bir de üçlü Rus isimleri yok mu? Okumamı iyice ağırlaştırıyor. Ama zevkli mi zevkli. İfadeleri inanılmaz güçlü. Çeviriyi de güzel yapmışlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet okuduğunuzu ve sevdiğinizi hatırlıyorum Mr.Kaplan hatta Handan'a bahsetmiştim sizin de Rahel Tanrı'yla Hesaplaşıyor'u beğendiğinizden :) Aslında Zweig'ı eleştirdiğim nokta tam olarak kendimi de eleştirdiğim nomta: tek katmanlı hikayeler. Bu tek katmanlı öyküler yetmiyor artık bana. Yeni katmanlar istiyorum kendi öykülerim için. Zweig'ın tek katmanlı hikayeleri de bu yüzden hoşuma gitmiyor sanırım. Bana beni hatırlatıyor.

      Sil
  12. Zweig'i seviyorum ancak illa herkes her yazarı sevecek diye bir kural yok. Yazarla okur arasında bir bağ kurulmayınca zorla sevilmeyen kitapları okumak da insana eziyet olur ☺️

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam da dediğin gibi herkes her yazarı aynı derecede sevemez :) Okunacak o kadar çok kitap, o kadar çok yazar var ki takılmamak, ilerlemek lazım :)

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...