Özlemek, sonunda kavuşmak varsa çok güzel.
Evrim Ağustos başında 1 haftalığına İstanbul'a gitmişti, 2 gün önce döndü. Ayrı kalınca özledim ve özlemek çok güzel geldi kavuşunca :)
Dün akşam yürüyüşe çıktık; ayrı kalmak, özlemek, kavuşmak hakkında konuşuyorduk ki ben yine o bilindik teorimi dile getirdim. Aslında evlilik ve aynı evde yaşamak çok gereksiz. Herkes kendi evinde yaşamalı, kendi sorumluluğu taşımalı. Öyle olunca çiftler birbirine, birbirinin gıcık huylarına tahammül etmek zorunda kalmaz, birbirini özler ve aşk bitmez.
Herkes kendi evinde yaşasa kapı arkasına, koltuk altına, ya da daha fenası yastık arkasına sokuşturulup bırakılan çoraplar, masada/lavaboda bırakılan bulaşıklar vb. şeyler olmayınca sinirlenmez kadın; sürekli ben topluyorum, sen hiçbir şey yapmıyorsun, üstüne iyice dağıtıyorsun dırdırına maruz kalmaz erkek. Geriye sadece özlemek kalır ki o da çok güzel bir his sonunda kavuşulacağı için.
Ayrı evlerde yaşayan çiftler buluşacakları zaman için heyecanlanırlar, daha çok özenirler, hazırlanırlar. Buluşmak bile başlı başına bir heyecan kaynağı olur. Oysa aynı evde yaşayınca 7/24 olmasa da iş dışında kalan 7/14 bir arada oluyor insan ve pek de heyecan kalmıyor.
Ayrı evlerde yaşamak ilişkilerde gerekli olan merak hissini canlı tutar. Acaba yarın ne yapacağız, yemekten sonra ona gider miyiz, yoksa bana mı gelsek? Gece birlikte kalır mıyız? Evlilik tüm bu merak ve bilinmezliğin verdiği heyecanı ortadan kaldırıyor. Zaten evliyiz diye kimse diğeri için özenip bezenmiyor. Tüm gün ev pijaması ile ortada gezinmek, saç baş dağınık dolaşmak, karnı acıkanın ya ayak üstü ya da kanepede ekran karşısında atıştırması normalleşiyor. Oysa ayrı evlerde olunca buluşulacağı zaman illa ki üstüne başına bir çeki düzen verecek her iki taraf da. Duş alınacak, saç baş taranacak, ne giysem diye şöyle bi' düşünülecek, evden çıkmadan aynada kendine ufak bi bakış atıp "İyiyim ya, giderim var" hissi yaşanacak :))
Buluşma yerine ilk kim varacak? Geç kaldım mı? Çok beklettim mi? Derken "Şu karşıdan gelen fıstık/yakışıklı benim" deyip dudaklardan kulaklara bir gülümseme yayılacak. Tam burada Sevgili Buraneros'a selam olsun :))
Evli olunca Hayat belli bir rutine bağlı. Sabah aynı saatte uyanıp işe gitmek, eve gelip yemek hazırlamak, sofra kurmak, yemek sonrası toplamak... Hafta için günlük işler, haftasonu temizlik ve alışveriş... Yatılan saat belli, kalkılan saat belli; her sabah, her akşam birbirini göreceğin kesin. Her gece birlikte uyuyacağın kesin. İki taraf da birbiri için çantada keklik âdeta!
Evliliğin avantajları da yok değil tabi ama o başka bir yazının konusu. Şu an mevzumuz özlemek! Ayrı evlerde olup birbirini özlemek ve kavuşmak tadından yenmez bir aşk iksiri bence :D Evli olan çiftlerin ara ara bu iksiri tatmak için ayrı ayrı planlar yapması iyi oluyor.
Sosyal medyada ara sıra karşıma çıkan çift terapisi yapan uzmanların evlilikte ilişkiyi canlı tutmak için verdiği öneriler genelde aynı evde yaşamanın dezavantajlarını yok etmek, oluşan rutinin dışına çıkmak üzerine: Haftada bir kez dışarıda buluşmak, ayda bir kez bir gece başbaşa dışarda kalmak, yılda en az bir kez başbaşa tatile gitmek, birlikte yeni bir hobi edinmek, birlikte yeni bir şey öğrenmek/denemek... Kısacası rutin hayat aşkı, tutkuyu, coşkuyu öldürüyor. Tekrar canlandırmak için iki tarafın da çabalaması gerekiyor.
Evrim, ben her ay bi 5 gün gideyim sen beni özle o zaman diyerek dalga geçiyor benim bu ayrı evlerde yaşama teorimle :))) O dalga geçiyor ama bence hiç fena fikir değil :D
Çocuk olmasa güzel de, çocuk hem anne hem babayı yanında istiyor kuzum..
YanıtlaSilÇocuk varsa ayrı evler hayal zaten ama en baştan evlenmeyen çocuk da yapmaz diye düz mantık yürütüyorum Ceren'im :))
SilYalnız şarap masası harika gözüküyor :) Yazıda öyle :)
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
Sil