Yalanlar değil, gerçeklerdir elimizi kolumuzu bağlayan...
Yalan bağlamaz. Eklersin, çıkarırsın, eğersin, bükersin, katlarsın...
Ama gerçeği eğip bükemezsin.
Ortada tüm çıplaklığıyla, öylece apaçık durur gerçek!
Tek yapabileceğin başını başka yana çevirip etrafından dolanmaktır bir süreliğine,
Ama kafanı çevirecek yer kalmadığında tökezler, gerçeklere çarpar, düşersin.
Eninde sonunda gözüne sokar Hayat gerçekleri!
Görmezden gelmek bir gram hafifletmez gerçeği bilmenin dayanılmaz ağırlığını.
Ama bazen... Bazen o ağırlık bile sıkılır gerçeklerden,
"Hadi, unut! Unut her şeyi bir anlığına!" der.
Göğse oturan öküzler otlamaya gider,
Bir nefes alırsın ki ömre bedel!
...
Bu hafta Instagram'da karşılaştığım alıntılardan biri şöyleydi:
"Belki de mutluluk şudur: Başka bir yerde olmanız, başka bir şey yapmanız, başka biri olmanız gerekirdi duygusuna kapılmamak.
- Isaac Asimov
Arkadaşlarım bilir sıkı bir Asimov hayranıyım. Boşuna olmadığını da sık sık anlıyorum. Bu alıntıya, daha önce de bahsettiğim ve severek takip ettiğim bir Instagram hesabında rastladım. Aynı hesapta paylaşılan şu cümleler de epey düşündürdü beni:
"İnsan en az 3 kişidir. Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü kişi. En sahicisi de bu üçüncüdür. Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen. Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayal."
Düşünceye olduğu haliyle katılmak istesem de bazı kısımları tam oturtamıyorum kafamda. "Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen." kısmı tam sinmiyor içime ama tam reddedemiyorum da. Böyle bir kararsızlık noktası var, tam ordayım. En çok o aralıkta yaşıyoruz evet ama o kişi değiliz işte. "Kendi" olmakla yetinemeyen ama "olmak istediği kişi" olmayı da beceremeyen, o aradaki farkla boğuşan kişi olmamalıyız bence. Eğer bunu kabul edersek durum oldukça acınası insanlık için. "Kendi"mizi kabul edip hayal ürünü olmayan, tanımlarken ayaklarımızın yere sağlam basacağı "daha iyi bir ben" hedeflemeliyiz ki boş hayaller uğruna kendimizi hırpalayarak bir ömrü harcamayalım.
Yazımı Paul Auster'dan sevdiğim bir alıntı ile bitireyim:
"Ben 4 kişiyim: 1 ben, 2 içimdeki, 3 aynadaki, 4 kalbimdeki. Beni geç, içimdeki zaten deli, kır aynadakini, ya kalbimdeki?"
Bugünün şarkısı yazıyla alakasız olacak çünkü içimden böyle geliyor :)
Güzel bir tespitmiş gerçekten, her insanın olmak istediği, yapmak istediği ama yapamadığı şeyler var.
YanıtlaSilYapamadığı ama yapmak zorunda olduğu şeyler de var. Hayat!
SilGerçeği bilmenin dayanılmaz hafifliği desek Mrs. Kedi:)
YanıtlaSilBak ne güzel demiş, Asimov.
"Belki de mutluluk şudur: Başka bir yerde olmanız, başka bir şey yapmanız, başka biri olmanız gerekirdi duygusuna kapılmamak."
Hayallerimizi bir yana bırakıp bulunduğumuz yeri, yaptığımız işi ve kendimizi olduğu gibi kabul edebiliyor, bütün bu gerçeklerin bilinmesi bize mutluluğun kapısını açıyorsa, bana göre bu dayanılmaz bir hafiflik olmalı.
Ne var ki, hafiflemek için her zaman sahip bu duyguya olabilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde mutsuzluk kaçınılmaz.
Candan Erçetin'in Kedi şarkısını da çok sempatik buluyorum. Ben demedim, kedi dedi:))
Asimov çok doğru bir tanım yapmış. O hisse kapılmasak çok mutlu olabiliriz gerçekten ama o his bırakmıyor yakamızı bazen :)
SilBen çok severim Candan Erçetin şarkılarını, hep bir muziplik vardır sözler de :D Bu şarkı da tam benlik, kedili :)))
Kedili okullarda okuyan, denize bakan evlerde büyüyen çocuklardık biz. Bizden zarar gelmez...... <3
YanıtlaSilBilmek ile anlamak arasındaki ufacık farkı hesaba kattın mı? Fırtınalar o muğlak alanda kopuyor işte.
Bazen her şeyin bilindik, rutin olması batıyor, bazen belirsizlik delirtiyor. Yok sorun insanda bence. Baksana değişik koşullarda aynı tepkileri veriyoruz hep! Muğlakta kopan fırtınalar olmayınca fazla sakin geliyor güvenli limanlar. Fırtınaya yakalanınca da baş edemiyoruz dalgalarla. Ortası yok mu bu işin :))))
SilBöyle konuları okumayı seviyorum, çünkü kendimize sora sora, kendimizi sorgulaya sorgulaya delirtmeye 5 kala kıvamındayız çoğumuz. Ben çoktan delirmiş olabilirim :)
YanıtlaSilAlıntılara bayıldım ve not ettim, artık ben de bir Asimov hayranıyım. Auster'ın sözünün sonundaysa düşündüm kaldım.
Başlık ayrıca çok iyi zaten.
Sora sora, sorgulaya sorgulaya delirtiyoruz kendimizi... Hedefi tam 12'den vuran tespit! Auster amca feci, durup durup sarsıyor insanı. Başlığı ben de çok sevdim gerçekten, çok teşekkürler :)
SilBen olmak istediğim kişiyim de içinde bulunduğum ortam olmak istediğim ortam mı o kısım muallakta bende.
YanıtlaSilAma sanırım insan olmak hep eksik kalmak, hep ulaşmaya çalışmak demek.
Belki de kendimizi bir üst seviyeye çıkartmak için verilen bir içgüdüdür bu.
Çok karışık bir mevzu bu, ben çıkamıyorum bu işin içinden pek :(
Silçok karışık :) auster da çoklu kişilik bozukluğu var demekkii :)
YanıtlaSilHangimizde yok ki :P
SilŞu an bildiğim ben senim, sen bensin.. :) ama ya o okşadığın kedinin tatlılığı nedir kardeş? <3 benim parmaklarımla da okşa arasıra onu lütfen :))
YanıtlaSilKediyi hiç boş geçmiyorum :) Kedi alerjim var aslında ama bir o kadar da kedi aşığıyım <3 Hayat işte! Uzak durmamız gerekenleri seviyoruz inadına :)
SilAslında bir önceki günkü halimiz bile başka bir kişi. Felsefik düşünürsek çıkamayız içinden. İçimizdeki kimyasal olaylar yüzünden herhalde. Bir temelimiz var ve o temel üzerinde sürekli değişiyoruz. Un, su, tuz ve mayayla nasıl onlarca çeşit hamur işi çıkıyorsa, biz de öyleyiz sanki. Çok derin bir konuda çok tazeleyen bir yazı olmuş 😍. Yazının en güzel yeri ise sonundaki sarman 😍
YanıtlaSil