"Bazı tokatlar, hayatın sevgisini gösterme yoludur; şefkatli bir el gibi saçımızı okşayıp "Geçecek" demeden önce bizi sarsıp kendimize getirme şeklidir. Çünkü bazen tam da öyle esaslı bir tokada ihtiyacı olur insanın gözlerini açıp kendine gelmek için."
...
Her şey tam olması gerektiği gibi gerçekleşirmiş hayatımızda. Bir şey öğrenmemiz için ya da bir şeyleri öğrenmememiz için. O gün uyandığımda uzun süredir içimde dönüp duran sıkıntının çözüleceğini bilmiyordum. Hoş o sıkıntıya neden düştüğümü de bilmiyordum.
Kahvaltımı yaptıktan sonra telefonu elime aldım. Maillerimi kontrol ettim; biraz sosyal medya hesaplarımda gezindim; tam telefonu bırakmak üzereyken haberlere bakmak geldi içimden. Siteler arasında gezinirken gözüme bir fotoğraf ilişti. O kadar küçüktü ki daha iyi görmek umuduyla üstüne tıkladım. Fotoğrafın orjinali ekranda yavaş yavaş açılmaya başladı. Bir piknik fotoğrafı olduğu açıktı. Fotoğraf tamamen açılıp ekranı kapladığında hayatın şefkatli elini saçlarımda değil yüzümde hissettim. Gerçi o tokadın aslında sevgiden olduğunu geç de olsa anlayacaktım ama anlamam biraz vakit alacaktı.
Fotoğrafta ne mi vardı?
Fotoğrafta mutlu bir aile tablosu vardı. Çimenlere yayılmış, birbirine sarılmış, kameraya gülümseyen kocaman mutlu bir aile. İşte her şey gün gibi gözlerimin önündeydi. İlk anda öylece fotoğrafa bakakaldım. Sonra her şey yavaş yavaş üstüme akın etmeye başladı. Önce kızgınlık, sonra derin bir acı. Onca zamandır evrenden beklediğim ses sonunda gelmişti ama aslında beklediğimden çok farklıydı.
Orda, ekranın karşısında ne kadar süre oturup kaldım bilmiyorum. Fotoğrafa bakarken içime dolan kızgınlık, kırgınlık, acı... Baktıkça yerini dinginliğe, huzura, umuda bıraktı. Nasıl olduğunu bilmiyorum demek isterdim ama nasıl olduğunu biliyorum. Ben o fotoğrafı görmeden önce de biliyordum her şeyi. Sadece bilmezden geliyordum. Ama o fotoğraf bana her şeyi tüm açıklığı ile kaçınılmaz bir şekilde kabul etmekten başka çare bırakmıyordu.
O fotoğrafın yüzüme tokat gibi inmesinin sebebini yıllar sonra bugün anlatabilirim: Aşk. Evet, sebebi "Aşk"tı. Aşıktım ama her aşk gibi tek kişilik bir aşktı bu yaşadığım. Fotoğrafı gördüğüm an bunu tüm gerçekliğiyle anladım. Eğer tek kişilik bir aşk olmasaydı benim de öyle mutlu aile fotoğraflarım olurdu. Eğer tek kişilik bir aşk olmasaydı; o gün, o ekranın karşısında kilitlenip kalmaz, gülümseyip hayata devam ederdim. Gerçi o fotoğraftan sonra gerçekten de gülümseyip hayatıma devam ettim. Öncesinde yaşadığım küçük yıkılma anını saymazsak demeyeceğim çünkü o an olmasaydı devamında olan onca güzel şey de olmazdı.
Uzun zaman önce bir noktada kendi yolumdan sapmış olduğumu düşünüyordum. Oysa geriye dönüp bakınca olmam gereken yoldan sapmış olamayacağımı, her zaman olduğu gibi tam da olmam gereken yolda ilerlediğimi anlıyorum. Benim bir sapak olarak gördüğüm yol, kaçamayacağım mecburi istikametimdi. Ben o sapağa hiç sapmamış olmayı dilerken o sapağın hayat yolumun ta kendisi olduğunu anlamam zor oldu. Ama bugün "keşke"lerim "iyi ki"lere dönüşmüş hâlde.
Hayatta her ne oluyorsa tam da olması gerektiği gibi olması gereken zamanda oluyormuş, ne eksik ne fazla! Benim için de tam olarak böyle oldu işte!
...
*Bu öykü kendime doğum günü hediyem sanırım :)
Hayat bazen muhteşem zamanlarda muhteşem hediyeler verir insana. Tam ihtiyacımız olan anda tam da ihtiyacımız olan şey kucağımıza bırakılır sessizce.
İşte bugün o muhteşem hediyelerden birini verdi Hayat bana.
Teşekkürler Hayat 😊