30'lu yaşlarının başındaydı Hayat, Hayati Kaptan'la karşılaştığında. Aralarında çok yaş farkı yoktu ama yaşanmışlıkların farkı çoktu. Hayati Kaptan, evli 2 çocuk babası bir vapur kaptanıydı; Hayat bekar ve çocuksuz. Kendi tercihiydi bekarlık. Her genç kız gibi onu da ne doktorlar, ne mühendisler istemişti ama o hepsine hayır demişti. Hayat pek benzemiyordu kendi çağının genç kızlarına, kadınlarına. Kısacık saçları, renk renk espadrilleri ve kendi diktiği birbirinden güzel heybeleriyle tanınırdı. Uzaktan gören bile anlardı gelenin Hayat olduğunu. Hiç sakınması yoktu erkekten, esnaftan, gençten yaşlıdan. Herkes birdi onun için. Kocaman kahkalarıyla ve ayaküstü neşeli sohbetleriyle çok sevilirdi adanın dört bir köşesinde.
O yıllarda kızlar belli bir yaşa kadar evlenmedikleri zaman "evde kalmış" sayılırdı. Hayat da kendi isteiği ile "evde kalmak" istemişti ama yaşı sözüm-ona geçse de görücülerin ardı arkası kesilmiyordu. Öyle zamanın kızları gibi ince belli, çıtı pıtı, su gibi güzel bir kız değildi ama boyu posu, neşesi, enerjisi bambaşkaydı. Anlatmakla olmaz, görseniz hemen o saniye anlardınız. Görenler unutamıyor, kapıya paspas, bacaya duman oluyor ama bir türlü Hayat'ın gönlünü kazanamıyorlardı.
Hayat, Cağaoğlu'nda bir yayınevinde redaktör olarak çalışıyordu. Her sabah vapura biniyor, vapurdan inip yürüyerek Cağaloğlu'na çıkıyordu. Öğle arasında Kapalı Çarşı'yı gezmeye bayılıyordu. Heybeleri için kumaşları oradan alıyordu. Bazen de Mısır Çarşısı'na uğrayıp severek yaptığı birbirinden lezzetli yemekler için tek tek koklayarak çeşit çeşit baharatlar dolduruyordu heybesine.
Vapura binmeyi çok seviyordu Hayat. Hayati Kaptan'la karşılaşması da bir vapur seferinden mütevellit olmuştu. Bir Perşembe günü, iş çıkışı her zaman olduğu gibi eve dönmek için vapura bindi Hayat. Ama o seferde adalara gidecek vapur arızalanmış, yerine geçici olarak başka bir vapur tahsis edilmişti. Hayat, vapura binerken göz göze gelmişti Hayati Kaptan'la ve o an Dünya birkaç saniyeliğine durmuş, yer çekim kuvveti kuvvetini yitirmişti. Hayat, yolcu salonuna; Hayati Kaptan, Kaptan Köşkü'ne çıkmıştı çıkmasına ama ikisi de denizle gök yer değiştirmişçesine suda seyir etmiyor, adeta gökyüzünde süzülüyorlardı. Hayati Kaptan yukarı çıkmış, Hayat aşağıda kalmıştı ama boşlukta süzülen ruhları hemen hemen aynı yerdeydi. Birbirlerini gördükleri o kısacık anda dönmeyen dünyaya, ayaklarını yerden kesen çekim kuvvetsizliğine takılıp kalmışlardı.
Yolculuk göz açıp kapayıncaya dek bitti mi yoksa bir ömür mü sürdü bilinmez ama vapur ada iskelesine yanaştığında birlikte uçan iki kalpte derin bir sızı başladı ansızın. Ömürlük bir sızı. Sonraki günlerde istemsizce Hayati Kaptan'ı aradı hep Hayat'ın gözleri. Günler, haftalar geçti. Bir gün hiç ummadığı anda görüverdi Hayat, Hayati Kaptan'ı adanın en sevdiği sokağında.
Hayati Kaptan, Hayat'ı ilk kez gördüğü o andan beri ayakları bir türlü yere basmayan kalbine yenik düşmüş; çalıştığı hattı değiştirip ada hattına geçmiş; ailesini de alıp adaya taşınmıştı. Nasıl yapmıştı tüm bunları hiç bilmiyordu. Oysa o güne dek aklı başında, ayakları yere basan, herkesin gıptayla baktığı bir aile babasıydı Hayati Kaptan.
Karşılaştıkları anda ikisi de günlerdir ilk kez nefes alıyormuş gibi ferahlamıştı. Göğüs kafeslerini sıkıştıran kocaman yükten kurtulmuş gibi hissettiler bir anda kendilerini. Hayati Kaptan, ayaklarını daha sıkı yere bastı yer ayağının altından kaymasın, esen hayat rüzgarı onu bilmediği diyarlara savurmasın diye. Ama nafileydi çabası. Hisleri kelimelere dökmek zordur bazen ama bedenleri birbirinin tersi istikamete gidip de bu kadar birbirine koşan iki ruh da kelimelerle anlatılamaz zaten.
Sonraki günlerde Hayat ve Hayati Kaptan ayrı ayrı ama birmişçesine gidip geldiler adalardan şehre, şehirden adalara. Hiç konuşmadan, birbirlerini görmeden ama tüm varlıklarını hissederek ruhlarıyla süzüldüler gökyüzünde. Hayat, kısa sürede ada ahalisinden öğrendi yeni taşınan kaptanın hayatına dair ayrıntıları. İlk karşılaştıkları gün vapurun ada iskelesine yanaştığında başlayan kağıt kesiği gibi o ince sızı, birkaç kat derinleşti yüreğinde. Hayat işte! Yine de isyan etmedi. Bir ömrü aşkı hiç tatmadan yaşayıp ölmektense aşkın en acısına bile razı olunacağını anlamıştı bir kez başına gelince. Hayati Kaptan isyan etmek şöyle dursun ne yaptığını, neden yaptığını bile bilemiyordu. Şu yaşına gelmiş, böylesine yerden kesilmemişti ayakları. Uçtukça yere basmak istiyordu ama ulaşamıyordu ne aklı ne de ayakları yere. Düşünmüyor, sorgulamıyor, cevap aramıyordu. Tek dileği Hayat'ı görmek, kısacık saçlarından bir perçemin yüzüne düşüşünü izlemek, bir gülümsemesine tanık olmaktı. Kaptan Köşkü'nden izliyordu her gün Hayat'ın vapura binişini.
Sonraki günlerde Hayat ve Hayati Kaptan ayrı ayrı ama birmişçesine gidip geldiler adalardan şehre, şehirden adalara. Hiç konuşmadan, birbirlerini görmeden ama tüm varlıklarını hissederek ruhlarıyla süzüldüler gökyüzünde. Hayat, kısa sürede ada ahalisinden öğrendi yeni taşınan kaptanın hayatına dair ayrıntıları. İlk karşılaştıkları gün vapurun ada iskelesine yanaştığında başlayan kağıt kesiği gibi o ince sızı, birkaç kat derinleşti yüreğinde. Hayat işte! Yine de isyan etmedi. Bir ömrü aşkı hiç tatmadan yaşayıp ölmektense aşkın en acısına bile razı olunacağını anlamıştı bir kez başına gelince. Hayati Kaptan isyan etmek şöyle dursun ne yaptığını, neden yaptığını bile bilemiyordu. Şu yaşına gelmiş, böylesine yerden kesilmemişti ayakları. Uçtukça yere basmak istiyordu ama ulaşamıyordu ne aklı ne de ayakları yere. Düşünmüyor, sorgulamıyor, cevap aramıyordu. Tek dileği Hayat'ı görmek, kısacık saçlarından bir perçemin yüzüne düşüşünü izlemek, bir gülümsemesine tanık olmaktı. Kaptan Köşkü'nden izliyordu her gün Hayat'ın vapura binişini.
Fotoğraf http://www.eskiistanbul.net/tag/vapur/ sitesinden alınmıştır.
Öykünün devamı aşağıdaki linklerde:
Başlarken bu kadar uzun süre devam edeceğini düşünmemiştim ama anlatılması gereken bir öyküymüş demek ki.
"Ikisi de denizle gök yer değiştirmişçesine suda seyir etmiyor, adeta gökyüzünde süzülüyorlardı."
YanıtlaSilVoaw, bu cümleye bayıldım. Hayat Hanım ve Hayati Bey tehlikeli suları seviyor demek. İlk görüşte aşk! Gönül ferman dinlemiyor işte:)
Bu aşk plâtonik olarak mı kalacak, ilk hamleyi kim yapacak gibi soruların cevabı merakla bekleniyor.
Hangisinin durumu daha zor acaba? Hayati Bey, yüreğine taş basar, yine de yuvasını yıkmaz gibi geliyor. Ben ilk hamleyi Hayat Hanım'dan bekliyorum. Ondan sonra Hayati Bey'in durumu daha da açmaza girecek.
Bakalım yazar neler düşünecek bu konuda?:)
Devamını merakla bekliyoruz.
Zor zamanlar. İlk adım hiç atılacak mı bilemiyorum şu an. Bence Hayat Hanım da bağrına taş basıp yıkmaz Hayati Bey'in yuvasını. Ama gönül bu, bir hercai kuş, ferman dinlemiyor, sanırım gücü yettikçe çırpınmaya devam edecek göğüs kafeslerinde çaresizce. Bakalım yazar da merak ediyor devamını :)
Silhayat hanım nerden biliyor ki "yuva"yı, daha konuşmadılar bile :) bakalım hayati bey ne kadar "özü sözü bir" sonra.. duygular böyle yoğun olunca biri ya da öteki mutlaka bir adım atar bence de, bakalım neler olacak!
SilÇok güzel bir hikayeydi ve keyifle okudum, yazıma, metnin akıcılığına, üsluba diyeceğim bir şey yokta gerçekten bekar bireyin evli bir bireye veya iki ayrı evli bireyin birbirine aşık olması mümkün mü? Eğer mümkünse neden bunların hayatlarında hala bir evlilik var? Bir kalbe kaç tane aşk sığar? Gerçekten merak ediyorum malum bu hikayeler sadece kağıtlarda değil gerçek hayatta da oluyor ve ben şaşıp kalıyorum.
YanıtlaSilCevapları tam bilemiyorum. Ben kulağıma fısıldanan hikayeleri aktarıyorum sadece. Hikayeler kolektif bir bilinçten geliyor bence duymasını bilene, anlatmayı sevene. Hiçbir şey hakkında ahkam kesmemek gerek bence çünkü başa gelmeden nasıl olduğu tam bilinemez :)
SilBiz Mr. Kaplan ile çok tartışırız aşk ve sevgi kavramlarını. Sevgi ömürlüktür, aşkın ömrü ise kelebek misali. Birbirine kavuşana dek pır pır eden rengarenk kelebekler zamanla solup bir bir yok olurlar ama geride ömürlük bir sevgi kalır. Evlilikler o sevgiyle ve karşılıklı saygıyla sürdürülür. Yıllardır evli olan çiftlerin ilk günkü gibi kelebekleri midelerinde hissettiği haller yok mudur? Vardır elbet! Hayat mucizelerle dolu :)
Tabi kesin yargıda bulunmak biraz ağır olabilir ama yine düşünüp değerlendirdiğimde gelişen durum "aldatmak" olduğu için kesin yargılı olmak daha iyi duruyor.
SilAşk, sevgi, çiftler gibi kavramlar hakkında konuşamayacağım ama bildiğim bir şey var aşk ne kadar geçici bir şey gibi gözükse de ilişki bitse de yarası kaldığına göre, ömürlük bir kavram olabilir veya olma potansiyeli var.
Son olarak, hayatım boyunca böyle bir durum ortasında kalmamayı umuyorum. Ayrıca merakla hikayenin devamını da bekliyorum.
Öncelikle belirteyim, böyle karşılıklı fikir alışverişinde bulunmayı pek severim. Yani amaç birbirimizi ikna etmek ya da kavga etmek değil de fikirlerimizi ifade etmek :) Gelelim mevzuya, "evliyken aşık olmak eşittir aldatmak" demek çok doğru değil bence. Aşk bir histir, gelip giriverir gönüle; aşkın vuku bulması bilinçli bir tercih değildir. Ama o aşkla ne yapacağı kişinin kendi tercihidir. İster bağrına taş basar, evliliğine devam eder; ister yanlış bir adım atmadan önce dürüstçe bitirir evliliğini, yeni bir hayata yelken açar. Bu iki seçenek dışında kaçak oynamayı tercih edip aldatanlar da var tabi ki ama onları da dinlesek işin evveli ve ezeli, haklı/haksız nedenleri ve muhtemel sonuçları vardır. Dediğim gibi aşk gelince dur denilemez ama o aşkla ne yapacağına kişi kendi karar verir.
Silİlişki bitse de yarası kaldığına göre aşk ömürlük bir kavram olabilir demişsiniz. Birlikte yaşanılan ve birlikte tüketilen aşkın yarası değil anısı kalır, saygı varsa sevgi devam eder bence. Ama taraflardan birinin aşkı bitmeden ilişki biterse elbet yarası kalır aşkı bitmeyende. Ya da kavuşulamazsa ukde olur kalır aşk mutlak. Ama işte her şey yolunda gider de aşıklar kavuşur ve yaşarsa aşklarını, bir gün biter aşkın o eli ayağı birbirine dolayan, deli dolu kalp çarpıntıları.
Aşk, sevgi, ömür... Derin mevzulara damlası kolay çıkması zordur :) Bir de ortak noktada buluşmak pek mümkün değil çünkü herkesin aşk ve sevgi tanımı birbirinden çok farklı. Yine de üzerine konuşması keyifli konular :)
Yani, tabi, şahsen duygusal yönüm olsa da mantığımla hareket eden bir insan olduğumu düşünüyorum, bütün ilişkilerim, illa erkek-kadın değil aile, akraba da dahil genel olarak mantığını ön plana çıkararak hareket eden bir insan olduğumu düşündüğüm için;
Silörnek olarak huzursuz, kavga gürültünün olmadığı bir evliliğe sahipse bir insan var olan düzeni aşkı olmasa dahi bir başkası için (başka bir aşk için) bozması mantıklı değil, ki var sayalım huzursuz bir evliliği olan bir birey olsun; yuvasındaki huzuru temin etmeye çalışmalı, aksi takdirde bir başkası için değil kendisi için ilişkiyi sonlandırması ve sonra başka bir ilişkiye yelken açması gerekir.
duygusal açıdan ise; insan bir kere aşık olur kanısını taşıyorum, ya aşık olmuştur ya da hiç olmamıştır. Kişi aşık olduğu bir bireyle evli ise bir başkasına aşık olması mümkün değildir. (diye düşünüyorum en azından)
Ayrıca evlilik gibi ciddi bir sorumluluğun terk edilir, kolay vazgeçilir bir olgu olmaması gerektiği kanaatindeyim, (kişinin sorumlulukları her şeyin önünde yer alması gerekir) kişi önce etrafındaki bireylerle mutlu olmalı ve o bireylerle yürümeyi bilmeli aksi taktirde magazin dünyasındaki hayatlar gibi her gün yeni aşk(?) rüzgarları yaşayan bireyler oluruz. Ki bu durum bana pek "aşk" gibi gelmiyor, dediğim gibi insan bir kere aşık olur kanaatini taşıyorum.
Ben olmayınca hemen bulmuşsun birini
Yol ayrımında unuttun yeminlerini
Sen bitirdin hem kendini hem de beni
Şimdi git artık, dönme geri
Kime gidersen git beni unut artık
Bir gün aşklar biter, hatıralar kalır,
Kimi seversen sev hep hatırlatır
Sanma bir başkası yerimi alır
Gelenler gideni elbet aratır
Ebru Gündeş'e ait olan bu dizeler sizin görüşünü destekler gibi gözükse de farklı bir açıdan bakarak; bahsi geçen anıların değeri olabilmesi için de aşk ve sevgi gerekir, aksi taktirde hiçbir his barındırmadığınız insanla yaşadığınız anılarda unutulur.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer hususta bir aşk bittiğinde yerine gelen sadece başka bir sevgi olabilir ve bir daha aşk boyutuna ulaşamaz.
Tabi bunların hepsi kişisel görüşlerim, dediğiniz gibi aşkın daha tam olarak tanımı yapılmamışken ilişki içerisindeki aşkları ne kadar tartışırsak tartışalım tam bir sonuç alamayabiliriz. (çünkü hakem heyeti yok :) )
Son olarak bu tip karşılıklı münazara şeklindeki sohbetleri bende seviyorum, böyle bir sohbete iştirak etmek güzel.
çok güzel yaaa hüzünlü, duygulu, bir de sanki eskiden yazılmış gibi, eski bir dili var, nostaljik bir öykü olmuş, hayat hayati ne güzel isimler. kağıt kesiği, bacaya duman, bu ikisini de çok sevdiim. kurgu öykü herhalde buu. heey devamı da güzel gelsiin. ay bu var ya yazdığın en güzel öyküydü şimdiye dek yani bana neeee :)
YanıtlaSilSeveceğini tahmin etmiştim, beğenmene sevindim :) Devamı gelecek. Evet nostaljik bir öykü, kurgu sanırım. Dün gece geldi kulağıma, ben de sabah 4'e kadar oturup yazdım hemen bloga :) Ama belki de gerçektir, yaşamıştır Hayat Hanım'la Hayati Bey bir zamanlar gerçekten de :)
Silgerçek olabiler tabii. reşat nuri romanları gibiiii :)
SilAşk bu herşeyi yıkar geçer sadece romanlarda değil,gerçekte de bu böyle.
YanıtlaSilAşkın gözü kör diye boşa denilmemiş. Önüne ardına bakmadan dört nala koşar, yeri gelir karşısına çıkan masumları da devirir. Bilinmez ki o aşığın hali nicedir!
SilMehtap'a ben de katılıyorum ve hatta çok yakın bir aile dostumuzun başına geldi. fakat biraz geç kalınmış bir sevgiydi. Bizim Hayat hanım 50-55'lerinde, Hayati bey ondan birkaç yaş büyük, torunları olan bir adamcağızdı. Birkaç defa gidildi gelindi şehirler arası hem de ama 30 senelik evlilikti.. Yıkılmadı tabii. Olan Hayat Hanım'a oldu, 55ine dek yalnızdı, kimseleri sevememişti, bir sevdi.... Çok mutsuz bir kadına dönüştü bu maceradan sonra, sürekli yakındı hayattan, güvenemedi, inanamadı kimselere. Geçen sene de kaybettik, 65 yaşındaydı daha. Ben böyle hikayeleri duyunca ya da şahit olunca boşa geçmiş hayatlar diye düşünüyorum. Yani herşeyi vardı Hayat hanım'ın ama yıllarca sevgisiz kalmış sonra birden sevmiş ama kavuşamamış olmak, haksızlık yahu...
YanıtlaSilAh be! Çok üzüldüm. O zaman tüm Hayat Hanımlara borcum olsun, bu hikayede illaki bir kavuşma olsun!
SilGüzel bir konu.. güzel yazıyorsunuz..elinize sağlık..
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
Silİnsan kınadığını yaşıyor mutlaka.. Belki onlar da böyle bir düşünce geçirmişlerse yüreklerinden, sınva sırası da onların oluyor işte. Sıramı savdım!
YanıtlaSilBu hikayenin nasıl biteceğini tahmin ediyorum şimdiden.. (sonu için zorlandığına göre) eline sağlık.. <3
Kesinlikle kınamak, büyük konuşmak hayatta yapılabilecek en büyük hatalardan. Sonu geldi de ortasi meçhul hikayenin. Bakalim :)
SilBir solukta okudum inanın. Elinize, yüreğinize sağlık. Bir kere ikisinin isim benzerlikleri çok hoş. Hayat ve Hayati. Renk renk heybeler üreten, neşeli Hayat acaba Hayati kaptanı beklemek için mi evlenmemeyi tercih etmiş? Yani bilmeden. Hayati kaptan acaba evliliğinde mutsuz mu diye merak ettim. Herhalde çok mutlu olsa ve karısına aşık olsa, Hayat'ı görünce böyle çarpılmazdı dedim.:) ikisi için de durum zor, kaptan bekar olsaydı o zaman da hikaye olmazdı:)bakalım birbirlerine açılacaklar mı? Ne olacak? Merakla ikinci bölüme atlıyorum.
YanıtlaSilNot: Çok teşekkür ediyorum, sayenizde bloğumda düzeltme yaptım.
Rica ederim, ne demek :)
SilBen tam 6 ay sonra bugün son noktayı koydum bu hikayeye :) Severek yazdım, zor da olsa bitirdim. Omuzlarımdan koca bir yük kalktı. Umarım severek okumaya devam edersin :) Ben de senin hikayeleri takipteyim. Yeşim bitti, Düşman Aşıklara devam edeceğim bu gece :)