Mutfak tezgahıyla masa arasında, o daracık alanda ne kadar süre birbirlerine kenetlenmiş olarak kaldılar bilmiyordu Hayati Kaptan ama sonunda kendine hakim olup ayrıldı Hayat'tan.
- Özür dilerim. Ben... Ben hislerime hakim olamadım Hayat.
Hayat bir an karşısında duran adamın gözlerine baktı ve hıçkırıklara boğularak tüm benliğiyle aşık olduğu adamın göğsüne gömdü başını. Hayati Kaptan onu nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. Bir eliyle sıkıca sarılırken diğer eliyle Hayat'ın saçlarını okşuyordu. Bir süre sonra Hayat'ın yüzünü ellerinin arasına alarak gözyaşlarını sildi.
- Lütfen daha fazla harap etme kendini. Gel biraz otur, lütfen.
Hayati Kaptan, Hayat'ın elini tutup onu salona götürdü. Birlikte kanepeye oturdular. Hayat ne yapacağını, ne diyeceğini, elini kolunu nereye koyacağını bilemiyordu. Hayati Kaptan, Hayat'ı kendine çekti, Hayat başını Hayati Kaptan'ın göğsüne koyup usul usul ağlamaya devam etti.
- Hislerimizin karşılıklı olması ne acı!
- Göz göze geldiğimiz o ilk anı, o hisleri... Hepsini silip atmak için o kadar çok mücadele ettim ki... Başaramadım.
- Ben de gecelerce zihnimde kavga ettim kendimle Hayat. "Olacak iş değil, delirme, kendine gel Hayati!" dedim ama nafile! Deliliğim öyle bir boyuta geldi ki kendimi Ada'ya taşınırken buldum. Sonrasını az çok biliyorsun. Başlarda sadece seni her gün uzaktan da olsa görebilmek yeter sanmıştım ama... Seni Rıfat'la gördükçe kendime hakim olamaz hale geldim. Biliyorum buna hakkım yok.
- Rıfat'la aramızda düşündüğünüz gibi bir şey yok. Yalan söylemeyeceğim size. Bana karşı hisleri olduğunu, benimle evlenmek istediğini söyledi Rıfat. Ama ben Rıfat'a şimdiye dek arkadaşlıktan öte bir şey hissetmedim. Rıfat'ı seviyorum evet ama aynı değil hislerimiz.
- Bunu duymak beni öyle mesut etti ki... Bu bencilliğimi affet lütfen.
- Hayır bencillik değil. Anlayabiliyorum. Benim durumumsa sizinkinden çok daha zor.
Söyleyecek çok söz, konuşulacak çok şey vardı. Hayat ve Hayati Kaptan uzun zamandır kalplerinde tuttukları, kendilerine bile itiraf edemedikleri hisleri birbirlerine açmış olmanın verdiği rahatlamayla uzun uzun konuştular kanepede. Hayati Kaptan Hayat'ın saçlarını okşuyor, yüzünü ellerinin arasına alıyor, öpüyor, sonra tekrar göğsünde teselli etmeye çalışıyordu sevdiği kadını.
Saatler geçmiş, gün ağarmaya başlamıştı. Uykusuz iki aşık günün ilk ışıklarıyla oldukları yerde uyuyakaldılar sarmaş dolaş. Kanepenin tüm rahatsızlığına rağmen karşılaştıkları günden beri ilk kez bu kadar huzurla uyumuştu ikisi de. Uyandıklarında dün gece içine düştükleri masaldan çıkıp gerçek dünyaya dönmek zorunda olmalarınım ağırlığı çökmüştü ikisine de. Hayati Kaptan birden Hayat'ın ellerini yakaladı:
- Hayattan bir gece çaldık. Neden bir gün daha çalmayalım? İzin alabilir misin iş yerinden?
- Şey... Alabilirim ama...
- Bir gün! Ben şimdi vapur iskelesine gidip döneyim. Sen de iş yerinden izin al. 1 saat sonra görüşürüz.
Hayati Kaptan, Hayat'ın karşı çıkmasına fırsat vermeden hızlıca evden ayrıldı. Şanslarına hava koşulları hala vapur seferlerine izin vermeyecek kadar kötüydü. Hayati Kaptan iskeleye gidip evi aradı.
- Yasemin ben iyiyim. İskeledeyim ancak seferler hala yapılamıyor. Akşama hava düzelirse ne alâ! Düzelmezse yine gelemeyeceğim, beni merak etme. Sen ve çocuklar iyisiniz değil mi?
- Biz iyiyiz hayatım ama sen ne yapacaksın? Nerde kalacaksın?
- Beni merak etme. Bakıyorum ben başımın çaresine. Hadi Allah'a emanet olun!
Telefonu kapatırken bir yanı içimden taşan coşkuya kapılıp gitmek istiyor, diğer yanı dalga dalga büyüyen bir vicdan azabıyla boğuşuyordu. Aynı dakikalarda Hayat, iş yerini arayıp o gün için izin almıştı.
Sonunda Hayati Bey, eve döndü. Zil çalınca Hayat da içindeki çocuksu sevince kapılıp gitmekle vicdan azabına yenik düşmek arasında gidip geldi. Sonra ikisi de aynı anda içlerinden "Bir gün! Hayattan çalacağımız bir güncük!" diyerek bıraktılar kendilerini duygularının seline.
*Şarkı biraz fazla dramatik oldu galiba. Aslında başka bir şarkıyı not almıştım bu bölüm için bulamadım notumu, aklıma da gelmiyor hangi şarkı olduğu :( Hatırlasam ekleyeceğim o şarkıyı da.
Canımsın yaaa :) Mesajını görünce, geldim koşa koşa. Zaten biraz daha yazmasaydın yine seni istek bombardımanına tutmayı düşünüyordum :))
YanıtlaSilGelelim bizim aşıklara... Senede bir gün şarkısını koymasaydın sanırım daha farklı hissedecektim. Zira filmini izledim bu şarkının, yıllar geçse de heryıl aynı gün aynı yerde buluştu iki çıkmazdaki aşık.. ta ki biri gelemeyinceye kadar, öteki anladı öldüğünü.
Off, inan onlar bu felekten çalacakları günü daha yaşamadan, bana hüznü çöktü. Bilmiyorum ne diyeceğimi.. Heyecan mı, hüzün mü çözemediğim iki duygu arası bir şey.
Belki bunun yaşla alakası olabilir, çünkü çok tecrübem yokken heyecan hali hep ön plandaydı ama artık biliyorum arkasından gelecek yoğun ve koyu sarı hüznü.
Neyse çok uzattım.. lütfen sen de arayı uzatma :))) <3 <3 <3
O hüznü ben de hissediyorum yazarken. Elim gitmiyor bazen. Hatta dün yazarken canım Ceren'e dedim ki "Çok üzülüyorum ben bu Hayat'la Hayati'ye". Arayı açmamaya çalışırım senşn için <3
SilBenim için de açma:) Gelip gidip bakıyorum noldu bizimkiler diye.
SilBen de durup durup düşünüyorum ne olacak bizimkiler diye :) Sonunu bildiğim halde oraya nasıl varacak bilmiyorum henüz. Bakalım :)
Silçok güzeldi, en güzel bölümdü bu :)
YanıtlaSilheeey ne güzeel, aynı anda yorum yapıyor muşuuuz :)
YanıtlaSilKalp kalbe karşıymış derler eskiler böyle olunca :))
SilVay, Hayati Bey, Hayal Hanım'ı kaçırmışım:( İki cümleyi cımbızla çekip ayırdım.
YanıtlaSil"- Hayır bencillik değil. Anlayabiliyorum. Benim durumumsa sizinkinden çok daha zor."
Hayal'in durumunun Hayati'nin durumundan niye daha zor olduğu...
Diğeri ise şu cümle,
"Zil çalınca Hayat da içindeki çocuksu sevince kapılıp gitmekle vicdan azabına yenik düşmek arasında gidip geldi."
Hayati Bey'in vicdan azabını anlıyorum ama Hayal'in vicdan azabını çözemedim.
İşleri zor her ikisinin de. Bir yandan helâl olsun be size, durduğunuz hata diyorum. Hemen sonra, durum bir dakika, ne yapıyorsunuz siz, aklınızı mı kaçırdınız? diyesim geliyor. Kaderlerinin sizin kaleminizin ucunda olması da oldukça büyüleyici:)))
Affınıza mağruren Kaystros, Hayal kim? ben bir şey mi kaçırdım yine :(
SilMr. Kaplan, Hayat'ın işi daha zor çünkü o Hayati Kaptan'ın Yasemin Hanım'a ait olduğunu ilk andan beri kabul etmek zorunda. Hayat her gece yalnız yatıyor yatağına, başını yastığına gömüp yalnız savaşıyor aşkıyla ve Hayati Kaptan'ın o anlarda Yasemin'i kollarına aldığı gerçeğiyle. Oysa Hayati Kaptan bir nebze daha şanslı çünkü Hayat'ı kimseyle paylaşmak zorunda değil, biliyor ki Hayat her gece yalnız giriyor yatağına.
SilHayati Bey, eşine haksızlık ettiği için vicdan azabı çekiyor; Hayat için de durum çok farklı değil, başka kadına ait bir adamı sevip onunla hayattan bir gün çalmayı kabul ediyor. Evet Hayat bekar ama Hayati Kaptan'ın evli olması ikisi için de yeterli bir vicdani azap yaratıyor.
Momentoscum, "Hayal" değil, sadece Hayat yazmak isterken Hayal yazmış Mr. Kaplan. Üzülme kaçırdığın bir şey yok :)
"Hayati Kaptan'ın Yasemin Hanım'a ait olduğunu..." Aidiyet duygusu, neyse yeni bir tartışmaya gerek yok:)))
SilHer ikisinde de vicdan azabını alt eden yüce duygu aşk mı, cinsel çekim mi?
Bence Hayati Bey ve Hayat Hanım arasında düzgün gitmeyen ya da Hayati Bey'in Yasemin Hanım'da bulamadığı bir şeyler var. Her şey dört dörtlük olsa Hayat Hanım'la böyle bir ilişkiye girmezdi sanırım. Aksi takdirde vicdanı galip gelirdi. Hayat Hanım ise, Hayati Bey kadar vicdan meselesi yapar mı bu meseleyi, yoksa toplumun "yuva yıkan" diye yaftaladığı pek çok kadın gibi "sahip çıksaydı kocasına" mı der?
İki ana karakterin ruh hallerini kafamda oturtmaya çalışıyorum:)
Düşünüyorum. Sorun toplum değil bence.
SilHayati Kaptan zamanında Yasemin Hanım'ı sevmiş ama Hayat'a karşı hisleri başka. Aşk! Bir anda ne olduğunu anlamadan vurulmuşlar aşkın okuyla. Şimdi ikisi de yaralı. Yasemin'in sevgisi yetmiyor Hayati Kaptan'ın yarasını sarmaya. Hayat ise daha önce hiç vurulmamış aşkın okuyla. Aynı şekilde Hayat da yarasını Rıfat ile saramıyor.
Vicdan azaplarının sebebi toplum baskısı değil yani "Elalem ne der?" korkusu değil. Asıl mevzu Yasemin'i, çocukları, Rıfat'ı, Hayat'ın anne-babasını hayal kırıklığına uğratmak dahası onları hiç ummadıkları büyük bir acıyla karşı karşıya bırakmak. Hayati Kaptan'ın evliliği zoraki devam eden bir evlilik olsaydı, evde sevgisizlik, geçimsizlik, kavga gürültü olsaydı belki de çok başka olurdu her şey ama öyle değil. Hayat ve Hayati karşılaşana dek her şey yolundaymış. İkisi de tatmadıkları hislerin yokluğunu hissetmiyorlardı bence ama bir kez o hisle, aşkla tanışınca bırakmak zor ikisi için de sanırım. Hayat, asla sahip çıksaydı kocasına diyecek bir kadın olamaz. Bu hikayenin kötüsü yok bence Mr. Kaplan. Herkes kendi açısından haklı. Aldıkları kararlar, davranışları, tercihleri yanlış yönlere gidebilir ama hisleri söz konusu olunca "yanlış" denebilecek bir şey yok. İnsan söz geçiremez ki hislerine. Ancak kapılıp gitmek zorunda değil tabi ki. Hisleri kalbe gömüp doğru olanı yapmayı tercih edebilirler.
Hadi hikayeyi bir adım öteye taşıyalım. Aşklarına sahip çıkmak istesinler, Hayati Kaptan boşansın eşinden. Hayat'la evlensin. Mutlu olabilirler mi? Hiç suçu, günahı olmayan Yasemin'in ve çocukların mutsuzluğu mahvetmez mi her şeyi? Ya Hayat'ın anne-babası ne der bu evliliğe?
SilAçımızı değiştirelim. Bu kez aşklarını kalplerine gömüp devam etsinler hayatlarına. Hayati Kaptan, Hayat'la hiç karşılaşmamış gibi yapabilir mi? Kandırabilir mi kendini, onu düşünmekten alabilir mi? Eskisi gibi neşeyle, gönül rahatlığıyla sarılabilir mi Yasemin'e yoksa o hüzün yapışıp kalır mı ruhuna? Ya Hayat? Bir çırpıda unutup geçebilir mi Hayati'yi? İçinde ukde kalan bu aşktan sonra tekrar aşık olabilir mi başka birine?
Soruların cevapları bakış açısına göre değişir elbet ama doğru olanı yapmaktan bahsetmek için bu hisleri gerçekten anlamak, empati kurmak gerekir. "Benim başıma gelseydi şöyle yapardım" demek bile büyük hata bence çünkü insan kendi başına gelmeden ne yapacağını asla bilemez. Teorik düşünce başka, pratikte uygulamak bambaşka :)
Elbette siz yazar olarak karakterlere ruh verensiniz. Bir de aramızda aşkın tanımına dair bazı farklar var. Bu farklılık benim gözümde sizin senaryonuzda bazı olmazlar barındırıyor. Bakın aklınızdan geçenler neyse öykünüze öyle devam edin, benim düşüncelerim beni bağlar, siz farklı düşünebilirsiniz, bu son derece doğal ve öyle düşünüyorsunuz zaten:)
SilBana gelince aşk tek yanlıdır. Öykümünüz üzerinden gidersem, ya Hayati ya da Hayat gönlünü kaptırmıştır. Aşk diyorum yani aşk, ölümüne sevgi, karşılıksız, her şeyi göze alan...
Birlikte yaşadıkları olay ikisinin de her şeyi göze aldıkları. Yani sanki her ikisi de birbirine aşık. Tam öykülerde, romanlardaki gibi. Ama gerçekte yok böyle bir şey. Bir aşık olan vardır, bir de aşık olunan. Başınızı şişirmek istemiyorum. Bence en güzeli bu ilişkinin platonik kalmasıydı. Evet kötü karakter yok öykünüzde ama böyle giderse işin sonunu pek iyi görmüyorum ben şahsen. Yani herkesin mutlu olacağı bir son mümkün değil:)
İki kişi aynı anda birbirine aşık olamaz diyorsunuz. Haklısınız belki de. Ama işte hikaye bu ya olmuşlar :) Daha önce de bahsettiğim gibi hikayenin sonu hazır. Mutlu son mu tartışılır ama hayat zaten ne zaman toz pembe oldu ki?
SilMasallar mutlu sonla biter ya ben ona bile gıcık olurum bazen. "Sonsuza dek mutlu yaşadılar"... Kim yaşamış sonsuza dek mutlu gerçek hayatta acaba? Hayat ve Hayati'nin aşkı platonik kalsaydı, suya sabuna dokunmadan boş bir drama yazmış olurdum bence. Oysa şimdi gerçek hayata daha yakın aralarında geçenler ve atacakları adımlar. Yani en azından bana öyle hissettiriyor hikayenin gidişatı Mr. Kaplan :)
Biraz önce aklımdan geçti bu iki umutsuz aşık.. dedim acaba gidip yine dürtsem mi?! Sonra dedim ki, "yahu bir dur hele.. daha yeni açıldılar birbirlerine ve ikisi de gördü ki aşkları karşılıklı. Heyhat lakin ne mümkün kavuşmak (belki de kavuşurlar bilinmez) o yüzden bir kaç gün daha birlikteymiş gibi kalıversinler, elleme"
YanıtlaSilYa işte böyleyken böyle cancağızım... <3
Momentoscum benim de 2 gündür aklımda Hayat ve Hayati. Ne yaptılar acaba diye düşünüyorum. Bulunca yazacağım hemen :)
Sil