Cuma, Ocak 08, 2021

Algıda Seçicilik

İngilizce'de bir kelime belirli bir context içinde net bir anlam kazanır. Yani tek başına bir çok anlamı olan kelimelerin bir parçada ya da cümlede ne anlamda kullanıldığını anlamak için söz konusu metne bütün olarak bakmak gerekir. Mesela "miss" kelimesi otobüs kelimesi ile birlikte kullanılırsa yani eğer "She missed the bus." dersek "Otobüsü kaçırdı." demiş oluruz. Ama aynı kelimeyi kullanarak "She missed him so much" dersek "Onu çok özledi." demiş oluruz. "run" kelimesi de kullanıldığı cümleye göre farklı anlamlar taşır. "She wanna run. " cümlesi duruma göre "Koşmak istiyor." ya da "Kaçmak istiyor." anlamına gelebilir. Bu durumda sadece cümleye bakmak yetmez, tam anlama ulaşmak için öncesine-sonrasına bakmak gerekir.

Birden fazla anlama gelen bazı İngilizce kelimeleri sevdiğimden daha önce de bahsetmiştim. Önceki yazılarımda bahsettiğim "Fall" kelimesinin her anlamını ayrı ayrı seviyorken "Love" kelimesine gelince hissiyatım biraz değişiyor çünkü sözlükteki anlamı "aşk, sevgi", "birini sevmek, birine aşık olmak" diye geçiyor. Aşk ve sevginin birbirinden farklı şeyler olduğunu bile bile bir kelimenin her iki anlamı da taşıması birazcık rahatsız ediyor beni. Şimdi eminim "Aşk"ın içinde sevgi de vardır diyeceksiniz ama işte cıks, içime sinmiyor. İngilizlerin de çok umrumda olur ya benim içime sinip sinmemesi :))))) 

Neyse :D

Gerçi "Sana aşık oldum" demek için genelde "I fall in love with you" ifadesi kullanılıyor ki en sevdiğim cümlelerden biri olabilir sanırım. Bu ifadede geçen fall düşmek anlamını taşıyor, "Fall in love" yani "Aşka düşmek". İngilizce'yle tanıştığım gün aşka düşmüştüm ben de :) Benimkisi ilk görüşte aşk anlayacağınız. 

İngilizce aşkım öğretmenlikteki en büyük sınavım. Ben ilk görüşte aşık olmuşken başkalarının İngilizceyi sevmemesini, öğrenmek istemeyişini ya da çok zor olduğunu söylemesini anlamakta çok zorlanıyorum. Kendi sevmediğim derslerle bağdaştırmaya çalışıp empati yapayım diyorum ama şimdi fizikle de İngilizce'nin ne alakası var canım? :D 

Peki ya siz? Var mı böyle anlamına taktığınız kelimeler? 


25 yorum:

  1. Sevmemek değil de bence öğrenmek zor geliyor bazılarına ama yabancı dil şart. Emeğine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler :) Çalışınca hemen hemen her şeyin öğrenilebileceğini düşünüyorum. Sanırım bazen sadece çalışmak, çabalamak zor geliyor insana. Ben de bazı dersleri çalışırken hep kaytarmak isterdim öğrenciyken :))

      Sil
  2. Dünyandaki diller içinde en kolayı ve en kolay öğrenileni İngilizce bence. Zaten o yüzden insanların konuştuğu ikinci dil hep İngilizce, ardından başka diller geliyor. Tabii akraba dilleri varsa öncelikle onu konuşuyorlar ama o sayılmaz. Bence asıl sorun aynı dil ailesinden gelmiyor olmamız. Fakat bu çağda daha bebekken öğrenmeye başladıkları dile de zor demesinler bir zahmet. Biz bu dili öğrenirken elimizde saçma bir kitap ve İngilizce’yi çat pat bilen ilk okul müdür yardımcımız vardı. Sonra daha büyük bir şehre gittik, bu sefer branşı İngilizce olan ama kendisi İngilizce bilmeyen bir öğretmenim oldu. Ne öğrendiysem lise iki ve üçteki öğretmenim Ayşe Mirasçı’dan öğrendim. Ruhu şad olsun. Ne bir kaynak kitabımız vardı ne internetimiz. Fakat merakımız vardı, azimliydik. Kasetlerin içinden çıkan şarkı sözlerini, dandik sözlüklerimizden bakarak çevirmeye çalışırdık. Yani aslında sadece tembellik var, yoksa bu dil öğrenilebilecek en kolay yabancı dil. Hele iyi bir öğretmenin kılavuzluğunda şakır şakır konuşuyor olmaları lazım. Bizim toplumun genelindeki hazırcılık yüzünden şikayet ediyordur öğrenciler. Hani klasik soru var ya; ‘ nasıl İngilizce öğrenebilirim ‘. Eminim sana da binlerce kez sorulmuştur. Küreği alıp ağızına vuracaksın, hah işte böyle öğrenilir diyeceksin. Akşamdan bir bardak suya kitabı bandırıp, suyunu iç, üç kuluvallah, bir elham oku yat, sabaha şakır şakır İngilizcen hayırlı olsun. Bunu istiyorlar. Ay çok yazdım, kızıyorum bizim insanımızın bir tane yabancı dili bile zor konuşuyor olmasına. Gerçi İngilizler ve Amerikalılar’ın da çok az bir kısmı, ikinci bir dil konuşabiliyor ama adamlar şanslı, dünya onların dilini konuşuyor. Daha uzatmayayım, bu konuda konuş konuş bitiremem ben. Çok selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar haklısınız ki! Özellikle kürekli kısma tamamen katılıyorum :D Benim şansıma tüm İngilizce öğretmenlerim İngilizce'ye fazlasıyla hakimdi. Benimle beraber herkes öğreniyor sanıyordum ama yıllar sonra konuştuğum okul arkadaşlarım bile bana "ya biz nasıl öğrenelim şu İngilizce'yi?" diye sorunca anladım durumun vehametini. Ben İngilizce'den sonra Almanca ve İspanyolca da öğrendim ama kullanmayınce unutulup gidiyor maalesef. Öğrenmek için çaba gerektiği gibi unutmamak için de dili aktif olarak kullanmak gerekiyor.

      Sil
  3. güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık :)) bu arada sayfamda çok güzel bir proje var senide beklerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Baktım, güzel proje :) Umarım yazacağım ben de :)

      Sil
  4. Hiç İngilizce bilmeyen biri için bile ne yüzeysel kalmış ne de sıkıcılaşmış bir anlatım; beğendim :) İngilizce ve Fizik'in ortak noktası, ikisini de sevmiyor oluşum olabilir :) Bu arada "aşkın içinde sevgi vardır" diyemem sanırım, gerçi bunda da aşkın ne olduğunu tartışmak lazım ki bu zamana dek bu çabayı anlamlı bir sonuca erdirebilen olmuş mudur şüpheliyim :) Neşeli sevgilerle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fizik'i ben de sevmiyorum ama lise 1'den sonra hiç dönüp bakmadım. Belki şimdi baksam daha kolay gelir :)

      Sil
  5. Keşke diğer öğretmenler de sizin gibi işini sevse Mrs. Kedi. Öğretmen deyince ilkokul yıllarına döndüm:) İlkokulda örtmenim derdik. Ortaokul ve Lise yıllarında ilkokul talebelerine has bir sözcük olan "örtmenim" demek bize tuhaf gelirdi. Orta, lise ve üniversitede "hocam" kullanır olduk. Şimdi size öğrenciler nasıl hitap ediyorlar merak ediyorum:)

    Başta anadilimiz olmak üzere dil bilimiyle ilgilenmekten ben de hoşlanıyorum. İlginçtir, Türkçe derslerinde karşılaştığım zorluğu İngilizce öğrenmeye başladıktan sonra aştım. Dil, son derece derinliği olan bir konu aslında. Lise birinci sınıftan sonraki İngilizce öğretmenlerim çok iyiydi. Üniversite sınavında en yüksek puanımın dil olmasına şaşırmıştım. Hatta az bir puan farkıyla İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kaçırdım. Üniversitede dersler İngilizce olduğu için biraz pratiğe ihtiyacım vardı. Hazırlık okursam sular seller gibi konuşacağımı hayal ettim. Sonunda hayal kırıklığı oldu tabii. Keşke muafiyet sınavına girip şansımı deneseydim diye çok hayıflandım sonraları. Belki de bir senemi boşuna harcamıştım.

    Elbette daha çok eksiğim var. Bir Shakespeare okuyamam. Fakat yine de yeni bir dile başlamak isteği var içimde. Çok az Fransızca bilgim var. Almanca 'ya başladım ama sarmadı. İtalyanca, İspanyolca ya da Yunanca öğrenme arzumu hiç kaybetmedim. Bu konuda kesin karar verip kendimi disipline sokmam gerekiyor.

    Yazınızın konusuna ancak gelebildim. Belirttiğiniz üzere her dilde olduğu gibi İngilizce 'de de aynı sözcük cümle içinde ya da metne bağlı olarak farklı anlam kazanabiliyor. Bir de Türkçe anlamı aynı olmasına rağmen farklı İngilizce karşılıklara sahip sözcükler var. Bunların arasındaki farkı ancak ana dili İngilizce olanlar ya da dile hakim kişiler ayırt edebiliyor sanırım. Örneğin "I miss my lover" ile "I long for my lover" arasındaki fark. Ana dili İngilizce olan biri, erişilmesi daha zor olan durumlar için "long for", erişilmesi daha kolay durumlar için ise "miss" sözcüğünü kullanırım demiş. Diğer bir tanesi, eğer içimde çok daha derin bir arzu duyuyorsam, (genelde sevgili durumundakiler için)"long for" herhangi bir dostum ya da samimi bir arkadaşım için "miss" sözcüğünü kullanırım demiş.

    O zaman şu cümleyle sözlerimi bitireyim:)
    "I miss the days when the pandemic will over"
    Umarım hatam yoktur:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mr.Kaplan %100 emin değilim ama "miss (özlemek)" kelimesi ileriye dönük değil de geçmişe dönük yani daha önce deneyimlediğimiz, yaptığımız, bildiğimiz şeylere yönelik kullanılıyor. "long for (özlemle/hasretle beklemek/arzulamak)" ise gelmesini umduğumuz şeylere yani geleceğe yönelik kullanılıyor.
      Bu durumda ya "I miss the days before the pandemic began" dememiz ya da
      "I long for the days the pandemic will over" dememiz gerekiyor :) Ama sizin de dediğiniz gibi böyle ayrımlardan emin olmak için dile tamamen hakim olmak lazım.

      Sil
    2. Öğrencilerim bana "Hocam" ya da "Öğretmenim" diyorlar ama biz İngilizce öğretmenlerimize hep "Sir" ve "Madam" ya da "Mr.Yörük" ve "Mrs. Güngörün" derdik. Bekar kadın öğretmenlerimize ise yine soyadlarını kullanarak Miss Canuyar şeklinde hitap ederdik. Ben ne kadar uğraşsam da bu hitap şeklini benimsetemedim öğrencilerime. Lisede olsam belki daha farklı olurdu. Almanca öğretmenimize de "Herr Önel" diye hitap ederdik, kulakları çınlasın :D O kadar çok özledim ki öğrencilik günlerimi...

      Sil
    3. Açıklamalarınız için teşekkürler:) Bu yönüyle hiç düşünmemiştim. Muhtemelen Amerikalılar ve İngilizler de "long for" ve "miss" sözcüklerini kullanırken hataya düşüyorlardır.

      Bizim bir hidrolik hocamız vardı üniversitede, daha sonra uzay bilimleri bölüm başkanı oldu. "Hoca" lafına sinir olurdu. Çünkü biz üniversitede kantinciye, arkadaşlara, manava, ama herkese "hoca" derdik. "Hocam şuradan iki ekmek uzatıver" derdik fırıncıya, mesela:)
      Bunu bilen Cahit Hoca, parlayarak "Everybody is hoca, I'm not hoca" derdi. Şimdi baktım internete, epey yaşlanmış ama yaşıyormuş hâlâ. Bir de üniversitede sözlü sınav yapan tek hocamızdı, Allah uzun ömür versin:)

      Sil
    4. Hoca camiide evladım! ;)

      Sil
  6. Evet aynı anlama gelen kelimeler özellikle ingilizce kitaplar okurken beni benden alıyor. Ama bende seviyorum İngilizceyi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben artık kitapları e-reader üzerinden okuyorum. Kelimeye tıklayınca anlamı çıkıyor, çok pratik oluyor :)

      Sil
    2. Hakkaten pratikmiş. İpad üzerinden okurken de acaba bu dediğinizi yapabilir miyim? Bir araştırayım.

      Sil
  7. Kedikom 4.3.2.1’i İngilizce aslından o-ku-ma-lı-sın!!!! Tamam Seçkin Servi her zamanki gibi iyi iş çıkarmış ama ama yani... Şu cümleye bak meselâ:
    “.. and impetuous jags of automatic writing to clear his brain whenever he was feeling stuck, as within a four-page scribble-gush inspired by the word nomad that began: No, I am not mad. Nor am I even angry, but give me a chance to discombobulate you, and I’ll pick your pockets clean.
    Ve çevirisi geliyor:
    “.. bir noktada tıkandığını hissettiği zaman beynini temizlemek için düşünmeden rastgele karaladığı yazılar, örneğin dolu sözcüğünden hareketle başlayan yazma taşkınlığı: Hayır, deli değilim. Hattâ öfkeli bile değilim, ama kafanızı karıştırmak için bana bir fırsat verin, işte o zaman ceplerinizi boşaltırım.”
    Bu meselâ beni aşırı heyecanlandırdı yani cümleyi okuyunca babama mesaj attım nasıl çevirmiş lütfen bana şu sayfayı yollar mısın diye ve telefonun başında bekledim (fakat müzeyyen bu derin bir tutku :))))
    Anlatabiliyor muyum bilemedim ama tek bir cümle için ben böyle hissedebiliyorum ve yazıldığı dil ile çevrildiği dil ne kadar mükemmel bir iş çıkartılmış olursa olsun aynı tadı vermiyor. Ve o zaman diyorum ki orijinalinden okuyamadığım tüm Dostoyevskiler Borgesler aman tanrım ben çok fazla şeyi kaçırıyorum.... Ve aynı şekilde mesela en sevdiğim yazarla konuşma şansım olsa apayrı diller nedeniyle o duyguyu asla yakalayamayacağım için de o buluşmaya asla yanaşmazdım gibi düşünüyorum :) Bu nedenle sanırım beni yine en çok Türk edebiyatı “çarpıyor”, daha iyi yazıldığı için değil ama o duyguyu birebir hissettirdiği için..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bir şeyin orijinalini okuyup sonra çevirisini okuyunca deli oluyorum. Ben olsam kesinlikle böyle çevirmezdim diyorum çoğu zaman. Evrim'le film izlerken sürekli tartışıyoruz orijinal dilde izleyelim, yok hayır dublajlı izleyim diye :))) Orjinal dilinde izlesek de alt yazılara deliriyorum istemsizce gözüm takılıyor. Yanlış/eksik çevirilere gıcık oluyorum :)))

      Sil
    2. Valla Seçkin Selvi, alanındaki en iyi isimlerden biri ve çok başarılı bir çeviri yapmış ama adam çevrilmemek için özel gayret sarfetmiş resmen :D
      Çeviriye bayılıyorum sanki oyun gibi değil mi, bir cümleyi uzun uzun düşünmek, kelime dağarcığından bir kelimeyi oturtmak, sanki savaş kazanmışsın hissi.. Bazı çevirilerde bu tutku olmuyor dümdüz çeviriyor özellikle film altyazıları vs çok irrite ediyor (kahrolası işler, kahretsin adamım ya!)

      Sil
    3. Rus edebiyatı okurken, hele ki kitap bilim kurgu ise, inanılmaz bir his sarıyor beni. Ya bu çeviri inanılmaz kısır kalmış diyorum ya da yazarın kafası çok değişikmiş yazarken :) Hiç emin olamıyırum.

      Bazı çevirmenler gerçekten çok iyiler, belki de orijinali hiç aratmayacak kadar ama bazı yazarları aynı üslubu koruyarak birebir çevirmek de cidden imkansız. Çevirinin oyun gibi olduğu fikrine katılıyorum. Cümleyi bitirip içine sinince gelen haz paha biçilmez ama bir sonraki cümle yeni bir "challenge" :D Ya biliyor musun ben bu konuları konuşmaktan bile acayip keyif alıyorum :) Dili bu kadar sevmek :)))

      Sil
  8. Dil öğrenmek en sevdiğim şey ama grameri kelime ezberleyemeyorum ben yav. İngilizce sözlüğüm yere düştüğünde trust sayfası açılıyordu ben hâlâ anlamını öğrenemediydim.:D Ama gramer konusunda işkembem çok iyidir bak. İngilizce zaten kolay da, fransızca okuduydum, onda işkembeden çok atmışlıpım vardır. Hoş onca yıl fransızcanın sonunda yüze kadar saymak dışında bişey hatırlamıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fransızca cidden çok zor! Sanırım öğrenemem dediğim iki dilden biri olmaya aday :)))

      Sil
  9. miss, bir filmde izlediydim, adam kadına silah doğrultuyor, vuracak, kadın, you miss me dedi, adam da ı wont miss you, dedi, çevirmen de, beni vuramazsın, ıskalarsın, hayır ıskalamam, diye çevirmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adam ateş edip kadını vuramadıysa "You miss me" = "Beni ıslaladın" olarak da kullanılabilir tabi :)) Ama filmde kadın beni özlersin demek istemiştir bence. Adam da hem özlemeyeceğim hem de ıskalamayacağım anlamını aynı anda kullanmış :D kelime oyunu (pan) yapmışlar ki çok severim böyle "pan"ları

      Sil
    2. silah çekti ama vurmaktan vazgeçti :) evet özlersin demek istedi :) bond filmi, sophie marceau oynuyo, eskilerden bir film, nette izledim :) film çevirilerinde iyi sallıyolar zaten yaa :) belki de düzeltirler tabii :)

      Sil

Pardon, tam olarak neye yetişemiyorsun?

Kendime soruyorum soruyu.  Bu saçma sapan yetişme tutkusu ya da takıntısı nereden geliyor anlayamıyorum. Neye yetişeceğiz acaba? Kaçan ne? N...