Salı, Aralık 17, 2024

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağlayarak dayımızın vefat ettiğini söyledi. Dayım, Manisa'da tek başına yaşıyor.. yaşıyordu. Bir süredir biraz hastaymış hatta arkadaşı zorla ikna edip hastaneye götürmüş dün. Bugün de kontrol etmek için aramış ama telefonlara cevap vermeyince evine gitmiş. Yedek anahtarla kapıyı açınca dayımı yerde cansız yatarken bulmuş. 

Dayım 1971 doğumlu yani daha 55 yaşında bile değil. Hiç bir sağlık problemi yoktu ama ne olduysa hastalanmış, geçen hafta düşmüş, kaburgalarını incitmiş, nefes almakta zorlanınca Volkan abi - dayımın çocukluktan beri en yakın arkadaşı - ikna edip hastaneye götürmüş. Dün saat 1'e kadar da yanındaymış. Bugün de telefonla aramış nasıl oldu diye ama...

Dayımı otopsi için morga kaldırmışlar. Naaşını otopsiden sonra teslim alabilecekmişiz. Yarın ilk uçakla Manisa'ya gidiyorum. Şu an böylece burada oturup yazmaktan başka ne yapacağımı bilemiyorum. Kontrolümü kaybetmemek için yazıyorum.

Annem vefat ettiğinde 41 yaşındaydı, dayım 53... Annemin yanında en yakın arkadaşı ve anneannem vardı, dayım yapayalnız... Düşündükçe nefes alamıyorum. 

Perşembe, Aralık 12, 2024

Bir hafta daha biterken...

Şuraya en yorgunundan nöbetçi bir öğretmen bırakayım :)


Instagram'da çok severek takip ettiğim Elvin Odabaşı Pekiyi'nin ilhamıyla...


Her gün yataktan kalkacak enerjiyi bir şekilde buluyorum ama giyinip süslenecek enerjim olmuyor çoğu zaman. Bazen kendimi zorlayıp iyi hissetmek için giyinip süsleniyorum. Aynaya bakıp kendimi hoş bulunca moralim yükseliyor :) 

Bir çeşit kendi kendine gaz verme yöntemi olarak süsleniyoruz biz kadınlar bazen :)) Bugün de o günlerden biriydi. Epeydir jean - sweatshirt ikilisi ile gidiyordum okula bugün değişiklik yapmak iyi geldi. Nöbeti atlattım, üstüne kurul toplantısı yaptık, onun da üstüne eve gelip bir tencere kıymalı beyaz lahana sarması yaptım :) 

Motivasyon önemli azizim :))))

Motivasyon deyince aklıma dün yaşadığım bir "an" geldi. Dün akşam klinik pilates seansım vardı. Erken gitmişim, beklerken holdeki çam ağacının yanına oturdum. Sessiz, sakin telefonsuz, hareketsiz bi' 15dk sadece ağacın yanıp sönen ışıklarına, ışıltılı süslerini bakarak oturdum orda öylece. O kadar iyi geldi ki... Eve dönerken o ağaçtakine benzer minik süsler aldım ve evdeki ağacımızı yatak altından çıkarıp Arya ile süsledik.



... 


Bu gece 2 çocukluyuz. Şu an içerden cıvıltılar geliyor. Normalde 21.30 uyku saati ama bu gecelik biraz esnettik saati. Eğlensinler kuzular :) 

Salı, Aralık 10, 2024

"Mutluluk Veren Küçük Şeyler"e Devam

Instagram'da şu gönderiyi görünce paylaşmadan geçmek istemedim.


Hayattaki gerçek lüksler:

Zaman
Sağlık 
Sessiz bir zihin
Yavaş sabahlar
Seyahat edebilme
Suçluluk olmaksızın dinlenme
İyi bir gece uyukusu
Sakin ve "sıkıcı" günler
Anlamlı konuşmalar
Ev yapımı yemekler
Sevdiğiniz insanlar
Sizi (geri) seven insanlar


Gerçekten büyük zenginlik tüm bunlara sahip olmak. 

Perşembe, Aralık 05, 2024

"Bir esmer geldi darmadağın"

 


Şiirin tamamı şurada mevcut



"Dilber her tarafı vermiş ateşe
Yayla alev alev, çöl alev alev" 


Acıkmak gibi, susamak gibi
"şiirsemek" diyebilir miyiz acaba? 


Emre Gel - Sana El Pençe Durmam

Pazartesi, Aralık 02, 2024

Pardon, tam olarak neye yetişemiyorsun?

Kendime soruyorum soruyu. 

Bu saçma sapan yetişme tutkusu ya da takıntısı nereden geliyor anlayamıyorum. Neye yetişeceğiz acaba? Kaçan ne? Neden sürekli bir şeylerin kaçtığını ya da bir şeyleri kaçırdığımızı düşünüyoruz?

Durup düşününce saçma değil mi? Kaçan bir şey yok aslında. Sadece Hayat normal akışında akıyor. Her şeyi yakalamaya çalışmak yerine olabildiğince Hayat'ın akışına dahil olup keyfini çıkarmalıyız. Bundan öte yapabileceğimiz pek bir şey yok. Ne yaparsak yapalım her şeye yetişemeyiz. 

Tüm kitapları okuyamam, tüm filmleri izleyemem, tüm podcastleri dinleyemem, gitmek istediğim her yere gitmeye yetecek zamanım yok. Bunu kabul etmek dünyanın sonu değil hatta tam tersine bunu kabul etmekle yepyeni bir hayata başlayabilirim tam burada, tam şu anda. 

Kendime durmadan hedefler koyup o hedeflere yetişmek için koşmak zorunda değilim. Elimdeki kitabı bitirip üstüne kendime koyduğum 24 kitap hedefimi yıl bitmeden tamamlamak için 3 kitap daha okumak zorunda hiç değilim sanırım. Olmazsa olmaz değil. 24 değil de 21 kitapla, sayısız blog yazısı ve sayılı miktar dergi ile kapatırım bu yılı. Yine de kazanç haneme yazabilirim üstelik.

Her şeyi yapamayacağımı baştan kabul edince her şeye yetişmeye çalışmaktan da vazgeçebilirim. Misal her akşam dört başı mamur sofralar kurmaya yetişemem. Yetişmek zorunda da değilim zaten. O zaman sürekli bugün ne pişirsem diye kendimi paralamaya da gerek yok. 

Her hafta pazara gidip en taze sebze-meyveyi almaya çalışmak sonra da onlar dolapta bozulmasın diye dert etmek zorunda değilim. Günler çuvala girmiş gibi hem evi temizleyip hem alışverişi halledip üstüne de akşama yemekli misafir ağırlamam gerekmiyor mesela. Temizliğin bir günde bitmesi bile gerekmiyor! Tamam, kabul; bu biraz zorlayıcı oldu bizim gibi temizlik deyince evin bir ucundan girip diğer ucundan çıkmayı marifet sanan bir nesil için :))) 

Kendi kendimin iki ayağını bir pabuca sokma konusunda çok başarılıyım. Her şeyi aynı anda yapmak istiyorum mütemadiyen. Bir yandan çamaşır yıkansın, bir yanda yemek pişsin, bir yandan lavabolar temizlensin, okul işlerim de hallolsun... Hepsi bir gün de bitsin ki yarın bana kalsın. Bugün değil, yarın yaşayayım(?). Ne saçma! 

Sahip olduğumuz tek şey "şu an". Şu an iyi olmaya, şu an yaşamaya, şu an mutlu olmaya bakmalıyız. Tam şu an tüm işleri bırakıp ailecek film izlemeliyiz, tam şu an aramalıyız sevdiklerimizi, tam şu an annemizle bir bardak çay, bir fincan sahlep içmeliyiz, tam şu an ellerimiz yana yana kestane ayıklayıp üfleye üfleye yemeliyiz. 

Tam şu an arkadaşlarımızla buluşup telefonları kaldırıp sessiz sinema ya da tabu oynamalıyız. Tam şu anda bir kadeh şarap eşliğinde küvete dalmalı, mumlar yakmalı, en sevdiğimiz müzikleri çalmalıyız. Belki bir gün değil tam şu anda gitmeliyiz o en sevdiğimiz şehre... Gidemiyorsak da üzülmeyi bırakıp başka bir alternatif bulmalıyız kendimize tam şu anda.

Her şeye yetişmeye, Hayat'ı yakalamaya çalışmaktan tam şu an vazgeçmeliyiz. Şu an neredeysek tamamen orada olmalı, kaçırdığımız şeyleri düşünmeyi bırakmalıyız. 

Hayat kaçmıyor; sadece akıp gidiyor kendi doğası gereği ve biz de kendi doğamız gereği o akışın sadece kısacık bir bölümüne şahitlik edebiliriz. Daha fazlası için yırtınmamızın anlamı yok. Hayat neyse o, biz de buyuz. Bu kadarız. Koskoca evrende bir toz zerresi kadarız ve göz açıp kapayana dek hiçliğe ya da her şeyliğe karışıp gideceğiz. 

Bu satırlar bitince, tam şu anda, ne yapmamız gerekiyorsa onu değil de gerçekten ne yapmak istiyorsak onu yapalım, olur mu?







Japon İğdesi / Güz Zeytini


*Fotolar geçen haftasonu Fındıklı'dan... 

Perşembe, Kasım 21, 2024

Sakin Kalabilmek

Bir süre önce olana bitene sinirlenmenin çok manasız olduğunu kabullenmiş ve olan biten şeyler karşısında sakinliğimi korumanın daha mantıklı ve pratikte de daha faydalı olduğunu anlamıştım ama uygulamada sorun yaşadığım anlar oluyordu. Dün gece kendimi kontrol etmek zorunda kalmadan çok sakin kaldığımı ve gereksiz yere sinirlenmediğimi fark ettim.

Akşam yemeğinden sonra arkadaşlarımla buluşup ortak bir arkadaşımızın evine gittik. Daha oturalı 5 - 10 dk olmamıştı ki telefonum çaldı; arayan Arya'ydı: "Anne, mutfakta su borusu patlamış, babam kayıp düşmüş, ev göl olmuş..." diye anlatmaya başladı, arkadan Evrim'in canhıraş sesi geliyordu. O an hiç telaşlanmadım, giyindim ve gayet sakin bir şekilde eve geldim. Ev gerçekten göle dönmüştü.

Ben gittikten bir süre sonra Evrim bir su sesi duymuş, Arya'ya seslenmiş ama cevap gelmemiş; Evrim de Arya'nın tuvalete ya da banyoya girdiğini düşünüp su sesini boş vermiş ama su sesi 5-6dk sonra hâlâ devam edince kalkıp ses nerden geliyor diye bakmış. Koridorda su görünce telaşla koşarak mutfağa yönelmiş ama suda kayıp mutfağa düşmüş, mutfak girişindeki dolap Evrim'in üstüne doğru devrilmiş, dolabın ortasında duran mikrodalga fırın üstüne düşmüş. Eski ben olsa bu durumda çıldırıp krize girerdi ama ben dün akşam hiç delirmedim. İlk olarak Evrim'in iyi olup olmadığını kontrol ettim ve düştüğünde bir yerini incitip kırmadığına şükrettim. 

Mutfak ve koridor parke zemin olsaydı bir felakete dönüşecek olan durum, yerlerin komple seramik kaplı olması sayesinde daha kontrol edilebilir bir haldeydi. Şansımıza evin eğimi de o kadar güzelmiş ki yaklaşık 45-50dk içinde tüm suyu çekpas ile koridordan çekerek küçük tuvalettin zeminindeki giderden akıttık. Mutfak ve koridor göl olmasına rağmen odalara bir damla bile su girmedi. Arya alerjik olduğu için mutfakta ve koridorda halı olmayışı da büyük avantaj oldu. Suyu çektikten sonra tanıdık aracılığıyla bir tesisatçı bulduk ve gece olmasına rağmen hemen gelip boruyu değiştirdi. Tüm  bu süreçte o kadar sakindim ki beni tanıyan biri kendi gözüyle görse inanamazdı :)) O kadar sakin kalabilmiş olmak bana çok iyi geldi. Hem yapacağım işi kolayca yaptım hem de kendimi boş yere heba etmediğim için kendimle gurur duydum :) 

Aslında sadece olması gereken oldu ve ben zaten sakin kalmam gereken bir durumda sakin kaldım. Yani abartılacak bir durum yok ama söz konusu bensem sakin kalmış olmam mucize gibi :)) 


Sertab Erener - Sakin Ol


Bugün arkadaşım "Peki nasıl o kadar sakin ve soğukkanlı olabildin? Ben o haline şaşırdım" deyince düşündüm. O kadar sakin kalabilmemin sebebi son zamanlardaki dingin ruh halimdi sanırım. Son birkaç günü an'a odaklanarak geçirdiğim ve kendimi mutlu hissettiğim için evi su basması çok da büyük bir problem gibi görünmedi gözüme. Hatta problem değil sadece mevcut bir durum olarak değerlendirdim. Başka zaman olsa "Lanet olsun! Her şey de beni buluyor! Evrenin benle ne derdi var? Niye bizim başımıza böyle şeyler geliyor?..." diye isyan ederdim. Ama şimdi yazarken bile öyle yapmanın çok saçma olduğunu fark ediyorum :))) Bu bakış açımda, bu yıl okuduğum bazı kitapların etkisi çok büyük. 




Yukarıdaki görselde bu yıl okuduğum kitaplar var. Ikigai, an'a odaklanmayı; Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı, neyi takıp neyi takmayacağımıza mantıklı şekilde karar vermeyi; Kadın Beyni - Erkek Beyni, davranış farklılıklarımızın sebeplerini; şu anda okuduğum Flip Thinking ise problem diye nitelendirdiğimiz bir çok şeyin aslında sadece mevcut durumu anlatan basit birer gerçeklik olduğunu anlatıyor. Hepsi bir araya gelince insanın hayata bakışı tamamen değişiyor desem yeridir. 

Halihazırda okumakta olduğum Flip Thinking kitabında, problem diye nitelediğimiz bir çok şeyin aslında problem değil sadece bir gerçeklik - mevcut bir durum - olduğu anlatılıyor. O gerçekliklerin bazılarını  "problem" olarak nitelendiren biziz. Oysa mevcudu olduğu gibi kabullenip - problem değil sadece istenmedik bir durum - eğer mümkünse durumu değiştirmek için ne gerektiğine odaklanırsak sonuç çok daha hızlı ve kolay oluyor. Denediğim kadarıyla gayet işe yarayan bir bakış açısı. 

Kitabı okumaya başladığımdan beri karşıma çıkan durumları eskisinden çok farklı değerlendiriyorum. Karşılaştığım durumları kişiselleştirmeden ve bir problem olarak görmeden nötr yaklaştığımda durumu değiştirmek için yapacaklarım daha basit geliyor gözüme. Sadece bir kitapla olan bir şey değil tabi ki bu değişiklik. Yukarıda bahsettiğim kitapların her birinden bir parça alarak yavaş yavaş değiştim sanırım bu yıl içinde. 

Yıl bitmeden daha ne kadar değişecek bakış açım bakalım :) 



Çarşamba, Kasım 20, 2024

Mutluluk Veren Küçük Şeylere Devam

Her Güne Üç Güzel Şey blogunu severek takip ediyorum. Bu serinin ilham kaynaklarından biri o blog olabilir :)

Bugünkü küçük mutluluk kaynaklarım:

  • Okul çıkışı sevdiceğimle buluşup uzun zamandır açılmasını beklediğim eklerciye gitmek, 
  • Çeşit çeşit eklerlerin muhteşem tatları, 
  • Ekler ziyafeti üstüne sahilde yürüyüş yapmak, 
  • Evimizin tam karşısındaki bankta oturup denizin ve sonbahar güneşinin tadını çıkarmak,
  • Bankta kitap okumak, ara verip bu satırları yazmak ve sonra kitap okumaya geri dönmek :) 
  • Akşam yemeğinin dünden hazır olmasının verdiği mutluluğu da unutmadan yazayım 😄




Salı, Kasım 19, 2024

Mutluluk Veren Küçük Şeyler

Bugünün minik mutluluk kaynakları:

  • Okulda evrak işlerimi bitirmek
  • Yarım gün çalışıp günün geri kalanında özgür olmak
  • Boş evde koltukta miskinlik edip dinlenmek
  • Müzik dinleyerek keyifle yemek yapmak
  • Fırında sebze üstüne sarımsaklı yoğurt, yanında bol domates-biberli-soğanlı bulgur pilavı :)
  • İspanyolca çalışmak
  • Evrim'le bir şeyler içip dizi izlemek :)

Pazar, Kasım 17, 2024

Tatil biterken...

Ara tatilin son dakikaları... Sabah yine öğretmen olarak uyanacağım ve daha ne olduğunu anlamadan 2.sınavlar derken ardından da sömestr tatili gelecek.

Tatili verimli kullandım. Yarım kalmış okul işlerimi hallettim; sonbaharın renklerini ucundan yakaladım; arkadaşımın düğününe gittim; ev işlerini kolayladım; Arya'ya 3 günlük çorba, bize de  2 akşamlık yemek hazırladım. Son olarak www.busuu.com üzerinden İspanyolca çalışmaya başladım ve ilk gün için baya iyi ilerleme kaydettim :) Bir sonraki adım Almanca'da ilerlemek :)


Coco'yu hâlâ izlemediyseniz mutlaka izleyin!



Cumartesi, Kasım 16, 2024

An'ın tadını çıkarmak...

Dün akşam bir arkadaşımız evlendi. Düğün Trabzon'daydı.




Hepimiz pek neşeliydik tabi ki :) 

... 

Bugünün güzelliğine gelince;



🤗🌺🌌 Beklenen an 🌺🌌🤗

... 

Dün gerçekten çok güzel bir gündü, bugün de Frida ve Van Gogh'a kavuştum :)

Yarın ara tatilin son günü. Bugün halledilmesi gereken okul işlerim ve yapılması gereken ev işleri var. Oysa tek istediğim sevdiğimle sıcacık chai tea latte içip yağmuru izlemek... Bakalım gün henüz bitmedi :)

Perşembe, Kasım 14, 2024

Kısacık da olsa gitmek...

Gittim. Döndüm.

Bugün kısacık bir doğa gezisi yaptık sonunda. Sonbaharın renklerini ucundan yakaladık.


Gittiğimiz mekanın adı "Odun Ateşinde Çay"
Odun sopasında patates, kestane, çay yapıyorlar.







Uçmaya hazır binlerce kelebek misali
🍁🦋🧡🍁🧡🦋🍁🦋🧡



Sonbaharın renkleri sarıp sarmaladı içimizi dışımızı 🧡

...


Dün ailecek Cem Karaca'nın filmini izledik; bugün de yolda Cem Karaca şarkıları dinledik. Meraklısına şuraya bir link ve bir de şarkı bırakayım. 



Pazartesi, Kasım 11, 2024

Başka Dünyalar

Bu yıl kendime doğum günü hediyesi olarak bir gömlek aldım ama gömlek bir türlü elime ulaşmadı. Firma, çok yoğun olduklarını, kargoların sırada beklediğini, en kısa sürede ulaştırmaya çalışacaklarını söyleyip durdu. Gömleği çok beğendiğim için Temmuz'dan beri bekliyordum ama artık vazgeçtim ve az önce ücret iadesi talep ettim. Gömleği neden bu kadar sevdiğimi anlatmak yerine göstereyim.



Gömleği görür görmez bayıldım ama Hayat...
Frida Cahlo ve Van Gogh'un bir bankta oturup konuşması fikri beni benden aldı. O kadar güzel ki! 
Bambaşka iki dünyanın çarpışması!


Gömleğin asla gelmeyeceğini kabullenince başka çareler aramaya başladım. Bir şekilde kumaşa bastırsam ve  gömleği diktirsem diye düşünürken karşıma fotoğraf hali çıktı görselin. Ben de kısa yoldan baskılı bir sweatshirt yaptırdım. Gömlek gibi olmaz biliyorum ama yine de bu fikri bir şekilde üstümde taşımak istiyorum :)



Hayat'ın verdiği ekşi limonu sıkıp tatlı yapacağım bu kez :)

Perşembe, Kasım 07, 2024

Akıp giden günler...

Ne yazacağımı bilmiyorum.

Günler akıp gidiyor, ben de günlerle birlikte akıp gidiyorum. 

Çırpınmıyorum bile. Arada yorulup ağlıyorum ama o da pek uzun sürmüyor artık eskisi gibi. 

Hayat nereye, ben oraya...

Şimdi Pazartesi... Şimdi Cuma... Arası yok asla.

Yılın bitmesine sadece 8 hafta kalmış.

Haftaya ara tatil. Yollara düşme hayallerim ama Evrim'i ikna edecek gücüm var mı emin değilim.

...

Hayat akıp giderken farkındalığımı kaybetmemeye çalıştığım zamanlardan biri kitap okuduğum anlar. Okuduğum kitaplar iyi geliyor. Şu an Berthold Gunster'ın Flip Thinking kitabını okuyorum. Bazı kitapları İngilizce okumak ayrı bir keyif veriyor. 

Yazımı dün geceden bir fotoğraf ile bitirmek istiyorum. Arya ile kim daha çok okuyacak yarışı yaptık ve tabi ki Arya beni engellemek için elinden geleni hatta bacağından geleni ardına koymadı :))



Üsttekiyle alttaki aynı çocuk (?!) 

Pazar, Kasım 03, 2024

Her şeye yetişmek...

3 haftadır sınavlarla haşır neşirim. İlk hafta sınav hazırladım; sonraki hafta konuşma ve dinleme sınavlarını yaptım, okudum; bu hafta yazılıları yaptım, iki gündür de onları okuyorum. Tüm bunları yaparken bir yandan da evin rutin işlerini halletmeye, kutlamalara ve eylemlere katılmaya devam ediyorum tabi ki. 


Bitmeyen sınav silsilesi... 


Cengiz İnşaat'a Kaz Dağları yetmemiş, sıra Arhavi'de maalesef... Durdurmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. 


Cumhuriyet coşkusu!!! 


Her yıl kutlamalara fiilen ve tabi ki kalben katılıyoruz ❤️🇹🇷❤️🇹🇷

... 


Hayat akıp giderken ben de onunla akmaya çalışıyorum. Yarın akşam için misafir davet ettik; az önce banyoları temizledim, çamaşırları makineye attım, mutfağı ve buzdolabını topladım; irmikli brownie pişirdim. Bu satırları da sosunu dökmek için kekin bir tık ılınmasını beklerken yazıyorum.

Tarifi şuraya bırakayım. Nette bulduğum bir tarifin şekerini ikiye katlayıp 1 çay bardağı da un ekleyerek aşağıdaki ölçülerle yaptım. 

Malzemeler:

  • 3 yumurta 
  • 1 su brd. toz şeker (tarifte yarım brd diyordu, bence az gelir :) 
  • 1 pkt. Vanilin
  • 1 çay brd. yoğurt
  • 1 çay brd. sıvıyağ
  • 1 su brd. irmik 
  • 1 çay brd. un (tarifte yoktu ama bence kesinlikle gerekli :) 
  • 1 pkt. kabartma tozu
  • 3 yemek kaşığı kakao
Hazırlanışı:

Yumurtaları, şekeri ve vanilini iyice çırptım. Sırasıyla yoğurt ve yağı ekleyerek karıştırmaya devam ettim İrmik, un, kabartma tozu ve kakaoyu eleyerek - Arya eledi :) - ekledim ve çırptım. 185 derecede önceden ısınmış fırında tam 25 dakikada pişti. 

Kokusu evi sardı, herkes ne yaptın böyle diye mutfağa geldi :) Görüntüsü ve kokusu süper ama tadını ancak yarın akşam öğreneceğiz :D Gelip güncelleme yazarım buraya :) 

Şimdilik hoşçakalın... 


Günlerdir fonda çalan şarkı: Gözlerine Göz Değmiş - Sezen Aksu

Çarşamba, Ekim 23, 2024

Son günler...


Her akşam önce oyun sonra kitap okuma saati yapıyoruz Arya ile :)


Sanırım evvelsi gün çıkmıştı bu muhteşem gökkuşağı :) 



Günlerdir Uno oynuyorduk, bugün değişiklik olsun diyerek kızma birader oynadık. Dün gece Uno'da 5-2 yemiştim; bu gece kızma biraderde 2-0 yendim :D Arya, yenilen pehlivan güreşe doymaz hesabı bir tur daha oynamak istedi ama kitap okuma saatimiz geldiği için kurtardım paçamı :))

Yandan hadi sen de okusana deyip duruyor Arya Hanım :))

Görüşmek üzere... 

Pazar, Ekim 20, 2024

Aynadaki Kadın...

Havalar birden soğudu. Çok üşüdüğüm için yataktan çıkamıyorum. Yatağın tam karşısında ayna var. Bakıyorum ve şaşırıyorum aynada ufacık kalmış suratıyla, çökmüş gözleriyle bana bakan kadını görünce... O kadar ufak tefek geliyor ki gözüme... oysa bildim bileli "büyük" bir kadındı. Ben mi yanlış biliyordum yoksa aynadaki kadın mı küçüldü? Kararsızım.

Tekrar tekrar bakıyorum aynaya. Yetmiyor; ışığı açıp aynaya yaklaşıp bakıyorum. Evrim hep kaşık kadar yüzün var diyordu ama... Ne zaman kaşık kadar kaldı acaba bu yüz? Tanıştığımızda hiç öyle değildi eminim. Hatta daha düne kadar da öyle değildi. Peki ne oldu, ne zaman oldu? 

Ne olduysa bu fıtıkla başladı. Savaşmaktan yoruldum. Yoruldukça içime doğru çekilip küçüldüm sanırım. Tanımakta zorlanıyorum aynada gördüğüm kadını ama gözüm bir yerden de ısırıyor sanki ufaktan. Tam çıkaramıyorum. Sonra eski fotoğraflar geliyor gözümün önüne. Annem... Bir ağacın altında oturmuş hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyor kameraya. Saçları kısacık...

Kız çocuklarının en büyük mücadelesidir annesine benzememek ama ne kadar uzağa gitmek istesek o kadar dibine düşeriz annemizin. Gölgesinde kalmak istemediğimiz onca yıldan sonra dönüp bakınca birbirine karışır gölgelerimiz. Ne kadar farklı olsak da bir yerden mutlaka bir şekilde benzeriz annelerimize... Aynaya bakınca tanıyamadığım bu kadın garip bir şeklide annemi anımsatıyor şimdi bana. 


Şikayet etmiyorum halimden. Başka bir yerde olmak da istemediğime göre mutluyum demek ki! 
Gülümsüyorum aynadaki bu yeni kadına. Kaşık kadar kalmış yüzüm, kısacık saçlarım ve yorgun gözlerimle inadına gülümsüyorum Hayat'a. 

Pazar, Ekim 13, 2024

Muhteşem Bir Cumartesi

Sabah sarmaş dolaş uyanıp yatakta miskinlik yapmak... Tavada yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, bal reçel, semizotu, salatalık ve olmazsa olmaz Bergama tulumu ile mis gibi bir sabah kahvaltısı...

Kahvaltı sonrası birlikte haftalık alışverişi halletmek, dönüşte yine sarmaş dolaş olup koltukta film izlemek... Film sonrası tazecik baget ekmeğe yapılan beyaz peynir, domates ve pesto soslu sandviçler ve bir termos çay ile sahilde mini piknik :) Piknikte biraz müzik, biraz dergi... Tam o esnada telefona düşen "Rüya iki tane tiyatro biletim var. Biz gidemiyoruz, biletler yanmasın, siz gidin." mesajı! Kaçar mı bu fırsat :D

5dk sonra biletlerle birlikte evdeyim. Evrim'i yolda telefonla ikna ettim :)). Hızlıca üstümüzü değiştirip tiyatroya yetişiyoruz. Oyunun adı "Irwin Motor". Vurucu bir oyun. Yer yer fazla geliyor bazı replikler bize ama oyuncular başarılı.

Oyun çıkışı sahilde el ele yürüyüş ve kapanış :)


Bir piknik severin aynaya yansıyan mutlu görüntüsü


Mükemmel üçlü: Kafa Dergi, Pestolu Sandviçler ve Çay :)


Nasil asil, nasıl tatlı bir arkadaştın sen :)




Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...