Az önce aşağıdaki videodan öğrendiğim üzere "aşk" kelimesi "ışık" ve "sarmaşık" kelimeleri ile aynı kökten geliyormuş ki bakınca hemen anlaşılıyor. Işık gibi aydınlatan, sarmaşık gibi sarıp sarmalayan anlamlarını da taşıyor denilebilir yani aşk için :)
Prof. Dr. Sinan Canan sevdiğim bir konuşmacı, samimi, net, eğlenceli :) Yukarıdaki konuşmasındaki çoğu fikrine katılıyorum. Aşk halinde beyinde yaşanan kimyasal değişimleri (videoda 4-5.dk ve 10-11dk civarı) pratik örnekler ile anlatışına bayılıyorum. Çok karmaşık gibi görünen mevzuları bilimsel açıklamalar ile mantıklı hâle getiriyor. Yukarıdaki konuşmasında anlattığı geçici cinsel çekim içeren aşk ile 40 yıllık evlilik sonrası aşk ayrımı konusu evliliklerin nasıl yürüdüğünü güzel özetliyor.
Sinan Canan 41.45'te "Aşk şiddetli, sevgi sürekli" diyerek tam da benim savunduğum fikri anlatıyor. Sevgi birinin sadece var olmasına, nefes almasına şükretmek; aşk ise benim olsun demek.
Salt fiziksel beğeninin bir yere kadar süreceği ancak zihinsel uyuşmanın, birbirini gerçekten önemsemenin, birlikte anılar biriktirmenin, birlikte olmaktan keyif almanın yani aşkı bilişsel düzeye taşıyabilmenin evliliği yürüten şeyler olduğuna inanıyorum. Yine Sinan Canan'ın aşk evliliği vs. mantık evliliği konulu şu konuşmasında anlattıklarına da katılıyorum.
Konuşmanın içinde geçen, Angelina Jolie ve Brad Pitt'in boşandığı dünyada Danimarka prensesi ile evlenmek de durumu kurtarmaz önermesi bence de doğru. Mutluluk güzellik, yakışıklılık ya da zenginlik ile doğru orantılı olmuyor. Bunlar önemli ama aynı zamanda son derece göreceli kavramlar. Herkes aşık olduğu kişiyi güzel/yakışıklı bulup da aşık oluyor. Kimse çok çirkin olduğunu düşündüğü birine aşık olmuyor zaten.
Bu akşam sofrada yemek yerken Arya babasını kızdırmak için fiziksel özelliklerini kullanarak babasına laf sokmaya çalıştı. Evrim kendisiyle son derece barışık olduğu için oralı olmadı ama ben Arya'nın davranışı saygısızca olduğu için yanlış olduğunu söyleyerek onu uyardım. Uyarımın devamında fiziksel özelliklerin bizi tanımlayan şeyler olmadığını ve bu özellikler üzerinden övgü ya da yergi yapılmayacağını anlattım.
Biz Evrim'le tanıştığımızda Evrim 120kg civarındaydı; ben de 70kg, uzun kızıl saçlıydım. Yıllar içinde kilo aldık, kilo verdik; saçlarımı 3 numaraya vurduğum zamanlar, uzatıp karamel yaptığım zamanlar oldu; Evrim bıyık bıraktı, keçi sakal kullandı, saçlarını uzattı, tamamen kazıttı... Bunların hiçbiri birbirimize olan hislerimizi değiştirmedi. Değiştirseydi bir arada kalamazdık zaten.
Hislerimizin değiştiği zamanlar olmadı mı peki? Oldu. Ama olay fiziksel şeylerle değil bilişsel düzeyde birbirimizden kopmamızla ilgiliydi. Aynı sayfada, aynı cümlede buluşup anlaşamıyorduk. Aşmak için çok uğraştık. Ben vazgeçtiğimde Evrim vazgeçmedi. Bir şekilde yeniden aynı sayfada buluşmayı başardık.
Evrim'le birlikteliğimizin 19. yılı bitmek üzere. İlk yıldan itibaren bulduğumuz her fırsatta aynı çatı altında kaldığımız için 19 yıldır - benim ömrümün tam yarısı - evliymişiz gibi geliyor bize. 24. yılımız da Evrim'in ömrünün yarısı olacak inşallah :)) Geriye dönüp bakınca vay be diyoruz ama günlük hayatın içinde hiç o kadar zaman geçmiş gibi gelmiyor bize :)
Umarım her sene dönüp bakmaya ve "vay be" diyerek şaşırmaya devam ederiz :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder