Yıllar içinde sıfır güvenle başlayıp zaman içinde yüze çıkan dostlarım oldu. Yüzden sıfıra 1 saniyede düşenler de azımsanacak gibi değil. Ama hiç birinde çok şaşırmadım. Kimseye bel bağlamamak gerektiğini çok küçük yaşta öğrendim. Şimdi tüm bunları niye yazıyorum peki?
Dün bir arkadaşıma bir kararımı anlattım. "Haklısın, bu konuda seni desteklemek için elimden geleni yapacağım." dedi. Bu süreçte yapmaması gerekenleri özellikle belirttim. Sonra üstünden 1 gün bile geçmeden kararımdan dönmem için beni kışkırtmaya başladı. Ama açık açık da değil. Yüzüne vursam, "Ne alakası var canım? Sen yanlış anlamışsın!" denilecek cinsten bir kışkırtma. Niye yaptı? Kendi için. Aldığım karar onu da etkilediği için. Zor olduğu için. Kızgın mıyım? Hayır. Şaşırdım mı hayır? Aslında sevindim bile. Çünkü bu davranışla aldığım kararın doğruluğunu bir kez daha anladım. 100 değildi ama yavaş yavaş da olsa 70'i geçmişti, sıfıra inmesi 1 saniyeden az sürdü.
Tüm bunların yanında istisnalar yok mu? Var. İki elin - belki de bir - parmak sayısını geçmez. Ama iyi ki varlar da insanlıktan umudumu tamamen kesmiyorum.
Hiç kimseye güvenmemek akıllıca bir davranış bence de. Güvenebileceği tek kişi, kendisidir insanın. Onun bile garantisi yok aslında:) İnsan kendine güvenmediği durumlarda kararsızlık yaşar ancak hayal kırıklıkları ile daha az karşılaşır. Eğer birine % 100 güvenip ona olan bu güvenine dayalı bir takım kritik kararlar veriyorsan hiç şansın yok bana göre.
YanıtlaSilİstisnai durumlardan bahsediyorsun. Olabilir, ama bu tür ilişkilerde güvenin devam etmesi, çıkarların çatışmaması veya güven duyduğun insanlardan herhangi bir şey talep etmemen halinde mümkün olabilecektir. "Babana bile güvenme!" deyişini çok gerçekçi bulurum bu yüzden. Belki doğru olan da budur. Bir arkadaşa, dosta, içini dökebileceğin birine güvenebilirsin. Eğer bu ilişkinin kalıcı olmasını istiyorsan sakın ola onlardan bir talepte bulunma derim. İstersen test et, güvendiğin bir arkadaşından onu etkileyen, öykündekine benzer bir destek talep et. Sonucun değişmediğini göreceksin. Tecrübeyle sabit:)
"Babana bile güvenme" sözü benim aldığım ilk hayat dersi :) Yalnız gerçekten "dost" olunabileceğine inanıyorum çünkü tüm eksiğimi gediğimi, hatamı, arızalarımı bilip de yanımda olan dostlarım var. Birbirimizden tek beklentimizse samimiyet ve sevgi. İşin içine başka beklentiler girerse ne olur bilinmez ama başka beklentilerin girmesi de dostluk kavramına aykırı bence. Yani sevgiden, destekten başka bir şey beklemiyorum ben dostum dediğim kişiden. Yeri gelmişken yazayım Mr. Kaplan, yazılarınız ve yorumlarınız benim için çok değerli. Sizi de karşılık beklemeden dostum olarak sayıyorum bir anlamda, bilge bir dost :)
SilHayatta hiçbir şeye çok büyük anlamlar yüklememek lazım. Her şey olduğu kadar, gittiği yere kadar. Böyle bakınca rüzgarın yönü değişip, dalgalar coşunca hayat alabora olsa da şaşırmıyor insan. Bitmez denilen dostlukların da bitebileceğinin farkındayım elbet ama sürerken tadını çıkarmak lazım :)
Yazdıklarınız içimi ısıttı:) Hani kimseye güvenme diyoruz ya, biri bize güvendiği, bir dost olarak gördüğü zaman ne oluyorsa birden açıyoruz yüreğimizi. İfade ettiğiniz üzere gerçek dostlar arasındaki ilişki sevgi, samimiyet ve manevi destek olmalı sadece. Onca bilge insan varken bilgelik bana uzak elbette. Sizin yazı ve yorumlarınız da beni besliyor. Hiç tanımasak da birbirimizi sevindiğiniz zaman seviniyor, üzüldüğünüz zaman üzülüyorum. Sizinle ilk tanışmamız o hayatınızı anlattığınız yazıyla oldu. Yaşadıklarınızı o kadar ustaca yazmıştınız ki, yaşadıklarınız o kadar derindi ki, okurken sonunu zor getirmiştim. Bir daha okumaya kalksam yine aynı duygu seline kapılırım gibi geliyor. Bilmiyorum bu bana has bir davranış mı ama böyle işte. Bu zorlukları yaşayıp ayakta kalabilen bir insan herkese rehber olabilecek nitelikte. İşte sizin bu başarınız bahsettiğimiz içerikte, "pure" dostluklar sayesinde olmuş. Böyle dostluklar başımın tacı. Bu dostluklar eğer kapsamı değişmezse bitmez ölene kadar. Hatta öldükten sonra bile kalır kalanın yüreğinde:)
SilResilience building. Biraz okusana, iyi gelebilir. Kısaca; insanın karşısındaki insanın davranış ve duygularına verdiği tepkilerin ondan bağımsız olması, kendi içinden kaynaklanması. Yani karşımızdaki kişi üzgünse, birden bizim de karalar bağlamamız ya da karşımızdakiyle sevinmemiz. Şimdi Kaystros'un yorumu da bu yönde olunca aklıma geldi. Bu durumu biz kültürümüzden gelen sosyal eğitimle "iyi bir şey" olarak benimsemişiz. ben de öyleyim, biri üzülsün içim içimi yer yardım edeyim yanında olayım diye. sevinsin, yine aynen, onunla sevinirim.... AMA. Bu aslında bize zarar da veren bir durum olabiliyor. Fazla empati biliyorsun... Misal; sabah bazen çok mutlu kalkıyorum sebepsiz, ama çok sevdiğim birinin yüzü asılmış işte diyelim, içim içimi yiyor ve bakıyorum ben de onunla üzülmeye başlamışım. Ya da aile içinde mesela annem sinirli ve mutsuz uyanmışsa hop babam aynı role bürünüyor, takım ruhu, takımca beraber batmak.. Halbuki asıl dostluk ya da takım ruhu, biri düşünce diğerinin kaldırması. Ya da karşımızdaki sinirliyse ona uyup günü mahvetmemek. Resilience building bu nedenle çok önemli. Karşındakinin davranışına göre bukalemun gibi ona benzemek ve kendini de yakmak yerine, kendini ondan ayrı tutarak ona yardımcı olmaya çalışmak, beceremiyorsan da açıkcası arkanı dönüp yürüyebilmek, çünkü her zaman herkese yardım edemezsin.... Bilmiyorum bir anlamı oldu mu yazdıklarımın.
YanıtlaSilİlk defa duyuyorum "resilience building" kavramını 😳 ama az çok benim düşünceme uygun. Hemen araştırıp okucam biraz. Ben düşünce beni kaldırıyorsun sen hep, hem de öyle güzel güldürüyorsun ki :))) şimdi buraya yazmak istemedim ama "y" ile diyeyim sen anla :))) hiç anlamı olmaz mı yazdıklarının? İşte dostluk da öyle olmalı, uğraşıp kaldıramadığında bırakıp gidersen gerçek dostun alınıp gücenmemeli; "beni bırak, sen kendini kurtar" diyebilmeli zaten :)
Silİyi güldürüyorum di mi? :D Sana whatsapp'tan yazarken ben de gülüyorum da ondan... <3
SilDuyduğum güveni suistimal eden nice arkadaşımı düşünüyorum da onlara kızmıyorum, kızamıyorum. Onlar da varlıklarıyla birşeyler öğretti bize, sadece kötülükleri dokunmadı ya. Şimdi olsa yine inanırdım onlara muhtemelen. Çünkü ben gözüme gözüme sokup beni kırmadıkları sürece vazgeçemiyorum insanlardan. Sonra da sildim mi tam silerim zaten, o ayrı.
YanıtlaSilAma güvenmekten vazgeçmemek lazım. Tabi bir gözü kısık dinleme diye birşey vardır ya, o şekilde :)
Aslında hepimiz gözü kapalı, gönlü açık inanmak istiyoruz karşımızdakine de tecrübelerime izin vermiyor :) kırılıp gönül koymanın faydası yok olanlara. Olur böyle deyip devam etmek lazım.
SilNe çok güvenmek ne de hiç güvenmemek.. Kendime bile ne ihanetler ettim ben. Bir gün herkes düşman olabilir, ama kişiselleştirmemek lazım herşeyi.
SilAz insan çok huzur felsefesini hep benimsemiş, önce kendimle yalnız olmayı sevmiş tiplerdenim ben. Ama bu noktaya da bir anda gelmedim işte. Söylediğin inişler, çıkışlar sayesinde. Pişman mıyım? Belki o dönemler güven meselelerine takıyordum. Nasıl olur ya? filan durumları. Ama artık hiç bir şeye şaşırmıyorum. Ve şaşırılacak bir durum da yaratmıyorum. Belli başlı insanlar var hayatımda ve yeni birileri gelse de hep belli bir çizgide. O çizgiyi aşıp kimseyi içeri almıyorum. Hayat bu gerçi.. İçeridekilerden ne gelir bilinmez ama ben yine de önce kendimle olmayı öğrendim. Diğer yaşanan hayal, güven kırıklıklarına da hayat bu deyip geçiyorum. Sonra yine kendimle kalıyorum.. :)
YanıtlaSilBaştan hazır olunca insan olabileceklere, daha az üzülüyor. "Olur mu ya hiç öyle şey" dememeli, her şey olabiliyor hayatta :) Tabi ki herkesten uzak duralım, izole olalım değil amaç. Sadece şaşırma faktörünü devre dışı bırakalım yeter :) Peki, üzülmez miyiz o zaman hiç? Yine üzülürüz ama en azından beklemediğimiz anda darbe alıp yıkılmayız di mi :)
Sil