Yalnız olmadığımızı bilmek istiyoruz. Birileri çıkıp "Ben de geçtim o yollardan, dayan, bitecek!" desin ya da "Bak ben de aynı yoldan geçiyorum." desin, elimizi tutsun istiyoruz bence içten içe. Anlattığımız hikayelerin sahiplerini arıyoruz kimi zaman, kimi zaman geçmişte kalmış tanıdık bir yüzün peşine düşüyoruz yeniden.
Geçmişi özleyip yazıyoruz, hayallere kapılıp yazıyoruz. Bazen umudumuzu, bazen umutsuzluğumuzu paylaşmak için yazıyoruz. Sebepler görünür de değişiyor ama temelde hayatla başa çıkmak için, "Ben burdayım!" demek için yazıyoruz. Faniliğimiz ağır geliyor, gitmeden dünyada bir iz bırakmak için, yaşamamızın bir anlamı var demek için yazıyoruz.
Madem yazmaktan bahsettik, ben yazmazsam siz yazın. Arada bir iki satır olsa da yazmalı insan.
Sabah kulağımda bu türkü ile uyandım. Yazıya uysa da uymasa da bugün ruhumun gıdası bu türkü.
Kimi konuşmadan duramaz, bazıları ise yazmadan. Kimi okumaktan hoşlanır, kimi dinlemekten.
YanıtlaSilBenim tercihim, okumak ve yazmak. Her ikisi de yalnız başına yapılabilecek aktiviteler. Oysa konuşmak ve dinlemek için birine ihtiyacınız gerekiyor. Bir de kendimi yazarak daha iyi ifade ettiğimi sanıyorum. Yazmak üzerine çok şey söylenebilir. Meselâ yazmak bana daha masum daha samimi geliyor. Üstelik hem eğlenceli hem ruhumu dinlendiriyor. Evet, kabul ediyorum, yazdıklarımın okunması mutlu ediyor beni. Yazar ve okuru arasında görünmez bir bağ oluştuğu gerçek. Hiçbir menfaat ilişkisi olmadan kurulan bu yakınlık, aynı duyguları paylaşmak, iki insanın birbirini anlamaya çalışması güzel bir şey. En önemlisi yeni bir şeyler öğrenmek birbirimizden, kendimizi geliştirmek. Saygı ve sevgi çerçevesinde aklın alabildiği her konuda düşüncelerimizi paylaşabilmek özgürcesine.
Yazmanın sihrine inanıyorum. Bir kelimenin hatta bir noktalama işaretinin yerini değiştirmenin ya da farklı bir sözcük kullanmanın meramımı anlatmak konusunda ne kadar önemli olduğunu biliyorum. Kelimelerle oynamak hoşuma gidiyor:)
Şarkıların her ikisi de çok güzel bu arada.
Okumak ve yazmak, hayatın olmazsa olmazları :) Ben de kelimelerle oynamayı çok seviyorum. Hatta İngilizce'de "pun" denilen okunuşu/yazılışı birbirine benzer kelimelerle yapılan ince kelime oyunları vardır ki çok severim. Mesela "fall" kelimesi ile bir sürü "pun" yapılabilir. Türkçe'de de bazen yapılabiliyor ama şu an aklıma gelmedi hiç :( Bu aralar çok yazmak istiyorum ama istediğim gibi yazamıyorum. Durum sonunda neden yazmak istediğimi sorgulamaya kadar gitti :) Yazmanın daha samimi olduğuna kesinlikle katılıyorum. Ben eşime de yazarak anlatırım kendimi bazen. Bölünme ihtimali yok, araya girilip konunun başka yere taşınması ihtimali yok. Baştan sona bir solukta anlatır insan derdini :)
SilBazen bazı şarkılar çok güzel geliyor insana. Bazen de geri dönüp sevdiği bir şarkıyı tekrar dinleyince ne buldum ki ben bu şarkıda diye soruyor insan kendine. Ama şu türkü... Gerçekten çok güzel! Lisedeyken koroda öğrenmiştim bu türküyü, o günden beri bıkmadım, hâlâ severim :)
SilÇok haklı ve özel bir post olmuş. Okurken; içimden geçenleri okuyor ve hissettiklerini görebiliyormuş gibiydim. Ne güzel şey yazabilmek.. Bazı şeylerin var olması ve hissedebilmek. Yalnızlığı sevmek ama yalnız olmadığını da bilmek.. Hep yazalım özgürce. Biz yazdıkça birileri hep olacak çünkü yanımızda, yakınımızda.
YanıtlaSilKalemine sağlık :)
Bazı şeylerin var olması ve hissedebilmek...
SilGerçekten çok güzel şey yazabilmek :)
Bir tarihte Salih Bolat’ın Kaçak dergide “Neden Yazıyoruz?” başlıklı bir denemesini okumuştum. Denemenin sonuna dünyaca tanınan yazarların neden yazdıkları sorusuna verdikleri cevapları içeren bir liste eklenmişti. Cevaplar çoğunlukla muğlak, belirsiz, bu sorunun cevabının somut ve net bir şekilde ifade edilemeyeceği şeklindeydi. Hatırladığım kadarıyla en sık yinelenen cevap “bilmiyorum!” kısalığındaydı hatta. Cevaplar belli ki kimseyi tatmin edemezdi ve işte tam da bu yüzden bu sorunun cevabını merak eden her kimse neden yazdığı sorusunun cevabını bulmaya çalışırdı pekala. Ben de öyle oldu mesela! Bu konuda yazılmış kitapların izini sürdüm, okudum, hala okurum, fakat yazmak eyleminin o tanımsız, o belirsiz yanına dair net “bu böyledir!” diyebileceğim bir sonuca varabilmiş değilim.
YanıtlaSilCevabı duymaya hazır ve istekliysem, kendime sorup da cevap alamadığım soru olmadı pek :) Bence yazan herkes derinlerde bir yerde biliyor cevabı. Cevap tek ve her zaman aynı değil ama yazma işi bitip kalemi kenara koyunca "Ben bunu niye yazdım?" sorusunun cevabı çözülemeyecek bir muamma da değil bence :) ama dedim ya insan irdelemek ve bilmek istesin yeter ki!
SilSevgili Kediciğim! Senle ben bazen "beyinler-eşitlendi"den muzdarip olduğumuz için insanlar bizi tek kişi sanmaya başlamış, şimdi anladım :)) Çünkü daha düne dek ben de seninle aynı paralelde düşünüyordum. Ama; dün yani 31 aralık, 2019'un son gecesinin son saatlerinde sana yolladığım o mail vardı ya.. Oku ve sil dediğim. Ha işte ben onu yazdıktan hemen sonra, bu "neden yazıyoruz"a bir cevap buldum: Tamamen bencillikten. Çok nedeni var hepsi tamamen bencilce:
YanıtlaSil1). Okunmak, anlaşılmak ya da beğenilmek ama mutlaka okunmak için, tamamen "ben" merkezli.
2). Kendimizi rahatlatmak için, çünkü yazarak "boşalabilmek". Ama bundaki sorun şu; diğer insanın/insanların üzerine boca etmek, yine bencillik.
3). İzlenmek arzusui merak edilmek, kendimize toplumsal bir yer açmak arzusu, geride birşeyler bırakmak arzusu. Yani BEN vardım, yaşadım, düşündüm, ben ben ben.. Yine.
Bu durumda kuzum, onulmaz arlanmaz benciller olduğumuz için yazıyoruz. Herşeyi de biz biliyoruz bu arada ama ona hiç girmeyeyim....
İşte cevap tam da bu! Bencillikten yazıyoruz, ben burdayım demek için yazıyoruz, kendimizi rahatlatmak için yazıyoruz. Üçüne de katılıyorum yazdıkşarının sonuna dek. Bunu itiraf etmek zor ama derdimiz hep "ben" işte! O koca koca yazarların da sebepleri çok farklı değildi bence ama bilinmez tabi yine de :) her zaman hesaba katamadığımız başka ihtimaller de vardır :)
Sil