Doktorun muayenesinden çıkıp arabasına ne ara gitmişti bilinmez ama şimdi yılların kazandırdığı refleksleri ile bedeni arabayı sürerken, benliği dizinde dokuların, damarların, etin, kemiğin içinde geziniyordu. Tam olarak neredeydi bu Allah'ın belası menüsküs acaba? Zihni bir bulsa iyileştirecekti sanki oracıkta tüm hasarı. Ama ne mümkün bulamıyordu işte. Ah keşke biraz anatomi bilgisi olsaydı! O zaman belki ulaşırdı zihni şu acının tam köküne. Ne yazık ki tıp okumak yerine mühendislik okumayı tercih etmişti.
Mühendislik okuyup mutlu olan çoktu ama O değildi. Şansını hep başka yerlerde denedi. Olmadı. sonunda kendini Baş Mühendis olarak buldu kaçmak için çırpındığı onca seneye rağmen. Ne zaman yola düşse önüne setler çeken Hayat, şimdi de nefes almak için açtığı ufacık pencereyi kapatmaya çalışıyordu. Bu ilk uyarı değildi. Hayat onu daha önce de köşeye sıkıştırmış sonra da kaçmak için attığı her adımın önüne set çekmişti.
2 bira içip arabayla gezmeye çıktığı akşam polis durdurmuş, ehliyetini kaptırma korkusu ile alt üst olup şans eseri geçmişti kontrolden. Kaçma girişimlerine ara vermişti bir süre ama yine dayanamayıp yolda bulmuştu kendini. Bu kez de çok yakın bir aile dostu yolda yakalayıp binivermişti arabasına "Beni de eve bırakır mısın geçerken? diyerek. Nereye gittiğini sormamıştı bile. Bir başka kaçma denemesinde şirketin müdürüne yakalanmış, kaçamadığı gibi ekstra bir iş yüklenmişti omuzlarına.
Kaçmaya çalıştıkça daha da sıkıştığını görünce kaçmak yerine spor yapmaya başlamıştı. "Spor yaptıkça ciğerlerim açılır, nefes alırım, hem kafam da dağılır sporla uğraşırken." demişti. Ama işte yine yolunu tıkamıştı Hayat. Koşmayı bile çok görüyordu. Oysa ne çok sevmişti koşmayı. Sabahın sessizliğinde, muhteşem gün batımlarında, gecenin karanlığında... Koştukça açılmış, açıldıkça koşmuştu. Kendini hiç bu kadar özgür hissetmemişti. Bunu fark ettiği an korkmuştu. Hayat anlamasın diye saklamaya çalıştı hislerini. Bıraktı koşmayı.
Şirketteki çalışanlar her hafta halı saha maçı yapıyordu. "Bu hafta ben de geleyim" dedi. Şaşırdı çalışanlar ama geri de çevirmediler. Sahada koşuyordu, maç pek umurunda değildi başlarda. İlk golünü ayağına gelen topa dümdüz öylesine vurarak attı. O hafta maçı kazandılar. İçinde yine aynı heyecanı, özgürlük hissini duydu. Yine korktu. Hayat yanına koymazdı bunu. Bu kez vazgeçemedi, her hafta gitti halı saha maçlarına. Bir hafta düşüp omzunu sakatladı. Aldırmadı. Diğer hafta ayağına bastı bebek mezarı gibi kocaman kramponları olan bir iş arkadaşı. Durmadı.
Hafta sonları doğa yürüyüşü yapan arkadaşları vardı. Onlara dedi bu kez de "Bu hafta ben de geleyim" diye. Yürüyüşün 20 km süreceğini bilse demezdi belki de. Ağrıyan omzu, acıyan ayağı ve Hayat hissettiği bir parça özgürlüğü elinden almasın diye korkuyla çarpan kalbi ile yürüdü 20 km'yi. Yürüyüşü tamamladığında her şeyi yapabilecek gibi hissediyordu kendini. Hayat'a kafa tutabilirdi. Öylesine özgürdü ki... Öylesine coşkulu... Saklayamadı Hayat'tan.
Yürüyüşten döndüğü gece hissetti ilk kez dizindeki acıyı. "Eee çok zorladın kendini! Bu yaştan sonra senin neyine dağ tepe 20 km yürümek?" demişti kardeşi. Bu yaştan sonra mı? Sahi kaç yaşındaydı ki? En son 27-28 diye hatırlıyordu. Şöyle kabaca hesapladı 45, hayır 46 olmuştu! Ama nasıl akıp geçmişti şu Hayat? Köşe kapmaca mıydı yoksa kedinin fareyle oynadığı acımasız bir oyun muydu tüm Hayat?
Tüm bunları 1 saatlik dönüş yolunda düşündü. Dizinin içinde, etin, kemiğin arasında kaybolan, damarlarındaki kanın her bir damlasında boğulan zihni yüzeye çıkmak için yön değiştirmiş; maziye dalmış; her şeyi en başından ele almıştı. O an karar verdi. 10 gün boyunca yatacak, doktorun verdiği ilaçları kullanacak ve 10 günün sonunda Hayat'a inat koşacaktı. Varsın atın ölümü arpadan olsundu!
bakalım hayat ne yapacak bu duruma :) çünkü hayat... Hayat?
YanıtlaSilValla Hayat bu, kırıverir adamın bacağını! Ben olsam koşmam, bence adam da acıyı tekrar hissedince koşamayacak. Ama bakalım Hayat bu, her an her şey olabilir :)
SilYok sanmıyorum. Hayat'la inatlaşılmaz. Hayat'a kafa tutarsa, ona haddini bildirir Hayat. Adam Hayat'ına son veremeyecek. Aksi takdirde film biter:)
YanıtlaSilBir gün bir güne tutmuyor hayatta. 10 günde neler değişir. Koşmanın yerini başka bir şeyler alır zaten 10 günde :) Dün hikayeyi okuyan bir arkadaşım, "Sana deseydi doktor koşma diye, hadi be der eve koşarak döner, dizini parçalardın" dedi. Artık nasıl bir deliysem gözünde :))))
SilO zaman Mrs. Kedi, sen kendi gözünde başka, dışarıdan birilerinin gözünde başka görünüyorsun:) Zira, DBE'nin yorumuna verdiğin cevapta "Ben olsam koşmam" derken, hikayeni okuyan arkadaşın bunun tersini iddia ediyor:) Acaba hangisi gerçek Mrs. Kedi:))
SilDiyorum ya arkadaş beni nasıl deli görüyorsa artık :))) bir de ben o yorumda "hikayedeki adam olsam, koşmam" demek istedim. 46 yaşında menüsküsle koşulur mu yav? Ama şu an doktor bana koşma dese ne yaparım bilmiyorum gerçekten. Arkadaşımı haklı çıkarma olasılığım var az da olsa :)
SilTam da bu moddayım. Bacağımdaki ağrıya bir hafta vermiştim. Pazartesi gününe kadar dinlendiriyorum. Sonrasında da aklını başına almazsa benden günah gitti :D
YanıtlaSilHandan abla hayatla inatlaşılmaz aman diyeyim. Sağlık her şeyin başı. Dur deyince durmak lazım bazen :)
SilCıks, çok şımardı, her sene böyle bişey yapıyor zaten, şimdiye kadar gittiğim hiçbi doktor teşhis falan koymadığından doktora da gidesim yok. Buz tedavisi be dinlenme verdi paşa gönlüm. Bugün son günü, aklını başına devşirsin :D
SilSende bu tavır, bu kararlılık olduktan sonra önüne çıkan hayata acırım o zaman :) acil şifalar dilerim :)
Sil