Pazar, Temmuz 31, 2022

Sevgiyle Atılmış Bir Tokat*


"Bazı tokatlar, hayatın sevgisini gösterme yoludur; şefkatli bir el gibi saçımızı okşayıp "Geçecek" demeden önce bizi sarsıp kendimize getirme şeklidir. Çünkü bazen tam da öyle esaslı bir tokada ihtiyacı olur insanın gözlerini açıp kendine gelmek için."

...

Her şey tam olması gerektiği gibi gerçekleşirmiş hayatımızda. Bir şey öğrenmemiz için ya da bir şeyleri öğrenmememiz için. O gün uyandığımda uzun süredir içimde dönüp duran sıkıntının çözüleceğini bilmiyordum. Hoş o sıkıntıya neden düştüğümü de bilmiyordum.

Kahvaltımı yaptıktan sonra telefonu elime aldım. Maillerimi kontrol ettim; biraz sosyal medya hesaplarımda gezindim; tam telefonu bırakmak üzereyken haberlere bakmak geldi içimden. Siteler arasında gezinirken gözüme bir fotoğraf ilişti. O kadar küçüktü ki daha iyi görmek umuduyla üstüne tıkladım. Fotoğrafın orjinali ekranda yavaş yavaş açılmaya başladı. Bir piknik fotoğrafı olduğu açıktı. Fotoğraf tamamen açılıp ekranı kapladığında hayatın şefkatli elini saçlarımda değil yüzümde hissettim. Gerçi o tokadın aslında sevgiden olduğunu geç de olsa anlayacaktım ama anlamam biraz vakit alacaktı. 

Fotoğrafta ne mi vardı? 

Fotoğrafta mutlu bir aile tablosu vardı. Çimenlere yayılmış, birbirine sarılmış, kameraya gülümseyen kocaman mutlu bir aile. İşte her şey gün gibi gözlerimin önündeydi. İlk anda öylece fotoğrafa bakakaldım. Sonra her şey yavaş yavaş üstüme akın etmeye başladı. Önce kızgınlık, sonra derin bir acı. Onca zamandır evrenden beklediğim ses sonunda gelmişti ama aslında beklediğimden çok farklıydı. 

Orda, ekranın karşısında ne kadar süre oturup kaldım bilmiyorum. Fotoğrafa bakarken içime dolan kızgınlık, kırgınlık, acı... Baktıkça yerini dinginliğe, huzura, umuda bıraktı. Nasıl olduğunu bilmiyorum demek isterdim ama nasıl olduğunu biliyorum. Ben o fotoğrafı görmeden önce de biliyordum her şeyi. Sadece bilmezden geliyordum. Ama o fotoğraf bana her şeyi tüm açıklığı ile kaçınılmaz bir şekilde kabul etmekten başka çare bırakmıyordu.

O fotoğrafın yüzüme tokat gibi inmesinin sebebini yıllar sonra bugün anlatabilirim: Aşk. Evet, sebebi "Aşk"tı. Aşıktım ama her aşk gibi tek kişilik bir aşktı bu yaşadığım. Fotoğrafı gördüğüm an bunu tüm gerçekliğiyle anladım. Eğer tek kişilik bir aşk olmasaydı  benim de öyle mutlu aile fotoğraflarım olurdu. Eğer tek kişilik bir aşk olmasaydı; o gün, o ekranın karşısında kilitlenip kalmaz, gülümseyip hayata devam ederdim. Gerçi o fotoğraftan sonra gerçekten de gülümseyip hayatıma devam ettim. Öncesinde yaşadığım küçük yıkılma anını saymazsak demeyeceğim çünkü o an olmasaydı devamında olan onca güzel şey de olmazdı.  

Uzun zaman önce bir noktada kendi yolumdan sapmış olduğumu düşünüyordum. Oysa geriye dönüp bakınca olmam gereken yoldan sapmış olamayacağımı, her zaman olduğu gibi tam da olmam gereken yolda ilerlediğimi anlıyorum. Benim bir sapak olarak gördüğüm yol, kaçamayacağım mecburi istikametimdi. Ben o sapağa hiç sapmamış olmayı dilerken o sapağın hayat yolumun ta kendisi olduğunu anlamam zor oldu. Ama bugün "keşke"lerim "iyi ki"lere dönüşmüş hâlde. 

Hayatta her ne oluyorsa tam da olması gerektiği gibi olması gereken zamanda oluyormuş, ne eksik ne fazla! Benim için de tam olarak böyle oldu işte!

...


*Bu öykü kendime doğum günü hediyem sanırım :)

Hayat bazen muhteşem zamanlarda muhteşem hediyeler verir insana. Tam ihtiyacımız olan anda tam da ihtiyacımız olan şey kucağımıza bırakılır sessizce.

İşte bugün o muhteşem hediyelerden birini verdi Hayat bana.

Teşekkürler Hayat 😊



Cuma, Temmuz 29, 2022

"Lütfen Bitmesin!"ler vs. "Bitsin"ler ve Birazcık Özeleştiri

Bence dünyada 2 tip kitap var: "Bitsin" diye okunanlar ve "Lütfen bitmesin!" diye okunan kitaplar.


Son okuduğum üç kitaptan ikisi - Hayat Hanım ve Nietzsche Ağladığında - "Lütfen bitmesin!" diyerek okunanlar kategorisindeyken, bugün okuyup bitirdiğim Zweig'ın Satranç kitabı ise kesinlikle "Bitsin" kategorisinde.

Daha önce de Zweig okuyup pek sevmemiştim. Ama "Amok Koşucusu" ve "Satranç"ı okumadan Zweig hakkındaki son kararı vermemem gerektiğini söyleyen arkadaşlarım oldu. 

"Satranç" uzun zamandır rafta okunmayı bekliyordu, hadi bir şans vereyim diyerek çantama atıp Arya ile denize geldim. Kitap bitti, Zweig hakkındaki fikirlerim değişmedi. Benim tarzım değil. Tam bu noktada bir öz eleştiri yapmam gerekiyor. Zweig'ın kurgusu tek bir kişi üzerine yoğunlaşıyor; yan karakterler, yan hikayeler yok denecek kadar zayıf. Benim hikayelerimde de durum böyle maalesef. Yani Zweig'ı beğenmeme sebeplerimden biri onun hikayelerinin de benimkiler gibi tek katmanlı oluşu. 

Biraz daha açıklamam gerekirse; benim için bir romanda daha fazla karakter, daha fazla hikaye olmalı. Baş karakterlerin dışında hikaye yan karakterlerle ve onların hikayeleriyle zenginleştirilmeli. Okurken keşke ben de böyle yazabilsem demeliyim; yazara, hayal gücüne, yaratım becerisine hayran kalmalıyım.

Kendimde gördüğüm en büyük eksiklik çok karakterli ve çok katmanlı kurgular yazamamak ve aynı eksikliği Zweig'da da görünce istemsizce gıcık oluyorum. Kendimi Zweig ile kıyaslamıyorum. Sadece ister istemez Zweig'ın bundan çok daha iyi olması gerektiğini düşünüyorum. Tek bir kişiye, tek bir olaya odaklanmak onun kişisel tercihi olabilir. Ama bence bu tarz kurgular biraz yavan, biraz kısır kalıyor. Ben kendi öykülerimi yan hikayelerle zenginleştirmeyi, yeni katmanlar eklemeyi çok istiyorum ama henüz yapamıyorum ve öykü yazmaya ara verme sebebim de bu. Tek karakterli, tek boyutlu öyküler yazmaktan sıkıldım. Zweig konusundaki acımasızlığım da buradan geliyor sanırım. 

Zwieg için düşündüklerime rağmen Amok Koşucusu'nu da okuyacağım çünkü o kadar sevilesi/beğenilesi ne var acaba diye merak ediyorum. Belki okusam da göremeyeceğim ama en azından denemiş olurum.

Bu aralar okuyacak bir şeyler arıyorsanız Hayat Hanım'dan sonra Nietzsche Ağladığında'yı önerebilirim. Çok sevdiğim bazı kısımları aşağıya bırakıyorum. (Evet, altını çize çize, üstünde düşüne düşüne okudum :)





















"Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır!"

Ne kadar da vurucu bir cümle değil mi?

Cumartesi, Temmuz 23, 2022

Bir Rüya ve Tersine Göç

Son yazımda içime göç ediyorum yazmıştım. Öyle yaptım ve içime göçüp uykuya sığındım. Sonra garip bir rüya gördüm ve garip bir şekilde iyi geldi. Yani sebep uyumuş olmak mı bilmiyorum ama uyandığımda daha iyi hissediyordum. 

Rüyamda çok sevdiğim arkadaşım Funda'yı görmeye gidiyorum. Bu arada biz babamın evindeymişiz Arya ile ve Fundalar da onun üst komşusuymuş ne hikmetse.

Funda evde değil ama ikizi Fulya evde. Onunla oturup sohbet ediyoruz ama Funda gelmiyor. Sonra Funda'nın annesi "Kızlar ben yatıyorum, size iyi geceler!" diyor; ben de "Saat geç olmuş, ben de gideyim artık. Yarın görürüm Funda'yı" diyorum. Klasik "Yok canım, otur sen daha.." minvalinde konuşmalar yapılıyor, sonunda kalkıyorum. 

Kapıda ayakkabılarımı giyecekken Fundalar'ın onlarda kalan kuzeni geliyor ve lap diye "Rüya bir dahaki sefere yemek saatinde gelme lütfen. Yemek saatinde başkalarının evine gidilmez.Yemek saatinden sonra gelirsin çok istersen." diyor. Kuzen küçük afacan bir çocuk falan değil ama sanırım Asperger sendromu var ve kendisi bir doğrucu Davut. Tavrından belli ki sadece ona öyle öğretildiği için değil, gerçekten yemek saatinde oraya gittiğim için bana gıcık olmuş. Durup gülüyorum ve hiç alınmıyorum.

"Böyle söylemen de pek doğru değil. Misafirlere böyle pat diye yemeğe gelme denilmez. İnsanlar alınıp üzülebilir. Ben alınmıyorum çünkü Funda ve Fulya benim arkadaşım, bu evde sofraya davet edilecek kadar sevildiğimi düşünüyorum. Yani canım isterse yine saate pek de bakmadan geleceğim." diyorum gülerek. Bana bakıp gözlerini deviriyor, istediğini elde edemediği için hoşnutsuz. Fulya ile bakışıp gülüşüyoruz.

Eve dönünce babamın odasına gidip etrafa bakınıyorum. Amacım babamın eski fotoğraf makinasını bulup almak ama babam "Ne arıyorsun?" diye sorunca "Bilmiyorum. Bakınıyorum." diyorum. "Bulamazsan Eylül'de tekrar gelip bak. Belki o zaman bulursun ne aradığını." diyor. "Ya tabi biletler bedava çünkü!" diyorum. "Doğru ya! E ne yapacaksın yarın dönünce? Paran var mı?" diyor babam. "O kadar da değil, maaşım var ya baba! Hani öğretmenim ben di mi?" diyorum. Babam şaşkın şaşkın bakıyor bana; sanki öğretmen olduğumu, maaş aldığımı ilk kez duymuş gibi. O an içimden sanırım babam Alzheimer oluyor diye geçiyor. Sonrası yok. Uyandım işte.



Fotolar içime göçmeden önceki günden :) 

Yeni yaşıma bir gözüm astigmat bir gözüm miyop olarak yeni gözlüklerim ile merhaba diyeceğim :)) Saçımı da epeydir boşlamıştım, onu da mavileyip biraz renklendim :) 

Bugün çooook uzun zaman sonra ilk kez güneş açtı Hopa'da. Arya'nın kurstan gelince denize gideceğiz. Günlerdir süren yağmurlar yüzünden yüzülecek kadar iyi olmayacak deniz muhtemelen ama olsun en azından deniz havası alırız. 


Şarkı: Kafa - Sıla

Cuma, Temmuz 22, 2022

Göç

Dört bi yanım kırgın, kırık bozuk...

Yorgunum. 

Ne yana dönsem... 

Anlatmaya bile mecalim yok sanırım bugün.

Anlatmak istemiyorum hatta sanırım ilk kez anlaşılmak bile istemiyorum.

Gidiyorum. 

Bugün yokum, içime göç ediyorum. 

Pazartesi, Temmuz 18, 2022

Ağaç Ev Sohbetleri #152


Bu haftanın sorusu benden:

Sonsuza dek asla ortaya çıkmayacak, kimsenin asla öğrenmeyeceği bir şey yapma imkanınız olsa normal şartlar altında yapamayacağınız bir şey yapar mıydınız? Yani diyelim ki bir suç işleyeceksiniz ve kimse sizin yaptığınızı öğrenmeyecek...

Benim cevabım çok net: Evet!

Masum bir canlıya zarar vermekten falan bahsetmiyorum tabi ki. Sadece ortaya çıkmadığı sürece kimseye zararı olmayacak şeylerden bahsediyorum. Mesela sahiplerinin tatilde vs. olduğu bir villanın havuzuna girip yüzmek, çok ünlü ve yetenekli bir şefi birkaç saatliğine hipnotize edip sadece sizin ve sevdikleriniz için mükemmel yemekler hazırlanmasını sağlamak, bir araba galerisine girip hayalleri süsleyen bir arabayla uzuuuunca bir deneme sürüşüne çıkmak gibi zararsız şeylerden bahsediyorum. Ya da biraz daha ileri gidip çooooook zengin ama çoooook da cimri birinin hesaplarından ona pek de zararı olmayacak bir miktar paranın çoooook daha iyi birilerinin hesaplarına geçirmek, birilerine musallat olan sülük gibi yaratıkların - insan demeye dilim varmıyor - ortadan kaybolmasını sağlamak... Ya da mesela çocukluk aşkınızla 1 günlüğüne beraber olmak - gün bittiğinde onun bile olan bitenden haberi olmasın, hafızası sıfırlansın mesela :D

Örnekler çoğaltılabilir :)

Eee yapar mıydınız?

Şarkı: Fettah Can - Hazine

Dipnot: Neredeyse 1 ay sonra eve döndük Arya ile :) Uzaktayken evimi, eşimi, rutini özledim. Günler geçip gitmedi sanki. En çok şikayet ettiğim şeyin - rutin hayat - bir anda en çok ihtiyacım olan şeye dönüşmesi ne garip :) 

Cuma, Temmuz 08, 2022

Okunması gereken kitaplarda bugün: Hayat Hanım

Kitabı henüz bitirmedim ama bitene dek sabredemeyeceğim. O kadar güzel bir kitap ki...


Ahmet Altan'ın 2021 yılında yayınlanan "Hayat Hanım" isimli kitabını okuyorum 2 gündür elimden düşürmeden ve neredeyse nefes almadan. Sonuna geliyorum ama bir yandan da hiç bitmesin istiyorum. Dili o kadar güzel, içinde öyle güzel anlar, öyle güzel bir tat var ki... Böyle anlatmakla olmaz, lütfen alıp okuyun.

Kitabı elime tamamen tesadüf eseri aldım. İstanbul'dan Çandarlı'ya geleceğimiz akşam elektronik okuyucumu annemlerde unuttum. Kargoya verdiler ama adres sistemsel otomatik düzeltmeyle değişmiş ve okuyucum Çandarlı yerine Hopa'ya gitti. Ben de babamın kütüphanesindeki kitaplara göz atayım derken bu kitap ismiyle hemen yakaladı beni :) 

Benim "Hayat ve Hayati Kaptan" (Başlangıç 16.07.2020) hikayemi bilenler neden hemen bu kitabı seçtiğimi de tahmin edecektir :) İyi ki de denk gelmiş ve elime alıp okumaya başlamışım. Uzun zamandır bu kadar keyifle okumamıştım bir kitabı. Neden bu kadar çok sevdim anlatmam zor. Sevdiğim her cümleyi, her paragrafı paylaşamam ama birkaç bölümü paylaşmak istiyorum.







Hayat Hanım'a aşık olmamak mümkün mü? Bence değil. Peki ya Hayat Hanım olmak? Çok zor bence. 


Uzun, upuzun bir liste... 



Aslında paylaşmak istediğim bir iki bölüm daha var ama kitabı okuyacaklara haksızlık olmasın. 

Kitabın anlatımı çok akıcı ve gerçek. Kitabın yan karakterlerinin hikayeleri de etkiliyor insanı, günümüz gerçeklerine yaptığı dokundurmalar da. Kitap sadece aşk meşk ilişkilerini anlatmıyor; birilerinin güç savaşında bir gecede hayatları mahvolan insanları da anlatıyor. Başka ne diyebilirim bilmiyorum ama bu kitabı okumanızı istiyorum. 

Okursanız gelip yazın olur mu? 

*Dipnot: Dönüp kendi hikayemi baştan sona bir kez daha okudum. İyi ki yazmışım! Benim hikayemden bir yan yol çıkarıp farklı bir son için bu kitaptaki Hayat Hanım'ın hikayesi ile devam edilebilir gibi geldi bana. Yani benim Hayat Hanım, 17. bölümden itibaren biraz farklı tercihler yapsaymış gayet Ahmet Altan'ın Hayat Hanım'ı olabilirmiş gibi sanki. 

Çarşamba, Temmuz 06, 2022

Zor





Şarkılar olmasa... Şiirler olmasa... Bazı renkler, bazı yollar, bazı anlar olmasa... Belki daha kolay olur Hayat ama daha güzel olmaz asla!



Alıştım sanırım kaybettiklerimin acısına ama acılar hafiflediği için değil de başka türlüsü mümkün olmadığı için...

Cumartesi, Temmuz 02, 2022

Rüya

Dün gece acayip bir rüya gördüm ve unutmamak için içimden defalarca kez tekrarladım detayları. Tabi yine de yazana dek unuttuğum şeyler var. 

Rüyamda piknikteyiz ve bir anda gökyüzünden bir helikopter düşüyor az ötede bir yerlere. Daha ne oluyor demeye kalmadan arka arkaya bir sürü helikopter düşmeye başlıyor gökyüzünden tepemize. Etraf kıyamet yerine dönüyor. Kaçmaya çalışırken yere düşüyorum ve bir helikopter tam üstüme düşüyor. Helikopterle birlikte yerin dibine gömüleceğimi sanırken birden yer açılıyor ve aşağıda başka bir dünya beliriyor. Gökyüzünde buluyorum kendimi, bir süre aşağı doğru düşmeye devam ediyorum helikopter parçaları ile birlikte ama sonra gözlerim kararıyor ve bayılıyorum. 

Gözümü tekrar açtığımda yer altında mağara gibi bir yerdeyim. Yanımda başkaları da var. Neredeyim, ne oluyor diye anlamaya çalışırken mağaranın içinde ilerlemeye başlıyorum. Birden karşıma son derce lüks dizayn edilmiş yapılar çıkıyor. Her türlü ihtiyaç düşületek hazırlanmış yer altı evlerinden birine giriyorum. Derken rüyam sona erdi.

Her şey o kadar gerçekçiydi ki... Sağa sola düşen helikopterlerden kaçmaya çalışmam, düşüşüm ve tam üstüme doğru düşen helikoptere baktığım o birkaç saniye... Altımdaki yer kabuğunun açılması ve helikopter parçaları ile gökyüzüne düşmem... Böyle bir rüyadan nasıl bir anlam çıkarılır bilmiyorum ama bilinçaltımı tebrik etmek istiyorum şu an :))) Çok çılgın bir maceraydı :D

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...