Cuma, Mart 31, 2023

Nokta

Dönüp bakıyorum son 5 yıla...

Başka türlü olamazdı en ufak şey bile çünkü atılan her adım ondan önce atılan adımların sonucu. Son adımın değişmesi için ondan önce atılan binlerce adımın farklı atılmış olması gerekli. Şu an durduğum "nokta" da tüm o adımların sonucu geldiğim yer.

"Şimdiki aklım olsa yapmazdım" derken içine düşülen paradoks... O gün öyle yapmasaydım bugün aklım böyle olmazdı ki! İşte bu yüzden her şey olacağına varıyor, olan oluyor ve biten bitiyor. Geri dönüp ah vah etmenin, keşke demenin hiç anlamı yok. 

İnsan içindeyken bilemediği şeyleri dışına çıkınca görüyor ancak. Tam içinden geçmeden, yaşamadan ve atlatıp dışına çıkmadan anlaşılmıyor bazı şeyler. Bu yüzden kimse kimseye ahkâm kesmemeli bence. Herkes kendisi yaşayarak öğreniyor. Bir şeye başlamak da bir şeyi bitirmek de sadece kişinin kendi isteğiyle gerçekleşiyor. Biri "yap" dediği için ya da "yapma" dediği için kimse fikrini değiştirmiyor aslında. 

Ateşle hiç tanışmamış, hiç yanmamış birine "Dur! Yanacaksın!" demek ne kadar anlamlı? Ya da ne kadar saçma mı desek? "Ben yandım, sen yanma" demek yetmez asla. Bu yüzden herkes aklını kendine saklamalı. Aksi talep edilmedikçe tabi ki. Her şeyin bir zamanı var: görmenin, anlamanın, acının, yas tutmanın, kabullenip devam etmenin... Her şey zamanı gelince! Olmadık zamanda gereksiz şeyler söyleyip sonra "Ben demiştim" demek için pusuya yatıp beklemek acınası... 

Bazen kendi değerimizi bilemiyoruz. Asla hak etmeyenler için harcıyoruz enerjimizi, sevgimizi, zihnimizi... kendimizi. Aslında kendimiz için yapıyoruz bunu da ama sonuçta kendimize iyi gelmiyor yaptıklarımız. Ama dedim ya içindeyken göremiyor insan. Geçip gidince, durumun dışına çıkınca dank ediyor. Kendi kendine dank etmeden kim ne dese boş. Dank edince de zaten birinin bi'şey demesine gerek olmuyor. 

Yaklaşık 2 ay önce - ilginçtir ki tam zirve yapmışken bir anda derin dalışla - dank eden şeyler iyice dibe çöksün, otursun, demlensin diye bekledim. Ama artık eminim; tahterevalliden indim; ayaklarım yere basıyor. 2 aydır delice okuyorum ve kendim dışında her şeyi dinliyorum. Kendimden uzaklaşınca dönüp kendime bakabildim. Boşluktan, hiçlikten içimde o kadar saçma sapan bir ses türemişti ki nasıl anlatılır bilemiyorum. Durduk yere melodramlar, kavgalar, isyanlar, manasız krizler... O saçma ses yüzünden mantığın sesini duyamaz olmuştum ama ufacık bir çatlaktan sıyrılıp duyurdu kendini mantığım sonunda ve o çatlağı giderek büyütüp kurtardı beni o saçma sesin esaretinden. 

Her şeyin boşluktan, can sıkıntısından olduğunu görmem çok uzun sürmedi. Asıl sorun olan boşluğu doldurup can sıkıntısına mahal vermeyince saçmalayan ses de duyulmaz oldu. Mantığım ağır bastı ve ipleri eline aldı. Yaptığım ilk iş tahterevalliden inip uzaklaşmak oldu. Bir yerlerde sürünüp bir göklerde uçmak çok yorucu ve gereksiz. Ne uçalım ne de sürünelim. Ayaklarımız yere bassın; arada bir sevinçten, mutluluktan zıplayalım olduğumuz yerde, yeter de artar bile :D 

Boş kaldığım her an imdadıma yetişen canım kitaplar iyi ki var; kitap okuyamazken, yolda izde dinlediğim podcastler iyi ki var; her gece koynuna sığındığım güvenli limanım, Evrim iyi ki var; baktıkça nasıl büyüdüğüne şaştığım kızım iyi ki var; içimi ısıtan büyüleyici günbatımları iyi ki var; denizin köpüğü, ağacın yeşili, baharın umudu iyi ki var!


Mutfak penceremizden...


Yeni Türkü


Çarşamba, Mart 29, 2023

İşlerin başımızı aştığı anlarda gelen karşı konulamaz kaytarma isteği...

Yüz tane iş var yapmam gereken ama yapmamak için yüz tane başka iş(?) buluyorum 
kendime :( Hazırlamam gereken sınavlar, belirlemem gereken proje konuları, bilgi yarışması için sorular...  Offff :(




Zaz - 'Qué vendrá'


Yasmin Levy - Una Noche Más (Bir Gece Daha)

Müzik alıp götürüyor ruhumu...

...

 Update: Listemdeki en acil 2 işi hallettim. Eh bu da bi' şeydir :)

Pazar, Mart 26, 2023

Hiç durmadan...

Blogu okuyanlar hatırlar belki bir ara hiç kitap okumayamadığım bir süreç olmuştu. Bir süredir bunun tam tersi oluyor. Elimden bırakamıyorum kitabı ve o kadar iyi geliyor ki... Durmadan okuyorum, okudukça okumak istiyorum. Okurken ne dert kalıyor, ne tasa!

En sevdiğim türler bilim kurgu ve fantastik edebiyat. Favori yazarlarımdan biri olan Asimov'un yazdığı neredeyse her şeyi okudum. Bu durum işleri benim için biraz zorlaştırmıştı ki yakın zamanda David Eddings'e sardım. Önce Elenium üçlemesini, ardından da devam serisi olan Tamuli üçlemesini bitirdim. Yeni seriye başlamadan önce The Redemption of Althalus'u okudum. Şimdi Belgariad serisini okuyorum. Evrim de bu yazarı çok seviyor; Elenium ve Tamuli serisi ile Althalus'u o önermişti. Belgariad serisini okumamış ama birlikte yazar ve kitaplarıyla ilgili sohbet etmek pek keyifli oluyor :) 

Kitap okurken film izler gibi hatta o filmin içinde yaşar gibi hissediyorum kendimi. Kelimeler zihnimde sahnelere dönüşüyor ve karakterlerle birlikte bambaşka bir dünyada maceralara atılıyorum. Kitap okumayı sevenler ne demek istediğimi anlayacaktır eminim :) Kitap okumayı sevmeyenlerin bu deneyimi yaşamadıkları için kitapları sevmediğini düşünüyorum. Yani kitabın içine giremedikleri için okumak onlara cazip gelmiyor sanırım. Yoksa bir insan nasıl sevmez ki kitap okumayı? Kitap deyince şuraya bi link bırakayım :D

Bu aralar kitap okumanın dışında yine eski bir alışkanlığa, radyo tiyatrolarına döndük Evrim'le. Bir ara her gün dinliyorduk sonra hayat hızlandı ve pek fırsatımız olmadı. Bugünlerde fırsat bulup dinliyoruz yine. Tabi ki favorimiz her zamanki gibi detektif hikayeleri :) Merak edenler için birkaç link bırakıyorum. Sonuncusu diğerlerinden farklı olarak bir komedi :) 


Agatha Christie - Unutulmuş Bir Cinayet 


Agatha Christie - Geç Gelen Tanık


Bıyık Yarışması 


Kısacası bu aralar günlerim kitaplar, podcastler ve radyo tiyatrosu ile geçiyor ve inanılmaz iyi geliyor bana :) Gereksiz insanlardan ve gereksiz dertlerden uzaklaştıkça zihin yorgunluğum hafifliyor, mantığım geri geliyor. 

Aynen böyle devam etmekle kararlıyım :) 

Çarşamba, Mart 22, 2023

Bıçağın iki yüzü...

Bir yanda ev sahibi, diğer yanda kiracı olmak zor ve garip. 

Kiracısı olduğumuz ev satılığa çıkınca fiyatı yüksek(?) bulduk ama kendi evimiz de iyi(?) bir fiyattan satılsın istiyoruz. Kiracı olduğumuz evi satın almak isteyen biri çıkmasın diye umut ettiğimizi saklayacak değilim; kendi evimiz daha önce satılsın ki elimizde seçenek olsun diyoruz. Oldu ki oturduğumuz eve alıcı çıkarsa evden hemen çıkmayı düşünmüyoruz çünkü pat diye tutabileceğimiz düzgün bir ev yok. 

Durumumuzu araştırdım: Evi satın alan kişi 1 ay içinde bize ihtar çekmeli; bizim de 6 ay içinde evi boşaltmamız gerekiyor. Boşaltmazsak ev sahibi 6 ayın sonunda bize dava açabilir. Açılan davalar 6 ay ile 3 yıl arasında sürebiliyormuş. Bu da demek oluyor ki öyle ya da böyle en az 1 yıl evde kalmaya devam edebiliyoruz.

Evi alan kişiye yazık değil mi diye düşünüyorum. Eve bakmaya gelen olursa durumu anlatacağım. Şu an Hopa'da kiralık ev yok, kendi evimiz satılmazsa bizim ev alma şansımız da yok gibi bir şey. Bu durumda evden çıkmamız mümkün değil. Aynı şeyler kendi evimiz için de geçerli. Biz de evde kiracı olduğunu belirterek satışa çıkardık. O da satıştan sonra çıkmak istemeyebilir. Evi alan kişi bunu göz önünde bulundurmalı. 

Evi satmak ev sahibinin en doğal hakkı ama "barınma hakkı" da en temel insan haklarından. Bu durumda her iki taraf da haklı ama haklı olmak çözüm getirmiyor. Tabi ki ev satılırsa kendimiz için uygun bir ev bulup çıkmaya çalışacağız ama ev bulamazsak yapacak bir şey yok. 

Belki de tüm bu endişelerimiz yersizdir ve çözüm kendiliğinden geliverir :) 

Akışa güveniyorum. 



Sezen Aksu - Kaçın Kurası

Pazar, Mart 19, 2023

Taşınmak...

Taşınma fobim olduğundan bahsetmiş miydim acaba size? Taşınmaya çalışırken panik atak geçirip evden kaçıyorum; hep Evrim'le annem hallediyor işleri. Düşününce bile içim daralıyor :(

7 yıldır kiracı olarak oturduğumuz ev satılıyor. Ev sahibimiz bu evi satıp İstanbul'dan ev alacağını söyleyerek ev için satılık ilanı koydu. Herkes İstanbul'daki evini satıp kaçarken bizim şansımıza ev sahibimiz tam tersini yapmaya karar verdi. "Ev satılsın ne olacak ki başka ev bulunur" demek isterdim ama Hopa küçük bir yer ve şu anda sadece 7 tane kiralık daire var. 4 tanesi taşınmak istemediğimiz Sundura mahallesinde, 1'i arabasız bir yere gidip gelinmesi çok zor olan yokuş yukarı bir yerde, 1'i merkezden uzak Sugören'de ve sonuncusu için de şu an kiracıyla anlaşmak üzerelermiş. Yani pek seçeneğimiz yok maalesef. Tam burda içim şiştiği için tek diyeceğim offfffffffffffffs...

Peki ne yapacağız?

İstanbul'daki kendi evimiz kentsel dönüşüme girecekmiş. Tabi ki üstüne para ödememiz gerekecek vs. Biz de onu satıp buradan ev alalım diye düşünüyoruz ama satılık ev fiyatları saçma derece uçmuş durumda. Sonuç olarak sanırım Hopa'dan ayrılıp Arhavi'ye taşınacağız. Orada ev fiyatları daha uygun. Arya önümüzdeki yıl ortaokula gidecek ve Arhavi'de iyi bir ortaokul da var. Her şeyde / şer'de bir hayır vardır deyip akışa bırakacağız kendimizi. Bakalım.



Mutfak penceremden dünyaya bakmayı özlemek istemiyorum :(



Ya salonumuzu geçtiğimiz yaz boyatıp yenilemiş olmamız...


Umarım aynı keyifle oturmaya devam ederiz balkonumuzda...




Oturduğumuz ev oldukça eski ama biz yine de seviyoruz. Konumu, manzarası çok iyi ve üstelik Arya'nın mevcut okuluna da, önümüzdeki yıl gitmesini istediğimiz ortaokula da çok yakın. Evrim, evin hemen satılmayacağını düşünüyor. Umarım haklı çıkar çünkü taşınmaya hiç hazır değilim ve önümüzdeki 100 yıl içinde hazır olabileceğimi de sanmıyorum.

Edit: Giderek normalleşiyor kafamda taşınma olasılığı. Belki de zamanı gelmiştir hissi yerleşiyor içime yavaştan. Hadi hayırlısı... 






Cumartesi, Mart 18, 2023

Farklı Kimliklerimiz ve Sebzeli Börekimsi

Aynı anda birden çok şey olmaya çalışınca mutlaka bir şeyler eksik kalıyor ya da ters gidiyor. Öncelik belirlemek ve içinde bulunulan anda sadece bir şey olmak lazım. Misal okul için hazırlık yaparken sadece "öğretmen" olmak, evi temizlerken "temizlikçi" olmak, gerektiğinde sadece anne/eş olmak... O an neysek sadece onun mevzusu ile uğraşmak diğer mevzuları bir kenara itmek gerek. 

Tüm gün farklı kimliklerimin ve sorumluluklarım arasında geçiş yaparken kendimi kaybolmuş/dağılmış buluyorum bazen. Öyle günlerde rahatlamak için sadece "ben" olduğum anlara ve geri kalan her şeyin kafamdan silinmesine ihtiyaç duyuyorum. Şu an ocak başında çorba karıştırırken bir kadeh vişne  şarabı yuvarlayışım bu yüzden.

Tüm gün evi temizledim ve bunun 3 saati Arya'nın odasıydı. Her temizlikte odadan bir büyük boy çöp çıkıyor :( Normalde odasına karışmıyorum "onun odası" olduğu için ama temizlik günlerinde zorla derleyip topluyor odasını. Bu kez ben yaptım çünkü odanın şeklini değiştirip küçülen kıyafetleri ayırmam gerekiyordu. Bir de arada bir dip köşe kontrol ediyorum ki gözümüzden kaçan bir şeyler olmasın. 

Blogu temizlik sonrası yemek pişirirken ocak başında yazıyorum. Fonda slow müzik listesi çalıyor. Menüde tarhana çorbası ve pırasalı - havuçlu - ıspanaklı börekimsi var. Tarifi basit :) 

Sebzeli Börekimsi Tarifi

Evdeki sebzeleri doğrayıp tavada şöyle bir kavurup soğuması için kenara alıyoruz. Normalde soğan - mantar-ıspanak kullanıyorum ama bu kez 3 pırasa, 3 havuç ve 1 paket dondurulmuş ıspanak kullandım. 

Derin bir kapta 3 yumurta (sebzeniz az ise 2 yumurta da olur) ve 1 paket kremayı çırpıyoruz. İçine 3 bardak yulaf ezmesi, 1 pkt kabartma tozu 1 tatlı kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karabiber ekleyip karıştırıyoruz. Sevenler pul biber de ekleyebilir. Ilıyan sebzeleri yumurtalı karışıma ekleyip karıştırıyoruz. Tereyağ ile yağladığımız borcama döküp önceden ısıtılmış 200 derece fırında 25-30 dk pişiriyoruz. Dilerseniz fırında biraz piştikten sonra  üzerine kaşar rendeleyip pişirmeye devam edebilir ya da üzerine sadece susam atıp pişirebilirsiniz. Ben yanında ayranla yemeyi çok seviyorum ama çayla da iyi gider :) 

Afiyet olsun :) 




Perşembe, Mart 16, 2023

Küçük "an"lar...

Küçük küçük güzel "an"lar birleşip büyük  büyük mutluluklara dönüşüyor sanırım. Güneşli bir günde sahilde yürümek; yoğun bir gün sonrası arkadaşlarla oturup sohbet edip dertleşmek, gülüşmek; bir bebeği sevmek; kendi küçük bebeğinin büyüyüp koca bir kız oluşunu fark etmek; işe giderken radyoda güzel bir programa denk gelmek; iş çıkışı sevgilinin elinde kahve termosuyla sahilde seni beklemesi; çocuğun basket antrenmanı bitene dek arabada gözler kapalı müzik dinleyip stres atmak; ailecek keyifle yemek yemek; mutfak zemininde yalın ayak dans etmek; uyumadan önce yatakta anne-kız kitap okumak; çocuk uyuduktan sonra salonda sevgiliyle buluşup sarmaş dolaş film/dizi izlemek; haftasonu kahvaltıları, közlenmiş biber, kızarmış ekmek ya da tazecik, çıtır çıtır simit, herkesin sevdiği farklı peyniri birbirine zorla sevdirmeye çalıştığı ama başaramadığı anlar :) 

Ve daha bir sürü küçük "an"... 

İyi ki! 




Pazar, Mart 12, 2023

Sevgi neydi?

"Sevgi neydi?

Sevgi iyilikti, dostluktu, emekti."

...

O kadar farklıyız ki Evrim'le... Ben eve girmek istemem, o evden çıkmak; ben bir güne on plan yaparım; o, on güne bir plan; ben 1 izler, 5 okurum; o 5 izler, 1 okur; ben aşırı tez canlıyım, o rahat kelimesinin vücut bulmuş hâli; o uslanmaz bir optimist, ben isabetli bir pesimist (gerçi bana göre benimki karamsarlık değil realistlik :)) Tüm bu farklarımıza rağmen bunca yıldır beni mutlu etmeye çalışıyor şu adam. Dün de ben mutlu olayım diye sahile geldi benimle :) O, verdiği özel dersler için deneme sınavı çözüp hazırlık yaptı; ben de dizinin dibinde kitap okudum. O kadar keyifliydi ki hiç eve dönmek istemedim. Dizinin dibinde kedi gibi mırlayınca üşüdüğü hâlde "Tamam biraz daha oturalım" deyip yine kendini feda etti :)



Dizinin dibinden ayrılmak istemedim :)



"Bir dahakine tek sandalye gelelim, seninkini boş yere taşımayalım." dedi; 
"Olur" dedim :) 



Kocam Bey pek sevmez fotoğraf işini, hep sabote eder ama bu kez şekil yapası gelmiş galiba :)))



Mutluluk Veren Küçük Şeylere Devam

Her Güne Üç Güzel Şey blogunu severek takip ediyorum. Bu serinin ilham kaynaklarından biri o blog olabilir :) Bugünkü küçük mutluluk kaynakl...