Dönüp bakıyorum son 5 yıla...
Başka türlü olamazdı en ufak şey bile çünkü atılan her adım ondan önce atılan adımların sonucu. Son adımın değişmesi için ondan önce atılan binlerce adımın farklı atılmış olması gerekli. Şu an durduğum "nokta" da tüm o adımların sonucu geldiğim yer.
"Şimdiki aklım olsa yapmazdım" derken içine düşülen paradoks... O gün öyle yapmasaydım bugün aklım böyle olmazdı ki! İşte bu yüzden her şey olacağına varıyor, olan oluyor ve biten bitiyor. Geri dönüp ah vah etmenin, keşke demenin hiç anlamı yok.
İnsan içindeyken bilemediği şeyleri dışına çıkınca görüyor ancak. Tam içinden geçmeden, yaşamadan ve atlatıp dışına çıkmadan anlaşılmıyor bazı şeyler. Bu yüzden kimse kimseye ahkâm kesmemeli bence. Herkes kendisi yaşayarak öğreniyor. Bir şeye başlamak da bir şeyi bitirmek de sadece kişinin kendi isteğiyle gerçekleşiyor. Biri "yap" dediği için ya da "yapma" dediği için kimse fikrini değiştirmiyor aslında.
Ateşle hiç tanışmamış, hiç yanmamış birine "Dur! Yanacaksın!" demek ne kadar anlamlı? Ya da ne kadar saçma mı desek? "Ben yandım, sen yanma" demek yetmez asla. Bu yüzden herkes aklını kendine saklamalı. Aksi talep edilmedikçe tabi ki. Her şeyin bir zamanı var: görmenin, anlamanın, acının, yas tutmanın, kabullenip devam etmenin... Her şey zamanı gelince! Olmadık zamanda gereksiz şeyler söyleyip sonra "Ben demiştim" demek için pusuya yatıp beklemek acınası...
Bazen kendi değerimizi bilemiyoruz. Asla hak etmeyenler için harcıyoruz enerjimizi, sevgimizi, zihnimizi... kendimizi. Aslında kendimiz için yapıyoruz bunu da ama sonuçta kendimize iyi gelmiyor yaptıklarımız. Ama dedim ya içindeyken göremiyor insan. Geçip gidince, durumun dışına çıkınca dank ediyor. Kendi kendine dank etmeden kim ne dese boş. Dank edince de zaten birinin bi'şey demesine gerek olmuyor.
Yaklaşık 2 ay önce - ilginçtir ki tam zirve yapmışken bir anda derin dalışla - dank eden şeyler iyice dibe çöksün, otursun, demlensin diye bekledim. Ama artık eminim; tahterevalliden indim; ayaklarım yere basıyor. 2 aydır delice okuyorum ve kendim dışında her şeyi dinliyorum. Kendimden uzaklaşınca dönüp kendime bakabildim. Boşluktan, hiçlikten içimde o kadar saçma sapan bir ses türemişti ki nasıl anlatılır bilemiyorum. Durduk yere melodramlar, kavgalar, isyanlar, manasız krizler... O saçma ses yüzünden mantığın sesini duyamaz olmuştum ama ufacık bir çatlaktan sıyrılıp duyurdu kendini mantığım sonunda ve o çatlağı giderek büyütüp kurtardı beni o saçma sesin esaretinden.
Her şeyin boşluktan, can sıkıntısından olduğunu görmem çok uzun sürmedi. Asıl sorun olan boşluğu doldurup can sıkıntısına mahal vermeyince saçmalayan ses de duyulmaz oldu. Mantığım ağır bastı ve ipleri eline aldı. Yaptığım ilk iş tahterevalliden inip uzaklaşmak oldu. Bir yerlerde sürünüp bir göklerde uçmak çok yorucu ve gereksiz. Ne uçalım ne de sürünelim. Ayaklarımız yere bassın; arada bir sevinçten, mutluluktan zıplayalım olduğumuz yerde, yeter de artar bile :D
Boş kaldığım her an imdadıma yetişen canım kitaplar iyi ki var; kitap okuyamazken, yolda izde dinlediğim podcastler iyi ki var; her gece koynuna sığındığım güvenli limanım, Evrim iyi ki var; baktıkça nasıl büyüdüğüne şaştığım kızım iyi ki var; içimi ısıtan büyüleyici günbatımları iyi ki var; denizin köpüğü, ağacın yeşili, baharın umudu iyi ki var!