Salı, Haziran 30, 2020

Yaz, Güz, Affetmek ve Kim Bilir Daha Neler Neler...

 UYARI: Bu yazı günlerdir sürünüyor. Nerde başlayıp nerde bittiğini bilmediğim, boşlukta sallanıp durduğum anların bir bütünü diyeceğim ama neresinden tutsam elimde kalır ki buna da bir bütün diyemiyorum.

28.06.2020

Balkonumuz çiçeklendi, tohumlarımız yeşillendi, fideler ilk mahsullerini verdi. 
Hayatı balkona sığdırdık.
                               

                                    




...

"Ben"i bir kenara bırakırsak her şey yolunda. Her yer yaz, ben güz.



...


Mark Wolynn'in "Seninle Başlamadı"  kitabını okuyorum. Aile travmalarının kuşaktan kuşağa aktarılıp biz farkına bile varmadan hayatlarımızı nasıl derinden etkileyebileceği anlatılıyor kitapta. Verilen örnekleri okudukça düşünüyor insan, ailesinden hangi travmaları miras almış olabileceğini.  O kadar çok ki bizim ailenin kadınlarında travma... Nereden tutsam elimde kalıyor benim miras! Haliyle tutup bir yerinden başlayasım gelmiyor.

Yazar kitapta ısrarla ilişkilerinizi düzeltin, affedin, sorunları arkanızda bırakın, yeni bağlar kurun diyor. Bütün hissetmek için ailevi bağların çok önemli olduğunu vurguluyor. Geçmişin geçmişte kalması için farkına varıp kökenine inmek ve sorunu kökten uca çözmek gerektiğini vurguluyor. Miras aldığımız travmaların kaderimiz olmadığını, işleri değiştirmenin elimizde olduğunu savunuyor.

Yıllar önce İstanbul'da vücut frekansımızı inceletmiştik. Analiz sonuçları benim affetmekle ilgili yoğun bir problemim olduğunu göstermişti. Sonuçlar üstünde konuşurken affedemeyeceğim şeyler yaşadığımı söylemiştim. İlerleyen süreçte "affetmek"ten kasıtın, tek tek kişileri affetmek değil de yaşadıklarımı bırakıp kendimi özgürleştirmek, kendimi affederek acıdan kurtulmak, özgürleşmek olduğunu anlamıştım. Yine de anlamak yetmiyor. Çok güçlü bir ağlama krizi sonrası kendimi affettim bazı şeyler için ama hâlâ içimi acıtan şeyler var. Geri dönüp bakmakta zorlanıyorum.

...

29.06.2020

04.45.

Hiç uyumadım. Saatlerdir ekrana bakıyorum boş boş. Kulağımda müzik, aklımda hayaller, karşımda gün doğumu... Yazıyı yazmaya dün başladım ama bitiremedim. Şimdi de bitirebileceğimden emin değilim. 

                           
...

05.48

O kadar çok şey yazmak istiyorum ki... O kadar çok şeyi yazamıyorum ki... 

...

13.02

Bu yazı nasıl bitecek çok merak ediyorum. 

Her şeyin suçlusu Blogger aslında. Telefondan fotoğraf yüklemeyi o kadar zorlaştırmışlar ki yazıyı bitirmek için gereken fotoğrafları bir türlü yükleyemediğim için yazıyı bitiremiyorum.

...

Son günlerden bahsedeyim diyorum.

...


30.06.2020

14.35


Arkadaşlarımızla her fırsatta vakit geçiriyoruz bol bol.


Akşam yürüyüşünde karşılaştık, yağmur yağınca bir cafenin saçak altına sığındık.


Pizza gecesi yaptık.

...


Günler geçiyor. Akşamları Arya ile bisiklet binmeye ya da yürüyüşe çıkıyoruz. Bazen Evrim de katılıyor bize.





...

Şimdi anne-kız denize gidiyoruz. Bu yazıyı da böylece yayınlıyorum. 





12 yorum:

  1. Çok tatlısınız yine, hepiniz. Ya bu affetmek konusu... "affet affet affet".. İyi de, affetmek için önce anlamak gerekir, farklı bakış açılarından olayı değerlendirebilmek gerekir, hatta bazen de peygamber sabrı gerekir bazı insanların hatalarını affedebilmek için. Hayır ben bu affet modasına biraz karşıyım. Onun yerine kabullenmek ve bununla yaşamayı öğrenmek desek? Yani evet bu oldu ve bu travmayı affetmiyorum ama bu travmayı kabulleniyor, kendimi ondan ayrı bir yere koyabiliyor ve kendi üstüme almadan, yüklenmeden devam etmeyi seçiyorum gibi birşey?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de öyle yapabilirim zaten en fazla. Yoksa affetmek ne mümkün :) Aslına bakarsan affetmekten çok kendime şefkat göstermekten bahsetmek istemiştim. Yani geçmişte yaşananlara takılıp o öfkeyle, o kırgınnlıkla, ah vah, keşkeler ile yaşamak yerine kabullenip ilerlemek... Kendime "sakin ol, tüm o olaylar içinde sen iyi idare ettin, senin değil, başkalarının eksiği, yanlışı, yalanı, zararı..." diyebilmek... Hem tüm o şeyleri yaşayan küçük kızı hem de bugün olduğum kadını sarıp sarmalamak... Bu da affetmek kadar zor ama daha olası :)

      Sil
  2. Öyle veya böyle sonunu getirmişsiniz yazının. Allah kimseyi yarım bırakmasın, yazı yarım kalmış mühim değil, sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yarım kalmasın kimse gerçekten! Çok teşekkürler :)

      Sil
  3. Neyse ki her şeyi unutuyorum da affetmem gerekmiyor.

    YanıtlaSil
  4. "Vicdan" dan sonra "Affetmek". Siz mi beni düşünmeye zorluyorsunuz, yoksa ben mi buna hazırım bilmiyorum:)

    Affetmek deyince, ilk aklıma gelen birini affetmek. O biri, halâ hayatta olabilir ya da bu dünyadan göçmüş de. Sizin kendinizi affetmek konusuna odaklandığınızı biliyorum ama ben yine baştan başlayayım:)

    Şahsen ben yapılmış olan hatanın cinsine ve büyüklüğüne göre kararımı veririm. Eğer yapılan hatanın, kazara olması, bilmeden ya da düşünmeden yapılması, cehalet kaynaklı olması gibi hafifletici nedenleri varsa, affedebilirim. Ancak bilinçli yapılan hataları iki cihanda affetmem pek kolay değil. Bazen onlara karşı bir acıma hissi de düşse yüreğime tamamen yapılmamış gibi asla kabul etmem. Affetmeyip ne yaparım? En büyük silâhım onları kendimden mahrum bırakmaktır. Böylelikle bir daha affedemeyeceğim hataları yapamazlar bana karşı. Elbette bu hayattakiler için. Diğer tarafa göçenlerin zaten bir daha hata yapmaları söz konusu değil. Onları da affetmem, çünkü dünya değiştirmeleri onların benim nazarımda aklanmalarını gerektirmez.

    Gelelim diğer konuya. Bizim de birilerine karşı bazı hatalarımız olmuştur. Neticede peygamber değiliz ya. Dur bir dakika, sanki peygamberler hiç hata yapmazmış gibi bir algı yarattım, oysa bu doğru değil:) Neyse,

    Biz de birilerine karşı hata yaptığımızda, hatanın cinsi ve büyüklüğüne bağlı olarak bedelini öderiz. Bazen yaptığımız hataların farkına bile varmayız. Aradan zaman geçip, kafamıza dank edince kavradığımız hatalarımız da olabilir. Bunun sonucunda, büyük pişmanlık duyarız. Çoğu zaman son pişmanlık fayda etmez, o acı saplanıp kalır içimize. Çünkü artık affımızı kabul edebilecek bir muhatabı yoktur bazen ortada. Ya izini kaybettirmiştir, ya da bu dünyayı terk etmiştir. O sızı hep kalır içimizde. İşte o zaman türlü bahanelere sığınırız, sıkıntımızı atmak için. Ama hepsi nafiledir. İnsanın başına gelecek en zor şeydir kendini affetmek. İşte bu benim daha önce vicdan deyip daha sonra gerçek karşılığını bulamadığım şeydir. Belki de erdemli/faziletli bir insan olmanın sonucudur.

    Yazmak isteyip de yazamamak büyuk sıkıntı. Aynı sıkıntının bir benzeri bende çok okumak isteyip de okuyamamak olarak tezahür ediyor bu aralar. Ne kadar doğru bilemiyorum ama bunu ben zamanın yeterli gelmemesine bağlıyorum.

    Balkon keyfi, yemeler, içmeler, arkadaş görüşmeleri umarım bir nebze olsun iyi gelmiştir. Yaz sıcakları canımızdan bezdirirken ben de güzü özlüyorum bu sıralar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında kendimi affetmek de değil mevzu. Bir şekilde geçmişin travmalarından kurtulmak benim derdim. Az çok biliyorsunuz neler yaşadığımı. İçimde öyle bir kargaşa, öfke, isyan var ki adeta hiç dinmeyen ama benim sürekli bastırmak zorunda olduğum bir fırtına. Geçmişi affedebilsem belki daha dingin bir insan olabilirim. Ama sadece kendi yaşadıklarımla da bitmiyor ki... Annemin, anneannemin, onun annesinin, teyzelerimin, hatta gelinlerimizin yaşadıkları... Ailemizin kadınları hiç gün yüzü görmemiş. Düşündükçe hem eskiye hem de en uç akrabalarımıza kadar gidiyor travmalar. Peki ben bunları niye dert ediyorum? İşte okuduğum kitap diyor ki ailemizden sadece genetik miras almayız, travmaları da alırız. Yaşanan travmalar kişide bıraktıkları etkiler ile davranışlarına yansır ve o davranışlar da dalga dalga kuşaktan kuşağa geçer. Yaralı kadınların büyüttüğü çocuklar o yaraları ister istemez içsellestirirler diyor kitap. Ben de bakıyorum kendime, huzurlu ve güvenli bir hayatım içinde bile hep huzursuzum. Yıllarca sevgi açlığı yaşamış onca kadının sancısını hissediyorum kalbimde. Ama işin daha da ilgine halihazırda fazla sevgiden boğulmak üzereyken ben bunu hak etmiyorum derken buluyorum kendimi. Ben olmak çok Mr. Kaplan ama benimle bir hayat yaşamak çok daha zor.

      Sil
    2. Evet, biliyorum ve size inanıyorum. Sizin yaşadıklarınızı okumak bile beni ne hallere sokmuştu. Son kez Çöl Çiçeğine okumak istemiştim, ancak yarısına kadar gelebildim ve telefonu eline verip hemen yanından uzaklaştım. Okumaktan korkacağım bir yazı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Okurken beni travmaya sokan bir olayı, hatta buna benzer pek çok olayı siz bizzat yaşamışsınız. Bu yüzden sizi anladığımı düşünüyorum. Elbette eşiniz size en büyük destek. Bak Arya da birkaç yıl sonra sizin arkadaşınız gibi olacak.

      Mrs. Kedi, ne diyelim bilmiyorum işte, kader mi şans mı? DBE'nin dediği gibi belki kabullenmektir geçmişi fakat kabullendim demekle olan bir şey olsa keşke.

      İsterim ki size sihirli bir şeyler söyleyeyim, geçmişiniz toz pembe görünsün gözünüze ama nafile. Söyleyebileceğim tek şey dayanma gücünüzün olduğu. Evreni yaratan, insanın sırtına taşıyabileceği kadar yük verirmiş. Size moral vermek için değil bu sözler, siz gerçekten güçlü bir kadınsınız.

      Acının, kederin sonu yoktur. İnanıyorum ki dünyanın bir köşesinde sizinkilerden daha çetin travmalar yaşayan ve sahip olduklarına devamlı olarak yenileri eklenen insanlar vardır. Sağlıklı, cin gibi bir çocuğunuz, size desteğini esirgemeyen eşiniz var. Bir terapistti sanırım, yazmak başlı başına bir terapidir demişti. Yazın, aklınıza ne gelirse, isterse saçma sapan olsun. Eminim ki o zaman kara bulutlar dağılacak.

      Uzattığımın farkındayım, benim için de iyi bir terapi oldu, kendinize iyi bakın:)

      Sil
    3. Dağına göre kar... Biliyorum çok daha zorda olanlar var. Ama işte tükendim. Olmuyor Mr. Kaplan, 1 yıldır ne ileri ne geri gidemiyorum. Çok yoruldum. Sürekli geçecek diyorum, bu günler de geçecek... Geçsin artık! Göğüs kafesime oturan şu öküz kalkıp gitsin artık! Arya büyüsün, ben yaşlanayım... Hayat akıp gitsin... Dertleşmek, fikir alışverişi yapmak iyi geliyor, teşekkürler :)

      Sil
  5. Geçen anneler gününün ertesinde Twitter'da şunu görmüştüm: "Anneler günü geçtiyse yazabilirim, anneler babalar bizi siz yarattınız, imza bir terapist" :)) O kadar güldüm ki, resmen sinirim bozuldu:) Aile kaynaklı travmalar, hep düşündüğüm, doğruluğu tartışılmaz bir konu. Az ya da çok herkes yaşıyordur sanırım. Az etkilenene ne mutlu.

    YanıtlaSil

Mutluluk Veren Küçük Şeylere Devam

Her Güne Üç Güzel Şey blogunu severek takip ediyorum. Bu serinin ilham kaynaklarından biri o blog olabilir :) Bugünkü küçük mutluluk kaynakl...