Cumartesi günü gelen migren atağı içtiğim öküz deviren cinsten iki ağrı kesiciye rağmen geçmedi. Ağrı kesicilerin etkisiyle tüm gün, tüm gece uyudum ama pazar sabahı uyandığımda ağrı hâlâ yerli yerindeydi. Öğlene kadar yatakta ağlayarak yattım. Evrim eve gelir gelmez acile gittik. Doktor yazacağı ilaçları zaten kullandığımı anlayınca serum takılsın dedi. Serumdan sonra biraz kendine geldim.
Pazartesi fıtık tedavim için erkenden Trabzon'da hastanede olmam gerektiği için acilden sonra otogara geçip otobüsle Trabzon'a gittim. Gece polisevinde kaldım, sabah kan tahlili yaptırdım, ertesi gün öğlen enjeksiyon yapıldı. 3-4 saat hastanede kalıp taburcu oldum.
3 gündür evde yatak istirahatindeyim. Yarın bitiyor, pazartesi iş başı. Bel ağrım yok olup gitmedi ama çok daha iyiyim. 20 gün içinda ağrının kademeli olarak azalması gerekiyormuş. Umarım öyle olur. İyi düşünelim, iyi olsun :)
2 haftadır çektiğim ağrının, acının etkisi de var belki bu halimde. Bilemiyorum.
O an, tam bu an, canım ne isterse onu yapıyorum. Önünü ardını hiç düşünmüyorum. Yapmam gerekenler, yapmam beklenilenler, yapmam istenilenler... Hepsi öylece duruyor bir köşede. Ben ne istiyorsam onu yapıyorum hiç tereddüt etmeden ve hiç çekinmeden. Saldım aklımın iplerini!
Bende yorgundum
Kendi kendime sokuldum
Uyuyakaldım
Aklımın iplerini saldım
...
Gökhan Türkmen şarkılarını sevdiğimi söylemiş miydim?
Anlamak istiyorum blog. Kendimi anlamak. Neyim, ne yapıyorum, neden yapıyorum?
Ev almış başını giderken ve bir o kadar da okul işi beni beklerken; belimdeki kahrolası ağrı bir gün nefes aldırıp sonra tüm şiddetiyle geri gelmişken ben durmuş ne yapıyorum?
Bir yanım kalk topla, ayır, ayıkla, at, silkelen, kurtul diyor; diğer yanım bırak dağınık kalsın. Bir yanım deşmek istiyor her şeyi ve atmak istiyor gereksiz şeyleri; diğer yanım korkuyor derinlere inmekten, deştikçe çıkacaklardan... Bir yanım anlamak istiyor dedim ne, neden saçmalıyorum durduk yere; diğer yanım sal ucunu, böyleyim, neden olduğu o kadar önemli mi, boşver, kabul et sadece diyor. Biri itiyor, biri çekiyor. Ne boşverip gidebiliyorum kendimden, ne de oturup konuşabiliyorum kendimle.
Hem fiziksel hem de zihnen yorgunum. Ama işin garibi sakinim. Belki de yorgun olduğum için sakince duruma bakmaktan başka bir tepki veremiyorum. Bilmiyorum.
Aşk - Gökhan Türkmen
Bu adamın şarkıları başka. Hep bir hikayesi var, bir yaşanmışlığı var. Alıp götürüyor beni ve günlerce gelemiyorum geri. Başa alıp alıp dinliyorum defalarca.
Beni bekleyen işleri şuraya yazayım ki durum somutlaşınca kalk işlerini yap diyen yanımın eli güçlensin.
Tezgahta yıkanmayı bekleyen 3 koca tencere, ✔️
Süpürülecek bir ev, ✔️
Yıkanacak 2 balkon,
Ayıklanıp atılacak eşyalar,
Değişecek nevresimler, ✔️
Yıkanacak çamaşırlar, ✔️
Akşama ne pişirsek sorunsalı, ✔️
3 farklı kademe için hazırlamam gereken ünite özetleri, ✔️
Tam bu noktada kalktım bulaşıkları yıkayıp tezgahı, arkasını ve dolap kapaklarını sildim; biten makineyi boşaltıp kurutmaya attım. Kurutmaya atılmayan giysileri kurumları için evin muhtelif yerlerine serdim. Arya'nın okul pantolundaki leke çıkmamış, beyaz sabun ile çitileyip tekrar makineye attım. Listeye, listede olmayan işler ekleyip onları yapmakta üstüme yok. Böyle olunca o liste bitmiyor tabi.
Gün sonunda gelip listeyi güncellerim bir gelişme kaydedebilirsem.
İçimde birbirinin zıttı iki kadın var. Birinin yaptığını diğeri asla yapmaz. Birisi inanılmaz bencil ve umursamaz; diğeri en ufak bir sorumluluğunu zamanında tamamlayamamaktansa ölmeyi yeğler. Birinin özgüveni tavan, kendiyle barışık; diğeri kendinden nefret ediyor. Biri tutkulu, hırslı, hayata dört elle sarılmak istiyorum ; diğerinin içi geçmiş, kendini yolun sonunda sanıyor. Liste böyle uzayıp gidiyor ve bu iki kadın, içimde köşe kapmaca oynuyor. Baş köşeyi kim kaparsa onun dediği oluyor. Taa ki köşeyi kaptırana dek.
Kontrolü ele geçiren değişince öyle bir işkence başlıyor ki anlatmak mümkün değil. Biri diğerine "Nasıl yaparsın bunu?" diyor; diğeri "Sen nasıl yapmazsın?"...
Dayanılacak gibi değil diyeceğim ama dayanmaktan başka bir şey de gelmiyor elimden.
11 yıldır bel fıtığım var. Son 1-2 yıldır çekilmez halde. Son çare algoloji bölümüne gidip fıtık içine ozon iğnesi yapılmasını önerdi doktor. Algoloji bölümü her hastanede yok ve direk randevu da alınamıyor. Bu yüzden geçen hafta çarşamba günü Trabzon'a gittim ve algoloji bölümü için sevk aldım. Dolmuş gibi küçük bir araçla gittim ve belim yolda iyice kötüleşti. O günden beri de iflah olmadı.
Pazartesi öğleden sonra tekrar Trabzon'a gittim. En son 6 ay önce çekildiğim için doktor yeni MR çekilmemi istedi; ayın 16'sında tahlil için kan vereceğim; 17sinde epidural enjeksiyon yapacak doktor. Bu ozon iğnesiden faklı bir tedaviymiş. Ozon iğnesinden çok umutluydum ama epidural enjeksiyonun uzun vadede kalıcı bir tedavi olacak mı bilemiyorum.
Ozon iğnesi fıtığın içine yapılıp fıtığın geri çekilmesini sağlıyor; epidural enjeksiyon ise fıtığın baskı yaptığı ve ağrıya sebep olan sinirleri uyuşturuyor anladığım kadarıyla. Bakalım belki de umduğumdan daha çok işe yarar.
Hımmm... Zor yerden gelmiş soru. Böyle çat deyince yeni öğrendiğim bir şey gelmedi aklıma ama... Yeni olmasa da hayattan öğrendiğim önemli şeylerden birisi kötüyü dillendirip çağırmamak gerektiği, tam aksine hep en iyiyi söyleyip iyi olacağına inanmanın işe yaradığı. Olumsuz olmanın kimseye bir faydası yok, olumlu olmanın da ekstra bir yükü yok. Kısacası olumsuz düşünüp henüz kötü bir şey olmadan can sıkmak yerine pozitif düşünüp bir çeşit Polyanna olmak daha iyi.
30- En son dinlediğin podcast nedir?
Tabi ki Radyo Momentos :) Biriktirip haftasonu kahvaltıda keyifle dinliyoruz ailecek :)