Salı, Şubat 27, 2024

Violeta ve Küçük Mutluluklar

Sevgili Nurşen Öğretmenim, nâm-ı diğer Leylak Dalım, ameliyatım sonrası geçmiş olsun dileklerini kitap hediyesiyle taçlandırmıştı. O sırada okuduğum üç kitaplık seri biter bitmez başlamak için baş ucuma koymuştum. Sonunda başladım okumaya ve yarısına geldim bir çırpıda. 


Kitabın adı Violeta. Yazarın dili oldukça akıcı; anlatılanlar hemen canlanıyor insanın gözünde ve devamında ne olacağını merakla bekleyerek okuyor insan. Kitaptaki karakterler kolayca gerçek birer kimliğe bürünüyor ve satırlar arasında nefes alıp yaşıyorlar gibi.

Kitabın başları İspanyol gribi dönemine rastlıyor. Salgın, ölümler, karantinalar, yasaklar... Çok tanıdık. Okurken Covid günlerine ışınlanmış gibi hissettim. Violeta'nın ve ailesinin serüvenini sanki içlerindeymişçesine okuyorum. .


Kitabın kapağı da kitap gibi güzel ve hüzünlü.



Kitapla ilgili yazmak istediğim bir sürü detay var ama spoiler vermek istemiyorum. Tabi söz veremiyorum çünkü bitirince dayanamayıp yazabilirim :)

...

Daha önce yazmıştım, dün bizim 12. evlilik yıldönümümüzdü. Evrim, "Her sene ben yapıyorum plan-program, bu yıl da sen yap" deyince Batum'a gidelim demiştim ama sonradan vazgeçtim. Evrim, "Birlikte hafif bir yemek ve peynir tabağı hazırlayalım. Şarap da alırız." deyince planı yine o yapmış oldu :D 

Okul çıkışı alışveriş işini halledip mutfağa girdim. Evrim de okuldan gelince yardım etti, hızlıca hazırladık sofrayı. Menüde kıymalı mantar soslu spagetti vardı. Çok basit ama bir o kadar lezizdi hatta Evrim "Bunu fix yıldönümü yemeğimiz yapalım" bile dedi :D Yemek sonrası peynir tabağımız ve şarabımızla sarmaş dolaş müziğe bıraktık kendimizi.


Birlikte büyüyoruz :))


Peynir tabağı hazırlamayı, şarapla ufak ufak atıştırmayı çok seviyorum :)
Özel günleri kutlamak için büyük büyük planlara gerek yok; küçük mutluluklar yetiyor insana :)

Pazar, Şubat 25, 2024

Hafta Biterken...

Cuma günü çocukları kütüphaneye götürdüm. Giderken hafif endişeliydim: Acaba yaramazlık yaparlar mı, gürültü olur mu? Ama çocuklar harikaydılar. Bir kez bile uyarmam gerekmedi. Kütüphaneye üye oldular, satranç oynadılar, kitap seçip okudular ve çıkarken seçtikleri kitapları keydettirip ödünç aldılar. O kadar mutlu oldum ki anlatamam. İlk fırsatta tekrar gideceğiz. 





5/B Sınıfı 
Sınıf mevcudu 16 ama Cuma günü 3 öğrencim okula gelmemişti. 
Fotoğraflarını ailelerinin izni dahilinde paylaşıyorum :) 



Okul çıkışı sahile gidip kütüphaneden aldığım kitaplarla keyif yaptım tabi ki :) 


 
Yukarıdaki alıntı "Öğretmenin 55 Altın Kuralı" adlı bir kitaptan. Kitabın yazarı Ron Clark isimli bir öğretmen. Kitaba kendi hayat hikayesini anlatarak başlamış. Satırlarında kendimi buldum. Hayallerimiz birebir - abartmıyorum - aynıymış! Trt'de Gizem Avcısı (Relic Hunter) , Star'da Görevimiz Tehlike, Kanal D'de Kod Adı (Alias), Pazar sinemasına Indiana Jones izleyerek büyüyen nesilden başka türlüsü de beklenemez bence :)) Ron Clark'ın önerdiği kurallara gelirsek henüz başlardayım ama şimdiye dek faydalı buldum :) 

Cumartesi günü sabahtan temizlik, alışveriş ve kek yaptım. Çok yorulmuştum ama güzel havayı kaçırmamak için arkadaşımla buluşup sahilde yürüyüş yaptım; yorulunca biraz atıştırıp çay içtik. Eve dönüşte yemek yaptım ettim derken 9 - 9,5 gibi uyuyakalmışım. Bi ara Evrim'in gelip üstümü örtüğünden başka bir şey hatırlamıyorum. Erken uyumuş olmama rağmen bugün çok yorgun ve nedense keyifsiz uyandım. 

Ailecek kahvaltı yaptık, Evrim işe gitti. Biz Arya ile amiral battı ve hazine avı oynadık. Evrim eve gelince bir şeyler izledik ama keyfim yerine gelmeyince kendimi yine güneşin ve sahilin kollarına attım. Dönüşte duş alıp Evrim'e ve Arya'ya sarıldım. Şimdi daha iyiyim :) 

Yarın 12. evlilik yıldönümümüz. 18 yıldır birlikteyiz. Ne ara geçti 18 yıl hiç anlayamıyorum. Böyle böyle çeyrek asır devirip ordan da yarım yüzyıla doğru uzanırız gibime geliyor :)) 


Dün akşam mutfak penceremizden manzara muhteşemdi. Paylaşmadan geçmeyeyim. 

Pazartesi, Şubat 19, 2024

Yeni Hafta

Bugün doktor randevum vardı. Kas kısalması ve lomber kas spazmı teşhisi koydu doktor. 2 hafta süreyle fizik terapi göreceğim sonra tekrar kontrole gideceğim. Kaydedilen gelişmeye göre tedavinin ne kadar süreceği netleşecek. İlk 2 haftadan sonra en az 2 hafta daha devam ederiz dedi doktor. Fizik terapi için sıraya alıyorlar, muhtemelen 2-3 hafta sonra haber vereceklermiş.

Okuldaki 2. haftamda yöntem değişikliğine gitmeye karar verdim. Şimdiye dek ünite kelimelerini yazdıktan sonra ders kitabındaki etkinlikleri çözüyor ve cümle kurmaya, konuşmaya odaklanıyorduk. Bugün itibariyle test çözümüne ağırlık vermeye karar verdim. Çünkü - üzülerek kabul etmek zorundayım - bu ülkede amaç öğrencilerin İngilizce konuşabilmesi, kendini ifade edebilmesi değil, test çözüp dereceye girmeleri. Başarı hep deneme testleri, doğru-yanlış sayıları, netler ve okul / ilçe / il sıralamaları ile ölçülüyor. Sınıfta yaptığımız etkinlikler ile kendini iyi kötü ifade edebilen öğrenciler deneme sınavlarındaki aşırı zorlama soruları çözemeyince hiçbir şeyin önemi kalmıyor. Ben çocuklar cümle kurabiliyor, dertlerini iyi-kötü anlatabiliyor diye sevinirken deneme sonuçlarına bakanlar bu çocuklar neden İngilizce sorularını çözemiyor diye sorguluyor. Çözemezler çünkü o çocuklar o seviyede değil maalesef. Çözecek hale getirebilirim evet ama kendi cümlelerini kurup keyif alarak İngilizce öğrenmiş olmazlar. Robot gibi soru kalıplarını ve test çözme tekniklerini ezberlemiş olurlar sadece. 

İngilizce öğretmeni olmak, "Onlar Türkçe öğrensin, biz neden İngilizce öğrenmek zorundayız ki?" diyen bir nesile İngilizce öğretmek zor gerçekten. Her sene neden İngilizce öğrenmeleri gerektiğini onlarca örnek ile detaylandırıp anlatıyorum. Oyundu, şarkıydı, çizgi filmdi derken sevdirip alıştırıyorum. Sevince yavaş yavaş cümleler kurulup parmaklar kalkar hâle geliyor. Ama işte biz daha yolun başındayken denemelerde çıkan sorular arş-ı alâda olunca hevesler kırılıyor. Derslerde "A kolaymış ya, öğreniyorum, yapıyorum" derken denemede yanlışlar doğruları ezip geçince öğrenciler de ister istemez "Yine olmadı. Anlamıyorum ben bu İngilizce'yi" diyor. 

Bir yanım çocuklara "Boş verin sınavları, denemeleri. Siz bana bakın, benimle konuşun, kurun cümlelerinizi, anlatın içinizden gelenleri." demek istiyor. Diğer yanım "Dur, otur! B.k yeme!" diyor. Eğrisi ne, doğrusu ne bilemiyorum. Gönlüm çat pat konuşsunlar, yavaş da olsa öğrensinler İngilizce'yi diyor ama mantığım bu sistemde geçerli olan sınavlar, net sayıları, dereceler diyor. 

Çocuklara test çözme tekniklerini anlatırken kurduğum bir cümle var ki söylerken kendimi sorguluyorum her defasında: "Bazı soruları hiç anlamasanız da çözebilirsiniz." Oysa amaç soru çözmek değil, bahsedilenleri anlayabilmek olmalı. Bahsettiğim soru tipinin bir örneğini aşağıya bırakayım.




Basit bir eşleştirme sorusu. 

Soldakiler sorular, sağdakiler cevaplar. Soruları da cevapları da hiç okumadan sadece kelimeleri şöyle bir tarayarak çözmek mümkün. Soruyu çözmek için aynı kelimelerin geçtiği soru ve cevapları eşleştirmek yeterli. Denemelerde bunun gibi soru- cevap eşleştirmeleri veriliyor. Dört sorunun cevabı oluyor ama beşinci soruyla alakasız bir cevap koyuyorlar. Hangi eşleştirme yanlıştır ya da hangi sorunun cevabı verilmemiştir diye soruyorlar. Bu noktada çocuklara cümleleri anlamasanız dahi %80 ihtimalle kelimeleri eşleştirerek soruyu çözebilirsiniz diyorum. Tabi ki benim görevim çocukların bu soruları anlaması ve anlayarak çözmesi ama işte sistem beni bile bozuyor bir noktada. Offff! Bazen ne yapacağımı bilemiyorum. 

Bir yandan takip etmem gereken müfredatı takip etmeye, deneme sınavları ve LGS için çocukları hazırlamaya çalışırken diğer yandan çocuklara severek, keyif alarak öğrenecekleri bir düzende İngilizce öğretmeye çalışıyorum. İkisi birbirinden o kadar farklı ki... İkisini ayrı ayrı yapmak için mevcudun en az iki katı kadar dersim olmalı. 5 ve 6. sınıflarda haftada 3 ders, 7. sınıfla haftada 4 dersim var. Yetmiyor. Önceki senelerde tüm sınıflarda +2 ders seçmeli İngilizce oluyordu; o derslerde soru çözümü yapıyorduk. Bu yıl değişen sistem yüzünden7lerin seçmeli dersine başka öğretmen giriyor. 6 ve 8ler için seçmeli ders hiç seçilemedi. Üstüne de yazılı sistemi değişti ve bir derste biten yazılı gitti, her sınıf için 3 ders saatine yayılan uygulama sınavları geldi. Zaten yetmeyen zaman iyice kuşa döndü.

Bir dahaki denemeye kadar kelime ve test odaklı ilerleyip sonuçlara bakacağım. Öğrenciler test çözüm tekniklerine alışıp gelişme kaydederlerse test çözme süreleri azalır. O zaman yeniden konuşma odaklı etkinlikler için zaman ayırabiliriz diye umuyorum.

Çok yazdım galiba :( Sabredip buraya kadar okuyanlara çok teşekkürler :)

Görüşmek üzere...


Pazar, Şubat 18, 2024

Haftanın Özeti

Okula döndüğüm ilk haftayı atlattım. Bazı açılardan zor bir haftaydı ama genel olarak okula dönmek iyi geldi diyebilirim. Derslerimin yarım gün olması büyük bir kolaylık sağladı. Tam gün olsa dayanamazdım sanırım. Dersler biter bitmez eve gelip kendimi koltuğa atıp uyudum. 

Ders işlemeyi ve öğrencilerimi özlemişim. Onlar da beni özlemiş ki bunu görmek bile iyileştirici bir etkiye sahip. Mini mini beşlerim koşup korkarak sarıldılar incitmemek için :) Ameliyat olduğumu biliyorlardı ve çok dikkatlilerdi. Altı ve yediler bahçede yanıma gelip geçmiş olsun öğretmenim dediler, teneffüste eşyalarımı taşımak için yardım teklif ettiler. İnsanın sevildiğini hissetmesi çok güzel bir his :)

Geçen hafta yapılan toplantılara katılamamıştım. Okul müdürümüz toplantıda, "Rüya'yı arıyor insan" demiş. Sürekli tatlı-sert atışıyoruz ama yapılacak bir iş olunca ben mutlaka ucundan tutuyorum. Lafımı hiç sakınmıyorum ama yapılması gereken işlere el attığım için yokluğum belli olmuş okulda :) Bu hafta eskisi gibi her şeye atlamadım; derslerime girip çıktım, birkaç öğrenci problemiyle ilgilendim; idareyle hiç takışmadan haftayı kapattım ki bu benim için bir milat sayılabilir :))) Dün akşam da kendimi ödüllendirerek arkadaşlarımla Batum'a gittim. Canlı müzik, pizza, bira... Çok keyifliydi.

Önümüzdeki haftanın daha kolay olacağını umuyorum. Yarın okuldan sonra fizik tedavi uzmanı ile randevum var. Mevcut duruş bozukluğum için bir tedavi önermesini bekliyorum doktorun. Ne yapılacağı netleşince rahatlayacağım umarım. Ameliyatımı yapan doktor Mart'ta spora başlayabileceğimi söylemişti. Eve yakın gidebileceğim 3 farklı yer var ama ben daha önce manuel terapi aldığım kişiyle çalışmak istiyorum. Doktorun çizeceği tedavi planına göre yarın spor işini de görüşüp netleştirmeyi planlıyorum.

Umarım herkes için güzel bir hafta olur!


Bazen sadece Sezen dinlemek istiyor insan...


Pazar, Şubat 11, 2024

Okula Dönüş

Evde geçen 1 aydan sonra yarın okula dönüyorum. Endişeliyim. Şu anda mutfakta iki bulaşık yıkayıp bir yemek yapsam yoruluyorum. Yarım saat ayakta kaldıysam 1 saat yatınca ancak toparlanıyorum.

Yeni programa göre perşembe hariç her gün 4 dersim var; okulda işim 12'de bitiyor. Perşembe günleri nöbetçiyim 15.15'e kadar okulda olacağım. Olabilecek en harika program. Normalde uça uça gider gelirim ama mevcut hâlde nasıl olacak emin değilim. Yaşayıp öğreneceğim. Umarım hakkıyla altından kalkabilirim derslerin.




Duyurmak için henüz erken ama yazıyı güzel bir haberle bitireyim. Her sene 8 Mart Kadınlar Gününde çıkarılan bir dergide kendi köşem oldu. Bu blogda yayınlanan yazılarım sayesinde :) Derginin basılmış halini görmek için çok heyecanlanıyorum. Tabi ki burda da paylaşacağım :) 

Pazartesi, Şubat 05, 2024

Ölümün Sonu

Ölümün Sonu, daha önce bahsettiğim Dünyanın Geçmişi üçlemesinin son kitabı. Bu kitapta olay örgüsü oldukça sade, âdeta bir tarih kitabı gibi yaşananlar anlatılıyor. Okuyucu çoğunlukla bir kurgu değil de henüz gerçekleşmemiş bir geleceğin tarihi akışını okuyor hissine kapılıyor. İnsan toplumunun çaresizlik hissiyle nasıl başa çıktığını okurken gerçekliğinden hiç şüphe etmedim okuduklarımın. Tam da insanların yaptığı gibi "Bir şey olmaz", "Daha çooook zaman var", "Biz daha zekiyiz", "Bir şey olsa bile kesin biz kazanırız" gibi son derece desteksiz ama bir o kadar gamsız yaklaşımlar ile gelmekte olan felaketi inkar edilmesi hiç şaşırtıcı gelmedi bana ama okurken insanlığın bu kadar salak olmasına gıcık olmadan duramadım. 

Kimsenin taşın altına elini koymak istemediği ama birilerini hiç çekinmeden zorla öne sürdüğü birçok olay var kitapta. Sorumluluğu sözüm ona seçilmiş kişiye / kişilere yükleyip işe yaradığında "kahraman" yaramadığında ise "tu kaka" dediği anlarda hah işte tam da böyle hayat dedim. Rızası sorulmadan mecbur bırakıldığı hâlde, yıllarca kendi hayatını feda edip Dünya'yı kurtaran adamı bile görevi biter bitmez tutuklayıp yargılamak için kapıda bekleyenlere şaşırmadım. Verilmesi gereken zor kararları vermesini isterken her şey normal, o kararlar işe yaradığı sürece her şey ok ama işlevini yitirdiği an her şey değişiyor. Nasıl bir nankörlük, nasıl bir iki yüzlülük anlatamam. Ama çok gerçek. Kitapta yapılan analizler, anlatılanlar, çizilen resim o kadar gerçek ki! Bilim kurgudan çıkıp toplum ve insan eleştirisine dönüşüyor kitap âdeta. Zaten insanı düşünmeye iten bu eleştirel yaklaşım, aynı Cesur Yeni Dünya'da da olduğu gibi, iyi bilim kurguların temel özelliklerinden birisi.

Kitabı okurken bir an çok şaşırdım; kitapta karşıma tanıdık bir mevzu çıktı. Ağaç Ev Sohbetinde sorduğum soru bu kitapta da mevzubahis edilmiş. Uzayda sınırlı yakıt ve yiyecek ile sonu belirsiz bir yolculuğa mecbur kalan uzay filosu çaresizlikten birbirlerine ateş açıyor ve sağ kalanlar ölenleri "yiyecek" olarak yanlarına alıp hayatta kalmaya çalışıyor. Bu uzay gemilerinden biri Dünya'ya döndüklerinde mürettebatın hepsi yargılanıyor ve suçlu bulunuyor. Daha sonra yaşanan bir dizi olay sonrasında aynı şeyleri yapmış olan 2. uzay gemisinin mürettebatı ise kahraman ilan ediliyor. Kitap her fırsatta, her sayfada, her satırda insanoğlunun ne kadar da pragmatik ve iki yüzlü olduğunu gösteriyor. İşler kendi lehine olduğunca her şey mübah, rüzgar tersten esince her şey günah! 

Yazar hakkındaki fikrime gelecek olursak; yazar fazlasıyla gerçekçi bence. Günümüzde mevcut durumdan yola çıkarak çok gerçekçi bir gelecek tablosu çizip anlatmış. Bazı noktalardaki üslubunu çok beğenmesem de parmak bastığı noktalar yanlış denilemez. O noktalardan biri, erkeklerin giderek daha kadınsı göründükleri. Yazarın tasvir ettiği gelecekte, erkek ve kadını sadece dış görünüşünden ayırt etmek imkansızlaşmış. Kitapta hibernasyona giren ve gelecekte uyanan karakter önce bu duruma şaşırsa da sonrasında böyle olacağının emarelerinin geçmişte (yani bulunduğumuz yüzyılda) görüldüğünden bahsediyor. Erkek pop sanatçılarının giderek daha pürüzsüz bir yüze, kadınsı hatlara ve kadınsı giyim tarzına geçiş yaptığından bahsediliyor kitapta. Daha sonra bu durumun toplumun geneline yayılması ile gelecekte kadın-erkek farkı anlaşılmaz hâle geliyor. Son yılların popüler erkek K-pop gruplarına, K-dramalarına ve ünlü markaların erkek defilelerine bakılınca durum çok da ütopik değil sanki. Herkesin kendi tercihi tabi ki. Eleştirel yaklaşmıyorum ama popüler erkek imajında geçmişe nazaran çok bariz bir değişim olduğu inkar edilemez.

Kitabı henüz bitirmedim ama yazmak için yine bekleyemedim. Kitabın sonundan bağımsız olarak seri ile ilgili fikrim gayet olumlu. İlk kitap her ne kadar fazla bilimsel ve zorlama gelmiş olsa da ikinci ve üçüncü kitap olay örgüsü ve gerekli açıklamalar ile gidişatı değiştirip durumu kotarıyor. Dünyanın Geçmişi Serisi, ilk kitapta vazgeçmeyip devam edeni pişman etmeyecek bir bilim-kurgu üçlemesi bence.




P.S.: Ağrım biraz azaldı. Son yazdığım güne göre daha iyiyim ama hala kendimi okula dönebilecek hâlde hissetmiyorum. Umarım raporumun bitiş günü olan önümüzdeki pazartesiye kadar daha iyi olurum. Şimdilik yatmaya ve kitap okumaya devam.

Perşembe, Şubat 01, 2024

Sil Baştan

O kadar canım acıyor ki... Saatlerdir yataktayım. Sanki ameliyat olmamışım gibi aynı ağrı geri gelip yapıştı belime ve kalçama. 4 gün önce kötülemeye başladım, gün gün arttı; sonunda yine dayanılmaz seviyeye ulaştı ağrı.

3 hafta oldu ameliyat olalı. İlk günler zordu ama böyle ağrım yoktu, rahatça yatıyordum. Sonra ağrı yavaş yavaş artarak geri gelmeye başladı. Şu an kendimi o kadar çaresiz hissediyorum ki nasıl anlatacağımı bilmiyorum.

Bugün doktor kontrolüm vardı. Vücudum yamuk kaldı, bariz gözüküyor dışarıdan ve yürüyüşüm de yamuk. Bunları söyleyince, "Fıtığın baskı yaptığı sinirlerden kaynaklı hasar hemen düzelmez. Ayrıca uzun süreli fıtık yüzünden duruş bozukluğu oluşmuş, 3 hafta sonra fizik terapi almalısın. Mart'ta da mutlaka spora başlamalısın" dedi doktor. Yani bitmiyor bu çile ameliyat da olsam.

İyiyim demek istiyorum artık "Nasılsın?" diye soranlara ama iyi değilim işte offfff!

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...