Pazartesi, Kasım 18, 2019

Ey Ruhum! - Ağaç Ev Sohbetleri #12

Ağaç evde bu hafta ruhlarımızı yatırıyoruz masaya...
Hazır masaya yatırmışken dinlemeye ikna eden biri çıksa nasıl güzel olur :)

Haftanın sorusuna gelirsek:

"İnsanların ruhlarının rengi ve bir formu olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin, gün ışığı gibi veya pembe kiraz çiçeği gibi. Öyleyse sizin ruhunuz nasıl forma, renge sahip olurdu?"


Öncelikle ruh konusuna gelmeden başka bir konuya açıklık getirmem gerekiyor. Ben uzun yıllardır ilahi dinlere inanmıyorum. Müslüman bir ailede büyüdüm. Yazları Kur'an kursuna gittim. Ortaokulda 5 vakit namaz kıldım, sonraki yıllarda da orucumu eksiksiz tuttum. Üniversitenin ilk yılında 30 ramazan teravih namazına gittim. Her gece yatmadan duamı okudum. Her sabah kahvaltı yaparken Kur'an okuyan anneannemi dinledim. Ama işte sonra bir şey oldu ve bitti.

Dinlere inanmıyorum ama tek bir yaratıcıya inanıyorum ve ruhumuzun da o tek yaratıcıdan bir parça olduğuna eminim. Burada bir parantez açıp söylemeliyim benim gibi varlığına inananların, O'nun, kitaplarda yazan o kısıtlı, koşullu düşüncelere sığmayacak kadar büyük olduğunu görememesini anlayamıyorum pek. Ama tabi ki herkesin inancına saygı duyuyorum. Umarım herkes de benim inancıma saygı duyar bir gün.

Evet dediğim gibi bence ruhlarımız ilahi yaratıcıdan bir parça. İçimizde taşıyoruz onun bir parçasını. O ise tüm kainata yayılmış halde, boşlukta, her yerde. Bir bedeni, bir formu yok. Kolektif bir bilinç gibi. Her birimize erişimi var, bize ve bizden çok daha fazlasına. Başarabilirsek bizim de ona erişimimiz var. Hani içinden çıkamadığınız bir sorunun çözümü birden beliriverir ya gözünüzün önünde, yıllarca anlamadığınız bir şeyi bir anda anlayıveririz ya, kendi kendimize sorarız bazı soruları, buluruz cevapları... İçimden bir ses şöyle diyor deriz ya... İşte o ses ruh bence. Şimdi içinizden akıl, mantık vs. gibi şeyler söyleyenler çıkabilir. Tamam senin yaratıcının ya da inancının adı da "Akıl" ya da "Mantık" o zaman işte. Adı çok önemli değil. Önemli olan ihtiyaç duyduğun cevabı verecek şeyin tam içinde, her daim yanında olması. Susup dinlersen ve cevaba gerçekten hazırsan tam orada bekliyor tüm cevaplar seni.

Ortaokuldaydım. Sınava çok çalışmıştım. Ama uyuyakalmış, son sayfalara hiç bakamamıştım. Soruların neredeyse yarısı o son sayfalardan çıktı. Hiç bilmiyordum. Durdum, içime döndüm ve "Çok çalıştım, biliyorsun. Şu sınavdan düşük alsam nerede hakkın, nerede adaletin diye şüpheye düşeceğim. Beni şu şüpheye düşmekten koru" dedim sessizce. Az sonra soruları tekrar okudum ve hiç bilmediğim cevapları yazdım. Belki okurken inanmayacak, derste dinlemişsindir, aklına gelmiştir diyeceksiniz. Dinlememiştim çünkü o zamanlar düzenli olarak doktora gidiyordum ve bir çok dersi kaçırıyordum. Bu olay tek değil. Başka başka olaylar da var burada uzun uzun anlatsam olmayacak...Yıllar içinde korkunç bir şeyin olma olasılığı karşısında sakinleşip olup olmayacağını sorduğumda hep doğru cevabı aldım. Bazısında oldu, bazısında olmadı. Kaç kez kıl payı kurtardım çok zor durumlarda tam son anda duyduğum o ses sayesinde. Kaç kez doğru yolu buldum. Tek sorun ben her zaman hazır değilim ruhumun sesini duymaya. 

Yanlış yaptığımı bile bile konuşamam hiç bir şey olmamış gibi ruhumla. Çıktığım yoldan geri dönmeye razı değilken susup dinleyemem. Ben çırpınıp kendimi savundukça susar, "Sen söylediklerine inanıyorsan, bana laf düşmez der" tüm sessizliği ile. Bilirim ki haklı. İşte bu yüzden zaman zaman kaparım kulağımı ruha. Hiç konuşmam kendimle, yaşarım sadece. Başımı yastığa koyunca gelir oturur usulca baş ucuma bilirim. Bekler ona dönmemi, kulağımı açmamı, soruyu sorup cevabı duymamı. İşte o anlarda bir formu var ruhumun. Şeffaf, içi dışı bir; şefkatli bir kalbi var. Öyle rengi falan yok. Dinlemeyi kabul etsem, anlatacak. Bırakmıyor, terk etmiyor. Sessizce bekliyor baş ucumda. "Hadi uyu, biraz büyü, hazır olduğunda burdayım." diyor. Çocukluğuma dönüyorum. Ruhum baş ucumda bekliyor, ben güvenle uykuya dalıyorum. 


13 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Din mevzusu çooook derin. Ben içime dönüyorum, içimde buluyorum cevapları. Yetiyor bana :)

      Sil
    2. Yorumumu sildiğim için nolur kusura bakma, sildiğimi gören seni eleştirdim vs sanmasın diye yazayım dedim. Din hakkındaki fikirlerimi konuşunca pişman oluyorum, kendime saklamayı hatırlatmam lazım kendime. Ne kadar konuşsak yalan, ölünce göreceğiz gerçek neymiş ne değilmiş. İnsanları asla ayırmam çünkü dünya milyarlarca yıldır var ve her topluluk her konuda kendi doğrularını en doğru zannetmiş. O yüzden bir acaba demeden edemiyor insan. Emeğine sağlık bu arada :)

      Sil
    3. İçinden nasıl geliyorsa öyle yapmalısın tabi ki :) çok teşekkürler :)

      Sil
  2. Sizi çok iyi anladığımı düşünüyorum. Ben de biliyorsunuz, benzer bir çocukluk yaşadım. Üniversiteye başlayana dek ramazanda oruç tutup teravih namazları kıldım. Daha önce sayfamda yazdığım için tekrara düşüp zamanınızı almak istemem. Uzun bir zamandır "I lost my religion too" ve deist kaldım. İyi de "deus" ne, nasıl bir şey? Ruh bir enerji ise nasıl bir enerji, niye enerji olarak kalmadı da bedenlerimizin içine girip her türlü fenalığı yaptırdı bize. Sizin düşündüğünüzün Hallac-ı Mansur'un dile getirdiği Ene'l-Hak görüşüne paralelliği var, ben de o görüşe yakın durdum bir süre. Kainat düzeninde her varlık o'nun (her ne ise) bir parçası ya da yansımasıdır. Başkasının canını yaksam benim canım yanar. Başkasını hoşnut etsem ben hoşnut olurum. Bu açıdan baktığım zaman tasavvuf düşüncesi kulağıma hoş geliyor. Diğer taraftan nedir bunun kontrol mekanizması? Onca savaşlar, bombalar, hastalıklar, işkenceler... O enerji, neden yapıyor bunları, kendine zarar verdiği halde? Neden güzel güzel oturup, kâm almıyoruz dünyadan? Evet, aklına zincir vurmayanlarla günlerce bu konuyu tartışmak mümkün. Zira insan evlâdının bilmediği, çözemediği daha çok şey var.
    Ortaokul sınavında yaptığınız pazarlıkta kazançlı çıkmış görünüyorsunuz. Size adaleti verip kurtarmış kendini. Ya diğer adaletsizlikler? İsteme yöntemini bilmiyoruz değil mi?
    Bakın size karşı görüşte olduğumu söylemiyorum. Bahsettiğiniz bir iyilik meleği var, ister ruh olsun adı, isterse enerji. Şimdi başıma şu geldi diyecek bir şeyim yok ama benzer bazı şeyler kızımın başına geldi. Rüyasına giren soru sınavında çıktı bir keresinde mesela. Bir şey var biliyorum ama ne?:)
    Bu arada şarkı nefis.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sırtımı dönüp inkâr aşamasına geldiğim anlar var, tüm suçu ruha, enerjiye, yaratıcıya atmak istediğim. Savaşlar, cinayetler, bombalar, zamansız ölümler, çocuklarla ilgili tüm acı olaylar... "Neden böyle oluyor, neden izin veriyorsun?" diye sorduğum çok oldu ruhuma. Aldığım cevap: "Benim ellerim, benim dilim, benim bedenim var mı Rüya?" oldu. Eller bizim elimiz, diller bizim dilimiz, bedenler bizimi bedenimiz. O içimizde bir ses. Dinlersek "Yapma, dur!" diyor ama kulağını tıkayıp yapan yine yapıyor yapacağını. Biz sadece suç atacak bir günah keçisi arıyoruz. Kimi zaman "Şeytana uydum" demek kolay, kimi zaman "Madem ilahi bir yaratıcı var, madem o kadar güçlü neden engel olmuyor tüm acımasızlıklara, vahşete, saçmalıklara?" diye isyan etmek kolay. Peki bu kadar insan, her birinin içinde O'nun bir parçası varken neden engellemiyor tüm bu olanları? Ben suçu kendimizde, çareyi O'nda bulabileceğimizi düşünüyorum. Ama dedim ya hazırbulunuşluk önemli. Bu mevzu çok uzun ama bir an durup tüm dürüstlüğümüz ve açıklığımız ile doğru soruları sorarsak cevaplar çok basit bence. İlla ki benim bu dediklerim doğru diyemiyorum tabi ki ama bu anlattıklarım benim Ruh'umla ilişkim. Onu dinlediğim zaman görüyorum doğruyu, yanlışı, yapılması gerekeni, yapılmaması gerekeni...Eğer hak etmişsem hiç bilmesem de veriyor cevapları benim yerime. Bence dine, kitaba, yol gösteren imama, papaza, kiliseye, camiye gerek yok. Tek ihtiyaç dönüp kendimize sorabilmek. Ama bu hissiyata ulaşmak önemli. Belki yoldan geçen kafasında bin tane ayrı ses, ayrı sorun olan adam o sesi duyamaz ilk denemede. Ruh'u duymak için biraz tımarlanmak gerek belki de. Ben çocukluğumda 5 vakit namaz kıldığım o dönemde bunu severek isteyerek yaptım. Yatsı namazından sonra seccadede oturup dua ederken yüzümdeki gülümsemeyi, gözümden dökülen yaşları, o seccadeden kalkmak istemeyişimi gören anneannem, "Bir süre namaz kılma kızım" dedi. Şimdi düşünüyorum neden öyle dediğini. Dili dönmedi belki ama demek istediğini anlayabiliyorum. O yaş o kadar derinlere gitmek için erkendi, daha önümde kocaman bir hayat vardı. O zaman dalsaydım ruhumun denizine belki çok başka biri olurdum. Çok uzatmak istemiyorum, arayana tüm cevaplar içinde zaten; yeter ki duymaya hazır olsun. İbadet ve dua konusu ile ilgili ayrı bir yazı yazmak istedim şu an. Bakalım :)

      Sil
  3. İşte tam bu noktada düalite prensibi kendini gösteriyor. Her şeyi üzerimizden olumluya çevirmeye çalışan enerjinin tam karşısında onunla mücadele eden ve üzerimizden olumsuzluğa çalışan bir güç daha var. Siz buna negatif enerji, kötü ruh veya şeytan diyebilirsiniz. Her ne derseniz deyin işte onunla işbirliği yapıp onun tarafında yer alan ve böylelikle belki ondan gelecek zararlara karşı aklı sıra kendini korumaya çalışan bedenler var. İki süper güç arasında süregelen iktidar savaşında fırtınalar kopuyor. Belli ki birbirlerine bir üstünlük sağlayamamışlar.
    O eneji dediğinizin size verdiği cevapta dilsiz, bedensiz olduğunu söyleyip olanların sorumluluğunu insanlara bırakması fikrinize katılmak isterdim ancak kontrol kimin elinde? Bizde mi yoksa enerji dediğimiz o şeyde mi? İşleri karıştıran ve ona karşı olan karşıtında mı yoksa?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mr. Kaplan, başkalarının ruhuyla ilişkisi nasıl tam bilemiyorum. Bu konuyu en yakın arkadaşlarımla bile konuşmadım. Ortak paydada buluşabileceğimizi, hatta kendimi istediğim şekilde ifade edebileceğimi bile düşünmüyorum. Zaten hali hazırda "çılgın" diye yaftalanmış olduğum için bir de kalkıp "Deistim ama İlahi yaratıcının bir parçası içimde, adı Ruh, ben onla oturup sohbet edip cevabını bilmediğim sorulara cevap buluyorum" (?!) deme cesaretim yok açıkçası. "Zırdeli" yaftası için hazır değilim henüz :D Zaten şu sıralar kulağımı tıkayıp Ruh'u duymazdan geldiğim için başkalarının onu duymasını sağlayacak gücüm de yok. Ruh, yaratıcı ve ibadet konularıyla alakalı bir yazı daha yazıyorum. Bitirince hemen yayınlayacağım, derdimi daha detaylı anlatabilirim belki :)

      Sil
    2. Benim tanıdığım çok deist var, birçok insan da deizmin ne olduğunu anlayınca "ha ben de ondanım" diyor :) Yani bence çılgın ya da zırdeli değilsin, baya geniş bir kitlesiniz aslında...

      Sil
  4. Derin konular:) Herkesle konuşamazsın. Benim için önemli olan sizin saplantısız, açık fikirli ve sorgulayan kimliğiniz. Bu bakımdan duşünceleriniz nazarımda değerli ve onlardan feyz alıyorum. Merak, bilinmeyeni öğrenmeye çalışma dürtüsü yakamızı bırakmıyor.
    Yaşadıklarınız ve söylediklerinize dair olumsuz bir değerlendirme yapmam veya onları inandırıcı bulmamam söz konusu değil.
    İçiniz rahat olsun yani. Zira bu konuda taşıdığınız duygulardan ve geldiğiniz noktadan çok uzak değilim. Bilmiyorum bu konular kafayi yidirir mi insana. Sizinle benim iki nokta var ayrıldığımız. Sizde olmayan gücü ve cesareti ben kendimde bulabiliyorum, ya da öyle olduğunu zannediyorum bu bir. İkincisi siz hedefe ulaşmış ve defteri kapatmış görünürken ben henüz o defterin tam ortasındayım. Aynı şekilde düşünmek veya bir orta yol bulmak çabasında da değilim sizinle. Nice alimin, filozofun bulup ortaya koyamadığı bir şeyi aramak akıl kârı değil, biliyorum. Belki de o yüzden delilik güzel geliyor. Sıktıysam affola. Bu konu benim açımdan bitmez görünüyor.
    Ruh, yaratıcı ve ibadet konularında yazma fikri korkuttu beni:) Neden derseniz bu sohbet bitmez, sıkılabilirsiniz yorumlarımdan:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah sıkmak ne demek :) Bilakis yorumlarınız çok değerli. Önemli olan orta yol bulmak ya da ortak paydada buluşmak değil zaten. Sorgulayalım, tartışalım, anlamaya çalışalım. Yeter ki birbirimize saygı duyalım her daim :) Ben hedefe giden yolu az çok çözdüm kendimce ama henüz o yola adayamadım kendimi. Defterin bir köşesini kıvırıp işaretlemiştim; hazır olunca devam etmeyi planlıyordum kaldığım yerden. Ama işte kendiliğinden açıldı defter. Bir göz atıp kaçacağım sanırım yine :)

      Evet mevzular derin, kafayı yedirir mi bilmem ama "deli" damgası yedirebilir insana kolayca :D

      Bu arada sohbet bitmez, yorumlardan sıkılırsınız demişsiniz. Tam aksine biterse sıkılırım muhtemelen :)

      Sil
  5. Bu yazına anca dönebildim. Bu konu çok derin biriciğim...
    Ben çevremde bir dönem büyücü falcı yaftası yemiştim (halbuki önü topu rüyalar görüyordum, ne falla ne büyüyle ilgim ilişkim yoktu) Ay şekerim ne olur bi bak ne hissediyorsun sence bu adamla devam edeyim mi diyen mi ararsın, senin hislerin çok kuvvetli bu işten istifa etsem mi diyen... daralmıştım, insanların kaderleri hakkında ne çok kendi dışlarına baktıklarını arayış içinde olduklarını düşündükçe..
    Senin dediğin gibi, sakince oturup düşünmeye başladığında ya da mesela ben çok yaparım, yasin duası çok uzundur ya, onu arapçasından okuduğumda müzik gibidir, arada düşüncelerim karışır duaya, bazen sanki konuşur o dua benimle ve bazı konularda önemli kararlarımı hep o duada almışımdır, bazen göremediğim şeyleri anlamışımdır. Bu koşmak da olabilir tabii ya da yemek yaparken düşünmek, müzik dinlemek, denize bakarak çay içmek... Herkes için benzer bir meditatif ortam vardır mutlaka. Ama o ortamda içine bakabilmek ve sana sessizce fısıldayan o sesi duyabilmek çok önemli çünkü o ses her zaman doğruyu söylüyor. Ha evet dediğin gibi duyup dinlememeyi kafanın dikine gitmeyi de tercih eder insan bazen, bile bile sonunu, yine de yapmak istersin denemek anlamak.. Hayat bu kuzum. Yanılmak, ders çıkarmak, bazen çıkaramamak yine yanılmak daha iyi yanılmak. Ama sonunda aslında her kapı yine o sesin dediğine çıkıyor.....
    O ses vicdan mı, tanrının ufak bir yansıması mı (Müslümanlar aslında inanır buna, herkese içimden bir ateş, bir ruh üfledim der bir ayette Kuranda) yoksa akıl mantık izan mı bilmem. Ama o sesi dinlemeyi, anlamaya çalışmayı öğrenmek lazım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şeyin adını koymak istiyoruz ya ne saçma aslında di mi! İster ses de, ister ruh de, ister akıl, ister enerji... Adı ne olursa olsun pusulası içinde aslında herkesin. Sadece bakmayı, duymayı bilmek yeterli aslında. Gerisi teferruat :) Deist olmak delilik değil de işte "ben yaratıcıyı içimde duyuyorum, dinle bak sana da anlatayım" dese biri önüne gelene ben de inanmam, ya deli ya para peşinde diye geçer içimden :))) ama işte ben deyince beni yanlış anlamasın kimse, art niyetli oldumadığım bilinsin istiyorum. Hayatın her yerinde olduğu gibi burda da çelişki var işte :)

      Sil

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...