Çarşamba, Mart 31, 2021

Ağaç Ev Sohbetleri #84

Bu haftanın konusunu Sessiz Gemi belirlemiş:

"Şuan, hemen şimdi bir hayal kursanız bu nasıl bir şey olurdu? Hadi bize bir hayal dünyası, bir ütopya yaratın :)"

Sessiz Gemi çok güzel hayaller kurmuş. Bazı hayallerini ben de paylaştım :) Ama konuyu ilk okuduğumda benim aklımdan geçenler Mr. Kaplan'ın yazdıklarına daha yakın şeylerdi. 

Bir hayal, bir ütopya kuracaksam ilk şartım kutsallık, ahlâk, toplumsal değerler gibi safsatalardan kurtulmak olur. Tek kural kişinin kendi dışında herhangi bir canlının bedensel ve ruhsal bütünlüğüne zarar vermemesi ve başkasının özgürlük alanını istismar etmemesi olurdu benim ütopyamda. Ahlak vb toplumsal değerler sebebiyle oluşacak tüm yargı, baskı, ırkçılık, cinsiyet ayrımı, zorbalık, zoraki durum ve eylemlerin önüne geçmek adına bu gibi kavramlara kesinlikle yer verilmeyen bir dünya kurmak isterdim. Ülkelerin ve sınırların olmadığı barışçıl bir ütopya...

Mr. Kaplan'ın da dediği gibi bu imkansız! Yine de hayali bile güzel...

Kavramsal sorunları aştıktan sonra ütopik dünyamdaki yaşam alanları ile ilgili hayallerime gelelim. Tamamen doğa dostu, sürdürülebilir tarım uygulamalarına elverişli, kendi kendine yeten eco-evler en büyük hayalim. Güneş, rüzgar ve su enerjisi kullanımının yaygınlaşması, doğaya zararlı uygulamaların kaldırılması, Kontrolsüz nüfus artışının önüne geçilmesi ve ebeveynlik eğitimleri gibi hayallerim de var tabi :) Ütopya deyince en imkansız şeyleri bile umutsuzca oldurmak istiyor işte zihnim :))))

 



Hayal kurmak çok güzel ama onca hayalden vazgeçip gerçek dünyaya geri dönmek çok zor. 
Olmayacak duaya amin denmez demiş atalarımız, olmayacak ütopyalara ne denir acaba :D

Pazartesi, Mart 29, 2021

İçimi ısıtan, yüzümü gülümseten..

Sabah pencereden odaya vuran güneşi görünce mutlulukla gülümsedim, hevesle giyindim okul için. Hatta 10'a kadar dayanmak zorunda olduğum açlığımı bile pek umursamadım :D Kahvaltı yapmadığım için bol olan vaktimi saçımı toplayıp rimel sürerek tamamen kendime harcadım ve 8'de evden neşeyle çıktım. Okulda beni gıcık edecek ufak tefek şeyler olsa da moralimi bozmadan dersleri tamamladım. 

Eve gelip bir şeyler yedim, üstümü değiştirdim sonra da arkadaşımla sahilde yürüyüşe çıktık. Yürüyüş sonrası çocukları alıp beraber sahile inelim demiştik. Önce biraz okulun bahçesinde bisiklete bindi çocuklar sonra hep beraber sahile indik. Hava o kadar güzel, güneş o kadar parlaktı ki... Mutlu olmayanı döverler o derece :P Sahil dönüşü Arya biraz daha okulun bahçesinde bisiklet sürmek isteyince ben de eve gelip sessizliğin ve mutfak penceresinden yüzüme vuran sımsıcak bahar güneşinin tadını çıkardım :) İçim dışım ısındı, yüzüme bir gülümseme yayıldı. 

Arya gelince beraber biraz belgesel, biraz çizgi film izledik sonra o ödevlerini yaptı. Sıra İngilizce'ye gelince oflaya puflaya "Of anne, yardıma ihtiyacım var. Ben yapamıyorum" diyerek yanıma geldi :D Terzi ve kendi söküğü mevzusu :))) Salıncakta yaptık kalan ödevleri. Aslında biraz yönlendirme ile buluyor cevapları ama klasik ben bilmiyorum, ben anlamıyorum ön yargısı var onda da maalesef. Zamanla aşar umarım. 


Ödev sonrası seçmeli ders için sınav hazırladım, etüt için test aradım, işlediğimiz son ünite ile ilgili İngilizce videolar bulup EBA'da paylaştım ettim derken işte bu saat oldu :) Güzel ve verimli bir gündü, darısı önümüzdeki günlerin başına :)


Şarkı: Kutlama - Sezen Aksu



Şarkı: Deli Kız - Buray




Cumartesi, Mart 27, 2021

Açlık ve Kamp Hazırlıkları

 Açım! Hem de çok açım :(

Geçen yazımda bahsetmiştim, Çarşamba gününden itibaren IF uygulamaya çalışıyoruz Evrim'le birlikte. Basitçe anlatmam gerekirse sadece 10-18 arası (Evrim geç uyandığı için 12-20 arası yapıyor) 3 öğün yiyerek geri kalan 16 saatte açlık ile boğuşuyoruz. Ben sabahları 6.45 - 07.00 gibi uyanıp 8'de okula gidiyorum. Bugüne dek evden asla kahvaltı yapmadan çıkmaz, geç bile kalsam ağzıma 2 lokma atmadan gitmezdim okula. Şimdi uyandıktan sonra kahvaltı etmek için 3 saat beklemem gerekiyor. Çok zorlanıyorum. 

IF'e başladığımız ilk gün evdeydim, öyle böyle idare ettim 10'a kadar. Perşembe okulda 9'a kadar zor durdum ve dayanamayıp 9'da yedim kendi hazırladığım beyaz peynirli tam buğday tostumu. Bugün biraz daha sıktım dişimi ve 9.45'te yaptım kahvaltımı. Öğlen eve gelince bir tabak yoğurtlu zeytinyağlı kabak yemeği, yarım dilim kızarmış tam buğday ekmeği ve küçük bir salatalık yedim. Sonra Evrim'le dışarı çıkıp birer kahve içtik. 15.30 - 17.00 arası Özlem'le birlikte dağlara tepelere vurduk kendimizi. Dönüşte yine zeytinyağlı kabak ve yoğurt yedim. Üstüne bir parça tuzlu fıstıklı çikolata yedim. 17.45'ten beri bir şey yememek için inanılmaz bir irade savaşı veriyorum.

Bayılıyorum bu çikolataya 😍

Zorlu açlık mücadelem devam ederken bir yandan da kamp hazırlıkları yapıyorum. Geçen seneden beri çadır alıp kamp yapmak istiyorduk, sonunda aldık çadırı ama iş o kadarla bitmiyor tabi ki. Mat, uyku tulumu, ışık, tencere, tava... Liste uzayıp gidiyor. Mat, uyku tulumu ve kamp için sapı takıp çıkarılabilen ufak boy tencere-tava setini aldım. Şu anda kamp lambası, ilk yardım seti ve Arya için yağmurluk bakıyorum. Sonra sırada sandalyeler ve şemsiye var. Taşınabilir kamp sandalyelerimiz var aslında ama epey eskidiler ve pek de rahat değiller.

Çadır 1.175 TL (Benim aldığım sitede kalmamış başka bir sitenin linkini ekledim, fiyat 100 TL farklı)

Mat (x3) 130 TL

Uyku Tulumları 390 + 215 = 605 TL

Tencere-Tava Seti 190 TL

Ateş Üstü Izgara 100 TL

Kamp Lambası ve Kafa Lambası 85 TL

Mini İlk Yardım ve Bakım Seti  55 TL


Kendi fotoğraflarımızı çekene dek hayallerimi aşağıdaki fotoğraflarla anlatayım :)




         




Hayallerimin bir sonraki durağı şu aşağıdaki gibi bir arazi aracı ve araç üstü çadır almak ve daha uzun süreli kamp gezilerine çıkmak ama şimdilik 1-2 günlük küçük kaçamaklar yapmakla yetineceğiz :)



*Fotoğrafları daha önceki yazılarımda bahsettiğim, 
kullanıcılarına telifsiz görseller sunan pexels sitesinden aldım. 


**Şarkı: Slow Down - Imany



Çarşamba, Mart 24, 2021

Pazartesi değil, Çarşamba!

Aynı şeyleri yapıp farklı bir şey ummak aptallıktır biliriz hepimiz ama işimize gelmez değişmek, değiştirmek. Bir mucize olsun, biz duralım, etrafımızdaki her şey değişsin, hayat yüzümüze gülsün isteriz. 35 yıllık deneyimle söylüyorum ki ne zaman dursam her şey durdu.

Bu kez "Pazartesi"yi beklemeden, hafta ortasında başlayalım bir şeyleri değiştirmeye. Nasılsa bırakırım, yapamam, edemem demeyelim. Sonuna değil başına odaklanalım bir şeylerin bu kez. Şikayet edip durmayalım, ufacık da olsa farklı bir şey yapalım ki yolumuz, yönümüz, vardığımız yer değişsin.

Bugün sahip olduğum, hatta şikayet ettiğim şeyler için yıllar önce o kadar çok çabaladım ki... Geri dönüp bakınca şimdi olsa yapamazdım, sabredemez, uğraşamazdım diyorum. Bugün yaptıklarım için de belki yıllar sonra aynısını söyleyeceğim. Hâlâ yapabiliyorken bir şeyler yapmak lazım 🙂

Öğretmenlikte altıncı, Hopa'da 5. yılım. İlk günden beri ders kitaplarının, müfredatın, liseye geçiş sınavlarının İngilizce öğrenimi için uygun olmak şöyle dursun tam tersine büyük bir engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu konuda sürekli şikayet ediyorum ama değiştirmek için ne yaptım diye sorsanız, verebilecek doğru düzgün bir cevabım yok. Ama artık böyle olsun istemiyorum. Bunu değiştirmek için de okulda bir kurs açmaya karar verdim. Bir ilan hazırladım. 


İlk amacım şu ana dek bir şekilde geri kalmış, ipin ucunu bir yerde kaçırıp tekrar yakalayamamış öğrencilere temel bilgileri vermekti ama sonra halihazırda İngilizce bilen öğrencilerim de katılmak isteyince 2 farklı seviye oluşturmaya karar verdim. İyi olan grupla "speaking club" tarzı etkinlikler yapmayı umuyorum. İlk grupla ise en baştan başlayacağım. Tabi tüm bunları okullar kapanmazsa yapabilirim. Online derslere sıcak bakmıyor öğrenciler maalesef. 

Değiştirmek istediklerim okulla, derslerle sınırlı değil tabi ki. En başta kendimi değiştirmek istiyorum. Olaylara bakış açımı, görüş alanımı, ön yargılarımı, görünüşümü... 

Son 1 yılda 4-5 kg aldım. En sevdiğim giysilerimi giyemiyorum. Her gün aynı pantolon ve kazaklara mahkum oldum. Elime ne geçerse giyip boy aynasıyla pek haşır neşir olmadan çıkıyorum evden. Hadi kışın idare ediyorum da yazın ne olacak bilmiyorum. Sürekli erteliyorum bu konuyu kafamda. Yazın şu an içine saklandığım kot pantolanlarımı giyemem, yazlık giysilerime  sığamayacağım da çok belli. Yeni giysiler almak istemiyorum. Bu durumda geriye kalan tek seçenek şu 5 kg.yu tez elden atmak.

Biraz araştırdım, deneyen arkadaşlarımla konuştum ve "IF" denemeye karar verdim. Aralıklı oruç diye çevriliyor Türkçe'ye ve belirli saat aralıklarında beslenip geri kalan zamanda hiçbir besin almamak üzerine kurulu bir beslenme tarzı. 16/8, 20/4, 5/2 gibi türleri var. Ben 10-18 arası 8 saat beslenme 18-10 arası 16 saat açlık olan 16/8 türünü denemeye karar verdim. Bu beslenme ile birlikte haftada en az bir gün yürüyüş ve 3 gün de HIIT ya da ip atlamayı deneyeceğim. Tabi ki bunları yapmadan önce doktora gidip tüm tahlillerimi yaptırdım. Her şey normal çıktı. Herhangi bir beslenme değişikliği ve spor planı yapmadan önce gerekli kontrolleri yaptırmak çok önemli yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak olası. 


Buraya örnek bir menü bırakıyorum :) 

Uyanınca:

Yeşil çay ya da kahve (şekersiz) veya detoks içeceği

Kahvaltı (sabah 10)

Birini seçerek:

  Buğday gevreği ve yağsız süt

  Muzlu smoothie

  Haşlanmış yumurta ve tost

Ara öğün (11:30)

Birini seçerek:

  Salatalık ve karpuz salatası

  4 adet badem

Öğle yemeği (12:30 - 13:00 )

Birini seçerek:

  Fırında balık ve sebzeler, az yağlı yoğurt

  Ton balığı, taze meyve suyu

Ara öğün (14:30)

Birini seçerek:

  1 orta boy bitter çikolata

  1 adet portakal ya da elma

Akşamüstü atıştırması (16:00)

Birini seçerek:

  Küçük bir kase haşlanmış patates

  Küçük bir kase patlamış mısır

Akşam yemeği (18: 00)

Birini seçerek:

  Izgara sebze, puding

  Mercimek çorbası, meyveli muhallebi

  Sebzeli lazanya, salatalık suyu

8 saat diyetinde neler yiyebilirsiniz?

  Herhangi bir sebze veya meyve.

  Herhangi bir hayvansal gıda.

  Zeytinyağı, pirinç kepeği yağı, kanola yağı, tereyağı.

  Fasulye, soya, mercimek, yumurta, balık, tavuk göğsü, hindi, sığır eti.

  Çikolatalı puding, cupcake, ev yapımı kekler, dondurma, muhallebi, çikolata.

  İstediğiniz baharatlar.

  Taze meyve veya sebze suları, detoks içecekleri, yeşil çay, siyah çay ve kahve.

8 saat diyetinde hangi yiyeceklerden uzak durmalısınız?

  Hindistan cevizi yağı, margarin ve mayonez.

  Alkollü, gazlı ve şekerli içecekler, paketlenmiş hazır meyve suları.


Pazar, Mart 21, 2021

Ağaç Ev Sohbetleri #82

Ağaç Ev Sohbetleri'nin bu haftaki sorusu Mr.Kaplan'dan geldi:

"Karşı cinste sizi en çok şaşırtan şeyler nelerdir? Sosyal yaşamda cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak için neler önerirsiniz?" 

O kadar güzel ki soru! Maalesef az sonra yazacaklarım bazı açılardan cinsiyetçi bulunabilir. Yine de yazacağım. Yapıcı eleştirilere ve seviyeli tartışmalara açığım. Bence bu sohbetlerin en güzel yanı bu fikir alışverişleri.



Karşı cinste beni en çok şaşırtan şey inanılmaz öz güvenleri. Belki de kendini bilmezlikleri demeliyim. Mesela sokakta gezen 40-50 yaşındaki göbekli, kel, bakımsız amcaların kızları yaşlarındaki kadınlara bakmaları, laf atmaları, o kadınların onlardan etkilenme ihtimali olduğuna inanmaları... Kendiyle barışık olmak başka bir konu, kendini bilmezlikse bambaşka. Erkekler çoğunlukla -istisnalar hariç- kendilerini olduklarından daha ince, daha fit, daha yakışıklı, daha karizmatik, daha çekici, daha daha daha... görüyorlar. Hatta bazıları kendilerini bir nimet, bir lütuf olarak görüyor. Bu konudan girmişken zengin ve yaşlı erkeklerin kendilerinden genç, güzel, çekici kadınlarla evlenmelerine de çok şaşırıyorum. Bu hikayedeki kadına şaşırmıyorum çünkü genel olarak onun amacı belli ama erkeğe çok şaşırıyorum. Seninle sırf paran için birlikte olduğunu bile bile biriyle birlikte olmak? Ya öyle olmadığını düşünüyor ki bu durumda ilk söylediğime varıyor yani kendine aşırı güveniyor, paramla ilgisi yok, beni sevdiği için benimle birlikte diyor ya da sebebin parası olduğunu bile bile buna razı oluyor. Belki de sebebi hiç umursamıyordur. İşte bu noktada çok şaşırıyorum. İstisnalar tabi ki vardır. Yaş farkına ve aradaki ekonomik uçuruma rağmen birbirini gerçekten sevdikleri için birlikte olan çiftler olabilir. Benim kastettiklerim onlar değil tabi ki. 

Genel olarak bakınca karşı cinste en çok şaşırdığım konular farklı bakış açılarımızdan kaynaklanıyor. Her şeye çok farklı açılardan bakıyoruz. Kendimize ve dış dünyaya çok farklı pencerelerden bakıyoruz. Kadınlar genelde kendi vücutları, bedensel durumları, zihinsel durumları ve ilişkileri ile ilgili daha gerçekçi bakış açısına sahiptirler. Kaç kilo olduklarını, aynada nasıl göründüklerini, dışarıdan nasıl göründüklerini/algılandıklarını daha objektif değerlendirebilirler. Etrafta neler olup bittiğini daha kolay analiz ederler. Erkekler analiz etmeye odaklanmaz, görüp geçerler. 

Erkekler konusunda şaşırdığım o kadar çok şey var ki... Neyle devam etsem? Bakalım... Şaşırdığım bir başka şey eşyalarını bulamayıp sürekli annelerine ya da eşlerine sormaları: "O nerede?" "Bu nerede?". Bu kadarla da kalmıyor. Şurada diyorsun ama yine de bulamıyor çünkü aradığı şey bir şeylerin altında ya da arkasında ama oralara bakınmak aklına dahi gelmiyor. Mesela elmalar nerede diyor, dolabın sebzelik bölümünde diyorsun, sebzeliği açıyor ama elmaları bulamıyor. Burada yooook diye bağırıyor, gidip bakıyorsun elmalar orada, sadece portakalların altında kalmışlar. Bu basit örnek hemen hemen her şeye uygulanabilir.  Çoraplar, kişisel eşyalar... Çevremdeki neredeyse tüm kadınlar bu konudan şikayetçi ama henüz "Karım mütemadiyen çoraplarını/ çantasını/anahtarını vs. bulamayıp bana soruyor, ben de elimle koymuş gibi buluyorum" diyen bir erkeğe pek rastlamadım :))) 

Mr. Kaplan yazısında kadınların erkekler için değil, diğer kadınlar için giyindiğini yazmış. Kısmen haklı. Biz kendimizi iyi hissetmek için giyiniyoruz. Genelde de giysilerimizi, saçımızı hem cinslerimiz fark edip iltifat ediyor ve bu bizi daha da iyi hissettiriyor. Yani kadınlar "Bugün şu kırmızı elbisemi giyineyim de tüm erkeklerin aklını başından alayım" demiyor giyinirken. O kırmızı elbiseyle aynaya bakınca kendini beğeniyor, iyi hissediyor ve bu ruh hali tüm benliğine yansıyor. Öz güveni yükseliyor, adımları güçleniyor, gülümsemesi ile etrafına ışık saçıyor. Kendini sevince güzelleşiyor dünya. Ne kastettiğimi okuyan tüm kadınlar anlayacak. O kırmızı elbise sadece bir elbise değil aslında. O bir zırh, bir kalkan, bir kılıç. O elbiseler, makyaj, saç baş bizim dünyayla, hayatla başa çıkma silahlarımız. Aynadaki görüntümüzden memnunsak daha rahat, daha mutluyuz, daha güçlüyüz. 

Yabancı filmlerde gördüğümüz rengarenk giyinmiş siyahi kadınlara hayranlık duyarım. Çoğu kilolu ve iridir ama asla saklamazlar bedenlerini. Kıvrımları ile mutludurlar, rengarenk elbiseler giyerler; başlarına rengarenk şallar sararlar ve inanılmaz da çekici gelirler bana. Tam bu noktada ayrımcılık yaptığım söylenebilir.

Erkekler kilolu/göbekli olunca "keşke kendilerine dönüp bir baksalar" derken, söz konusu kıvrımları ile barışık olan kadınlar olunca işler değişiyor mu yani diyebilirsiniz. Ama benim ilk başta bahsettiğim o "amcalar" kendilerine bakmıyorlar bile. Yani kilolu olabilir, kel olabilir, bıyıklı ya da sakallı olabilir ama kendine bakar, giyim kuşamına, kişisel temizliğine özen gösterir, haliyle tavrıyla, aurasıyla, kişiliğiyle kendini öyle bir ortaya koyar ki -bahsettiğim o siyahi kadınların yaptığı gibi- işte o zaman ben de haddimi bilir, saygı gösterir, ağzımı bile açmam. 

Özetlemem gerekirse durup kendine şöyle bir alıcı gözle bakmadan tüm dünyanın ayakları altına serilmesini bekleyen, tüm kadınların onun için yaratılmış olduğunu, onun için giyinip onun için süslendiklerini sanan, varlığımızın tek sebebinin erkeklere bakmak, yedirmek, içirmek, eşyalarını bulmak olduğunu sanan ve her türlü isteklerini yerine getirerek onları mutlu etmek için yaratıldığımızı düşünen erkeklere çok ama çok şaşırıyorum. Tüm erkekler böyle değil. Ben özellikle böyle olan erkeklerden bahsediyorum. Her birini tek tek gördükleri bu akıl almaz rüyadan uyandırmayı o kadar çok isterdim ki! 

En başta da dediğim gibi söz konusu erkekler olunca şaşırdığım o kadar çok şey var ki... Ama haksızlık etmeyeyim kadınlarla ilgili de şaşırdığım çok şey oluyor. Onlar da başka bir yazının konusu olur belki :) 

Eleştirilerinizi, fikirlerinizi bekliyorum merakla :) 

Cumartesi, Mart 20, 2021

Ben Bu Değilim!

Zamanı kullanıyoruz kendimizi haklı çıkarmak için. "Geçmiş şöyle, o yüzden böyleyim"; "Gelecek öyle olabilir, o yüzden böyleyim". Oysa bize ne geçmişten ve aslında hangimiz bilebiliriz ki geleceği? Kendimiz yazıp kendimiz inanıyor, kanımızın son damlasına kadar kendi hikayemize sadık kalıp o hikayenin kahramanı(?!) oluyoruz. Ah nasıl da yanılıyoruz! Mütemadiyen yazık ediyoruz kendimize! 

Ne öncesi ne sonrası, sadece şu an var ama biz şu anı ya dünle ya da yarınla harcıyoruz. Oysa yaşadığımız her an bir seçim yapıyoruz. Önümüze ardımıza bakarken şu anı harcıyoruz. Kendimizi sıkıştırdığımız tanımlarla, çerçevelerle, ördüğümüz duvarlarla sadece kendimizi boğuyoruz. Yaptığımız her şeye bahaneler buluyor, zihnimizde yazılan otomatik cevaplarla kendimizi haklı çıkarıyor, öyle ya da böyle aklıyoruz kendimizi.

Erteliyoruz. Her şeyi erteliyoruz. Hoşumuza gitmeyen şeyleri görmezden geliyoruz, kafamızı çevirip kulaklarımızı tıklıyoruz. Ne yaparsak yapalım kendimizi haklı çıkaracak bahaneler sunuyoruz kendimize. Sonra da gerçeklerden kaçmaktan, saklanmaktan, yorgunluktan nefessiz kalıyoruz. Kendi kendimize eziyet ediyoruz ama farkında bile değiliz. 

Her gün bıkıp usanmadan aynı şeylerden şikayet ediyoruz. Aynı yolu yürüyüp farklı bir yere varmayı umut ediyoruz. Gözümüzü kapatıyor sonra da kör olduk sanıyoruz. Çaresizliğimizi kendi ellerimizde ilmek ilmek örüp içine hapsoluyoruz. Oysa şimdi şu anda başka bir yol seçebiliriz.

Nasıl bir anne olmak istediğimi biliyorum. Zor olduğunu bildiğim için öyle olmaya çalışmaktan kaçındığımı da çok iyi biliyorum. "Şimdiki aklım olsa anne olmazdım" diyerek başa çıkmaya çalışıyorum annelikten kaçmak ile istediğim gibi bir anne olamamın sıkıntısı arasında yaşadığım gelgitlerle. Aynı şema diğer benliklerim için de geçerli. Nasıl daha iyi bir öğretmen olabileceğimi biliyorum, nasıl daha iyi bir hayat arkadaşı olunabileceğini de biliyorum. Tek sorun yapmak için harcamam gereken çabayı harcamaktan kaçmaya olan meyilim. Ama tüm bunları bilip yapmamanın verdiği ağırlık o çabadan çok daha fazla yoruyor beni. 

Şimdi seçiyorum. Hatalarımı geçmişimin ardına saklamaktan vazgeçiyorum. "Bilseydim yapmazdım"larımı yol kenarına bırakıp yükümü hafifletmeyi seçiyorum. Yaptıklarımı geri alamayacağıma göre yaptıklarımla hayata devam etmeyi seçiyorum. Halihazırda olduklarımın hakkını vermeyi seçiyorum. Kaybeden, zırlayan, şikayet eden, bitmek bilmeyen dırdırı ile kendini de etrafındakileri de yiyip bitiren bu kadın olmayı bırakmayı seçiyorum. Yeni olasılıklara açıyorum kendimi.

İlk adımım belli. Bağırmadan sakin sakin konuşabilmek. Yıllardır "Ben büyürken hep kavga gürültü vardı evde, o yüzden yüksek sesle konuşuyorum, sesimi kontrol edemiyorum." bahanesinin ardına sığındım ama şu andan itibaren kontrolü ele almak istiyorum. Özellikle de Arya ile en kızgın anımda bile sakince konuşmayı başarabilmeyi istiyorum. Ani tepkilerimi kontrol edip derin bir nefes aldıktan sonra tane tane anlatıp doğru iletişim kurabileceğimi biliyorum. Kendi tercihlerime olan kızgınlığımı ne Arya'dan ne başkasından çıkarma hakkım yok. Biliyorum ve bunu aklımdan çıkarmadan kendimi kontrol etmeyi seçiyorum.

Dipnot: Tüm bunları yazmama vesile olan şey Piraye'nin "Seyir" adlı kitabı. Çok uzun zamandır huzursuzum. Kendimi defalarca kez çözüp iyileştirdim sandım. Anda kaldıkça iyi oldum, kabullendikçe toparlandı ama hep yenik düştüm kendime. Zihnimde oynayan filmin içinde kayboldum hep. Hep geçmişe attım suçu, içten içe "Ne yapsam haklıyım çünkü hayat çok yaraladı beni" dedim. Hep geçmişin ardına sığındım.  Hâlâ da öyle yapmak istiyorum, hâlâ bi ses "Bu kez de başaramayacaksın, o kadar yaralısın ki dikiş tutmayacak o yaralar, tamir edemeyeceksin kendini, yine başladığın noktaya döneceksin eninde sonunda" diyor. O sese yenik düşmek istemiyorum. Küçük adımlarla yönümü, yolumu değiştirip bu kez başladığımdan başka bir yere varmak istiyorum.








Görseller Piraye'nin "Seyir" kitabından alınmıştır. 

Çarşamba, Mart 17, 2021

Kavuşmak İhtimali*

HASRET

Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
                  bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
                      yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
                  koşuyorum ardından.

                                      Nazım Hikmet Ran




Şarkı: Kavuşmak İhtimali* - Daniska ve Eylem Atmaca


* Beni bu şarkıyla tanıştıran canım Momentos'a teşekkürlerimle...

Pazar, Mart 14, 2021

Dost Eli

Bu yazıyı yazma sebebi bir dostum. En zor, en deli anımda uzatıyor elini ve güldürüp çıkarıyor beni en derin çukurlardan. İyi ki, iyi ki var. Hayatıma annelikle beraber girdi ve o günden beri her zor anımda yanımda. Özellikle şu son 2 yılı o olmadan atlatamazdım.

... 

Hayatımızın kritik anlarında yanımızda kimin olduğu çok önemlidir. O an fark etmesek bile elimizi tutan aslında hayatımızı tutar ellerinin arasında.

Şöyle bir geçmişe dönersem, daha önceki yazılarımda anlattığım üzere Şehnaz'la ortaokul yıllarımızdan bugüne devam eden dostluğumuz pek çok zor günde beni ayakta tuttu defalarca kez. Lisede okullarımız ayrıldı ama arkadaşlığımız değişmedi. Kendi okulumda kızlı erkekli kalabalık bir arkadaş grubumuz vardı, sürekli beraber takılır ve  çok eğlenirdik. Sonra ben bir hata yaptım ve ortaya çıkınca gruptan dışlandım. O gruptan bir tek Soner yanımda kaldı. O olmasa lise dönemimi kolay kolay atlatamazdım. Hep yanımda oldu. O dönemde bana sırtını dönmeyen diğer bir arkadaşımsa Burak'tı. İkisiyle de hala arkadaşız. Yazımın burasında küçük bir mola verip her ikisiyle de konuşup hasret giderdim. İyi geldi :)

Üniversite yıllarımda bu kez Oktay vardı yanımda. Kimseyi tanımadığımız, hiçbir yeri bilmediğimiz İstanbul'a yoldaş olduk birbirimize. Sonra Derya ve Pınar girdi hayatıma. Oktay'ın ev arkadaşı olarak hayatıma giren ama ilk günden benim de arkadaşım olan Volkan ve Berkay'ı atlamayalım tabi ki :) Üniversite yıllarımdaki bir sürü zorluğu da onlar sayesinde atlattım.

Üniversite sonrası yıllarca yeni bir arkadaş almadım hayatıma. Ta ki anne olana dek. İşte en başta bahsettiğim dostum o zamanlar girdi hayatıma. Hayatın en büyük lütüflarından biri bana. Önce annelik hezeyanlarımı sonra da benlik hezeyanlarımı onunla atlattım, atlatıyorum. 

Hopa'ya geldiğimiz ilk yıl çok zordu. O yılı da geldiğimiz ilk hafta tanıştığım Özlem'le birlikte atlattık. Sonrası da geldi yeni dostlukların. Yıllarca "İnsan sevmiyorum ben" diye gezinen uyuz Rüya gitti, yerine arkadaşlarını görmeden bir gün geçiremeyen yeni bir Rüya geldi. Çünkü anladım ki hayat sevdiklerimizle güzel, hayatla başa çıkmak en zor anımızda uzanan dost eliyle daha kolay. Çok bir şey değil, bazen sadece birinin yanında olup "Geçecek" demesi yetiyor.


Count on me - Bruno Mars

Perşembe, Mart 11, 2021

Karışık Kaset

Hiç yazasım yok!

Çok yazasım var!

Yazmak istediklerim yazılacak şeyler değil, yazılacak şeylerse yazmak istediklerim değil.


Acının İlacı - Adamlar



Merhabalar - Emre Fel



Bu Kız - Son Feci Bisiklet



Cumartesi, Mart 06, 2021

Ben de öyle miydim acaba?

Bugün lazer randevum için bir güzellik merkezinin bekleme salonundaydım. Salonda arkadaşlarını bekleyen 3 genç kız vardı. 

- Kanka ben bir kot aldım, acayip güzel ama olmadı bana, dur göstereyim. 

- Bana ver kanka. Sana olmadıysa bana olur. 

- Yok kızım ona olmuyorsa sana da olmaz. 

- Yok kanka ben çok kilo aldım, olur belki size.

- Kanka kaç beden ki?

- Bilmiyom kanka 32 galiba.

- Yok kanka sana da olmaz o zaman.

- Kanka ona olmuyorsa bana olur. Ben ondan zayıfım.

... 

Sohbetleri bir süre daha bu minvalde devam etti ve sonra içerde beklemekten sıkılıp dışarı çıktılar. Binanın önünde fotoğraf çekilmeye başladılar. Bir o yana, bir bu yana, biraz da şöyle... Bir sürü fotoğraf çekildiler. Benim sıram gelince kafamda deli sorularla ilerledim koridorda.

Kendi gençliğimi düşündüm. Ben de böyle miydim acaba? Kesinlikle "kanka" diye gezmiyordum ama ya gerisi? Böyle kaba saba mıydı hareketlerim? Öyle olmadığımı düşünmek istiyorum ama içten içe biliyorum ki aynı kelimeler olmasa da benzer şekilde kendimden büyükler için bir şekilde kaba saba ya da uçuk kaçıktım. Tabi ki o yaşlarda bunun farkında değildim, biri kolumdan tutup söyleseydi kaale alıp kendime çeki düzen vermek yerine saldırıya geçerdim sanırım. Normal olduğuma o kadar emindim ki... Oysa şimdi kesinlikle rahatsız edici olduğuma eminim. Ama o yaşlarda pervasızdık ve her şeye inat çok eğleniyorduk. 

Dün akşam ilkokul arkadaşlarımızla yaşlandık sohbeti yapıyorduk, üzgündük ama bugün gördüklerim beni epey düşündürdü ve yaş almanın da avantajları, kendine göre iyi yanları olduğunu görmemi sağladı. Kısacası sanırım her yaşın güzelliği ayrı :) 


Şarkı: Rüzgar - Kenan Doğulu

Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...