Pazartesi, Ocak 31, 2022

Kaçınılmaz Tercihlerimiz (?!)

Dün canım Ceren'le konuşurken, bugün de sevgili Momentos'un bloguna yorum yaparken aynı noktaya geldim. Bence her an o an yapabileceğimiz tek şeyi yapıyoruz. Mesela ben şu an masanın başında oturmuş bu satırları yazıyorum çünkü şu an başka bir şey yapabilme olasılığım yok. Tam şu an karar verip yazmayı bırakıp koşuya çıkabilirim. Çıkarsam demek ki o an koşmaktan başka bir şey yapma olasılığım yok. Kaderci değilim ama bir şekilde her şey olacağına varıyor. 

Şöyle anlatayım; mesela Evrim yarın bir başka kadına aşık olsa yapabileceğim tek şey "Öyle olması gerektiği için öyle olmuştur" demek. Neden baktın? Neden yaptın? Neden aşık oldun? diye sormak o kadar saçma olur ki! Eğer bir şey gerçekleşmişse zaten olan olmuştur ve artık başka türlüsü mümkün değildir. Bir şey gerçekleştiği anda tam da olması gerektiği gibi gerçekleşiyor. Yani tek bir anı değiştirerek her şeyi değiştirebileceğimiz sanmak biraz naiflik. Her an kendinden önceki milyonlarca anın toplamı ve sonucu. Tek bir andaki tek bir şeyi değiştirmek için ondan önce gelen milyonlarca anı değiştirmek gerek. Yani 10 yıl önce o bölümü seçip okumasaydım demek komik. O bölümü seçtiğimiz ana gelene dek o seçime sebep olacak bir sürü an var öncesinde. Karar verdiğimiz anda olduğumuz kişi ondan önceki birçok anın birleşmesi ile ortaya çıkıyor. Yani o anları yaşadıktan sonra başka bir karar alma ihtimalimiz olmuyor bence. Her şey o bir anda tam da olacağı/olması gerektiği gibi gerçekleşiveriyor. Yaşadığımız her an benzersiz bir zaman aralığında benzersiz ve kaçınılmaz olarak vuku buluyorum. 

"Şimdiki aklım olsa öyle yapmazdım" cümlesi bile başlı başına destekliyor anlatmak istediğimi. Her an o anki halimizle/aklımızla/duygumuzla bir karar alıp hareket ediyoruz. Yani o anda yaptığımız şeyden başka bir şey yapma olasılığımız sıfır bence. Yani tercihlerimiz o anda yaptığımız gerçek birer tercih değil. Misal şu anda çok özlediğimiz birini arayıp seni özledim demek elimizde mi acaba? Yapabiliyorsak ne mutlu; yapamıyorsak demek ki bu zaten olasılık dahilinde değil. Böyle bakınca bir çok şeyi kabullenmek daha kolay. Herkes potansiyelini gerçekleştiriyor hayatta. Ne kendimize ne de başkasına kızıp hayatı zindan etmeye gerek yok. Bu önermeme bundan sonraki yazılarımda değinecek olursam kısaca  "Kaçınılmazlık Yasası" diyebilirim sanırım :)

Elimden başka türlüsü gelse başka türlü yapacağım bir çok şey oldu 35 yıllık hayatımda ama demek ki elimden başka türlüsü gelmemiş ki şu an olduğum noktadayım :) Eh işler pek fena değil :) Şimdiye dek yaptıklarım ya da şu andan sonra yapacaklarım için kendime işkence etmenin hiçbir anlamı yok. Ne yapıyorsam yapabileceğim tek şey o olduğu için yapıyorum.



Cuma, Ocak 28, 2022

Ne yapalım, Nasıl yapalım?

Ankara maceram çok güzeldi; kontrolüm iyi geçti, tahlil sonuçlarım 1 hafta sonra çıkacak. Uzun zamandır görüşemediğim ve çok sevdiğim arkadaşlarımızla bir araya geldik. 3 gün boyunca da her fırsatta beraberdik :)








Eve dönünce her kadının günlük mücadelesine de geri dönmüş oldum: "Bugün ne pişirsem?" Ekonominin hâli malum, orta direk, tuzu az da olsa kuru olanlar bile artık düşünmek zorunda alışveriş yaparken. Etli yemek yapmak şöyle dursun artık eskisi gibi bol bol, çeşit çeşit peynir - zeytin almak bile zor. Meyve-sebzenin, yeşilliklerin fiyatı da yakıyor. Hâl böyle olunca ben de ne yapsam da hem evdekileri ziyan etmeden değerlendirsem hem de değişik şeyler yesek diye düşündüm. Refika'yı oldum olası çok seviyorum. O kadar doğal, samimi, içten ki... Birlikte çalıştığı kişiler de öyle; hatta Burak kişilik olarak birebir Refika'nın ikizi gibi geliyor bana :)) Enflasyona Karşı Duran Yemekler adıyla başlattıkları yeni seriye bayıldım. Aşağıda birkaç video paylaşıyorum. 


 





Biz ailecek çorbaseveriz :) Zaten soğuk kış günlerinde en güzel yiyecek sıcacık çorba bence :) Çorba yaptığım zaman ayrıca bir ana yemek yapmıyorum uzun zamandır. Yanına salata ve bir dilim ekşi mayalı tam buğday ekmek ile gayet doyurucu oluyor güzel yapılmış kıvamlı çorbalar. Son zamanlarda favorim kendi yaptığım kremalı domates çorbası ama bu hafta yukarıdaki çorbaları deneyeceğim. Eş köftenin tarifine bayıldım, onu da ilk fırsatta yaparım :) Denerseniz size de şimdiden afiyet olsun :)


Pazartesi, Ocak 24, 2022

İşler bazen umduğumuz gibi gitmez

Havaalanındayım.

Ankara'ya gidiyorum. Bu kez 3 günlüğüne. 6 aylık rutin kanser kontrolü için gidiyorum ama fırsat bu fırsat diyerek büyük bir buluşma planladık arkadaşlarla. Bu akşam 10 kişilik bir ekiple Ankara'nın soğuğuna inat hep birlikte ısıtcaz içimizi. 

Uzun zamandır böyle bir buluşma hayal ediyorduk. 3 yıl önce bir benzerini İstanbul'da gerçekleştirmiştik ve o zamandan beri tekrar yapalım diyorduk. Malum araya Corona çilesi girince bugüne kadar yapamadık. Ailecek gitmeyi çok istedim ama Evrim geçtiğimiz günlerde zatürre olup 10 günlük raporu yeni bittiği için bu havada şehir dışına gitmek izin isteyemedi maalesef. Bu yüzden içim biraz buruk. İtiraf etmem gerekirse evden çıktığım ana kadar bu kadar buruk hissedeceğimi düşünmemiştim. Ama daha şimdiden Arya'yı ve Evrim'i özledim :( Kıyamet alameti sayılabilir :P

Ankara'ya gitmek için önce Havaş'la Trabzon'a gelmem gerekiyor. Sabah 5'te bindim Havaş'a. Beklerken yağmur yağınca ATM kabinine sığındım. İyi ki kapalı kabin yapmışlar :D


Uçağım 10.40'ta. Ankara'da hava karlı, sıcaklık -3 ile -6 arasında :( Kış gelmek için bizim buluşma vaktimizi beklemiş gibi sanki :)) İnince güncellerim yazıyı.

Şimdilik Hoşçakalın! 

Cumartesi, Ocak 15, 2022

Mesaj Alındı

Bazı rüyaların çok net mesajları var bence. Son birkaç gecedir gördüğüm rüyalar tam öyleydi. Mesaj gayet açık ve net: "Move on!". Yani "Bekleme yapma, ilerle" :))) 

Geçen gece rüyamda okulda toplantı yapıyorduk. Zümrelerimden biri gelecek planlarından bahsedip attığı somut adımları anlatıyor ve ben şaşkınlık içinde onu dinliyordum. Çok yakın arkadaşım Funda, bana bakıp "Rüya, canım sen daha yerinde say, millet almış başını gidiyor" dedi. O an anladım ki benim de ilerlemem gerekli. Takıldığım saçma sapan şeyleri arkamda bırakmalı ve önüme bakmalıyım. 

Evvelki gece rüyamda uzun zamandır hayalim olan canavar off road aracı gördüm ama ben içinde değildim. Çılgınca yağan yağmurda ben yürümeye çalışıyordum ve karşıdan hayalimdeki aracın içinde başka bir aile bana doğru geliyor ve coşkuyla camdan el sallıyordu. Yanımda durup gelsene dediler ama onların tam tersi istikamete gitmem gerektiği için binmek istemedim araca. Rüyanın devamını hatırlamıyorum ama mesaj yine netti: Gidişatı değiştirmedikçe başkasının yönetmen koltuğunda oturduğu hayallerimde ancak seyirci ya da konuk oyuncu olacağım. 


Bu hafta sadece rüyalarım değil, aldığım bazı tepkiler de çok net mesajlar içeriyordu. İlk başta kabul etmek istemedim ama bir, iki derken üçüncüde kaçınılmaz olanı kabullendim. Herkes ilerliyor, yola devam ediyor, bense olmadık bir noktada tek başıma takılıp kaldım. Eh bir kez farkına varıp kabullenince gerisi gelecek elbet.

Tüm bunları fark edince boş durmadım tabi ki. İlerlemek için kendime tutunacak dallar bulup yol haritası çıkardım. Evrim'i de dahil ettim ve ilk andan itibaren meyve vermeye başladı bu çabam :)

Evrim'le konuşup anlaşamadığımız zamanlar oluyor. Çünkü ikimiz de birbirimizi anlamak yerine alınganlık edp kendimizi savunmaya hatta karşı saldırıya geçiyoruz. Mevzuyu 3. şahıslar üzerinden gözlemleyip irdelemek şansımız olursa kendi sorunumuzu da çözebiliyoruz. Tabi ki her zaman yakın çevremizde gözlem şansımız olmuyor. Böyle zamanlarda filmler, diziler, reality programları çok işe yarıyor. Biraz araştırma ile sorunumuzu yansıtan bir yapım bulup birlikte izliyoruz. Bu hafta da öyle yaptık.

İki kişi aradaki sorunu doğru tespit etmeyi başarıp savunmaya/saldırıya geçmeden sorunu çözmeye odaklanınca işler kolaylaşıyor. Kimse suçlu değil ama ortada bir sorun var diyebilmek önemli. Enerjimizi birbirimizi suçlamak yerine çözüm üretmeye verince kolayca ilerledik. Sorunu tamamen çözdük diyemeyiz ama büyük gelişme gösterdik ve  sıradaki adımlarımız netleşti.

Kısacası "Mesaj alındı" ve gerekenler yapılıyor :)



Çarşamba, Ocak 12, 2022

Biri Hastalanınca Üzülmek Yerine Öfkelenmek

Tam da başlıktaki gibi! Evde herhangi biri hastalanınca üzülmüyorum delice öfkeleniyorum. Hele o hastalanan kişi mızmızlanırsa... Off katil olmak işten değil desem yeri! Yani "Aman bu hastalık nerden bizi buldu?" tarzı bir öfkelenme değil benimkisi; baya "Aman hastaysan hastasın, n'apalım? Dünya'nın sonu değil ya, iyileşirsin 3-5 güne. Abartma durumu!" tarzı bir öfkelenme benimkisi. 

Tüm çocukluğum ve hatta gençliğim hastalıklar, kavgalar, ayrılmalar, ölümler... kısacası türlü dram içinde geçti. Bu yüzden kotayı doldurdum diye düşünüyorum ve hayatımda gereksiz dramlara yer vermek istemiyorum. Hastalık gereksiz dram mı diyeceksiniz. Hayır hastalık değil ama hastayım diye mızmızlanmak, nazlanmak ya da endişelenmek öyle. Gereksiz! Mızmızlanınca ya da endişelenince iyileşmek kolaylaşıyor mu ya da süreç kısalıyor mu? HAYIR! E, o zaman gereksiz işte! Git doktora, al ilacını hatta direk iğne/serum yaptır; bitti gitti işte. Ama nerdeeeeee? Bütün naz niyaz severler bizim aileye toplanmış sanki.





Hastalık deyince mızmızlanma konusunda Arya ve Evrim'in eline su dökmek zor ama bu konuda ailedeki en pimpirikli kişi annem (kayınvalidem). En ufak bir ağrıda "Kanser miyim acaba?"ya kadar götürüyor mevzuyu. Doktora git deyince, éYa kötü bir şey çıkarsa? Gitmeyeyim." diyor. Gitse de bir şeyin yok diyen doktora inanmıyor, bu doktor anlamıyor diyor. Birkaç aydır her gün düzenli yürüyüş ve diet ile 10 kg verdi; bugün "Acaba hasta olduğum için mi böyle zayıfladım?" dedi ve beni benden aldı.

Şansıma... Evrim ve Arya 1 hafta - 10 gündür hastalar. Evdeki hastalık mevzularının üstüne canım Ceren bir filmden bahsetti ve izle dedi. Filmdeki kadının bence ciddi sıkıntısı var ve izlemek benim için çok rahatsız edici.

Evrim'le evlenirken kesin bir dille hastalıkta sağlıkta, ölene dek ama psikolojik rahatsızlıklar hariç demiştim. En baştan söyledim; olur da o ya da ben ciddi bir psikolojik rahatsızlık geçirirsek arkama bakmadan giderim. Böyle söyleyince çok acımasız gelebilir kulağa ama benim büyürken yaşadıklarımı yaşamayan beni asla anlayamaz. Ne onu ve Arya'yı hastalığa maruz bırakmak isterim, ne de benim öyle bir şeyi kaldıracak gücüm var. Benim annem ömrünün 21 yılını şizofreninin esaretinde geçirdi. Bir daha benzeri bir sürece şahit olmak istemiyorum. Bu yüzden psikolojik rahatsızlık içeren kitaplardan ve filmlerden net bir şekilde rahatsız oluyorum. Evet, tüm rahatsızlıklar gibi psikolojik rahatsızlıklar da insanın elinde olan şeyler değil. Biliyorum. Ama hastalık karşısında duyduğum şiddetli öfke de benim elimde olan bir şey değil. Duyduğum bu öfke ve kaçma isteğinin derinliklerinde geçmiş deneyimlerim yatıyor maalesef.   


Pazar, Ocak 09, 2022

Başka Dünyalar, Başka Hayatlar

Kitaplar diyorum dostum, başka dünyaya açılan kapılarımız! 

Kendimi bildim bileli seviyorum okumayı. Aklımda kalmış ilk kitaplarım Ayşegül ve Cin Ali serisi tabii ki :) Sonra İpek Ongun'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisi, Mavi Saçlı Kız... Yine ortaokul yıllarımda sayfanın sonunda "şunu seçiyorsunuz sayfa 42'den devam edin, bunu seçiyorsanız 37.sayfaya gidin" yazan ve insanı maceradan maceraya sürükleyen bir sürü bilim kurgu kitabı... Keşke isimlerini hatırlayabilsem ya da bir şekilde bulabilsem o kitapları*. Lise yıllarımda Agatha Christie ve Dünya Klasikleri... Üniversitede Amerikan ve İngiliz edebiyatı eserleri... Okul dışı zamanda giderek daha çok tercih ettiğim fantastik kurgu, bilim kurgu ve distopyalar... Her biri başka bir dünya, başka hayatlar! 

Öğrenciyken neredeyse her güne bir kitap, bilmedin iki güne bir kitap okuyordum ama okul bittikten sonra sayı epeyce düştü maalesef. 2021 yılı için hedefim 24 kitaptı, 21 kitap bitirdim ama aynı anda okuduğum son 3 kitap bitmeden yıl bitti. Okul, iş, çocuk... Bu kadarı da hiç yoktan iyi deyip kendi omzumu pat patlıyorum. Umarım 2022'de 24'ü tamamlarım. 24'ün üstüne çıkarsam kendime madalya bile takabilirim :))) 

*İnternette küçük bir araştırma yaptım ve kendi maceranı kendin seç kitapları olarak tanıtılan Macera Tüneli serisi ile ilgili şu yazıya denk geldim. Ben kendi okuduğum kitapları tam olarak hatırlamıyorum ama buna benzer başka bir seriymiş gibi geliyor sanki. Araştırmaya devam edince bu seriye benzer başka bir seri buldum ve Arya için hemen satın aldım. Linkini buraya bırakayım:

Macera Tüneli - R. A. Montgomery







Cumartesi, Ocak 08, 2022

İşleri Ağırdan Almak

Hani eskiler derdi, "Kız evi, naz evi!"... Bu söz kafamda dönüyor günlerdir. Sadece gönül işlerinde değil, her türlü işte kendimizi azcık ağırdan almalı, biraz nazlanmalıyız bence. Telaşa, aceleye, fevri tavırlara hiç gerek yok.

Her şey hemen hallolsun, işler hemen bitsin, ödevler yapılsın, çocuklar yıkansın, çamaşırlar ütülensin, ev temizlensin, yemekler hazır olsun... Liste uzar gider. İstiyoruz ki her şey dört dörtlük olsun ve hemen şimdi olsun. Her şeyi dört dörtlük yapmaya çalışırken aslında kendimize en büyük dötlüğü ay pardon kötülüğü yapıyoruz :)) Her şeyi halletmeye çalışırken en önemli şeyi es geçiyoruz; yaşamayı unutuyoruz. 

Nefes almak yaşamak değildir arkadaşlar. Bir silkelenip kendimize gelelim yahu! Az önce "Yapıl-ma-yacaklar listesi" yazıma yorum yapan Mehtap'a yazdığım cevabı buraya aynen yapıştırmak istiyorum:

" İçimizdeki sorumluluk hissi o kadar yoğun ki bir şeyleri yapmazsak dünyanın sonu gelecek sanıyoruz ama aslında öyle bir şey olmayacak. Hepimiz sanıyoruz ki "Ben olmasam bu ev, bu dünya dönmez, bu işler yapılmaz, bu çocuklar büyümez..." Oysa kimler göçüp gitmedi ki bu dünyadan, hâlâ dönüyor dünya; Hayat akmaya devam ediyor. Durmayı bilmek lazım bazen :) "


Demem o ki; boş yere acele esip başı kesik tavuk gibi ordan oraya vurmayalım kendimizi. Ağırdan alalım, zamana yayalım. İşlerin kolayca halledilmesi için gereken enerji zaten damarlarımızda saklı :) Sadece kendimizi tavlayıp o ateşi tekrar alevlendirmemiz gerek. İşleri bir kenara bırakıp kendimizi tavlayalım :D İşleri sonra hallederiz nasılsa. 

" Kız evi, naz evi" diyorum ya feministlikten değil, söz öyle söylenegelmiş ama hepimiz için geçerli olsun :)

Sevgili Buraneros'u örnek alalım biraz; atalım çantamıza kitabımızı, fotoğraf makinemizi, düşelim yollara. Canımız ve tabi ki midemiz nereye götürürse oraya gidelim bugün :)

İyi hafta sonları!


Update: İçimden gelen sesi dinledim ve Arya ile lunaparka geldik. Arya çarpışan arabalardan, borulu parka geçti, ben kitabıma gömüldüm. O keyifli, ben keyifli :) 




Çarşamba, Ocak 05, 2022

Yapıl-MA-yacaklar Listesi

Dün internette bir yazıyla karşılaştım, aşağı yukarı şöyle diyordu:

 "Yapılacaklar listesinin yanısıra bir de yapılmayacaklar listesi hazırlamalıyız."

Düşününce çok mantıklı geldi :) İşte listem:

- Canın istemiyorken görevinmiş gibi üzerine yapışan gereksiz işleri yapma. Mesela bugün çöpleri toplayıp atma, akşam için ne pişirsem diye düşünme, bırak çamaşırlar bugün de sepette kalsın. 

- Kesinlikle yapman gereken kaçınılmaz işleri erteleme. (Ne kadar ertelersen o kadar zor gelecek.) 

- Tüm işleri tatil gününe sıkıştırıp tatili iş(kence) gününe dönüştürme.

- Başkası istiyor diye ya da istemiyor diye kendi planlarını erteleme / iptal etme.

- Her koşula uyum sağlama, gerekirse koşullar ve kişiler sana uyum sağlasın.

- Kendini listenin en sonuna koyma.

- İçine sinmeyen hiçbir şeye `Evet` deme.

- `Böyle gelmiş, böyle gider` deme.

- Her şeye özenip iş kendine gelince baştan savma davranma.

- Olumsuzluklara takılıp kalma.

- Yaptığın her şeyden, yaşadığın andan keyif almayı unutma.

Şimdilik aklıma gelenler bu kadar. Varsa öneriniz hemen ekleyelim listeye :)




Salı, Ocak 04, 2022

Seviyorum

Kimi mi?

Kendimi :)

Bu yıl için aldığım kararlardan biri kendimi sevmek, hatta kendimi şımartmak. Aslında buna 2021'de başladım ve 2022'de de devam etmek istiyorum. Peki insan kendini nasıl sever? Konunun uzmanı değilim ama yavaş yavaş öğreniyorum :)

Sabah uyanınca aynaya bakıyorum ve kendimi olduğum gibi seviyorum. Tartıdaki kiloya, belimdeki simitlere, sivilce izlerime, artık pek gür olmayan saçlarıma takılmıyorum* (Bkz. "fark etmiyorum" demedim, "takılmıyorum" dedim :))) Kıvrımlarımı seviyorum, kıvırcık saçlarımı seviyorum, aralardaki birkaç tutam yeşil ışıltıya bayılıyorum; kocaman gülümseyince sivilce izlerim neredeyse görünmez oluyor. Her sabah sevdiğim kıyafetlerden birini giyiyorum, rimelimi hatta vaktim ve enerjim varsa kırmızı rujumu sürüyorum. Aynaya son bir kez bakıp kendime gülümsüyorum. Çünkü aynada gördüğüm 35 yaşındaki bu kadını seviyorum. Minare ve mihrap benzetmesi için henüz erken ama zamanı gelince onu da diyebilmeyi umuyorum :)




Kendini sevmenin güzel yanı, kendimi sevdikçe Hayat kolaylaşıp güzelleşiyor. Evrim'in nokta atışı tespiti her şeyi özetliyordu aslında: Ben sevildiğime inanamadığım için hep mutsuzum mutsuzdum. Daha ben kendimi sevmezken başkası beni nasıl sevsin deyip durmaktan bitap düşüyor; seni seviyorum diyeni ya deli ya da yalancı sanmaktan sevilmenin tadına varamıyorum  varamıyordum. Kendimi sevmeyişim sadece aynada gördüklerimle ilgili değil tabi ki. Asıl derdim aynada görünmeyenle, içimin derinliklerindeki boşlukla ilgili. Bir türlü mutlu olmayı beceremiyorum diye kendime kızıp durmaktan, ben neden böyleyim diye sormaktan çok yorulmuştum ki ucunu bıraktım bir noktada. Bırakmak iyi geldi. Neden diye sorup durmaktan uzaklaşmak iyi geldi. 

Önce hangisini sevmeye başladım emin değilim, içimi mi dişimi mı acaba? Süreç şöyle işliyor: Sabahları aynadaki görüntümü sevince evden güler yüzle ayrılıyorum; okulda güler yüzle dolaşıyorum. Kendimi sevişim tüm ruh halime yansıyor, günüm daha iyi geçiyor. Tabi ki her gün böyle olamıyorum, arada dibe vurup yine kendime katlanamadığım anlar oluyor ama eskiye nazaran çok daha az.

Yılbaşı gecesi çok yakın bir arkadaşım arayıp kendini kötü hissettiğini benimle konuşursa iyi geleceğini söyledi. İçimden bir an hah tam adamını buldun diye geçti ama hemen susturdum o salak beni. Çok iyi yapmışsın dedim ve arkadaşımın azcık da olsa iyi hissetmesi için elimden geleni yaptım. Telefonda birlikte epeyce güldük. Telefonu kapatırken iyi ki beni aradığını ve kendini çok daha iyi hissettiğini söyledi arkadaşım :) Bugün de okulda benzer bir şey yaşadım. Aynı anda eşi ağır grip, kendisi farenjit ve annesi de Covid olan öğretmen arkadaşım tükenme noktasına ramak kaldığını söyledi. Biraz konuştuk, ne hissettiğini anlatmak ona iyi geldi; ben de aklıma gelen şeyleri söyleyerek enerjisini yenilemesine yardımcı olmaya çalıştım. Konuşmamız bittiğinde "Bugün ne kadar enerjiksin, Rüya; bana da geçti enerjin, toparlandım baksana!" dedi. O an tabi ki dünya daha da güzelleşti :) Anladım ki önce ben iyi olmalıyım. Ben iyiysem başkalarına da iyi gelebilirim :)

Evrim oldum olası hep güzel şeyler söyler bana ama ben her defasında " Hııı öyle tabi :)))" deyip dalga geçerim ya da "Offf göz doktoruna mı gitsen yoksa kafa doktoruna acaba?" diyerek ağzına tıkarım tıkardım lafı. Ama artık yapmıyorum. O ne diyorsa aynı cümleyi tekrarlıyor ve öyleyim diyorum. Reddetmeyi bıraktım, kabul ediyorum. Kısacası geç de olsa kendimi sevmeyi öğreniyorum. Kendimle savaşmaktan daha kolay ve daha keyifli :)

O ünlü Hippy deyişiyle, Kendinle "Savaşma, seviş!" diyerek bitiriyorum yazımı :)))


Sezen Aksu - "Savaşma Seviş Benimle"



Mika - "Grace Kelly"

Bu şarkı da benden bana hediye gelsin :)


Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...