Pazartesi, Nisan 26, 2021

Ağaç Ev Sohbetleri #88

Bu haftanın konusu geçen haftadan ilhamla ortaya çıktı aslında. Sessiz Gemi'nin izlememizi istediği video beni çok etkiledi. Videodaki konuşmacı en başta tüm izleyicilere bir kağıt dağıtılmasını istemiş ve izleyicilerden onları farklı kılan şeyleri yazmalarını istemiş. Videonun devamında farklılıklardan ve bu farklılıklar yüzünden "öteki"leştirilmekten bahsediyor. 

Şimdi ben de size sormak istiyorum:

Sizi başkalarından ayıran, sizi "ötekileştiren" bir niteliğiniz var mı ya da bugüne dek kendinizi hiç "ötekileştirilmiş" hissetiniz mi? Sizi "öteki" yapan niteliğinizin aslında sizi "özel" ve "güçlü" kıldığını farkında mısınız? 

Hiç "öteki" olmayanlar için bir soru daha eklemem gerektiğini hissettim:

"Fark etmeden sizin yaptığınız ya da yapıldığına şahit olduğunuz bir ötekileştirme hikayeniz var mı?" 

Kendi deneyimlerimden bahsetmeden önce ötekileştirmenin bir yüzünü ailem üzerinden anlatmak istiyorum. Annem ve dayım sarışın, bembeyaz tenli, yeşil gözlü ama dedem ve anneannem inadına esmer, koyu tenli, kara gözlü, kara kaşlı. Çalışmak için Almanya'ya ilk gittiklerinde evlerine polis gelmiş "Hakkınızda şikayet var, Alman çocuklar kaçırdığınızdan şüpheleniyoruz" diye. Anneannem o polisler tekrar gelip annemleri alırlar diye o kadar korkmuş ki annemleri apar topar Türkiye'ye yollamış hemen. İnsanların onlara bakıp düşündükleri ilk şeyin "Bunlar kara kuru Türkler, güzelim Alman çocukları kaçırmışlar (?!)" olması ne kadar acı! 

Toplumun genelinden farklı olmanın direk suça meyilli olmakla ilişkilendirilmesi ne kadar garip! Oysa farklılıklarımız utanmamız gereken şeyler olmanın tam aksine bizi özel kılan şeylerdir aslında. Biz bazen onları önümüzdeki engeller gibi görürüz ama tam tersine bizim için zıplama tahtası olabilirler. Yeter ki onları sahiplenelim. Videodaki gazeteci Mariana Atencio önceleri "öteki" olmasına sebep olan kökeninin, daha sonra yardım amaçlı bir açık artırma etkinliğinde açtığı dans derslerinin diğer tüm etkinliklerinden daha çok talep görmesini sağladığını anlatıyor.  Ben de birçok defa onun gibi "öteki" olduğumu hissettim ama bir noktadan sonra olumsuzlukların içindeki iyi yanları görmeyi öğrendim. 

Benim "öteki" olmamın sebebi boşanmış aile çocuğu oluşumdu. Buna bir de annemin kalıcı psikolojik rahatsızlığı da eşlik ediyordu. Çok uzatmadan anlatacak olursam toplumun "arızalılar" sınıfına kafadan yazdığı bir bileşimdi benimkisi. Tüh tüh, vah vah derken bile üzülmekten çok "Aman bizden uzak olsun, böyleleri(?!) hep arıza çıkarır" diye bakılan kategorideydim maalesef. Hatta "Annen hasta, sen de hastasındır ya da hastalanırsın"a kadar gitti bu mevzunun ucu. Hasta olmak da bir suç bizim topumumuzda.

Kendi kişisel ötekiliğimi bir kenara bırakıp yakın zamanda eşimin yaşadığı bir olumsuzluktan bahsedeceğim. İş yerinde açılan bir konu uzayıp mevzu Evrim'in inancına kadar gitmiş; o da "Ben Deistim" demiş saklamadan(?!). "Biz gayrimüslim biriyle çalışmak istemeyiz" den önceden bilinse işe bile alınmayacağına kadar gitti bu mevzu ama kimse daha öteye gidip bunu eyleme dökmedi. Açılacak davalardan, olayın büyümesinden çekinmeseler onu da yaparlardı.

Şimdi belki "Aman canım sen de! Bunlar mı seni "öteki" yapan şeyler? Hiç de öyle büyük şeyler değilmiş. Sayılmaz bile bunlar!" diyeceksiniz. Evet, Türk / Kürt / Ermeni / siyah / beyaz /  sağcı / solcu ya da eşcinsel diye ötekileştirilmedim belki ama inanın mücadele etmek zorunda kaldığım onca şeyin üstüne bunlar da beni toplumun dışına itiyor, kendimi sürekli savunmak, korumak, ispatlamak zorunda bırakıyordu. 

Ya sizinkiler?

25 yorum:

  1. Çocukları kaçırdıklarını sanmalarını güldüm ya, kusura bakma:))))ilahiii! Ama sen bayağı cesur kızmışsın ben şu an 63'üm ama 20'li yaşlarıma dönsem erkek oda arkadaşı yapamam yani ellerin ne diyeceğinden çok kendim rahat edemem:) ay ne bileyim yani başka bir kızla da paylaşamam..illa tek olacağım. Bende bir arıza var yani.:) Deistim ben de ne güzel oh mis ama kimselere söylemeyin dobra dobra mazallah ortalık kötü :(
    Bu arada fotoğraf çok tatlı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler :)

      Şimdi bakınca komik geliyor ama dilini doğru düzgün bilmediğim bir ülkede kapıya polis dayanıp çocuklarımı almaya kalksa derdimi anlatamayacağım ben bunlara diye çok korkarım sanırım.

      Ben şu an 35'im ve yine olsa yine aynı şekilde o 3 arkadaşımla kalmak isterim :) Hayatımın en eğlenceli zamanları o evde geçti, öyle komik anılarımız var ki :D Bu arada onlar da özel okulda burslu okuyan, zenginler arasında zor bela ayakta kalmaya çalışan orta direk aile çocukları oldukları için kendi okullarında "öteki" konumuna kolayca düşebilirlerdi ama çok da oralı olmuyorlardı. Şu an üçü de yurtdışında yaşıyor ve çalışıyorlar :)

      Sil
  2. he maşallah yaaa ne çok deneyimin olmuş bu konuda. en komiki almanya idi, sarışınlar :) mahşerin dört atlısı da iyimiş. işyerinde öyle din politika konuşmak iyi değil tabiii :) eh artık senin öteki durumun kalmadı artık sanırım şimdilerdee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın iş yerinde politika ve din mevzularına girilmemeli ama bizim ülkemizde öyle olmuyor. Oruç tutmak, namaz kılmak, sahur, iftar olunca ok ama iş Deizme gelince olmuyor nedense. İş başka, din başka. Herkes istediğine inanmakta özgür ve kimse de saklamak zorunda ya da yalan söylemek zorunda bırakılmamalı.

      Sil
  3. Pek çok şeyi açık sözlülükle dile getirmişsiniz Mrs. Kedi. Elbette bu kadar detaya girersek başkalarının canımızı sıkan düşünce ve davranışları az ya da çok çıkacaktır. Bunların hepsini "ötekileştirme" tanımının içinde değerlendirebilir miyiz, emin değilim. Söz gelimi çocukluğumuzda üzüldüğümüz bazı olaylar vardır, eskiden muz pahalı bir meyveydi, her zaman yiyemezdik. Ama ekonomik durumu iyi olanlar için problem değildi bu. Benim evime girmeyen o muz bir ötekileştirme konusu olabilir mi? Çocukken bunu böyle düşünmezdim, belki de saflığımdan olabilir:) Bizim muz alacak paramız yok, alamıyoruz der, canım çekse de, üzülsem de bunu doğal karşılardım. Bugün sınıfsal farklılıklar nedeniyle buna benzer pek çok olay var ve ben bunun olmasını hiç istemesem de tersinin mümkün olmayacağını biliyorum. Sizin kadar değilse bile ben de ilkokulda okul ve öğretmen değiştirdim, çocuklarımın değiştirdikleri şehir, okul, öğretmenin haddi hesabı yok. Evet, bu durumun olumsuz tarafları var ama belirttiğinize ek olarak değişikliklere uyum sağlaması bakımından insana faydası da oluyor.
    Saçın kesilmesi ötekileştirme sebebi olabilir mi? Bazılarına kısa saç, bazılarına uzun saç yakışıyor. Bazıları sarıya, pembeye boyayabiliyor. Bu nedenlerle ötekileştiren kişilerin ya kıskançlık ya da ruhsal bir problemi olmalı. Daha derine inilirse güzellik/çirkinliğin de bir ötekileştirme nedeni olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama ben bunların ötekileştirme konusu dışında ele alınabileceğini düşünüyorum. Yanılmış olabilirim. Örneğin ben çocukken, ilk ve ortaokul yıllarında, saçlarımı sıfır numara tıraş ettirir, tepede biraz saç bırakırlardı. Alabros dedikleri bu saç modeli öğrenci tıraşıydı ama adım o zaman ayna kafaya çıkmıştı diğer arkadaşlar arasında. Kızardım çok, kızdıkça da daha çok üzerime gelirlerdi. Bu çocukluğun verdiği bir haylazlık esasen de ailelerin yetiştirme tarzından kaynaklı olabilir. Sizin de belirttiğiniz gibi, Kürt olsaydım, ya da Alevi olsaydım çok daha tesir altında kalırdım ötekileştirme konusunda belki. Sanırım ben başörtüsü konusunda katılacağım sohbete. Ötekileştirme; kendimiz gibi olmayan ya da düşünmeyen kişi ve topluluklara BASKI ve DÜŞMANCA tavır olduğuna göre bunun sınırını iyi belirlemek gerekir. İlginç bir konuya yeni kapılar açmışsınız. Bu konuyu yazarken biraz gerileceğim galiba, bu da ötekileştirilmenin bir sonucu olabilir mi?:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarken benim de aklımdan geçti bazılarının belki de ötekileştirme olarak sayılmayacağı Mr. Kaplan. Ama inanın verdikleri his öyleydi. Bir erkek çocuğunun saçının kısa kesilmesiyle bir kız çocuğunun saçının kısa kesilmesi biraz farklı galiba. Kısa kesilen saçlarımın yol açtığı bakış açısını ve söylenenleri yazmadım yukarıya ama buraya yazayım şimdi: "Annesi bakamıyor, o yüzden böyle, besleme gibi!" Haksız da değillerdi belki. Annem çoğu zaman ya dalgın ya da başka alemde olduğu için beni kaynar su ile yıkamaya kalkar, ben de köşe bucak kaçardım. Bu durumda babam saçlarımı kısacık kestirerek akıllıca davranmış belki de. Zira yine de birkaç kez bitlenmişliğim var. Bitlendiğimde annem bitleri halletmek yerine bana küser ve konuşmazdı. Yani olay aslında saç baş da değildi. Bulunan en ufak fırsat annemin hastalığına ya da bir barışıp bir boşanan ebeveynlerime bağlanırdı ve ben hep "yazık, vah vah" denilen ama alttan alta da uzak durulmaya çalışılan olurdum. Yine de dediğim gibi etnik kökenim ya da politik/cinsel/dini tercihlerim yüzünden "öteki" olmadığım söylenebilir tabi ki.

      Sil
  4. Saçlar güzel ve iddialıymış uzun boy ile yakar geçer 😆ewet bazen yüzeysel konular daha çok ilgimi çekiyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saçlar görüntüde dikkat çekici, marjinal bulunuyor ama arkasında yatan sebep pek öyle değil. Ama zaten olay da bu, bizi farklı kılan, başlangıçta dezavantaj gibi olan bazı şeyler aslında avantaj bile olabilir bazen :)

      Sil
  5. Bir dokunup bin ahh işitme gibi bir hal bu ötekileştirilme hali.Şüphe etmiyorum ki hemen hemen hepimizde var bu rahatsız eden his.Hepimiz bundan yakınırken niye düzelmeye dair en ufak bir ilerleme kaydetmiyoruz sahiden şaşılacak şey.Toplumsal ayarımız bozuk bizim :(

    Baş edemediğim dökülme sorunu yüzünden ben de çok kez 3 numara kesim deneyeyim dedim ama cesaret edemedim bir türlü:) saldim çayıra modunda takılıyorum artık .

    Anneanne korkmasın da ne yapsın :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben elime geçen her fırsatta anlatmaya çalışıyorum genellemelerden, klişelerden, ön yargılardan uzak durmamız gerektiğini. Biri sadece sağcı diye ya da solcu diye; Hristiyan diye ya da ateist diye ya da farklı tercihleri var diye kötü olamaz. Kendimizden farklı olan her şeye "öteki" muamelesi yapamayız. Yaptığımızda kendimizi de "öteki" olmaya açık hale getirmiş oluyoruz aslında. Çok saçma! Ama göremiyoruz maalesef. Herkesi olduğu gibi kabul etmeli, saygı çerçevesinde fikir alışverişi yaparak anlamaya çalışmalıyız. Yoksa ne doğruyu ne yanlışı anlayamaz, anlatamayız.

      Sil
  6. Kimse farkli olan biri ile iletisime gecmeye calismiyor.Bu da bence kamplarda sectigimiz ya da bulundugumuz surude yasamanin getirdigi konfordan uzak kalmanin cesaret gerektirmesinden. Inandiklarimizin aslinda cok da guclu olmadigina dair ic korkularimizdan.O yuzden bence edebiyat cok onemli.
    Bugun beni cok sarsan bir mesaj aldim Kastettiginiz kategoride mi emin degilim..Ayni Dunya gorusune sahip olmadigim sevdigim bir yakinimla bu kapanma ortaminda gundelik iletisimi surdurmek icin mesajlasiyorum.
    Onun hassasiyetini bildigim icin her konuyu paylasmiyorum.Ama bugun dogal tohumlarin korunmasina iliskin bir icerigi paylastim.Iletinin kaynagindan rahatsiz olmus muhtemelen, kutsal metinlere dayanarak kendisine Tanri yi hatirlatmayan iyi bir dindar olmayi telkin etmeyen kisilerden bizi yoldan cikarmasin diye uzak kalmali minvalinde bir hazir mesaj atmis cevaben.Oysa inancli bir insanin da yaratilan seylerin ozune uygun olarak temiz bir bicimde uretilmesine hem saglik hem bagimsizlik hem de Yaratan a saygi acisindan onem vermesini bekliyordum.
    Bu kadarini bile goremeyen kendini hapsetmis birini nasil ikna edebilirim ? Umutsuzluga kapilmak istemem ama kisisel sempati akrabalik bile bir sans vermeye yetmiyor karsisindaki "oteki" insanin ne demek istedigini anlamaya caba sarfetmesi icin.
    O metnin de benzer durumlarda uyelerin kullanimi icin hazirlanmis bir prototip olduguna inaniyorum icinde bulundugu kitle tarafindan.Yani kisisel irade bile yok aslinda belki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum. Öyle bir hale getiriliyor ki başkasının inancına ve tercihine saygı duymayı bile unutuyoruz. "Benim gibi düşünmüyor, benim inandığıma inanmıyorsan seninle görüşmem, dostluk edemem" noktasına getiriliyor insan bu ayrıştırma, ötekileştirme politikaları ile. Oysa ben bir Hristiyanla da bir ateistle de bir muhafazakarla da gayet arkadaş olabileceğime inanıyorum. Birbirimizi yaftalayıp illa ki değiştirmek zorunda değiliz ama bunu bile göremez hale geliyoruz. İyi mi kötü mü bakmadan önce başka etiketlere bakıyoruz çoğu zaman. Siz tam tersini yapmaya çalışmışsınız ama karşınızdaki başaramamış maalesef.

      Sil
  7. Geçen haftanın devamı niteliğinde derin bir konu yine:-) Ama bu sefer yazı yazacakların kendinden örneklerle anlatacağı bir hafta, bakalım nasıl olacak:-) Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz daha kişisel düzeye inerek daha iyi anlar ve belki daha kalıcı değişikliklere yol açabiliriz diye düşündüm. Bakalım :)

      Sil
  8. tamam okudum tekrar yazını, biraz sadeleşmiş evet, olsun yaa, yazıldı artık, kalsın böyle, ilk yazın da eğlenceliydi ama haklısın çok kişisel, özeldi :)

    YanıtlaSil
  9. https://dikkatedebimetin.blogspot.com/2021/04/neredeyse.html

    Rastlantı sonucu bu konuya değindiğim bir yazı

    YanıtlaSil
  10. Bu arada sizin yazınız teklifsiz bir konuşma havası sunuyor beğendim

    YanıtlaSil
  11. Ötekileştirilmek için toplumun arkasına sığınacağı çok bariz bir neden varmış sizin hayatınızda. İşin içine psikoloji kelimesi girdi mi maaile deli damgası yer artık.
    Ötekileştirmenin küçüğü büyüğü olmaz. Mantık önemli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef öyle. Bir de genetik aktarım söz konusu olunca işler iyice çirkinleşebiliyor.

      Sil
  12. Yugoslavya' dan göç eden ve sürekli kendilerine dikkat etmek zorunda hisseden bir sülalede büyüdüm. Elbette onların bu kadar diken üstünde yaşamalarını anlamadım, çocuk aklımla anlamak da istemedim sanırım. Fakat eminim yine de bazı durumlarda bu etkileşimden dolayı "salıverememişimdir". Sülalede gençliğimden beri ötekileştirmeye karşı söyleyecek hep ağız dolusu lafım oldu ama 40 dan sonra herkesi olduğu gibi kabul ettim, yine de çok vurucu bir kaç söz söyleyerek.
    Ha bu arada ben de bir zamanlar 2 sene kadar inanılmaz "kapalı" bir şirkette, tek kadın olarak çalıştım. Onlara göre inanılmaz farklıydım. Yemek veren bir şirketti ama ramazanda yemek çıkmıyordu. Başkaldırdım, bir tek benim için yemek parası verildi. Onların içinden bir tanesiyle din konuşmaları yapardık, o anlardı, katılırdı ama yapamazdı. Çünkü öyle bir ortamda yetişmiş, başkaldırı söz konusu bile değildi. Off nerelere gittim :/
    Sıkı bir konu bu.. konuş konuş bitmez..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim çalıştığım okul öğretmenevinin yanında. Normalde öğle yemeği çıkıyor ve ilçedeki tüm memurlar orda yemek yiyor ama ramazanda yemek çıkmıyor. Gelen kişi sayısına göre yemek miktarı ayarlanabilir, tek çeşit çıkarılabilir ya da sandviç satılabilir belki ama yok. Toptan kalkıyor öğle yemeği öğretmen evinde. Şaka gibi! Sanki herkes oruç tutmak zorunda. İşte oruç tutmayana karşı yapılan bu davranış bile ötekileştirmenin topluma ne kadar işlediğini gösteriyor.

      Sil
  13. almanların yaptığı ne kadar korkunç bir şey öyle ağzım açık kaldı valla okurken. diğer anlattıkların da evet önemsiz değil tabi ki önemli konular. İş okul gibi yerlerde politika ve din konuşmak çok tehlikeli geliyor bana uzak duruyorum öyle ortamlarda bunları konuşmaktan fikir özgürlüğü diye bir şey sadece yasada var gerçekte yok ne yazık ki
    güzel bir konu olmuş kalemine sağlık sahiden de konuşulabilecek çok fazla detayı olan bir mevzu bu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de korkunç bir şey. Ama anneannem çoook sonradan Almanların sorumluluk bilinci yüksek insanlar oldukları için gerçekten de ya bu çocuklar kaçırıldıysa diye düşünerek yaptıklarına kanaat getirmiş. Yani bizdeki gibi "Aman bana ne, ben etliye sütlüye karışmam, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demiyorlar gördükleri şeyler karşısında derdi anneannem.

      Sil

İkigai

İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı. Kitabın alt başlığı "her güne mana ve neşe katmak".  Kısaca açıklamak için  Wikipedia 'y...