Bu hafta Mr. Kaplan:
"Sizce mutluluk nedir? Mutlu olmak için ne yapmak gerekir? Mutluluk, peşinden koşulması gereken bir hedef midir?" diye sormuş.
Mr. Kaplan'ın blogunda fikir alışverişi yaparken fark ettim ki mutluluk da tüm kavramlar gibi tanımı çok geniş ve kişiden kişiye değişen bir mevzu. Tanımını yapmak yerine ne yapınca mutlu olduğumuza bakalım biraz. Soyuttan somuta geçelim :) Konuyu somutlaştırmak için şu soruları sordum kendime:
Küçük mutluluk kaynaklarım neler? Ne yapınca iyi hissediyorum? En mutsuz anımda yapsam/yaşasam beni mutlu edecek şey ne?
Sanırım benim temel mutluluk kaynağım "hareket" :) Eskilerin "Nerede hareket orada bereket" sözünü "Nerede hareket orada mutluluk" şeklinde revize edebilirim :))
Ben nedense yerimde durunca sıkılıyorum (Durduğum yer orman ya da deniz kıyısı değilse tabi, öyleyse sorun yok, sıkılmam :)) Koşunca, yüzünce, bisiklete binince, yürüyünce, dağ tepe tırmanınca mutlu oluyorum ben :)
Deniz manzaralı bir evde yaşıyoruz, balkon değme manzaralı kafeye taş çıkarır ama ben ille de aşağıya, denizin dibine inmek isterim. Karadeniz'in her yanı yeşil ama ben ille de ormanın derinliklerine gitmek isterim. Evimizin önünde yürüyüş ve bisiklet yolu var ama ben ille de yollara düşmek, uzak diyarlara pedal çevirmek isterim.
Tabi her daim hareket edemem. Ama eğer duruyorsam da durduğum yer önemli. Mutlu olduğum favori yerlerim var. Arka balkondaki salıncak, sahildeki kayanın hemen önü, Efkar tepesini geçince 2. taş eve gelmeden önceki elektrik direğinin dibi (evden tam 5,5km yürüyünce ulaşıyorum, 5,5km de dönüş yolu, etti mi sana keyif dolu bir 11 km :) Tabi ki bunların yanı sıra tüm sahiller ve tüm ormanlar :) Eğer illa ki duracaksam, bir süre duracağım o belli noktaya ulaşmak için, öncesinde mutlaka hareket etmem gerek :))
Hareket odaklı mutluluk kaynakları dışında beni mutlu eden durağan şeylere bakacak olursak, sevdiklerimle olmak ve kitap/blog okumak, yazmak ve yemek yapmak geliyor aklıma ilk olarak :)
Mr. Kaplan'la mutluluğun 7/24 süren bir şey değil de anlık bir şey olduğu konusunda hemfikiriz ama bardağın boş/dolu kısmını görmek ve mutlu olmak için çabalamak/zorlamak konusunda tam fikir birliği sağlayamadık. Bence mutlu olmak için çabalayabiliriz - kendimizi zorlamak değil tabi ki kastım :) Sadece oturup mızmızlanmak yerine neyle mutlu oluyorsak onu yapmayı deneyebiliriz. Boş boş durup mutlu olmayı beklemek çok mantıklı değil gibi :)) Aslında bu konuda da benzer düşünüyoruz ama farklı ifade ediyoruz gibime geliyor, siz ne dersiniz Mr. Kaplan?
Önümüzdeki haftanın konusunu ben bulacağım ama henüz bulamadım. Sanırım bu gidilke "Yumurta kapıya gelince..." hesabı son dakikaya kalacak :))) Önerilere açığım :)
ha haa sen dans öğren ayolcum :) iki günde bulursun yaa. doğa spor filan düşün :) mutfak :)
YanıtlaSilBitmeyen bahar temizliği, okunacak sınav kağıtları, erken ergen tripleri başlayan Arya... Düşünmeye fırsatım olunca kesin bulurum :))) Daha vakit var, bulurum :D
SilEvet mutluluk anlık bir his :) Sevdiğimiz şeyleri yapma fırsatımız varsa mutluluk fırsatımız da vardır :)
YanıtlaSilMutluluk tüketmekten değil üretmekten geçiyor . Durup dururken gelip bizi bulmuyor :) Dediğin gibi harekete geçmek gerekiyor :)
YanıtlaSilBen sendeki üretkenliğe bayılıyorum mesela 😍 Düzenlediğin partiler, parti oyunları, ailecek yaptığınız süslemeler, kutlamalar, arkadaşlarınızla aktiviteli buluşmalar... Sen yapıp anlatırken bile ben olduğum yerde okurken mutlu oluyorum 🥰
SilMutluluk bir his midir? İlkay'ın da bizimle aynı görüşü paylaştığını görüyorum. Evet, öfke, merak, nefret gibi aniden gelişen ve bizi heyecanlandıran bir duygudur mutluluk. İkinci soru, mutluluğa erişmek için çaba göstermek gerekir mi? Bu konuda biraz ayrı düşüyoruz, Mrs. Kedi. Bakın, sanırım siz de herkes gibi bitter çikolataya bayılırsınız:) Ondan bir parça koparıp ağzınızda eritirken aldığınız haz da mutluluktur. İkinci parça da güzeldir ama o ilk parçanın verdiği hazzı vermez. Bu mutluluğa erişmek için ne yapmak lâzım? Önce gidip marketten bir çikolata almak lâzım. Yani kimse durup durduk yerde ağzınıza bir parça çikolata bırakmaz. Eşinizin aklınıza gelse eminim ilk fırsatta yapar bunu. Ama çoğu zaman mutlu olmak ya da mutlu etmek fırsatlarını gözden kaçırırız. Bu fırsatların çoğu da hiçbir emek sarf etmeksizin karşımıza çıkar. Bazıları için ise yazınızda ifade ettiğiniz gibi harekete geçmek gerekir. Yani size mutluluk veren o yere gitmek için bisikletinizle belli bir mesafeyi kat etmek zorundasınız. Bisiklet kullanmayı ve hareket etmeyi sevebilirsiniz. Sevgi ile mutluluk aynı şey değil. Mutluluk bir nevi Nirvana'ya ulaşmaktır bence. Bir nevi Nirvana derken Nirvana ile alakası yok aslında. Nirvana, bütün istek ve duygulardan arınmak suretiyle ulaşılan ruhsal bir iç dinginliğiyken, mutluluk bütün problem ve günlük dertlerimizi unutup yaşadığımız o anda ortaya çıkan duygu patlamasıdır. Sizi mutlu edecek, bahsettiğiniz o yerlere ulaştığınızda, karşınızda masmavi bir deniz, etrafınızda yemyeşil bir orman, kuşların cıvıltıları size güzel bir ortam sağlayabilir eğer aklınızı meşgul eden bir sorun, bir endişe varsa içinde bulunduğunuz ortam sizin mutlu olmanıza yetmez. Mutlu olmak için önce zihninize hükmetmeniz, sizi üzecek şeyleri kafanızdan atmanız gerekir. O zaman belki balkondan gördüğünüz deniz, saksıdaki çiçeğin kokusu dahi sizi mutlu etmeye yetecektir.
YanıtlaSilMrs. Kedi, kişisel gelişim konulu kitaplar pek ilgimi çekmez. Bizde oğlum, kızım, eşim hoşlandıkları tür ve konularda kitap alırlar. Genellikle kütüphanemizi oluşturan bu kitaplardan birini alır okurum. Bu kez ince bir kitap okumak istediğim için yayınlandığından itibaren dillerden düşmeyen bir kitaba başladım. Robin S. Sharma'nın yazdığı "Ferrari'sini Satan Bige" satın almayı düşüneceğim son kitap olurdu muhtemelen. Elbette, kişisel gelişime yönelik anlattığı öyküler bana biraz balon geldi ama ortaya koyduğu felsefe son derece ilginçti. Kitapta, haftanın konusuyla ilgili dile getirmeye çalıştığım görüşleri destekleyen fikirlerin olduğunu gördüm. Henüz yarısına geldiğim kitabı bitirdikten sonra bir değerlendirme yazısı yazacağım. Sizin konu ettiğiniz, "her şeye sahip olunsa da mutlu olamama" durumu hakkında ilginç tespitler var. Kitabı bitirdikten sonra eğer okumadıysanız size de önerebilirim. Ancak şimdiden bir şey söylemek istemiyorum. Bahsettiğim kitabı muhtemelen Mrs. DBE okumuştur. Zira kitabın birkaç yerinde insanın gün boyunca aklından 60.000 civarında düşünce geçtiğini, boş bir kağıda isteklerimizi yazarsak çoğu olumsuz olan bu düşünceleri zihnimizden ayıklayabileceğimizi söylüyor. Yanlış hatırlamıyorsam, Mrs. DBE de benzer şekilde yapmak istediği şeyleri not alıyor ve onları yapmaya odaklanıyordu.
Konu uzun, şimdilik burada keseyim:)
Mr. Kaplan konu çikolata ise ilk parça da son parça da aynı şekilde mutluluk veriyor bana :)) Hatta bu listeyi soğuk baklava, ekler, şöyle tazecik çikolatalı pasta ve güllaç ile genişletebilirim. Son lokmayı yuttuğum ana kadar devam ediyor bende coşkulu bir mutluluk :D Bitince kötü :p Eşim tam bir sütlü tatlı canavarı olduğumu bildiği için sık sık çikolata ya da ekler ile sürpriz yapar bana :) Dünyanın en değerli mücevherlerinden daha mutlu ediyor beni bu tatlı sürprizler :)
Sil"Mutlu olmak için önce zihninize hükmetmeniz, sizi üzecek şeyleri kafanızdan atmanız gerekir." Bu sözünüze katılıyorum. Mutluluğun önündeki tek engel kendi zihnimiz aslında. Zihnimizdeki gereksiz kargaşaya dur deyip kuruntulardan kurtulunca bir çiçeğin kokusu, denizin mavisi, güneşin sıcak parıltısı... yetiyor da artıyor insanı mutlu etmeye :)
2009 yılında Evrim askerdeyken minik bir defter ile yazıştık. Önce ben bir defter alıp yarısına kadar yazıp ona yolladım, o da diğer yarısını yazıp bana geri yolladı. O defterde şöyle bir şey yazmışım "Çok fazla şey istemiyorum. Sen, ben, kardeşim aynı çatı altında olalım. El ele çalışalım. Belki bir gün bir de bebeğimiz olur. Bu kadarı yeter mutlu olmamıza." 2012 yılında aynı evde buluşmayı başardık, 2013'te Arya da katıldı aramıza :) Yine yıllar önce "Çarşambalar resmi tatil olmalı; 2 çalış 1 yat, 2 çalış 2 yat düzeninde benden maksimum verim alınır. "yazmıştım Facebook'ta. Bu yıl tam da öyle ders programım ve gerçekten öğretmenliğimin evrildiğini, daha faydalı, daha etkin bir öğretmen olduğumu görüyorum. Öğretmenlik için tercih yaparken sürekli denize yakın doğayla iç içe bir evde yaşamak istediğimi yazıp söyledim. Şu an evimizin bir yanı denize bir yanı yeşile bakıyor ve yürüyerek doğaya sığınabiliyorum :)
Yani olumsuz düşüncelerimizi kağıda yazmak yerine en olumlu düşüncelerimizi ve gerçekleşmesini istediğimiz hayallerimizi yazma taraftarıyım. Çünkü yıllar içinde gördüm ki gerçekten kalbimden geçeni yazıp olacağına inandığımda olmuş :)
Mutlu olacağına inanmayan mutlu olamaz. İlla ki takılacak bir şey bulur en mutlu anda bile :) Önce kendimizi mutluluğa açmayı öğrenmeliyiz belki de :) Gerisi gelir eminim :)
Böyle uzun uzun sohbet etmeyi çok seviyorum. İyi ki varsınız Mr. Kaplan :)