Perşembe, Ekim 31, 2019

Kara Orman

Karanlığın içinde yolunu bulmak zor. Ciğerlerine dolan soğuk havada nefes almak zor. Donmuş parmaklarını ısıtmak zor. Bu ormanda hayatta kalmak çok zor.

Bu ormana düşeli çok oluyor. Gecenin gündüzün hesabı karıştı artık. Aylar oldu ama yıl değil henüz. Nasıl düştüm bilmiyorum. Bir an dünyadaydım, bir an sonra burada. Gözümü açıp kapatmak kadar basit bir refleks nasıl oldu da buraya gelmeme sebep oldu bilmiyorum. Sadece bir an açmıştım gözlerimi. Yıllarca kapalı kalan gözlerim bir anlığına açıldı ve bu kara orman sardı sağımı solumu.

Ağaçlar var, ağaç denilirse... Arada bir görünür gibi olan güneş var, güneş denilirse... Üzerine bastığım ama üzerinde kalamadığım bir şey var, toprak denilirse...

Türlü türlü börtü böcek var bu kara ormanda. Ondandır tüm bu garip yaralarım. Acımaz mı hiç? Neyle sararsan sar, açılıyor tüm yaralar tek bir heceyle!

Dur sakın dokunma! Bulaşıdır Kara Orman'ın zehri! Bir kez nüfuz etti mi, durmaz etinle kemiğinle, işler en derinine!

Bataklığın tam ortası, bitmeyen bir yasın mezarı. Kimbilir kaç kayıp var Kara Orman'ın kara kaplı kitabında. Dünyanın acısı, dünyanın isyanı, dünyanın bi'haber olduğu bir Kara Orman'da saklı.

Dipnot 1: Kara Orman Efsanesi'ne giriş olsun, şöyle bir köşede dursun.


Dipnot 2: Öykü fantastik, şarkı arabesk! Olmamış demeyin lütfen. Ayrı ayrı dinleyin, ayrı ayrı düşünüp birleştirin :)

Salı, Ekim 29, 2019

Lola'dan Mektup (1. Mektup)

Ey Sevgili!

Seviyorum seni!

Biliyorsun.

Ama bir "ben" var benden içeri. Huzursuz, doyumsuz, nankör, kötü... Gözünü dikmiş ufka, bakıyor özlemle. Kulağında bir şarkı; şarkıdaki yangına takılmış, gözü görmüyor başka bir şeyi.  Kundaklayacak neredeyse tüm şehri! Zor tutuyorum ellerini!

Bu ateş yakacak seni. Biliyorum. Ben çoktan yandım, kül oluyorum ama sana hiç zarar gelsin istemiyorum. İki gözümün nuru, başımın tacı, hayatın en büyük kıyağı, ömürlük yoldaşımsın. Ama ben raydan çıkıyorum sevgili. Bu trenden inmek için son fırsatın olabilir. Bil diye söylüyorum sevgili.

Şimdilik yana yakıla tutuyorum içimdeki "ben"i. Ama bu ateş sönmez de kül ederse benliğimi, korkarım serbest kalıp yakacak herkesi. Kaç kurtar desem kendini, bilirim yanmak uğruna sıkı sıkı tutarsın elimi. Kaç kurtar desem kendini, diyeceğin tek şey "Dur sevdiğim, yakma kendini!"

Şimdi kaç kurtar diyorum kendini ama bilirim dinlemez ki kalbin beni.

Ey Sevgili!

Hiç istemiyorum yakmayı ne seni ne de bu canım şehri!

İmza: Senin tatlı, güzel Lola'n



Sezen Aksu - Her Şeyi Yak

Müzikle geçsin sonbahar...









Pazar, Ekim 27, 2019

Elveda diyememek...



Çok sevdiğim hatta ömrümde ilk kez yaşıyormuşçasına aşık olduğum bu sonbahara veda etmek istemiyorum. Ama işte her güzel şeyin bir sonu var. Sonbaharın bitiş şarkısını buldum bugün. Durduk yere kendiliğinden çıktı o şarkı karşıma. Henüz paylaşmaya, baharın bitip gitmesini kabullenmeye hazır değilim. O yüzden aradaki şarkıları başa alıp alıp tekrar dinliyorum. Ama dedim ya son şarkı hazır, köşede bekliyor beni biliyorum :(

Şimdilik eşsiz sonbahar manzarasına ve sona yaklaşan baharın ruhuna uyan şarkılara gönül vermeye devam edelim.


Dipnot: Yazıyı yazarken öyle bir şey oldu ki bir anda kolaylaştı vedalaşmak sonbaharla. Bir an her yer sonbahar, bir an sonra kara kış! Ama her kışın ardı elbet yine bahar! Eh önü bahar, sonu bahar ne kadar üşütebilir ya da yakabilir ki şu kara kış içimizi? Boşuna mı demişler "Ateş olsa cirmi kadar yer yakar! (TDK böyle diyor:))) En güzeli kendimizi akışa bırakmak demek ki :)



Perşembe, Ekim 24, 2019

Anlat Bakalım - Mim

Hikayenin başlangıcı Sessiz Gemi'den, 2. bölümü Deep'ten. 3. bölüm benden :) 
Sırada Ebrar var.

...

Masal saklandığı çalıların arasında elindeki kaplumbağaya sıkıca sarılmış çocukların onu görmeden geçip gitmesini beklerken uzaktan kasabaya yeni taşınan yabancının o tarafa doğru geldiğini gördü. Bu arada çocuklar koşturarak ve yaşlarına özgü dikkatsizlikleri, uçarılıkları ile onu görmeden geçip gittiler gerçekten. Ama Masal'ın içinden bir ses çalıların arasında kalmasını, hatta daha derinlere saklanmasını söylüyordu. Sessizce olduğu yerde bekledi.

Yabancı dalgın dalgın, kendiyle konuşur gibi fısıltılarla geçti çalıların yanından. Dağ yolunu takip ederek uzaklaşmaya başladı. Masal içini dolduran merak duygusuna karşı koyamayarak yabancıyı takip etmeye karar verdi. Bir süre sonra kasabanın tahıl ambarı olarak kullandığı mağaralara vardılar. Yabancı orada durup birkaç dakika etrafa bakınsa da yola devam etti. Masal onu takip etmekle kasabaya geri dönmek arasında kaldı. Buradan öteye hiç gitmemişti ve eve geç kalırsa annesinin endişeleneceğini biliyordu. Yabancıdan korkmuyordu, iç güdülerine güvenip yola koyuldu. Uzunca bir yürüyüşten sonra dağın tam yamacında olan bir mağaraya vardı yabancı. Mağaranın girişi sarp bir kayalığın ucundaydı. Yabancı adımlarını ölçüp biçerek mağaraya girdi. Masal bir süre olduğu yerde bekledi ama mağaranın içinden dışarıya taşan renkli bir sis bulutu görünce dayanamayıp mağaraya yaklaştı.

...

Mim'e katılmak isteyen herkese yazacak alan kalması için kendi bölümümü kısa tutmaya çalıştım bilerek :) Bakalım neler çıkacak bu hikayede karşımıza!

Müzik Mim'¡

Sezyum'un Müzik Mim'inden Deep sayesinde haberdar oldum. Sorular güzel, uyumadan hepsini cevaplarsam bu gece, bitiremezsem yarına yayınlarım diyerek başlıyorum bakalım!

1. Sen bir şarkı olsaydın seni kim seslendirsin isterdin?

Tek bir isim seçemiyorum :( İlla ki bir kadın olur da kim olur acep? Yıldız Tilbe olabilir, Sertab Erener olabilir. Yeni seslerden Eda Baba, Melike Şahin ya da Zeynep Bastık olabilir. Ama eğer sadece sözsüz bir melodiysem Evgeny Grinko ya da Çellist Hauser çalsın beni.

2. Şimdiye dek gittiğin en iyi konser hangisiydi?

Yıllardır konsere gitmiyorum maalesef. Arada gittiğim konserler var ama bu soruya cevap olacak nitelikte değil. Gittiğim değil de izlediğim en iyi konserleri yazayım: Queen ve Michael Jackson konserleri.

3. Sence ülkenin en güçlü kadın sesi kim?

Oktav olarak Zerrin Özer galiba ama en sevdiğim ses diye bakarsak yine 1. sorudaki sesleri sayarım. 

4. Bir günlüğüne bir müzik grubunun üyesi olacaksın seç bakalım.

Eşim sayesinde haberdar olduğum VoicePlay grubunun üyesi olmak isterim. O kadar eğlenceliler ki 1 gün yetmez, en az 1 ay yapalım :D



5. Çocukken hangi sanatçının hayranıydın?

Oooooo... Yonca Evcimik, İzel, Çelik, Hakan Peker, Tarkan, Sezen, Sertab, Haluk Levent, Yaşar, Mirkelam... Saysam bitmez :P Baya 80ler - 90lar fanıyım :))))) 

6. Bir şarkıda söz mü önemli beste mi?

It depends! Yani değişir! Kimi müzik alır götürür; kiminin sözleri içimi deler, ruhumu yerden yere vurur. Şarkıya bağlı, söze bağlı :) Bir de bazen bir şarkıya takılıyorum; sürekli hiç durmadan dinleyip tüketiyorum sonunda. 

Misal şu sözler bugün vuruyor beni ama eminim yarın çok boş gelecekler.


Ama şimdilik "Yaz da değilim, kış da değilim!" 
Bir garip "Sonbahar"ım sanki ilk bahar gibi :) 

7. Rap piyasası çok gündemdeyken sormadan olmaz en iyi Türk rapper kim?

Çok sevmiyorum rap ama en son "Susamam" klibini izledim. Tokat gibi çarpıyor insanı! Sözler müthiş!



Çarşamba, Ekim 23, 2019

Her Güzel Şey Biter Bir gün - Ağaç Ev Sohbetleri #8

Bu haftaki Ağaç Ev sohbetinin konusu İrem Can ve Deep iş birliği ile hazırlanmış.
Soru şöyle:

Ölmeden önce yapılacaklar listenizde neler var? / 
Bir yıl ömrünüz kaldığını öğrenseniz neler yaparsınız?

Burçak Çerezcioğlu'nun gerçek hikayesi olan Mavi Saçlı Kız kitabını okuduğumda düşünmüştüm ilk kez bu soruyu. Ortaokuldaydım. Yakın bir tarihte ölecek olsam ne yapmak isterdim; neyi, ne kadar yapabilirdim? Cevabım o zaman da şimdi de aynı: Aşık olmak, o aşkı doyasıya yaşamak isterim! Daha sonra "The Bucket List" filmini izleyince listeye yeni maddeler de eklemiştim. Ama maalesef listeyi yazıya dökmediğim için tüm maddeleri şu an hatırlamıyorum. Yani sil baştan yapacağım listeyi. Bir bakalım:
  1. Önce kendine karşı dürüst ol. Kim olduğunu bil, son günlerini kendin olarak geçir.
  2. Mümkün olan tüm zamanı sevdiklerinde geçir. (Bunun için -daha doğrusu sırf istediğim için- direk istifa ederim sanırım.)
  3. Sevdiklerine mektuplar yaz. (Yaşarken de yaz, kim sevmez ki sevgiyle yazılmış mektupları :)
  4. Hep tatmak istediğin yiyecekleri tat. En sevdiklerinden bol bol ye :D (Nasılsa kilo alırsam nasıl veririm gibi bir problem olmayacak artık :) 
  5. Gitmek istediğin yerlere git. (İspanya, Floransa, Amsterdam, New York)
  6. Okumadan gidemem dediğin kitapları oku.
  7. Yazmadan ölemem dediğin hikayeleri yaz.
  8. Sürekli bir şeyleri "ertelemekten" vazgeç.
  9. Nerede, nasıl mutluysan orada ol. Gerisini zerre düşünme!
  10. Her gün yüz.
  11. 10k koşunu tamamla.
  12. Her güne yoga ile başla.
  13. Ye, iç, gez, toz
  14. Gitar çalmaya geri dön, bu kez öğrenmeden bırakma. (Ne işine yaracak ki demeyin! İçimde ukde kalmayacak işte :)
  15. Bin arabaya, sür gün batımına! Son ses en sevdiğin şarkılar çalsın, bağıra çağıra söyle hayata inat!
Eminim şu an aklıma gelmeyen ama yapmak isteyeceğim 1 milyon şey daha vardır ama bu Mim'i yazarken biraz zorlandım. Beni zorlayan şey ölümü düşünmek değil de arkamda bırakacağım sevdiklerimi düşünmek oldu. Her şeyi Evrim'e, Arya'ya, Kağan'a ve diğer sevdiklerime anlatmak... En zoru da Arya. Nasıl denebilir ki 6 yaşında hayat dolu bir kız çocuğuna "Ben gidiyorum, bir daha senin yanında olamayacağım. İlk aşkını, ilk kalp ağrını, sevinçlerini, hüzünlerini, başarılarını, hayal kırıklıklarını, mezuniyet törenlerini, anneliğini ve daha bir sürü güzel şeyi göremeyeceğim. İhtiyacın olduğunda yanında olup, elini tutamayacağım, sırtını dayayacağın dağ olamayacağım" Offffff düşünmesi bile ağlattı beni şu anda. Yıllar önce kardeşim 8 yaşındayken annemizin öldüğünü ben söylemek zorunda kalmıştım ona. Hiç unutamıyorum o günü, o anları. Allah bir daha yaşatmasın öyle bir şeyi. Dilerim ihtiyacı olduğu sürece kızımın hayatında kalabilirim.  Ama biliyorum zaman öyle bir ilaç ki sarıyor en derin yaraları bile. Sızısı elbet kalıyor ama ölenle ölünmüyor; hayat devam ediyor bir şekilde. Şimdi ben de gecenin bu saatinde hüznümü şuraya bırakıp devam edeceğim hayatla birlikte akıp gitmeye!


Dip Not: Ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz için hayatı doyasıya yaşamaya ve listeye tik atmaya hemen başlamalı!

Pazartesi, Ekim 21, 2019

Sürsün Bahar

Bu bahar başka güzel...


İlk kez bu kadar farkındayım sonbaharın. Sıcacık renklerin, yakmayan ama iç ısıtan güneşli günlerin tadını ilk kez bu kadar yoğun hissediyorum dilimde damağımda.

Rüzgar saçlarımı okşuyor eserken, yağmur kokusunu ödünç veriyor geçip giderken. Sonbahar oluyorum günden güne.

İçimde hafiften bir hüzün filizleniyor. Yaz bitti, sonbahar geldi diye değil; bu kez ve sanırım ilk kez sonbahar bitecek diye. Ama henüz değil. Biraz daha vakit var. Devam ederken keyfini sürmek, doya doya yaşamak, hafızaya kazımak lazım.

Sürsün Bahar!


Turuncular, tarçınlar, sarılar, hardallar, kızıllar...
Sıcacık renkleriyle içimizi ısıtmaya devam etsin sonbahar!


Tried to keep you close to me
But life got in between
Tried to square not being there
But think that I should have been

Hold back the river, 
Let me look in your eyes
Hold back the river, so I
Can stop for a minute and
 See where you hide
Hold back the river, hold back






Rembrandt Siyahı

Düşünsene bir renksin ve kimse elde edemiyor seni bir kişi hariç!
Bir kişi biliyor senin içini dışını, nereden gelip nasıl vuku bulduğunu!
Sadece bir kişi tanıyor seni iliklerine dek!
O yoksa sen de yoksun!


Pazar, Ekim 20, 2019

Lola'ya... (4. Mektup)



Ah Lola!

Yaptın yine yapacağını! Koca bir şehri ateşe verip kaçmak da nereden çıktı? Daha kaç kişiyi yakmayı düşünüyorsun? Yetmedi mi için için yandığımız beraber?

Yakalanmak mı istiyorsun yoksa kül olup gitmek mi? Çözemiyorum artık seni Lola? Bak, "benim tatlı Lola'm" bile diyemiyorum artık sana! Tanıyamaz oldum seni!

Böyle miydin yoksa sen hep? Ben mi görmek istemedim yıllarca? Enkaz olan sendin sanıyordum. Ama şimdi bakıyorum da sen o enkazların sebebi miydin acaba? Kızıyorum sana ama hâlâ içimdesin. Vazgeçemiyorum.

Sevilmek mi ağır geliyor sana acaba? Unutulmak, bir köşede yalnızlığa terk edilmek mi istiyorsun? Yıllarca sevilmeyince unuttun mu sevmeyi, sevilmeyi? Şimdi seni sevenleri tanıyamaz mı oldun? Yoksa çoktan kaybedip kalbinin sesini çıktın mı aklın yolundan?

İnanılır gibi değil ama elini uzatıyor hâlâ insanlar sana! Alev olmuşsun; cayır cayır yakacaksın önüne gelen herkesi! Yapma, dur dedikçe coşuyorsun! Yakma dedikçe yanıyorsun alev alev! Ateşe divane oldun ama adı üstünde "ateş" bu! Oyun değil ki! Eninde sonunda kül edeceksin kendini de koskoca şehri de!

Dur Lola'm! Dur yakma bizi! Görmüyor musun nasıl da seviyor bu şehir seni?






Perşembe, Ekim 17, 2019

Ey Sevgili!

Seninle ben bir elmanın iki yarısı...

Mavi beyaz bir Ege tavernasındayız. Saçlarım uçuşuyor rüzgarda, tam da senin sevdiğin gibi. Benim üzerimde bembeyaz keten bir elbise, senin üzerinde bej rengi keten salaş bir takım.

Tüm masalarda kurulmuş çilingir sofraları. Neşeyle gülümseyen erkekler, kahkahalarıyla müstesna kadınlar... Altına yerleştiğimiz koca çınarın dallarında renk renk ışıklar.

Fonda Fevgo'yu söylüyor Orfeas Pifidis


Ve biz sevgili dans ediyoruz seninle. Ayaklarımız yere değmiyor. Kelebekler sığmamış, taşmış içimizden. Yıllara inat sil baştan demişiz hayata!

Olur mu? Neden olmasın!

Çok sevgili eşime ithafen yazdım. Burayı okumaz diye kulağına fısıldadım bu hayali :D Sıra onda, o da bana seveceğim bir öykü yazacak. Çok güzel yazıyor ama hikayelerinin sonu beni hep gıcık ediyor. Bakalım bu kez etmeyecek diye umut ediyorum :)


Pazar, Ekim 13, 2019

Sil baştan yaz beni! Sil baştan oku!


Ah yazdıkça yazmak istiyorum. 
Sabahlara kadar anlatmak, 
Konuşmak, 
Yeniden keşfedilmek, 
Sil baştan yazılmak, 
Sil baştan okunmak istiyorum. 

Ne çok yazasım var...
Geceler boyu... Belki günlerce...
Kızıl gün batımlarından turuncu gün doğumlarına kadar...
Paylaşacak ne çok güzellik var!
Ne acı...
Bazen elde değil yok saymak bazı şeyleri.
Üstünü örtsen, geçti desem...
Ama elbet geçiyor her şey.
Hayat geçip gidiyor!
Ben de gülüp geçeceğim az sonra.
Çiçekli bir yolda yürürcesine, muhteşem bir gün batımına şahitlik edercesine gülümseyeceğim sadece.
Ama birkaç dakika daha hüzünlenmek istiyorum mümkünse. Bir şarkı tutuyorum radyodan, şansıma çıkan:
"Ne sen Leyla'sın, ne de ben Mecnun"
Hayat acımasız ve açık sözlü, tam da olması gerektiği gibi!
Az kaldı gülümseyeceğim yine bir kaç dakika sonra...








Cumartesi, Ekim 12, 2019

Eksik miyim, Fazla mı?

Herkesin dediği gibi "fazla" mıyım yoksa hissettiğim gibi "eksik" mi? Emin değilim.
Belki ikisi de değil. Arada derede, kaybolmuşum bir yerde.

Hayat, el âlem ne der diye yaşamak için çok kısa ve çok değerli bence. Bunu sık sık kendime hatırlatıyorum ama yine de zaman zaman ruhuma çöreklenen iç sıkıntısından kurtulamıyorum. Biliyorum dışarıdan nasıl göründüğümü. Hoşuma gitmiyor öyle görülmek ama bir yanım tam da öyle işte! Ateş olmayan yerden duman çıkmaz sonuçta. Aslında öyle görülmek değil de öyle olduğum için yargılanmak hoşuma gitmiyor.

                                

Bağıra bağıra konuşuyorum. Büyük büyük yaşıyorum duygularımı. Her şeyim ortada, içim dışım neyse o. "Fazla" geliyor insanlara benimle ilgili her şey. Sesim "fazla"; boyum "fazla" (her seferinde zaten uzunsun, bir de neden topuklu giyiyorsun? sorusunu duymaktan sıkıldım); tepkilerim "fazla"; sevincim, coşkum "fazla"; hüznüm "fazla"... "Fazla" açığım dışarıya, "fazla" rahat, "fazla" fevri! İşte tüm bu "fazla"lık hali batıyor.


I want to fit in but I do not want to change to fit in!


Bir mizacımız var doğuştan gelen, yaşadıklarımızla son şeklini alan. Ne kadar uğraşsak da çok değişmek mümkün değil. Tabi ki yıllar içinde sivri köşeler yontuluyor biraz ama insan yedisinde neyse yetmişinde de o olmaya devam ediyor gerçekten. Ben de öyleyim maalesef. Değişmeye çalışsam da en zorlu anlarda en derindeki benliğim geri dönüyor; büyümüş halim yanlış olduğunu bilse de hâlâ çocukluğumdaki gibi burnumun dikine gitmeyi tercih ediyorum. Daha yapmadan pişman olduğum şeyleri bile bile yapıyorum. Pişman oluyorum ama yine de dönmüyorum. Zararın neresinden dönsen kardır ya ben o dönemeçleri hep göz göre göre es geçiyorum. Her defasında yanlış yapıp ucuz atlatmak için mucize bekliyorum. Eh aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuç bekleyenlere Einstein ne demiş bir çoğumuz biliyoruz. Ben de ahmak olduğumu bilerek yapıyorum aynı hataları.

Neden peki? Bilmiyorum niye böyleyim. Bilmiyorum işte! Olmam gerektiği gibi olamıyorum, olduğum gibi de kabul edemiyorum kendimi. Arada derede sıkışmış, kaybolmuş hissediyorum.




Kendimi arıyorum. Nerede bittiğimi, nerede başladığımı bilmiyorum. Buluyorum bir sokak arasında ama sevemiyorum işte kendimi kimi zaman! Oysa ki en çok kendimi sevmek istiyorum, en çok kendimle mutlu olmak! Olmuyor! Ama suçlusu başkaları değil! Onlar ne düşünür, ne der değil. Derdim başkasının düşündüğü değil de ben öyle olunca üzülecek olan sevdiklerim. Gerisi zerre umurumda değil ama işte olmuyor ben beceremiyorum kendimi bulmayı, kendimi sevmeyi...

Sevmiyorum bu hezeyanlarımı. Sevmiyorum kaybolmuşluk hissini. Yerim yurdum belli; ruhum da belli olsun istiyorum. Ama "fazla" geliyor ruhum bazen. Yine de azalmıyorum; inadına daha da çoğalıyorum! Yazarak hafifliyorum sadece :)




Çarşamba, Ekim 02, 2019

Denize inen kıvrımlı bir yol..

Ağaca, ormana, derin uçurumlara paralel bir yol olsam...
Kıvrıla kıvrıla insem dağlardan denize...
Varınca denize, dalgalara huzur bulsa o yolda giden...
Üzerime basa basa geçenler ezse içimdeki nankörlüğü, ezildikçe huzur sızsa çatlaklarımdan derinime...
Kafası esen çantasını bile almadan kaçsa, kucağımda bulsa kendini...
Aksam yüksek dağlardan bir nehir gibi denize...
Bahar hüküm sürse 4 mevsim o yolda,
Bulamadığım huzur, adım olsa...

Yukarıdaki kısmı okulda, ders çıkışı, toplantı öncesi yazdım. Kulağımda bu ara çok sevdiğim şu iki şarkı çalıyordu:





Sonra Kaystros'un blogunda okuduklarım çok sevdiğim hüzünlü bir hikayeyi getirdi aklıma. Onu da paylaşayım dursun yolun bir kenarında.

"Bir zamanlar iki aşık yaşarmış bir nehrin karşılıklı iki yakasında. Erkek her gece yüzerek geçermiş nehri; buluşurlarmış aşıklar nehrin kıyısında.

Cennet!

Bir gece erkek kadına bakmış ve "Aman tanrım! Gözlerine ne oldu, kim ne yaptı sana?" demiş. Kadın susmuş; iki damla gözyaşı akmış o gözlerden. Ayrılık vakti geldiğinde sadece, "Yüzerek geçme nehri bu gece, ilerideki köprüden geç sevdiğim" demiş. Erkek dinlememiş kadını, dalmış nehrin serin sularına. O gece o nehirde bir aşk, iki aşık ölmüş. Biri ezelden şehla, diğeri hiç yüzme bilmezmiş."

Aşkın gözü kör, kulağı sağır, dili dimağı lâl, muhakemesi façalı... Gözler bir kez açılınca değil nehire, bir bardak suya düşse korkudan, hayretten boğulur kalır feryat bile edemeden insan.

Ama masal bu ya, değiştirelim sonunu!
Aşk bitmesin! Kalsın bir kahve kokusunda, bir deniz kıyısında, bir mum ışığında, bir yer yatağında, buruk bir gülüşte...




Salı, Ekim 01, 2019

İyi ki... - Ağaç Ev Sohbetleri #5

Bu haftanın sohbet konusu şükrettiklerimiz, gün içinde bizi mutlu eden ufak tefek şeyler. İşte benimkiler:

  1. Güneşli günler, kızıl gün batımları, 
  2. Okuldaki derslerimin en geç 15.30'da bitmesi, Arya'nın eve 6'da gelmesi. Arada bana kalan zaman en büyük günlük şükür kaynağım :D
  3. Ne kadar çıldırsam isyan etsem de Arya'nın sabah gelip koynuma yatması, her gece uyumadan önce sarılıp "Seni seviyorum annecim" demesi, çocukluktan, bilmeden, istemeden açtığı yaraları saf sevgisiyle bir anda iyileştirmesi, 
  4. Araba kullanmak, araba ile yollara, dağlara, denize uzanmak, 
  5. Kahvemi alıp deniz kenarında oturmak, 
  6. Bir dostla laflamak, 
  7. Sevdiğim diziyi izlemek, 
  8. Tabi ki tatlı bir şeyler yemek :D
  9. Müzik dinlemek,
  10. Eşimin sabır küpü gibi olup tüm deliliklerime, isyanlarıma, hatalarıma, kapanmayan çeneme katlanması, 
  11. Last but not least*: Okumak, yazmak, çizmek




*Sonuncu ama bir o kadar da önemli olanı.





Hayat, sen bambaşka planlar yaparken başına gelenlermiş gerçekten...

Bu akşam bir elimde kitabım, bir elimde sıcak çikolata ile tam kendi kendime "Huzur bu işte" derken telefon çaldı ve kardeşim ağla...