Cuma, Mart 13, 2020

Kazanırken Bırakmalısın Bazı Oyunları

Kazanırken bırakmalı bazen oyunu. Kaybederken bırakılmıyor çünkü kötü alışkanlıklar. Dibe vurdukça daha çok kapılıyor insan. Bataklığa düşmek ve çırpındıkça batmak gibi. "Şimdi kazanacağım, şimdi toplayacağım. Bir tuttursam tüm kaybettiklerimi geri alacağım." diye diye batıyor insan.

...

Leyla'nın 3. gidişiydi kumarhaneye. Daha önceleri küçük miktarlarla oynamış ve yine küçük miktarlar kazanarak ayrılmıştı kumarhaneden. Ama bu gece büyük oynamaya gelmişti. Şansına güveniyordu. Hayat'ın ona borcu vardı. Büyük kayıplar yaşamıştı, şimdi büyük kazanma sırası ondaydı. Ya da belki de öyle olduğuna inanmak istiyordu sadece.

Rulet masasına oturduğunda gerçekten de şansı yaver gitmiş kısa sürede parasını üçe katlamıştı. Leyla için büyük bir zaferdi bu ama yeterli miydi? Tabi ki hayır. Leyla daha fazlasını istiyordu. Tüm kayıplarının acısını bir gecede, şu masadan çıkarmak istiyordu. O kadar kaptırmıştı ki kendini damarlarından kan değil safi adrenalin akıyor, aldığı heyecanla karışık hazdan başı dönüyordu. Topun dönüşünü izlerken kalp atışları hızlandıkça hızlanıyor ve kazandıkça şen kahkahaları salonu dolduruyordu. Bir süre sonra etrafını bir kalabalık sarmış, salondaki herkes arka arkaya kazanan şu sarışın güzel kadından bahseder olmuştu. Ne şanslıydı ama!

Leyla kazandıkça salondaki hava değişmiş, herkes kendi oyununu bırakmış Leyla'nın olduğu rulet masasının başına toplanmıştı. Leyla kazandıkça kazanıyordu. O kazandıkça salonu kah şen kahkahalar kah gergin bir sessizlik kaplıyordu. Leyla her turda aynı sayılara oynuyor ve sürekli kazanıyordu. Arada oynadığı miktarlarda değişiklik yapıyor, tamamen içinden geldiği gibi oynuyordu. Sonra birden durdu ve masayı terk etmeye karar verdi. Herkes şaşırmıştı. "Şansı bu kadar yaver giden biri nasıl olup da bırakabilirdi oynamayı?"

Belki bir süre daha kazanmaya devam edebilirdi Leyla. Hiç birimiz bilemeyeceğiz. Ama Leyla biliyordu ki şu hayatta hiçbir şey karşılıksız değildi. Ne kadar verirse o kadar alıyordu Hayat. Leyla'dan önce almış, şimdi vermişti. Haddini aşarsa elbet fazlasını alırdı Hayat geri. Peki nerede durması gerektiğini nasıl bilmişti ki Leyla?

Çok da zor değildi aslında duracağın anı bilmek şu hayatta. Leyla topun dönüşünü heyecanla izlerken birden bir sancı hissetmişti, tam da iyileşeli sadece 1 ay olan dikiş izlerinin altında. "Bu kadar da şans olmaz canım! Kaybetmesi yakındır." diyenleri duymaya başlayalı çok olmamıştı. Leyla şansını zorlamaması gerektiğini biliyordu. Üstelik canı hiç "Kumarda kaybeden aşkta kazanır" sözünün doğruluğunu test etmek istemiyordu. Zaten her şeye aynı anda sahip olamazdı insan. Leyla, bu gece kaybetmeye değil, kazanmaya, alacağını alıp yoluna devem etmeye gelmişti. Öyle de yaptı. Kazanırken, işler yolunda giderken, şans ondan yanayken, bırakmanın en zor olduğu anda içi gide gide, yana yana kalktı masadan.

...




Dipnot: Sonra n'oldu Leyla'ya? Henüz bilmiyorum. Belki evine dönüp kazandıklarıyla mutlu oldu, belki yetmedi elindekiler. Kazanmanın hazzı içine öylesine işledi ki tekrar denemek istedi şansını belki de. Dedim ya henüz bilmiyorum. Bakalım kolektif bilinç fısıldayacak mı bir kez daha Leyla'nın ismini ve hikayenin devamını kulağıma :)

5 yorum:

  1. Okuma bitti ve içimden şöyle bir şey geçti.

    O akşam o masada kazanışlarının ardından, dikiş izinin altından uyarı veren hafif sancı, daha sonraki günlerin gidişatını belirleyecekti. Doktorun biraz daha "özenli yaşam" uyarısına mukabil, kazandığı parayla atmosferinde olmak istediği ülkeleri listeleyip, yanına küçük bir çanta ile yollara düşecekti. Gün batımları, egzotik yiyecekler, berrak denizlerle beraber kendini yeniden keşfedecekti. <3 :)) oh be ne güzel yaptı Leyla :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oh be! Ne güzel yapmış cidden Leyla :)

      Sil
    2. Ooh ben bile ferahladım. Leyla gibi.

      Sil
  2. Akıllı bir kadındı Leylâ. O aklını kullanabildiği bütün oyunlarda hep kazanırken bırakmıştı. Sadece kumarda değil, okul ve iş hayatında, ticarette, hatta dost ve arkadaş ilişkilerinde. Ne zaman ibre ona karşı dönse bunu hisseder, şansını zorlamaz, başka yollar arardı kendine. Gücünü, sınırlarını, her şeyden önemlisi insanların ne kadar acımasız olabileceğini iyi bilirdi. Bu yüzden canını yakmadı hiçbir şey. Ta ki aklını başından alana rastlayana dek.

    Daha önce hiç tatmadığı bir duygunun esiri oldu. Artık yetmiyordu ona hiçbir şey. Eski halinden eser yoktu. Aklını alan adam, Leylâ'ya kaybetmeyi öğretti. Kaybetmek çok acı gelmişti. Terk edildiği günde bile aklı kalmıştı onda. Arabasına bindi, gaz pedalını kökledi...

    Evet, hayatta her şeyin bir karşılığı vardı. Aklını verdi, aşkı uğruna. Yetmezmiş gibi az kalsın hayatını da verecekti. Aylarca yattığı hastanede boşuna ümitlendi. Aklı başına geldiğinde ise çok geçti. Bazı oyunları kazanırken bırakılmalıydı. Hayat bedelini ödeterek bir şey daha öğretmişti ona...:

    Ben Leylâ'yı böyle hayâl ettim:) Ya sen?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşk kapıdan girince akıl bacadan uçuyor zaten :))) İyi kurtarmış Leyla yine de. Ama kumarda kazanınca aşkta kaybedeceğini bilmeliydi bence Leyla, değil mi? Haksız mıyım Mr. Kaplan :)

      Herkesin Leyla'sı, herkesin hayali sonu başka demek ki! Benimki henüz muallak, kulağıma fısıldayan ses gidip geliyor, tam anlatmaya başlıyor sonra birden "Yok yok! Böyle olamaz Leyla'nın sonu." deyip vazgeçiyor :)) Bakalım ne öğrenecek Leyla bu işin sonunda.

      Sil

İkigai

İkigai, şu anda okuduğum kitabın adı. Kitabın alt başlığı "her güne mana ve neşe katmak".  Kısaca açıklamak için  Wikipedia 'y...