"Her şeyin olabileceği ya da hiçbir şeyin olmayacağı, bütün ihtimallere gebe, cüretkâr, vaatkâr anlardan biriydi."
Bu cümle sevgili Handan'ın okuduğu bir kitaptan alıntı. Yazar belirli bir andan bahsetmiş ama bence her an için geçerli bu tanımlama.
Tam şu anda oturduğum salıncaktan kalkabilir ve tüm hayatımızı değiştirebilirim mesela. Tam şu anda dünyanın herhangi bir yerinde ölümsüzlüğü keşfedebilir bir bilim insanı. Tam şu anda yepyeni hayatlar başlıyor bir yerlerde mutlaka. Tam şu anda "Hayat kısa, hayallerimizi ertelemek ahmaklık" diyerek işinden istifa ediyor olabilir biri. Tam şu anda kalbinin kafesini açmış, ruhunu özgür kılıyordur belki de biri. Tam şu anda birilerinin dünyasını başına yıkılırken birilerinin başına talih kuşu konuyordur.
Bence nefes aldığımız her an sonsuz olasılığa gebe. Ama biz özel bir anın hep çok başka olacağını, o özel an gelse hissedeceğimizi sanıyoruz. Oysa her an özel aslında. Her an her şey olabilir. Tam şu anda hayatımızın kontrolünü ele alabilir ya da tam şu anda tüm kontrolü yitirebiliriz.
Evrim katılmıyor bu düşünceme. Şu anın sonsuz olasılığa gebe olmadığını, olabileceklerin sınırlı olduğunu iddia ediyor. Oysa tam şu anda söyleyeceğim bir cümle ile ömrünce aklına gelmeyen olasılıklar ile karşı karşıya kalabilir. Ama insan inkar etmeye meyilli.
İşte şu an da "Her şeyin olabileceği ama hiçbir şeyin olmadığı an"lardan birisi sadece. Şu 'an'ı doldurmak bizim elimizde. Bu yüzden oturduğum yerden kalkıp kahvemi de alıp sahile gidiyorum dışarıdaki muhteşem sonbahar güneşinin tadını çıkarmaya :)
Dipnot: İnişli çıkış hayat tahteravallisinde yukarıda olduğum günler o kadar az ki... Havalanıyorken tadını çıkarmak için her şeyi yapmaya hazırım :) İnişe geçmeden ne alsam kâr kalacak yanıma :)
O lâ lâ. Mutlu olduğum zaman nedense böyle derim. Enerjinizi aldım, müziğin de katkısı oldu tabii:) Bu kez size katılıyorum, Evrim'e değil:) Farklı felsefi görüşler var ama benim hoşuma giden bir cümleyi geçen gün yazmıştım blogumda. Geçmiş ve gelecek bir hayalden ibaret, yaşadığımız şu an ise bir gerçek. O vakit tadını çıkarmaya bakalım:)
YanıtlaSilEskiden Show tv'de yayınlanan bir gençlik dizisi vardı. Sanırım adını "İlk öpücük" olarak çevirmişlerdi. Orda sarışın gözlüklü bir kız vardı, evlerinde kaldığı ailenin babasına aşıktı galiba. O derdi her bölümde mutlaka "O lâ lâ" diye. Ben de o zamanlar çok kullanırdım sevinç nidası olarak :)
SilBen de kalkıp defterimi alıp bahçeye gideyim belki parti için aklıma bi fikir gelir :)
YanıtlaSilGüzel şeylere gebe olsun tüm anlar, daha da önemlisi biz oturup izlemek yerine kalkıp silkelenelim her an :)
Oturup hayatın akıp gidişini mızmızlanarak izlemek yerine ayağa kalkıp silkelenmeliyiz sık sık bence de :)
SilSenin blogun çok motive ediyor beni Handan, iyi ki yazıyorsun 🧡
Ben kesinlikle sana katılıyorum ama sen bunun farkına varmışsın. Benimde şöyle bir düşüncem var biz böyle anları geriye dönüp bakınca anımsamakta bir numarayız. Yaşarken sıradan bir an gibi gelse de sonradan "ah o an" oluyor.
YanıtlaSilEvet, içindeyken pek de fark etmiyoruz ama attığımız her adımda, her an hayatımızın gidişatına karar vermiş oluyoruz. Ah o gün oraya gitmeseydim demenin faydasızlıpı ile bugün şuraya gitmeyeyim demenin sonucu aynı olabilir belki de. Gideceğimiz bir yere son anda gitmekten vazgeçmek belki bir kazadan kurtarıyor bizi, belki de hayatımızın fırsatını kaçırmamıza sebep oluyor :) Bilmiyoruz, olasılıkları düşünmüyoruz pek. Gelişine yaşıyoruz hayatı. Hoş başka çare de yok zaten :))
Sil